Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.
“Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli erkek. Biri göbekli, diğeri kel.”
Barış Bıçakçı, bu çağa özgü lâf kalabalığından; dil, duygu, düşünce kirliliğinden paçalarına tek damla çamur bulaştırmadan çıkabilen, şaşırtıcı bir içışığı cömertçe yayan bir yazar. Nefes alır gibi, su içer gibi yazıyor.
Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.
“Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli erkek. Biri göbekli, diğeri kel.”
Barış Bıçakçı, bu çağa özgü lâf kalabalığından; dil, duygu, düşünce kirliliğinden paçalarına tek damla çamur bulaştırmadan çıkabilen, şaşırtıcı bir içışığı cömertçe yayan bir yazar. Nefes alır gibi, su içer gibi yazıyor.
"Evet, diyor Ender, bazen edebiyat hayattan daha açıklayıcıdır." (s. 37)
"Elimi daldırıp bir avuç dolusu kayısı çekirdeği aldım. Birkaç tanesini aylandıza doğru fırlattım. Düştükleri yerde ağaç çıkarsa acı olacaktı meyveleri." (s. 103)
"Yaptıklarımızı olumlayan yasalar buluyoruz; sanırım aklımız böyle işliyor: Buyurgan iç huzurumuzun boynu bükük kölesi olarak. (Çetin, burayı anlamadıysan lütfen üşenme, bir kere daha oku!)" (s. 106)
''Hayatımızın, uzun mihnet, lezzetsizlik, renksizlik ve keder devrelerinin arasına serpiştirilmiş kısa saadet dakikaları...'' (s. 139)
anlatılmayacak kadar vurucu, unutulmayacak kadar etkileyici, doğru olamayacak kadar gerçek,
Fazla güzel bir kitaptı, neden bilmiyorum ama çok sevdim. Çok ısındım Ankara'nın o soğuğuna rağmen, sevdim oraları. Garip.. Yeri hep başka olacaklardan. :)
Nihal'e çok fena laflar hazırladım. Biraz adam ol, çevrene bak!
Bıçakçı güzel yazmış o ayrı, o kadar ki garip derecede birbirine yakın olan iki orta yaşlı adamın kendilerine emanet edilen bir kıza aşık olmalarını bile neredeyse sevimli gösterdi.
Ankara iyi ya!
ankara' dayken ankara'yı özleten kitaptır. barış bıçakçı iki dostu o kıza aşık ederek bakın böyle aşklarda yaşanıyor diyerek gözümüze sokmuştur bazı şeyleri. kitabı okurken gönülden yazılmış cümlelerin altını çizmekten gayet hoşnuttum.
ayrıca filmininde dinginleştirici bir tesiri vardır. sinemadan çıktığımda rahatlamış bir şekilde ayrılmıştı salondan.
"o zamanlar durduk yere terk edilmiş gibi hissetmiştim.
O gün büyüdüm ben, yani birdenbire büyümek zorunda kaldım. O gün!"
Filmini çok beğenen biri olarak kitabı daha da beğendim. Su gibi akıp geçiyor bizi anlatan hikayesi. Mutlaka okuyun.
Bazi kitaplari okuduktan sonra kaldirir koyarim kitapligima. Bazilarini ise koyarken öperde öyle koyarim, vedalasmasi hüzünlü olur cünkü. Böyle bir kitapti bu kitapta...
Ender'i sevdim. Cetin'i de. Nihal'i de...
Sanki Ender ve Cetin tek kisi gibiydi. Birisi söze ve göze gelen kisi, digeri gizli sakli ama varligi etkin, derin kisi. Ayri bedenlerde iki kisi bazen tek kisi gibiydi...
Ve Nihal. Aslinda cok alisilmis, siradan bir kizdi. Ama ask bir böcek gibi bazen. Alelade konuveriyor. Hesapsizca gördügü ilk cicege. Ondan sonra cicek kimlik kazaniyor. Bana göre siradan olan Nihal, öylesine özgün, aykiri ve masum bir askin kahramaniydi ki kitapta. Kitaptaki hic bir tezatligi yadirgamadim. Karakterlerin ruh halleri, duygu akislari cok iyi islenmisti. Kisacasi cok ama cok sevdim ben bu kitabi...
Kitabın her sayfasında harika bir dostluk güzel bir aşk vardı. Barış Bıçakçı’nın okuduğum ilk kitabı ve kesinlikle son olmayacak. Arka kapakta Barış Bıçakçı için nefes alır gibi su içer gibi akıcı yazıyor denmiş, aynen katılıyorum.
trajikomik tanımı sanırım bu kitap için uygun olacak. filmi ayrı kitabı ayrı tat veren bir eser.
Sade ve sürükleyici diliyle, olayların akışıyla, okurken kendi çaresizliğimi bulduğum mükemmel bir kitap.
Çağdaş Türk Edebiyatına olan ilgimi yeniden canlandıran, klasiklerden sonra da güçlü kalemlerin olduğunu hatırlatan yazar Barış Bıçakçı.
Ama diğer kitapları bu kadar etkileyemedi ne yazık ki.
İnsanoğlunun daha az çaba harcama eğiliminin toplumlara yansıması, Osmanlı'nın bu sebeple Batı'ya yönelişi, Batının bu eğilimle birlikte "yaşamak" fikrinin de üzerine kurulduğu, Doğu'nun yaşamamayı bir halt sanması... Bu bölüme bittim. Tabi bir de bizim büyük çaresizliğimiz ve çocuk seslerine...
Hikaye birbirini çok seven iki arkadaşın bir diğer arkadaşlarının kız kardeşine aşık olmalarını konu alıyor. Kafamda oluşan resimde bu durum itici görünüyor ama Barış Bıçakçı bunu anlatırken bu iki arkadaşın ilişkilerini öyle kuvvetli öyle masumane anlatmış ki Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar kitabındaki George ve Lennie’nin ilişkilerine benzettim . O yüzden hikayeyi aşk değil de dostluk hikayesi olarak okudum. Hani hep ilişkilerimize bir isim koyması çabası içinde oluruz ya Ender ile Çetin arasındaki ilişki öylesine güzel ki kitapta geçen şu satır ;
- “Seni aramıştım Çetin, çünkü sen ilktin. Biz ilktik”, “Sınır var mı? İlişkiler için gerçekten bir sınır var mı?… İnsan severken basit sınıflandırmaların sınırlarını değil, kendi sınırlarını görür, kendi sınırlarında dolaşır, kendi sınırlarına değer. Benim bildiğim tek sınır bu”, “…Evli olduğumu söylediğimde aklıma hanginizin geldiğini gerçekten bilmiyordum… Seninle mi evliydim, yoksa Nihal’le mi?” İşte dostluk dediğinde olması gerek bu dedirtti..
Kitapta aşk, dostluk, aynı ve yalnız bir kıza aşık olmanın ulaşamamazlığının vermiş olduğu melankoli var ama en önemlisi büyümekle çocuk kalmak arasında bir sıkışmışlık onun verdiği bir hüzün var.
-“Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal’e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu”.
Bir kitabın filmini izlememeyi eğer kitaptan haberim olmadan filmini izlediysem de kitabını okumamayı prensip edindim kendime. Çünkü okuduğum kitaplarla bir bağ kuruyorum aramda. Ve gerek hikâyeyi gerekse karakterleri hayal dünyamdan bir şeyler katarak zapt ediyorum belleğime. İşte o zaman o kitap benim için özel oluyor ve zaten genellikle de sinemaya aktarıldığında aslını yansıtmıyor. Bu kitabında filmi varmış izlemedim tabi.. Filmi güzel oldu mu bilmem ama kitapta anlatılan hikaye bilindik ama duygu yüklüydü diyebilirim.
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
- Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?
-Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum; hâlâ öyle!"
-Birlikte geçirdiğimiz o güzel günlere ne olmuştu? Benim aklım hep o günlerdeydi. ne olmuştu o günlere? Yaşanan şeyler ne olur çetin, nerede durur? Hatırlamaya ve belleğe ilişkin eğretilemeler beni kesmiyor. Tozlu tavan arasına girmek, eski bir sandığı açmak, sararmış bir defterin sayfalarını çevirmek filan diyorum, beni kesmiyor. Geçmişimizle bağlantı kurmanın tek yolu hatırlamak mıdır? Başka bir eylem yok mu, olamaz mı?"
Diğer kitaplarını çok sevmeme rağmen bunda aynı çoşkuyu hissedemedim. Bu defaki buhran ve eziklik beni rahatsız etti. Barış Bıçakçı'yı tanımıyor olsam severdim.
Yazarına ayıp etmek istemem ama bütün kitapları böyle mi?Dön dolaş aynı yerlerde sıkıntı buhran benim için zaman kaybıydı
Öyle güzeldi ki.. Allahım! Bir dostluğun sıcaklığı,bir aşkın çıkmaz sokakları bu kadar güzel anlatılabilirdi. Okunası az kalır.. OKUNMALI.
bu kitabı nası sewmem ki ben bu kitabı benim bidenem bana notlar yazarak doğum günümde hediye olarak verdi burdaki dostluk benle onun gibi harika böyle dostunuz varsa size onu hatrlatıyor ve bi kes daha ne kadar şanslı olduğunuzu düşünüyosunuz
barış bıçakçı'nın orta yaş bunalımlarından oluşan ve kendisinin okuduğum ilk kitabı. su gibi akıyor.
"bizim büyük çaresizliğimiz nihal'e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. asıl çaresizlik buydu."
kısmıyla sizi, bir elinizde top, bir elinizde salçalı ekmek tuttuğunuz günlere götürerek kitabı da bir anlamda özetliyor aslında. geçmişi hep bir adım önde gören ve anın içinde olamayan iki yakın arkadaşın bir kadına duyduğu sevgiyi, aşkı ve ondan öte bir hezeyanı konu alıyor.
yazarın tarzına gelince, sabahattin ali'ye çok benzettim. aynı naiflik, aynı dolaysız, açık ve duru anlatım... bu sebeple bir süre yere paralel gittikten sonra isimli kitabını da aldım. onu da begenecegimi düşünüyorum.
ve son olarak sana gelelim çetin:
uzağımızdaki her şey biraz olağanüstüdür, olduğundan biraz daha fazladır...
Aşkı ve dostluğu sade ama bir o kadar dolu anlatabilen; beni kendisine hayran bırakan tespitlerin olduğu akıcı, güzel bir kitaptı. Barış Bıçakçı'nın okunması gereken ilk sıradaki kitabıdır bence. Ergenlik dönemini geçirmiş herkese tavsiye edilir..
Kendilerine muhtaç genç bir kızı evlerine alarak ona şefkat göstererek Nihal'e sadece evlerinin kapılarını değil yüreklerinin kapılarını da açan iki orta yaşlı adam.
Biri göbekli diğeri kel. :)
Ender ve Çetin.
Kaldı mı böyle insanlar dedirtti.
Kısacası güzeldi, sonunun nasıl bitmesini istediğimi bilemediğim bir romanla tanıştırdı beni Barış Bıçakçı.Ellerine sağlık demekten başka bir şey gelmiyor elimden.
Kitaptaki dostluğa kapılmamak elde değil.
Bizim büyük çaresizliğimiz okunulası bir kitap.
Ankara'da geçmiş olan hikayeleri bir ayrı seviyorum =)
Yazarın dil ve anlatımı güzeldi. Konu da güzel işlenmiş.
Akıcı giden bir kitap. Kendimizle yüzleşmemizi sağlıyor ve her ne kadar aşk merkezli görünse de arkadaşlık ilişkisi çok güçlü şekilde anlatılmış. Tavsiye edeceğim kitaplar listesinde.
Bazı acemice cümlelere rağmen, hüzünlü ve güzel anlatımından dolayı beğendim. Hikaye ilgi çekiciydi.
Hem hüzünlü hem sıcak bir kitap. Okudukça içine çeken ve karakterlerle özdeşleştiren bir tarzı var. Dili yormadığı gibi insani duyguların kabullenilebilir olduğunu gösteriyor.
İki arkadaşın aynı kıza aşık oluşu diye yüzeysel bakılamayacak bir kitap...dostluk ve imkansız aşkın farklı bir pencereden ve edebi açıdan yüksek bir kitaptı....bir pazar günü soluksuz okunur ve ömür boyu akıldan çıkmaz bu kitap :)
Hayatımda okuduğum en akıcı kitaplardan biriydi.
Barış Bıçakçının dili o kadar yormuyor ki insanı, kelimeler akıp gidiyor. Denildiği kadar var "Nefes alır gibi, su içer gibi..."
Su gibi yazıldı diyor arka kapakta. Öyle de okunuyor...
Ama Sinek Isırıklarının Müellifi'nde yakaldığım gerçeklik hissini bu kitapta bulamadım.
Barış Bıçakçı kendine has üslubu ile birkez daha kendisine hayran bırakıyor okuyucusunu. Saf ve duru bir anlatım, müthiş bir keder gözlemleme yetisi.
Sade dili ve gündelik olayları anlatma kabiliyeti çok başarılı. Gerçek bir Ankaralı olarak olayın bir kısmının Ankara da geçmesi aslında daha çok sevmemi sağladı. Çok severek okuduğum çok hoş bir kitap tavsiye ediyorum
Dili güzel, anlatımı akıcı, samimi bir kitaptı...
Zaman kaybı diyenler olmuş, bence değildi...
Tabii ki daha fazlasını bekledim okurken ve yarım kalan şeyler oldu ama haksızlık edemem, tavsiye ederim...
Barış bıçakçının en güzel kitabı. Okumaya burdan başlamıştım, iyi ki de öyle yapmışım.
kitabın anlatımı çok detaylı olmasına rağmen.havada bırakılan şeyler var.Barış Bıçakçı'nın okuduğum 2.kitabı olmasına rağmen sanki kitapları arasında benzerlikler vardı.
Hikaye birbirini çok seven iki arkadaşın bir diğer arkadaşlarının kız kardeşine aşık olmalarını konu alıyor. Kafamda oluşan resimde bu durum itici görünüyor ama Barış Bıçakçı bunu anlatırken bu iki arkadaşın ilişkilerini öyle kuvvetli öyle masumane anlatmış ki Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar kitabındaki George ve Lennie’nin ilişkilerine benzettim . O yüzden hikayeyi aşk değil de dostluk hikayesi olarak okudum. Hani hep ilişkilerimize bir isim koyması çabası içinde oluruz ya Ender ile Çetin arasındaki ilişki öylesine güzel ki kitapta geçen şu satır ;
- “Seni aramıştım Çetin, çünkü sen ilktin. Biz ilktik”, “Sınır var mı? İlişkiler için gerçekten bir sınır var mı?… İnsan severken basit sınıflandırmaların sınırlarını değil, kendi sınırlarını görür, kendi sınırlarında dolaşır, kendi sınırlarına değer. Benim bildiğim tek sınır bu”, “…Evli olduğumu söylediğimde aklıma hanginizin geldiğini gerçekten bilmiyordum… Seninle mi evliydim, yoksa Nihal’le mi?” İşte dostluk dediğinde olması gerek bu dedirtti..
Kitapta aşk, dostluk, aynı ve yalnız bir kıza aşık olmanın ulaşamamazlığının vermiş olduğu melankoli var ama en önemlisi büyümekle çocuk kalmak arasında bir sıkışmışlık onun verdiği bir hüzün var.
-“Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal’e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu”.
Bir kitabın filmini izlememeyi eğer kitaptan haberim olmadan filmini izlediysem de kitabını okumamayı prensip edindim kendime. Çünkü okuduğum kitaplarla bir bağ kuruyorum aramda. Ve gerek hikâyeyi gerekse karakterleri hayal dünyamdan bir şeyler katarak zapt ediyorum belleğime. İşte o zaman o kitap benim için özel oluyor ve zaten genellikle de sinemaya aktarıldığında aslını yansıtmıyor. Bu kitabında filmi varmış izlemedim tabi.. Filmi güzel oldu mu bilmem ama kitapta anlatılan hikaye bilindik ama duygu yüklüydü diyebilirim.
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
- Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?
-Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum; hâlâ öyle!"
-Birlikte geçirdiğimiz o güzel günlere ne olmuştu? Benim aklım hep o günlerdeydi. ne olmuştu o günlere? Yaşanan şeyler ne olur çetin, nerede durur? Hatırlamaya ve belleğe ilişkin eğretilemeler beni kesmiyor. Tozlu tavan arasına girmek, eski bir sandığı açmak, sararmış bir defterin sayfalarını çevirmek filan diyorum, beni kesmiyor. Geçmişimizle bağlantı kurmanın tek yolu hatırlamak mıdır? Başka bir eylem yok mu, olamaz mı?"
Barış Bıçakçı'nın okuduğum ikinci kitabı. Kitabı bitirdikten ertesi gün sonra filmini de izledim. İyice yerleşti içime. Ankara'sı ile, müziği ile, naifliği ile.
Şimdi, bu hikayenin rahatsız edici bir yanı var. İlk başlarda ısınamadım bu yüzden, okumakta direndim ve suçladım kendimce yazarı. İki adamın, bir kız çocuğuna aşık olması. Bu cümle, bu kitabın özeti olamayacak kadar çirkin. Ama yazar bunu öyle bir yazmış, duygusallaştırmış ve derine indirmiş ki saflaşıyor ve yumuşuyor bu gerçek. Biraz çocuksulaşıyor.
Sanırım, mükemmel bir dostluk, en fazla bu samimiyetle anlatılabilirdi. Ender ile Çetin'in dostluğu, benim için ayrı bir ulviyete sahiptir. Barış Bıçakçı'yı ve bu romanı sevme sebebimdir. Taze fasülyeyi sevme sebebimdir.
Altı çizilecek çok satır, üzerinde konuşulacak çok ayrıntı var. Bir de Reşit Bey'in güzel bir doğu-batı anlatımı var yaşamak ve yaşamamak üzerine. Tatlı, sakin (bknz: hamur işleri) ve sade hayatlar.
İlk olarak filmini izlediğim BBÇ`yi kitabını okuduktan sonra daha çok sevdim. Çetin ve Ender benimde yanlarında yaşamak istediğim insanlar.
Karton Cilt, 14.Baskı, 167 sayfa
2016 tarihinde, İletişim Yayınları tarafından yayınlandı