Asıl öykü ile ilgilenmeyen bir anlatıcı ve yetişkinliğe varmayan bir çocukluğun öyküleri...
Aynı soyadının önünde toplanmış beş kişinin belirip kaybolan dünyası...
Bu dünyada hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi!
Daha önce İletişim'den Herkes Herkesle Dostmuş Gibi (2000) ve Veciz Sözler (2002) adlı yapıtları yayımlanan Barış Bıçakçı, bu kitabında çok zor bir işe kalkışıyor: Çocukluğun sihirli dünyasına giriyor. Ve ustalıkla geliyor bu işin üstesinden. Çocukluk halini, çocuk duyarlılığını has edebiyatla anlatan ince, kırılgan hikâyeler kuruyor. Yepyeni bir şey bu. Türkçe edebiyatta kimse çocukluğu böyle anlatmamıştı...
Asıl öykü ile ilgilenmeyen bir anlatıcı ve yetişkinliğe varmayan bir çocukluğun öyküleri...
Aynı soyadının önünde toplanmış beş kişinin belirip kaybolan dünyası...
Bu dünyada hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi!
Daha önce İletişim'den Herkes Herkesle Dostmuş Gibi (2000) ve Veciz Sözler (2002) adlı yapıtları yayımlanan Barış Bıçakçı, bu kitabında çok zor bir işe kalkışıyor: Çocukluğun sihirli dünyasına giriyor. Ve ustalıkla geliyor bu işin üstesinden. Çocukluk halini, çocuk duyarlılığını has edebiyatla anlatan ince, kırılgan hikâyeler kuruyor. Yepyeni bir şey bu. Türkçe edebiyatta kimse çocukluğu böyle anlatmamıştı...
...çünkü hiçbir şey göründüğü, hatta yaşandığı gibi değil! her şey hatırlandığı gibi.
Bu adamın kitaplarının akıcı olmasına bayılıyorum.
Keşke biraz daha uzun yazsa da doya doya okusam.
Çok güzeldi. Detayları yakalamayı çok iyi başarıyor.
Kesinlikle taktiri hak ediyor!
Akıcı ve etkileyici. Kendi çocukluğuna dair anılar diye düşündüm. Kimi yerleri çok dokunaklı.
Barış Bıçakçı ezdi geçti beni çocukluk öyküleri ile.. Çoğunda içim acıyarak, boğazıma bir düğümle okudum. Favorilerim 'nikah', 'uyu güzel köpek uyu', 'aramızdaki en kısa mesafe'..
bir çocuğun babayla olan ilişkileri, büyümesi, hayatı. bıçakçı'dan yeniden sımsıcak sayfalar.
Hikaye sonlarına yaptığı alışılmadık sonlar hatta yapmadığı sonlarla çok güzel bir hava oluşturmuş.Çok beğendiğim kitaplarındandır.
Buruk, hüzünlü ve keyifle okudugum bir kitap oldu. Bu kitabi tek bir sözcükle özetlemem gerekirse, MASUM diyebilirim. Baris Bicakci benim yeni dönem Türk Edebiyatinda en begendigim yazarlardan birisi oldu. Kalemi cok güclü, dili cok temiz.
Hep erkek çocuğu ağzından yazılmış hikayelerdi.Belki yazar bir hikayesinde kız çocuğuymuş gibi yazabilseydi daha başarılı bir kitap olurdu.
Okuduğum ilk Barış Bıçakçı kitabı.Yazı dilini çok da beğendiğimi söyleyemem.Fazlasıyla düz ve yalın geldi. Bu nedenle de kitap adı gibi yüreğimdeki en kısa mesafeye kadar ulaşabildi...
Bir de çocukluk anılarını anlatmış ancak biraz buruk anılar. Çocukluk dendi mi hep neşeli şeyler olsun ister bu çocuk gönlüm...
Barış Bıçakçı'nın okuduğum ilk kitabı. Çocuksu bir güç ile kaleme alınmış naif anı parçaları. Biraz kopukluk var. Biraz da burukluk.
Kitabın kronolojik ilerleyişi ile dilde de çocuksuluktan edebileşmeye doğru bir yönelim var ama bu anlatımı basitlikten çıkarmaya yetmiyor. İşin biraz da hileli yanı bu: Dil düz iken anlatılan olayların saflığı gün yüzüne çıkıyor. Barış Bıçakçı, sanırım biraz, acı ve küçük gerçekleri okuyucunun yüreğine yerleştirmeyi seviyor. Yer yer gözlerim doldu.
Kısa ama öz derler ya. İşte öyle bir şey var bu kitapta. Aile ilişkileri, arkadaşlıklar... Hepsi tanıdık.
"Acı çekiyordu babam. Zihinsel bir acı. Öte yandan ona göre, zihinsel dünyasında ve günlük hayatında acı veren kopuşlar yaşamayanlar, buna cesaret edemeyenler, insanı aptallaştıran bir sürekliliğin esiri oluyor, bunun sonucunda da zamanın geçişine, yaşlanmaya ve ölmeye akıl erdiremiyorlardı.
Oysa babam her şeye akıl erdirmek istiyordu."
Bir ailenin anatomisi. Ne roman denebilir ne de öykü. Öyle gerçekçi ki, anı kitabı olarak değerlendirilse yeridir. Kendimi bir adamın çocukluğuna, gençliğine ve yetişkinliğine şahit olmuş gibi hissettim. Her Barış Bıçakçı kitabı gibi mideye yumruk yeme etkisi yaratıyor. Yazarın kitaplarını okumaya devam edeceğim.
99 sayfa