Cengiz Aytmatov ile ilk tanışmamdı. Gayet içten ve hüzünlü bir tarzı var. Beğendim ve başka kitaplarını da okuyacağımı düşünüyorum.
Yazar şiir diliyle deneme yazmış. Benim edebiyat anlayışıma ters bir tarz bu. Ortada ne bir öykü, ne bir deneme, ne bir şiir var. Ajandasına oturup ara ara yazdığı yazılarını toplayıp kitap yazmış sanki. Tespitleri güzel aslında. Kendisine tavsiyem şair olması. Düz yazıda başarısız bir tarz.
Saat başı okuduğunuz sayfa sayısı olarak en yüksek seviyeye çıkacağınız kitaplardan birisi olacağı kesin. Oldukça akıcı ve merak uyandırıcı bölümlerden oluşuyor. Sherlock Holmes klasiği olarak bölümlere ayrılmış olması biraz dikkati dağıtıyor sadece. Holmes'ün dedektiflik hikayelerini okuyanlar, belki de zamana yayarak okumalı. Bir de Martı Yayınları'nın Cimrilik yapmadan, büyük puntolarla, bölümler arası bıraktığı boşluklarla okuyucuyu her zaman rahatlattığını düşünüyorum. Doğan Kitap'a hiç çekmemiş.
Herhalde bir daha Amerikalı bir yazarı okumayacağım. Bu kadar boş bir yazar güruhu olamaz. Böyle hisli bir konuyu bile içten yazamamış yazarımız. Amerikalı yazarlarda görülen bir hadise. Edebi unsur yok. Basit, yavan cümleler kurulmuş. Daha yoğun duygular bekliyordum.
Karanlık edebiyat adına, okuduğum en iyi örnekti. Hatta okurken Hakan Günday bu kitaptan mı etkilendi, diye düşündüm. Birçok yazarın esin kaynağı olmuştur kesin.
Okuduğum ilk Dan Brown kitabı oldu. İyi de oldu. Hayatımda okuduğum en sürükleyici 2 kitaptan birisiydi. Kitap ilerledikçe şaşırmaktan mimiklerimi kaybettim. Zekanızı yerden yere vuruyor. Nasıl böyle bir kurgu yapabildiğini aklım almadı doğrusu.