moiraine

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
moiraine okumuş.
Hayvan Çiftliği

İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bindokuzyüzseksendört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki reel sosyalizmin eleştirisi olan roman, dünya edebiyatında yergi türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliğinin kişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirirler. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olan domuzlar; kısa sürede önder bir takım oluştururlar, devrimi de onlar yolundan saptırırlar. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romanda önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalıdır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır.

******

Büyükler bazen, basit şeyleri anlaşılması zormuş, içinden çıkılmazmış gibi anlatabiliyor. Öyle karışık açıklamalar yapıyorlar ki, ne söylediklerini belki kendileri de anlamıyor. Mesela, neden birileri diğerlerini yönetmek ister? İyi giden şeyler, güzel şeyler neden bozulur? Nasıl olur da insanlar birbirlerine bu kadar haksızlık yapabilir?Bu sorulara verilen yalan yanlış cevapları bir yana bırakıp bir de George Orwellin Hayvan Çiftliğine bakalım. Bir çiftlik var ve bu çiftlikte hayvanlar sahiplerini kovup çiftliği ele geçiriyor. Kendi düzenlerini kuruyorlar. Sonra da öyle şeyler oluyor ki, okuyunca yaşadığımız dünyada olan bitenler bir anda açıklığa kavuşuyor. Evet: Hayvan Çiftliğinde yaşananlar, bu dünyada yaşananlara çok benziyor...

************

Aslında, bu kitap bir peri masalı olarak yazılmıştı... Orwell öyle diyordu eserine; büyükler için yazılmış bir masal... Eserde, hayvanları aç bırakan, öldüresiye çalıştıran, yavrularını mezbahaya satan zalim bir çiftçiye karşı hayvanların isyanı anlatılır. Hayvanlar ateşli bir idealizm ve coşkulu sloganlarla, adaletin ve eşitliğin hüküm sürdüğü bir cennet yaratmak için yola çıkarlar. Fakat, macera, büyük bir hüsranla neticelenir. Ve, Orwell, hayvanlar aleminde aktardığı bu öykü ile, aslında, Devrimin tanıdık yüzünü; liderlerin sahiplere, rejimin diktatörlüğe dönüşümünü resmeder... Hayvan Çiftliğindeki karakterler Rus Devriminden esinlenilerek resmedilir; domuz Napoleon tam bir Stalin portresidir. Fakat Hayvan Çiftliği sıradan bir Rus Devrimi hicvi değildir. Orwell'in mesajı çok daha derindir.

************

Beylik Çiftliği sahibi Mr. Jones, gece için kümesleri kilitledi, fakat o kadar içmişti ki, pencereleri kapamak aklına gelmedi. Fenerinden etrafa halkalı, titrek bir ışık yayılıyordu; yalpalayarak avluyu geçti, kapının arkasında çizmelerini tekmeleyip çıkardı, kilerdeki fıçıdan son bir bardak daha bira aldı ve Mrs. Jones'in çoktandır horlamakta olduğu yatağa doğru sendeledi.

******

İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bindokuzyüzseksendört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki reel sosyalizmin eleştirisi olan roman, dünya edeb... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 1 ay
Profil Resmi
moiraine şu an okuyor.
Hayvan Çiftliği

İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bindokuzyüzseksendört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki reel sosyalizmin eleştirisi olan roman, dünya edebiyatında yergi türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliğinin kişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirirler. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olan domuzlar; kısa sürede önder bir takım oluştururlar, devrimi de onlar yolundan saptırırlar. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romanda önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalıdır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır.

******

Büyükler bazen, basit şeyleri anlaşılması zormuş, içinden çıkılmazmış gibi anlatabiliyor. Öyle karışık açıklamalar yapıyorlar ki, ne söylediklerini belki kendileri de anlamıyor. Mesela, neden birileri diğerlerini yönetmek ister? İyi giden şeyler, güzel şeyler neden bozulur? Nasıl olur da insanlar birbirlerine bu kadar haksızlık yapabilir?Bu sorulara verilen yalan yanlış cevapları bir yana bırakıp bir de George Orwellin Hayvan Çiftliğine bakalım. Bir çiftlik var ve bu çiftlikte hayvanlar sahiplerini kovup çiftliği ele geçiriyor. Kendi düzenlerini kuruyorlar. Sonra da öyle şeyler oluyor ki, okuyunca yaşadığımız dünyada olan bitenler bir anda açıklığa kavuşuyor. Evet: Hayvan Çiftliğinde yaşananlar, bu dünyada yaşananlara çok benziyor...

************

Aslında, bu kitap bir peri masalı olarak yazılmıştı... Orwell öyle diyordu eserine; büyükler için yazılmış bir masal... Eserde, hayvanları aç bırakan, öldüresiye çalıştıran, yavrularını mezbahaya satan zalim bir çiftçiye karşı hayvanların isyanı anlatılır. Hayvanlar ateşli bir idealizm ve coşkulu sloganlarla, adaletin ve eşitliğin hüküm sürdüğü bir cennet yaratmak için yola çıkarlar. Fakat, macera, büyük bir hüsranla neticelenir. Ve, Orwell, hayvanlar aleminde aktardığı bu öykü ile, aslında, Devrimin tanıdık yüzünü; liderlerin sahiplere, rejimin diktatörlüğe dönüşümünü resmeder... Hayvan Çiftliğindeki karakterler Rus Devriminden esinlenilerek resmedilir; domuz Napoleon tam bir Stalin portresidir. Fakat Hayvan Çiftliği sıradan bir Rus Devrimi hicvi değildir. Orwell'in mesajı çok daha derindir.

************

Beylik Çiftliği sahibi Mr. Jones, gece için kümesleri kilitledi, fakat o kadar içmişti ki, pencereleri kapamak aklına gelmedi. Fenerinden etrafa halkalı, titrek bir ışık yayılıyordu; yalpalayarak avluyu geçti, kapının arkasında çizmelerini tekmeleyip çıkardı, kilerdeki fıçıdan son bir bardak daha bira aldı ve Mrs. Jones'in çoktandır horlamakta olduğu yatağa doğru sendeledi.

******

İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bindokuzyüzseksendört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki reel sosyalizmin eleştirisi olan roman, dünya edeb... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 1 ay
Profil Resmi
moiraine okumuş.
Aşk

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini.. Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.Mesneviyi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin b harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi Bişrev!dir. Yani Dinle! Tesadüf mü dersin ismi Suskun olan bir şairin en kıymetli yapıtına Dinle! diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. Neden? diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
A. Z. Zahara - Amsterdam, 2007

******

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..?
Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.


******

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti.... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 1 ay
Profil Resmi
moiraine okumuş.
Tutunamayanlar

Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar'ı Berna Moran, hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı olarak niteler. Moran'a göre Oğuz Atay'ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Küçük burjuva dünyasını zekice alaya alan Atay saldırısını, tutunanların anlamayacağı, red edeceği türden bir romanla yapar. Tutunamayanlar, 1970 TRT Roman Ödülünü kazanmıştı.

Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar'ı Berna Moran, hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı olarak niteler. Moran'a göre Oğuz Atay'ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikle... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 1 ay
Profil Resmi
moiraine okumuş.
Dönüşüm

Franz Kafkanın 1915 yılında yayımlanan Dönüşüm adlı romanı, yazarın, anlatım sanatının doruğa ulaştığı bir yapıtıdır. Küçük burjuva çevrelerindeki tiksindirici aile ilişkilerini en ince ayrıntılarına kadar irdeleyen bu roman, aynı zamanda toplumun kalıplaşmış, işlevini çoktan yitirmiş akışına bilinç düzeyinde başkaldıran bireyin tragedyasını çarpıcı biçimde dile getirir. Romanın kahramanı Gregor Samsanın başkalaşması, bir böceğe dönüşmesi, salt bir çarkın kaskatı dişlisi, eleştirmeyen, ama yalnızca boyun eğen bir toplum teki olmaktan çıkma anlamını taşır; böylece böcekleşenin yazgısı, elbet toplumca dışlanmaktadır. Kafkanın en kalıcı yapıtları arasında yer alan ve Nobel ödülü sahibi Elias Canettinin En yüksek düzeydeki anlatım sanatının tipik örneği olarak nitelediği Dönüşümü Ahmet Cemalin çevirisiyle sunuyoruz.\n\n-‘Kitap ruhumuzun buz kesmiş sularını kıracak bir balta olmalıdır.
-‘İnanç, giyotine benzer; onun kadar ağırdır, onun kadar hafiftir.
-‘Yaşarken yaşamıyla uzlaşamayan birinin, bir eliyle, yazgısının tepesine çöken umutsuzluğu biraz uzaklaştırması gerekir.. Ama bir eliyle de, yıkıntılar arasında gördüklerini not alabilir.
\n\nİlk kez 1915 yılında yayımlanan Dönüşüm, üzerinden neredeyse bir asır geçmesine rağmen hâlâ tüm dünyada en çok okunan kitaplar arasındadır.Yabancı ve alışılmadık bir olayın öyküye girmesiyle birlikte tamamıyla alışılmış, hatta basit diyebileceğimiz bir çevre birdenbire yeni bir ışık altında gerçek yapısıyla ortaya çıkar. Bir pazarlamacı ve ailesinin hiç de çekici olmayan monoton yaşamı bilinen yöntemlerle anlatılsa farklı ve ilginç bir şey ortaya çıkmaz. Ancak bu pazarlamacı bir sabah uykudan uyandığında kendisini bir böceğe dönüşmüş bulduğunda o ve ailesinin varlıklarının sorunsalı üzerindeki perde birdenbire kalkar.Burada normal yaşamın üzerindeki maskenin normal olmayan bir biçimde düşmesi anlatılmaktadır. İnsan kılığında bir canavar değildir karşımıza çıkan, aksine hayvan kılığında bir insandır.\n\nSıradan bir pazarlamacı olan Gregor Samsa, bir sabah sıkıntılı rüyalardan uyandığında kendini tuhaf, devasa bir böcek olarak bulur. İnce titrek bacakları, çirkin, boğum boğum karnının iki yanında, denetimden çıkmış gibi sağa sola sallanmaktadır. Batı edebiyatının ve modernizmin kilometre taşlarından biri olan Dönüşüm, asıl şimdi, yirmi birinci yüzyılın başında, modern insanın derinden yaşadığı yabancılaşmadan kaçmanın imkânsızlığını, yaklaşık seksen yıl önce haber vermiş gibidir. Koruyucu bir böcek kabuğunun içine sığınmak, kendini her türlü iletişime, saçma olanın bu ete kemiğe bürünmüş biçimi karşısında bile hâlâ rutin hayatı, görevleri hatırlatan dış seslere kapamak, kısacası oyundan çıkmak, bir kurtuluş olduğu kadar, hayatın anlamına uzak düşmenin cezasıdır da. Dönüşüm: Yabancılaşmanın ağırlığı.\n\n\n\nBir sabah tedirgin, düşlerinden uyanan Gregor Samsa, dev bir böceğe dönüşmüş halde buldu kendini. Bir zırh gibi sertleşmiş sırtının üzerinde yatıyor, başını biraz kaldırdığında yay şeklinde katı bölmelere ayrılmış, bir kümbet yapmış kahverengi karnını görüyordu. Karnının üstündeki yorgan, her an kayıp yere düşmeye hazır halde güçlükle tutunabilmekteydi. Vücudunun diğer kısımlarına göre acınacak kadar cılız, bir sürü bacakçık, ne yapacaklarını şaşırmış, gözlerinin önünde sürekli çakıp sönüyordu.

\n\nBabasının iflasından sonra ailesinin geçimini üstlenen Gregor Samsa, bir sabah yatağında böceğe dönüşmüş olarak uyanır. Bir böceğin gövdesine sahip olmasına rağmen düşünceleriyle bir insan olan Samsa, umutsuzlukla ailesinden ilgi bekler. Kafkanın olağandışı ile olağanı ustalıkla kaynaştırdığı bu romanında, küçük burjuva yaşantısına bir eleştiri de getiriyor.\n\nFranz Kafka : ( 3 Temmuz 1883, Prag - 3 Haziran 1924, Kierling) Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman Yahudisi annenin çocuğu olan Franz Kafka, içedönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçluydu. Çeşitli ailevi ve toplumsal sebepler yüzünden çevresine yabancılaşarak büyüdü. Ailesinin Pragdaki Alman toplumuyla kaynaşma çabaları sonucunda Alman okullarında okudu. Çek kökenli bir aileden geldiği halde Almancayı anadili olarak kullandığı için tam bir Çek sayılmayan Franzı, Almanlar da tam anlamıyla kendilerinden görmediler.Babasının zoruyla 1906da tamamlayacağı hukuk eğitimine başladı. Eğitimi tamamladıktan sonra bir sigorta şirketine girdi. Max Brod ile tanışıp, Prag edebiyat çevresine katıldı. Sigorta şirketinde çalışmasıyla yabancılaşma duygusu iyice gelişen Kafka, 1912de Felice Bauer ile tanıştı. 1914 ve 1917de iki kez Felice ile nişanlanmasına rağmen yazmaktan alıkoyacağı düşüncesiyle bir türlü evlenemedi. Bu ilişkiden geriye 500ü aşkın mektup kalmıştır.I. Dünya Savaşı sırasında fiziksel yetersizlik nedeniyle askere alınmadı.1917 yılında vereme yakalandığı anlaşıldı.1920de yapıtlarını Çekçeye çevirmek isteyen Milena Jesenka ile tanıştı. Kendisinden 12 yaş küçük ve evli olan Milenayla -birleşmelerinin umutsuz olduğunu bildiği halde - yıllarca mektuplaştı.Sağlık sorunlarının artması üzerine emekliliğini istedi, son yıllarında 20 yaşındaki Dora Diamant ile mutluluğa takıldı.1924de Viyana yakınlarında Kierling Senatoryumuna kaldırıldı ve oradan çıkamadı. Praga gömüldü.Nazilerin Çekoslavakyayı işgali sırasında üç kız kardeşi de toplama kamplarında öldürüldü, Kafka ile ilgili bir çok belge yok edildi.20 yıl süren dostluklarının sonunda Kafka bütün yazdıklarını ölümünden sonra yakması için Max Broda vermişti. Ama Brod, dostuna ihanet ederek bu yapıtları bastırdı.1935de başlayan ilk toplu basım önce engellendi sonra da yasaklandı ama zaman içinde üne ve sıkı bir satış garantisine kavuştu.\n\nGregor Samsa bir sabah tedirgin düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş buldu.Dönüşüm edebiyat tarihinin belki de en müthiş bu cümlesiyle başlar. Ama bunun, anlatının en dokunaksız cümlelerinden biri olduğunu satırlar ilerledikçe anlarız. Samsa beklendiği gibi panik içindedir. Ama yaşadığı panik, sanıldığı gibi böceğe dönüşmüş olmasından değil, geç kalmasındandır. Çünkü işe geç kalması, işini riske atması demektir ve o, bu riski göze alamaz. Ailesi borç yükü altında ezilmekte ve bütün aile Samsanın eline bakmaktadır. İşte Kafkanın derin sezgisiyle önceden haber verdiği asıl korkunç gerçeklik... Birey kendi bedeninden, varoluşundan kopmuş, olağanüstü durumunu bile göz ardı edebilecek kadar sosyal yaşama batmış ve kendine yabancılaşmıştır. Ancak, devasa bir böceğe dönüşünce topluma da yabancılaşır. Acı süreç, toplumun giderek onu kendi dışına itmeye çalışması, onun da var gücüyle toplumun bir yerine bağlanmak için verdiği mücadeleyle geçer.Bu, belki de hepimizin trajedisidir.Franz Kafka, Dönüşümle modern temaları klasik alegorik anlatımla eriterek dünya edebiyatında beklenmedik ufuklar ve anlatım olanakları açmıştır.\n\nYazınsal yaşamını iktidarla çalışma üzerine kuran Franz Kafkanın eserlerin de, rüyalarından alıan ve kabusa yaklaşan yerinellerle (alegori), insanın anlamadığı yasalarla yönetilen bir dünyayla ulaşma girişimindeki birey ruhunun yalnızlığı vardır.Yaşarken çok az eseri basılan Kafkanın romanlarını özellikle psikanaliz kuramına oturttuğu, bilinçaltının çalışmalarından örnek aldığı düşünülmüştür.Dönüşüm yazarın tanınmış eserlerinden biridir.\n\nKafkanın ölümsüz başyapıtıGregor Samsa bir sabah kötü bir rüyadan uyandığında, kendini yatağında korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.Daha ilk cümlesiyle bile kitabın sonunu merak ettiren bir konu... Sayfalar ilerledikçe Gregorun hayatına bir böcek olarak devam etmeye çalışmasına ve ailesinin, yakın çevresinin bu durum karşısındaki bocalamalarına tanık oluruz. Hayatın normal akışı içerisinde ortaya çıkan bu değişiklik, aslında Franz Kafkanın toplumda varolan kalıplaşmış düzene bir başkaldırısıdır. Toplumdan farklı olan insanların dışlanışını da bu yolla oldukça başarılı bir yöntemle eleştirir. Kafkanın bu başyapıtı, çok geçmeden klasikler arasında yerini almış ve Kafkanın ününü de günümüze kadar taşımıştır.\n\nFranz Kafkanın 1915 yılında yayımlanan Dönüşüm adlı anlatısı, yazarın anlatım sanatının gerçek anlamda doruklarına varmış olduğu bir yapıttır... Küçük burjuva çevrelerindeki tiksindirici aile ilişkilerini en ince ayrıntılarına kadar irdeleyen anlatı, aynı zamanda genelde toplumun kalıplaşmış, işlevini çoktan yitirmiş akışına bilinç düzeyinde başkaldıran bireyin tragedyasını çarpıcı biçimde dile getirir. Gregor Samsanın başkalaşma, bir böceğe dönüşmesi, salt bir çarkın kaskatı dişlisi, eleştirmeyen, ama yalnızca boyun eğen bir toplum tepki olmaktan çıkma anlamını taşır; böylece böcekleşenin yazgısı elbet toplumcu dışlanmaktır\n\n

Franz Kafkanın 1915 yılında yayımlanan Dönüşüm adlı romanı, yazarın, anlatım sanatının doruğa ulaştığı bir yapıtıdır. Küçük burjuva çevrelerindeki tiksindirici aile ilişkilerini en ince ayrıntılarına kadar irdeleyen bu roman, aynı zamanda toplumun ka... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 1 ay
Profil Resmi
moiraine okumuş.
Fareler ve İnsanlar

Ünlü başucu yapıt, yeni çeviriyle... George ve iriyarı saf arkadaşı Lennie, yersiz yurtsuz kişilerdir. Dünyada sahip oldukları tek şey, aralarındaki dostluk ve kendilerine ait bir araziye sahip olma hayalidir...İki arkadaş, hayallerindeki arazi için gereken parayı biriktirmeyi planlamaktadır. Ama bir çocuğun zekâsına, aynı zamanda da korkunç bir güce sahip olan Lennienin başı sürekli derde girmektedir.Ve bu kez yine belaya bulaştığında, Georgeun çabaları arkadaşını kurtarmaya yetmeyecektir... Yalnızlığa terk edilmiş, umarsız insanların öyküsü...

******

Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga yazarı Steinbeckin, ülkemizde tiyatrosu da oynanmış olan bir romanını sunuyoruz.
Fareler ve İnsanlar, hiç kuşku yok ki, dünya edebiyatının en tanınmış başyapıtlarından biridir. Küçük insanın serüveni hiçbir kitapta böylesine acımasız, ama aynı zamanda böylesine sevecen bir yaklaşımla dile getirilmemiştir. Okuyanı bazen kıs kıs, bazen acı acı güldüren, yer yer hoyratça sarsarak düşündüren, ta derinden öfkelendiren trajikomik bir öykü bu...
Mutlaka okunması gereken dev bir roman.

************

FARELER VE İNSANLAR, hoşuna giden her şeyi dokunarak sevmekten başka kusuru olmayan bir divane ve onun tek dostu, koruyucusu, ile Amerikan taşrasında yaşadıkları insanlık serüveni. İçgüdülerini yenemeyen, saf, çocuksu bir yoksul ile ekmeğini kazanmaya çalışırken arkadaşının kaderini paylaşmayı, başka türlü bir yaşama yeğleyen insanın öyküsü. Yayımlandığı yıldan bu yana tüm dünyanın severek okuduğu Fareler ve İnsanlar, Amerikan gerçekçi edebiyatının önde gelen yazarı John Steinbeckin başyapıtı. Tiyatro ve sinemaya defalarca uyarlanan bu romanda, Steinbeckin çocuk kadar masum, saf, divane kahramanı ile her yanından şiddet fışkıran toplumun kuralları arasındaki çatışmada, çıplak gerçeği yansıtmadaki ustalığı, yazara dünyanın tüm okurlarının hayranlığını kazandırdı. Yazarın aldığı Nobel Ödülü, hayranlığın nedeni değil, yalnızca sonucuydu.

******

Ünlü başucu yapıt, yeni çeviriyle... George ve iriyarı saf arkadaşı Lennie, yersiz yurtsuz kişilerdir. Dünyada sahip oldukları tek şey, aralarındaki dostluk ve kendilerine ait bir araziye sahip olma hayalidir...İki arkadaş, hayallerindeki arazi için ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 1 ay
Daha Fazla Göster

moiraine şu an ne okuyor?

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.