Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar'ı Berna Moran, hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı olarak niteler. Moran'a göre Oğuz Atay'ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Küçük burjuva dünyasını zekice alaya alan Atay saldırısını, tutunanların anlamayacağı, red edeceği türden bir romanla yapar. Tutunamayanlar, 1970 TRT Roman Ödülünü kazanmıştı.
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar'ı Berna Moran, hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı olarak niteler. Moran'a göre Oğuz Atay'ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Küçük burjuva dünyasını zekice alaya alan Atay saldırısını, tutunanların anlamayacağı, red edeceği türden bir romanla yapar. Tutunamayanlar, 1970 TRT Roman Ödülünü kazanmıştı.
Üniversiteyi bitirmiş olmanız, ilkokulu zorla bitirmiş bir pazarcının sizi kazıklamasına engel olmaz
Tutunamayanlar; sanırım anlam bütünlüğü açısından yorumlaması okuduğum en zor kitaplardan birisi. Esasen basit bir okur olarak tutunamayanlarla ilgili yazmak, yorumlamak veya fikir beyan etmek için yeterli birikime ve yeteneğe sahip değilim. Ben sadece kitabın bende bıraktığı etki ve fikir hakkında basit bir değerlendirme yapabilirim. İlgisini çeken okurları araştırmaya yönlendirmeye veya okumalarına vesile olabilirim. Kitabı iki ayda okudum ve kitapla bütünleşebilmek için mütemadiyen sadece sabaha karşı 5-6 civarı okudum çünkü gün içi ve gün sonu ruh halime hiç uymayan psikolojik çözümlemeleri var. Kısacası bu kült kitap iç dünyama uymuyor çünkü ben bir tutunamayan değilim :) Kitabı 2008 yılından beri bekletmiş, nasıl ne zaman okuyacağım derken bir arkadaşımla ortak okuma fikri sayesinde “artık zamanı geldi” dememle hikâye başladı. Ancak öyle bir çırpıda ilerlemedi araya başka kitaplar girdi sahi saydım da o arada 8 kitap okumuşum. Sabahları Tutunamayanlar, akşamları başka başka kitaplar. Zor oldu ama bitti. Gerçi benden size bir tüyo 500. sayfadan sonrası su gibi akıyor :)
Tutunamayanlar; 1970 yılında Oğuz Atay’ın yazdığı ilk eseri. Kitaptaki Turgut karakteri gibi Oğuz Atay’da mühendistir. Atay; TRT Roman Ödülü yarışmasında jürinin kendi romanına mühendis olmasından ötürü önyargıyla yaklaşacağını düşüncesiyle “bu romanı okumalarını sağla” diyerek bir arkadaşını araya soktuğu rivayet edilir. Doğruluğunu bilemiyorum ama ödülü aldığı kesin. Oğuz Atay’ın aldığı ödülün onun Türk edebiyatında açtığı çığır yanında esamesi okunmaz. Şüphesiz ki “Tutunamayanlar” edebiyat dünyasında en çok beğenilen-beğenilmeyen her ne şekilde olursa olsun en çok konuşulan ve tartışılan kitabıdır. Türk edebiyatı açısından bir devrim niteliğindedir denilir ama bana kalırsa devrim Yusuf Atılganla başlar. Oğuz Atay’ın edebi anlamda Yusuf Atılgan’dan etkilendiğini biliyoruz. Beni çok etkileyen ikisi arasında geçen şu anıyı sizinle paylaşmak isterim.
Yusuf Atılgan’ın 1980’lerde Oğuz Atay’ı kaybettikten sonra yazdığı bir yazı var, diyor ki: “Günlerden bir gün, bir paket geldi bana. Açtım içinde bir kitap çıktı: Tutunamayanlar. Kitap imzalıydı ve içinde de şöyle bir yazı vardı: “İlgileneceğinizi umarak…” “Yusuf Atılgan bu kitabı okur, çok da sever. Ama bunu hiçbir zaman Oğuz Atay’a söylemez. “Benim okuduğum kitap o kadar müthiş bir eserdi ki, böyle muazzam bir kitabı kaleme alan birinin daha nice eserler yazacağını düşündüm. Benim yorumuma, iltifatıma, söyleyeceğim iki çift lafa ihtiyacı olmadığını düşündüm. Dolayısıyla hiçbir zaman takdirlerimi ona iletme gereğini duymadım.” Ama aradan seneler geçer, ortak bir arkadaşlarından şöyle bir şey işitir ki, bu hadiseyi yeniden hatırlamasına sebep olur. “Ben Yusuf Atılgan’a kitabımı gönderdim, ama kendisinden tek bir kelime dahi duymadım. Tek gördüğüm kayıtsızlık oldu.” demiştir Atay. Bunu duyan Yusuf Atılgan çok pişman olur; ancak geçtir artık. Oğuz Atay vefat etmiştir. Ve Atılgan bu anıyı anlatırken der ki: “Eğer bugün hayatta olsaydı, ne yapar ne eder muhakkak onu bulur, karşısına geçer, yüz yüze ona kalemini ne kadar takdir ettiğimi söylerdim.”
Evet yine bir geç kalınmışlık.. Çünkü beklenmedik ve erken bir ölüm onunki. Büyük projesi "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan beyin tümörü nedeniyle 43 yaşında vefat etmiştir. Kastomonu doğumlu olan Oğuz Atay’ın adına 2007 yılından bu yana Kastamonu valiliği “Oğuz Atay Edebiyat ödülleri” vermektedir.Ayrıca Oğuz Atay’ın eserleri başka dillere çevrilmemiştir.
Kitabın konusu; gerçi herkes biliyordur ama ben yine de kısaca bir değineyim Turgut yakın arkadaşı Selim’in intihar ettiğini bir gazete sayfasıyla öğrenir. Bu intiharı kabullenemez intiharının nedenlerini bulmak için ve Selim’in arkadaşlarını bulmaya onlarla Selim hakkında konuşmaya başlar. Konuştuğu her insanda Selim’in hiç bilmediği yönleri olduğunu öğrenir. Bu nokta gerçekten çok iç acısı bir durumdur bir insanın ölümü arkasından dağılacak kadar seviyorsun ama o insanı senden başka insanlar başka yönleriyle tanıyor başkaları da ona çok yakın olmuş ve sen o insanları bilmiyorsun! Sonuç olarak Selim Işık’ın; anlatmadan anlaşılmaya aşık biri olduğunu ve intiharının nedeninin anlaşılamamak olduğunu anlıyoruz. Kitap oldukça ağır ilerliyor benim elimdeki İletişim Yayınlarından çıkma bir kitap ve 77 sayfa hiç noktalama işareti kullanılmadan yazılmış tek bir cümleden oluşuyor. Bu kısım Selim’in günlüklerine dair ve burada içi yangın yeri bir adam haykırıyor ve benimse aklımda kalan en çarpıcı yer babasından bahsettiği yer kendi çocukluk günlerime götürdü o satırlar beni. Baba karakteri benim babamın kopyası..Sahi o dönem böylemiydi tüm babalar? Ne talihsiz bir dönem yaşamışım :(
Kitap bütünüyle insanı kendi iç dünyasıyla yüzleşmeye bırakıyor. Maske düşüyor, gerçekten düşünme başlıyor. İnsan ilişkilerinin samimiyetsizliğini, kalabalıklar içinde aslında yalnız olduğumuzu, iş, aile, toplum, yaşadığımız çevre, dünya derken hayat gailesi içinde ertelediğimiz yaşanmamış hayatımızı, kendi içimizde oluşturduğumuz “Olric” karakteri gibi bir iç sesle sorguluyoruz. Belki kitaptaki gibi “bat dünya bat” dediğimiz zamanlar çok olmuştur ama aslında sorgulama başlamışsa tutunmaya da başlamışız demektir. Belki de tutunamamakla birlikte bilinçaltında tutunabilme çabası oluşturuyoruz.
Kitap benim için özel çünkü kendi çapımda edebiyat tarihinin en güzel cümlesiyle bu kitapla tanıştım. “Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi: Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: "Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda…”Bu ve bunun gibi muhteşem ötesi birçok yer var altını çizdiğim işte size birkaç örnek..
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
- Ben, sadece namuslu olmakla övünen kişiyi adamdan saymıyorum; toplumu iyiye, güzele götürmek için kendi gibi namuslu insanlarla birlikte bir çaba harcamamışsa, çevresindeki uygunsuz gidişe başkaldırmamışsa, o kişi namussuzdur benim için.
-Yaşantının fazlasıyla yoğun ve 'olaylı' geçtiği bizimki gibi ülkelerde on beş yıl bir ömre bedeldir.
- İnsan yapısındaki çelişkiler, onun ne ölüme ne de sonsuzluğa bir türlü dayanamadığını gösteriyor. Sonsuzluk da ölüm kadar ürkütücü bir gerçektir.
- Bendeki tutukluğun senin yanında nasıl azaldığını bilsen.
- Yaşamak aynı zamanda yaşamış olduklarını hatırlamak demektir hatırladıkça bunalıyorum.
- Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric. Sen biriktirmeyi seversin.
- Hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.
- Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
- Her anı, ne yapmam gerektiğini düşünerek geçirdiğim için çabuk yoruldum. Bana müsaade.
Yere Göğe sığdırılmayan bu kitap bende tam bir hayal kırıklığı yarattı...asıl tutunamaynlar bu kitabı bitiremeyenlerdir.
Ben bir kitap merak ettim, gittim aldım. keşke almaz olsaydım.
Ben bir kitap okudum son sayfasına geldiğimde her şey ama istisnasız her şey değişmişti. Anlat deseniz konusu ne deseniz söyleyecek kelimem yok zaman mekan kavramı yok ya SELİM IŞIK'sınız ya da TURGUT ÖZBEN'siniz anlayabilirseniz kitabın içinde kaybolabilirseniz bir başka adla anlamaya başlarsınız kendinizi yanlışım var mı ? Olric sen söyle inanmazlar belki bana
Anımsadığım kadarıyla Küçük İskender: "Türkçe'de Tutunamayanlar diye bir roman yazılmışsa, her şey yazılabilir." diyerek eserin önemini tayin etmişti.
Ve yine anımsadığım kadarıyla Oğuz Atay'ın eserleri başka dillere çevrilmemiştir. Bu büyük hazine sadece bizler sahibiz. Lütfen onun istediği gibi okurlar olalım...
Ölmedin Oğuz Atay...
Bu kitapta umut var mı? Temel soru bu olmalı. Eleştirdiği, karşısına aldığı küçük burjuva yaşamına karşı bir çıkış bulamayan insanın romanı hatta içini dökmesi bu. Hem biçim hem de öz olarak okunması, anlaşılması ve en çok da eleştirilmesi gerekir. İçinde sağlam tahliller barındıran fakat bunu bir bütünlükte yoğuramayan 724 sayfalık bir iç dökme.
"Şu kitaba bir ben tutunamadım" dedim, arkadaşa ödünç verdim, iki ay kadar muhafaza ettikten sonra getirip "Yok walla ben de tutunamadım" dedi; bunu duyan diğer arkadaşım "Verin bir de ben deneyim" dedi, iki ay kadar da o muhafaza ettikten sonra "Cık ben de tutunamadım" dedi.
Ya kitap çalışan insan olmadan önce rahat kafayla sindire sindire okunacak da tadı çıkacak cinsten; ya da herkes "Yaw bu kadar insan mükemmel diyor vardır bir hikmeti şimdi ben yok beğenmedim dersem way cahal! derler" şeklinde düşünüp de bu kadar beğeniyor.
***Kutlug Dandini ve Farsus Dasdana'ya saygılar***
91 günlük maraton benim için sona erdi Olric. İyi bir çevirisi yapılırsa dünya edebiyatının sayılı eserleri arasına girebileceğini düşünüyorum. Dikkati dağınık birisi olarak belli yerlerde konsantre olmakta oldukça zorlandım. Sürekli değişen yazım tarzı kitabı ilginç bir hale getirdi ama benim için zor oldu.
Kesinlikle zamanının ötesinde ve daha da önemlisi zamanı olmayan bir kitap. Tutunamayanlar gerçekten var.
Bazı kitaplar okunur, biter sonra bir daha açıp okuma ihtiyacı duymazsınız. Bu kitap o tür bir kitap değil. Bir süre sonra tekrar okuma ihtiyacı duyuyorsunuz.
Ayrıca okurken çok güldüm, nefis tahliller yapılmış.
yapmayın kardeşim. anlamadım deyin, böyle yapmayın. Size göre değilse okumayın. kalkıp okuyup, anlamayıp abuk sabuk değerlendirme yapmayın
Oğuz Atay bu kitabı için arka kapağa yorum yazmak istesem şunu yazardım ..
"Tutunamayanlar "
Yaşama sevincinin konu edildigi bir ödev icin , engelli bir çocuğun "uçurum" resmi çizip getirmesidir ..
Bu kitap bende hıçkıra hıçkıra ağlama hissi uyandırdı. Çarpıcı ve sert bir içki etkisi yarattı. Çevremdeki her şeyi algılamam bundan sonra daha farklı olacak, bu kesin !
Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır.
Belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur.
şimdiye kadar okumadığım için pişmanlık duyduğum okuduktan sonra kendimi çok daha farklı hissettiğim tek kitap.. bitmesin dediğimiz şeylerin başlangıcı olabilecek kadar eşsiz..bu kitaptan aldığım zevki daha önce hiç tatmadım..olric de öyle düşünüyor. değil mi olric ?
Bitirdiğim zaman sadece şunu düşündüm : ''Başka bir kitabı sevebilir miyim artık ? ''Öyle güzel bir kitap ki artık başka bir kitabı sevemeyeceğimden korktum.Oğuz Atay bundan yıllar önce bizi anlamayı başarmış.
Kitaba başlamadan önce korkularım vardı, çünkü çevremde yarım bırakan çok kişi vardı. Benim de elimde sürünürse diye çekiniyordum ama neyseki böyle bir durum olmadı.
Kitap gerçekten de insanı yoran cinsten, elime alayım saatlerce okuyayım diyemiyorsunuz çünkü belli bir okumadan sonra gitmiyor, daha doğrusu okuduğunuz sayfaları sadece okumuş olarak kalıyorsunuz, elde sadece çevrilmiş sayfalar kalıyor. Ara vererek okumak karakterlerle özdeşmenizi sağlıyor. Buna rağmen bazı sayfaları yine de anlamadım desem yalan olmaz çünkü çok ağdalı ve de anlamını bilmediğim kelimelerle dolu olan sayfalar da yok değildi. Beni yoran bir diğer husus da, kitapta abartmıyorum 70 sayfa kadar olan bir bölümde hiç noktalama işaretlerinin kullanılmamasıydı, bildiğimiz sürekli ve ile bağlanmış bir sürü devrik cümle. Bu durumu da bir karakterin ağzından şöyle dile getirmiş yazar; "kafasındaki dağınıklığı anlatabilmek için, şarkılara da dağınık bir biçim vermek gerektiğini sanmıştır." Ayrıca kimin ne dediği de bazı sayfalarda anlaşılmıyor, Hangi karakter o an konuşuyor anlamak zor oluyor.
Bu saydıklarımı eser çok güzel örtbas ediyor aslında kalitesiyle. Benim hoşuma gitti, yaşanan gelgitler, hayal kırıklıkları, umut-umutsuzluk, isyanlar vs bu kadar güzel dile getirilebilir.
Bu arada Olric ile ilgili o kadar çok alıntılar gördük ki nette, çoğunun kitapla alakası yoktu. Eğer başka bir eserinde o karakter varsa bilemem tabi, yazarın okuduğum ilk kitabıydı bu.
Kitapta altını çizdiğim çok satırlar oldu ama bir tanesini yazayım:
"Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım."
Son olarak kitapta kısa ve de etkili bir cümle ile kapanışı yapayım. O kadar samimi bir cümle ki bazen kullanmadan edemiyor insan:
'Bat dünya bat!'
kitabı anlatması okumaktan daha zor.. kitaba tutunmak gerçekten güzeldi. Oğuz Atay a çoğu zaman neyin kafasını yaşıyorsun sen? demek istedim. Okudum bitirdim mutluyum..
ANYANKA sana aynen katılıyorum. Herkes nasıl övüyor övüyor bitiremiyor, yerlere göklere sığdıramıyor bu kitabı. Arkadaş bir ben mi anlamadım bu kitabı! Okuyorum okuyorum sonu gelmiyor. Bıraktım bende. Hele o Selim Işık'ın yazdığı şiiir yokmu ben orda koptum zaten. Kitapta o kısmı (bir 150 sayfa kadar) da atlamış olabilirim! Bir daha kitabı bitirme isteğiyle elime alır mıyım bilemiyorum. İlk 500 sayfayı atlattıktan (nasıl atlatılır o kısım ayrı bir muamma) sonra mı güzelleşiyor kitap acaba?
Bambaşka bir kitap... okuduktan farklı bir burukluk yaşatıyor. Okuyun... mutsuzsanız da okuyun mutluysanız da okuyun. Hayatınızın bulutlu bir kısmını Oğuz Atay dönemi ilan edebilirsiniz.
Tutanamayanlar, yazarın okuduğum ilk kitabı.
Roman yer yer noktalama işaretlerinden yoksun kalmış. Zaten önsözde bundan bahsedilmiş.
Mükemmel tasvirler, enfes içe bakış durumları bulunan derin bir kitap. Kesinlikle 'simple' değil :)
Okuyan herkeste aynı hissi uyandırır mı bilmem ama çok kişisel ,hiç kimse bilmesin kitabıdır sanki..Üstüne kitap yazılabilmiş olması da cesaret işi sanki.Tutunamayanlar gerçeği varken diye düşünür sanırım yazar kişisi..Düşünse iyi olur en azından..
Gerçek bir edebiyat şahaseri, okumaktan büyük haz duyduğum , her cümlesinden lezzet aldığım , defalarca okunası bir kitap.
Bu kitabı 30 ve 45 yaşımda tekrar okumak istiyorum. Selim Işık'ın günlükleri o kadar güzeldi ki her bir satırında kendimi buldum diyebilirim. Dandini ve Dastana'nın nereden geldiğini dahi yazmış. Kitabın eski Türkçe bölümünü okurken çok zorlandım. Hele 100 sayfaya yakın noktalama işaretsiz olan bölüm beni bitirdi. Bu bilinç akışı yöntemini keşke bu kadar uzatmasaydı. Okumakta zorlandım diyebilirim bu bölümleri. Ha denilince okunmuyor bu kitap. Emek istiyor anlayacağınız. Altı çizilesi çok cümle var.
Çok zor bir kitap. Kitabın içinde o kadar ayrı o kadar çok bölüm var ki gerçekten aklın yoruluyor bazen. Okumak uzun sürüyor. Yine de Oğuzcuğum Atay'ın hatrına okunuyor. Son olarak kimse bu kadar karamsar olmamalı. Olmasın.
Uzun zaman önce başlayip bir türlü bitiremediğim bir romandi (tutunamayanları bitiremeyenlerden misiniz:)). En bastan baslayarak bitirdim sonunda. Ne bu kitap alelacele okunacak bir kitap ne de oğuz atay çabucak anlaşılabilecek bir insan. Hele sosyal medyada ilk 35 sayfasını okuyup "cesareti kafamızda mı yaşayacağız olric.." yazılarıyla çarçur edilecek bir yazar hiç değil. Evet her bir cümlesi eşsiz, muazzam fakat kultur ikonu olmaya başlaması benim gibi okurların tereddütlü yaklaşımlarına sebep olabiliyor.
Eğer bu kitaba henüz başlamamışsanız önyargıdan uzak bir şekilde başlayın. Başarısız bir entellektüel teşebbüsün, burjuva eleştirisinin mizahla (sarkazm ) mükemmel anlatımına şahit olacaksınız. Yazarın Yusuf Atılgan'ın aylak adamındaki bir pasajdan yola çıkarak yaklaşık 750 sayfalık bir seri nasıl yazdığını öğrenince şaşıracaksınız...
ne denilebilirki muhteşem bir edebi eser.okudum ama tekrar tekrar okumak istiyorum her okumamda bana birşeyler daha katacağını düşünüyorum.
birşeylerin farkına varıp düşünmeye başlayan insana bir yol gösteren bir kitaptır.
Denildiği gibi,"Tutunamayanlara" yazılmış, manifesto niteliğinde..
Başucu kitabı..
başlarda çok sıkıcı gelebilir ama bitimindeki haz paha biçilmez hep aklımda karakterler
Elbet, bir hezeyanı tanımak, onu anlamak kolay olmasa gerek. "Tutunamayanlar", tümüyle farklı bir okuma tecrübesi. Belki ona, okumak için kütüphanenizde değil, yaşamak için hayatınızda bir raf ayırmalısınız.
Anadilimden böyle bir eser çıkması beni gururlandırırken, bir daha yanına dahi yaklaşabilen başka eser çıkmamış olması da üzüyor. Yazıldığı tarihe göre aşmış bir psikolojik roman örneği. Bir intiharın gölgesinde ülkenin sosyolojik tespiti nasıl yapılır dersi. Bazen sonu gelmeyecekmiş gibi görünen cümlelerle ağırlaşan fakat müthiş keskin bir mizahla kesinlikle kopmadan ilerleyen, insanı allak bullak eden bir eser. Öyle cümleler geçiyor ki alıntılamaya kalkışılsa bir kitap daha çıkar. Ayrıca Selim'in dünyasına uğramak isterdim, muhtemelen ben de o dünyada tutunamazdım ama yine de denemeye değerdi. Ve herkese bir Olric lazım, kendimizle yaptığımız kavgalarda içeriden cevap gelmezken Olric çatır çatır laf yetiştirirdi ne güzel.
TUTUNAMAYANLAR genç bir mühendisin hayattan beklentileriyle gerçek yaşamındaki uyumsuzluğunun anlatıldığı ve bir roman.
Oğuz ATAY bu romanında Türkçede bulunan bütün kelimeleri ustaca kullanarak bir insanın iç dünyasında kopan fırtınalarını, isyanlarını, kırgınlıklarını, hayal kırıklıklarını, kendi içinde yaratmış olduğu cehenneminde kendisinin nasıl boğulduğunu ve ölüme sürüklediğini okuyucusuna aktararak adeta kelimelerle MUTSUZLUĞUN RESMİ' ni çizmiştir.
Edebiyatımızda farklı bir tarzda yazılan bu romanı okumadan önce daha önceki okuduğunuz bütün anlatıları ve anlatılış şekillerini unutun. Farklı bir dünyadan, farklı bir üslupta zengin bir kelime dağarcığıyla yazılan bir hikayenin tadına varacaksınız.
Gerçekten edebiyat birikimine sahip olunmadan okunmayacak bir kitap. Yoksa okurken çok ağır geliyor,olay akışını takip edemiyorsunuz , tıpkı benim gibi.Bu kitabı analiz edebilmem için daha önümde uzun bir yol var.
keşke bitmeseydi, tadına doyamadığım, keşke zamanında okusaydım dediğim 'sayılı' kitaplardan biri...
Bugüne kadar okuduğum en iyi kitaplardan biri. Sanki tek kişi yazmamış bu kitabı. Bir yazar oturup da "Tutunamayanlar" gibi bir kitap yazacağım diyemez.
Kitabı daha yeni bitirdim ama çok başarılı çok harika bir kitap.Yeri geldi ağladım bu satırların içinde.Bu hayatta Çok fazla tutunamayan var.Bazı yerlerinde zorlandım anlayamadm ama severek okudum herkese tavsiye ederim :)
Karton Cilt, 724 sayfa
2004 tarihinde, İletişim Yayınları tarafından yayınlandı