Gül ve Avcı

6 puan

GÜL VE AVCI - YORUM


Gül ve Avcı bitmiş bulunmakta. Normalden biraz daha uzun sürede okudum bunu. Araya zaman girdiği için okurken aklıma gelen ama şimdi unutmuş olduğum şeyler var maalesef.

Bu yorumu artı ve eksileri yazarak yapacağım.

Öncelikle bu yazarın ilk kitabı ve historical türünde bir kitap. Kitabın karakterlerini tekrar tekrar anlatmayacağım, merak eden arka kapak yazısını okuyabilir... :) Kapak demişken. O nasıl güzel kapak öyle! Ellerine sağlık Duygu!

İlk yüz sayfada konu oturana kadar ısınamadım ama konu oturduktan sonra rahatça devam ettim ve hoşuma da gitti. Özellikle ilk yüz sayfada Rosa'nın neredeyse gönüllü bir halde adamla birlikte olduktan sonra "o ırz düşmanından intikamını alacaktı," gibisinden bir karşılık vermenin peşine düşmesi aklıma pek yatmadı ama rahatsız da etmedi. İlk sayfalarda bu yüzden Rosa'ya ne kadar uyuz olduğumu anlatamam :) Verseler bir kaşık suda boğardım. Bu tarz kadın karakterleri sevmiyorum maalesef... Karakteri anlatırken zeki olarak bahsedilen ama pek zekice şeyler yapmayan kadın karakterleri... Allah'tan sonradan kız bir silkindi de kendine geldi.

Herkesin odun dediği Julian'a gelince. O adamda ben bir odunluk göremedim. Nesine odun dediler anlamadım. Sadece sevgi sözcükleri söyleyen hallerini hiç sevmedim. Keşke olduğu gibi kalsaydı ve kelimeleri zar zor söylemeye devam etseydi. Aşkım, canım sözlerini gördükçe ayy deme öyle diyesim geldi. Suratsız hali daha çekiciydi. Ama adam öyle bir anlatılmış ki... Heykel gibi karşımda duruyor da izliyormuşum gibi geldi. Hele o maviş gözler! Kalbim dayan.

Ah bu arada o kahya kadını hiç sevmedim! Keşke kovsalardı. Hem o kadar laf etti, bildiği halde (okuyanlar neden bahsettiğimi bilir) sonrada affet beni kızım... Olmaz o öyle işte :))

Albert tabii ki en sevimli şeydi. Çocuklara uzak olan birisi; "Beş yaşında çocuk böyle şeyler söyler veya düşünür mü?" diyebilir ama beşer yaşında ikiz yeğenlerim var. Çok daha beter bile olabiliyorlar! Çocuğun konuşmaları, sevimlilikleri gerçekten sıcacıktı. Oldukça iyi aktarılmıştı.

Bir Türk olarak İngiltere tarihi ile ilgili bir kitap yazmanın ne kadar zor olduğunu ve araştırma gerektirdiğini tahmin edebiliyorum. Bunu gayet güzel kavramış yazar ve birkaç ufak hata dışında pek noksanı yoktu. Dük veya Düşes'in konuşmalarıyla ilgili hatalar vardı. Yani dönemsel olarak hatası pek yoktu ama anlatış olarak fazla doğusal bir hava vardı. Kimi yerlerde bu hoşluk katsa da kimi yerlerinde o ortama pek uymamıştı ve sırıtıyordu.

O nasıl oluyor demeyin canım... Hani Arapça kökenli kelimeler vardı sanırım (kökenini bilmiyorum Osmanlıca da olabilir :) ) ve eski kelimelerin çoğunu bilmiyordum. Okumamı sekteye uğrattı. Durup anneme ve hatta anneanneme sordum. Özellikle ilk yüz sayfada çok fazla kullanılmıştı bu eski kelimeler. Bir yazar notu ve editör notu gibi bir şey düşülebilirdi ama çok fazlaydı. Hangi birine düşülecekti? Mesela zemheri ve zapturapt gibi. Zemheriyi anneannemden duymuştum ama zapturaptı onlar da bilmiyordu :)Bunun gibi fazla eski kelime vardı.

Kitapta Mcnaught kokusu aldığım epey yer vardı. Yazarın etkisi altında kaldığını tahmin ediyorum. Minicik bir Clayton ve sonlarda da bol miktarda Ian gördüm. Hayır, öyle değildi denilebilir ama ben öyle hissettim ve öyle gördüm. Özellikle o mahkeme sahnesi ve kızın gelmesi, birkaç yorumda da gördüğüm gibi bana da Mutluluk'un sonunu hatırlattı. Mcnaught aşığı birisi olarak kaçırmayacağım bir ayrıntıydı zaten.

Dediğim gibi yazarın ilk kitabı ve gittikçe kendini geliştireceğini düşünüyorum.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »