Daha önceki kitaplarının aksine beni öncelikli olarak Koloni ile çok şaşırtan ve hayranlığa boğan Grunge’ın bu kitabı da aynı yüksek keyfi verdi bana. Fakat bu sefer bambaşka bir alt okuma kültürü yarattığını söylemeliyim sanırım kitabın çünkü sanat tarihinden antropolojiye, edebiyattan dünya tarihine kadar insanın içerisinde kaybolmak istediği binbir dünyanın minicik anahtarlarını bırakmış Grunge kitabın içerisine.Bunları not etmeli, bir kenara yazmalı diye sayıklayarak canım kitabın her yerini minik işaretçiklerle donattım.(genelde de sayfa kenarını kıvırarak). David Bowie ile başlayıp Bastille Meydanı’ndaki Temmuz Sütunu üzerindeki melek heykeliyle (http://www.istockphoto.com/file_thumbview_approve/5480966/2/istockphoto_5480966-statue-in-bastille-place-paris.jpg) devam eden bu görsel ve işitsel şölen içerisinde, okumakta olduğu cinayet romanına bir hayli yabancılaşıyor insan ister istemez fakat bulmaca severler için bu izleri takip etmek, öyküyü daha dokunulabilir kılıyor. Bu Grunge’ın daha önceki romanlarında da böyle miydi?Eğer öyle idiyse bile benim hiç dikkatimi çekmemiş ve sanki bu kitapta bunun yoğunluğu bir misli daha artmış. Tüm bu yazıyı spoiler vermeden tamamlamayı umuyorum ama diğer bir yandan notunu aldığım, bunu oku, bunu izle, buna göz at,bunu takip et demek istediğim öyle çok şey birikiyor ki, tüm bunları nasıl ve hangi ara derleyebileceğimi bilemiyorum.Grunge bu sefer ödevlerle dolu olarak, bir defter-kitap uzatmış meğer ellerimize. Öykünün sürpizlerle dolu korku-gerilim öyküsüne ise, zaten hayranı olan okuyucularının takdirleri dışında söylenecek fazla birşey kalmıyor.
sabah sabah denizotobüsünde gözlerimden yaşlar boşanmasına sebep olan roman. hayır kardeşim hangi ara beni o kadar etkiledin de içime yerleştin de aklımı başımdan aldın sen benim.nemrut ihtiyar, hangi ara gençleştin de umutların kırıldığında dizlerin üzerine çöktün. --- spoiler --- hangi ara o tren vagonunun içini gördün --- spoiler --- az buz kitap okumadım şunca ömrümde lakin bunca incelikte bunca doyurucu bunca dokunanına az rastladım.ne büyük bir ustaymış sabahattin ali,ne kadar geç keşfettim
"recreat, recreat, xagoran temre xagoran" lafı hala zaman zaman, bir öfke nöbeti öncesinde bilhassa, gözlerimin önünde neonlar gibi parlıyor. özge baykan’ın “diyelim ki misafirinizin intihar edesi geldi” eseri geliyor aklıma hep, o turuncunun ihtişamıyla içimden geçiyirorum, bir adım öne at, gülümse... ilk gençliğimin beni çok etkileyen, bitmeyen bluğ çağımın baş mimarı süper kitap
migrostan çıkıyorum,durdurdu beni kasiyer, alarm ötüyor.ulan neye ötüyor,neyime ötüyor,bir daha geçiyorum, bildiğin hırsız var diye bağırıyor.kızce şüphe içinde süzüyor beni, oysa evrende şüphe içinde süzülecekler sıralamasında sonlardayım,müstakbel bir hırsız adayı için fazla yavaşım bir kere... çantanıza bakabilir miyim diyor,açıyoruz çantayı, artık sandığımdan daha samimiyiz, daldırıyor elini,peki madem, saklayacak neyimiz olabilir.(bu arada bir ben kaç kişiyiz diye kendime soruyorum ama şimdi, şizofreni gecikmeli bir jeton olup düşüyor) ruhi mücerret'i alıyor, arka kapağını açıyor,nanananaaaaaa,işte bu işte bu...ayraçından anlaşıldığı üz're kitabın gayet ortalarındayım ve migrosta bulunduğum süre bu hızda kitap okumamı sağlayamaz.kızce de durumun farkında zaten, "ama bu her yerde öteeer diyor, kasanın bitişiğinde, nereden çıkardığını hiç anlamadığım bir falçata bir anda kitabın içerisindeki alarmı söküp alıyor.sökülen alarmla birlikte kitabını ödünç aldığım arkadaşımın gözleri,iyi kötü çirkin filmlerinden bir sahne olup gözlerimin önünden süzülüyor. o falçata ile onun kalbini sökmem gerek aslında.ama söylediğim gibi, bir seri katil için de oldukça yavaşım ve iyi bir satranç oyuncusu olduğum da söylenemez. o kitabın arkasına oğlum için caliou kitabı çıkartmalarından kocaman bir kara kedi yapıştırıyorum.kitabı okurken,yüzlerce kez cep telefonumla sevdiğim bölümlerin fotoğrafını çekip en sonunda kitabın bir mini fotoromanını çıkarmış kadar oluyorum.kitabı sahibine teslim ederken düellodaki bir kovboy gibi, hayır kahraman olanlardan değil, bildiğin bacaklarım titriyor ama hesapladığım ince bir nokta var, kitap sahibi kedi de sahibi, kara kedi akıllı işti dercesine sırıtıyor kapaktan. işte 6.45teki imza gününde bunları anlatmayı çok isterdim, o ilk sayfaya adımı yazarken, ben arka kapağa aynı kediden bir daha nereden bulurum diye düşünürken...
hiç unutmayacağım "unutma" şiirini barındırır: unutma şehrin kör gözünden kaçtığım gecelerin kıyı kentleri, plakalar değiştikçe değişen ruhumdaki koyların sahil yollarına iliklediğim anılardır yakamozlar... bir şehri geçerim, bir şehir geçer benden. böyle geçtim kendimden! döndüğüm her virajda sana çıkıyorsam, sensiz yapamıyorsam, burkuluyorsa yüreğim, sandığıma kaldırdığım düşlerimi çeyiz diye sana sunuyorsam, bir aşk şiirini sana adamışsam ve seni hâlâ unutmuyorsam; beni unutma! ben her şehir terk ettiğim için sevdim seni kolların için, omzun için seni, vazgeçemediğim için sevdim. geçmiş yüreğimde karaltı aklanmak istedim rakı akşamlarında sana koşan yürekle yaşıyorum nedensiz bir maraton bu kendime koşsam, kendime çıksam bu şehrin aslanyatağı sokaklarında beni unutma!
kendini gayet lezzetle okutan emrah serbes romanı. "ya, sonuçta o da gezi yazmış işte" diyenlere fevkalade sinir olmaktayım. ulan sonuçta adam gezinin kalbinin içindeydi, tamam bir araba andaval da (pek çoğu adımlarını bile atmadan hem de) gezi hikayesi yazdı da burada bu adamın gösterdiği samimiyete bir nebze omuz vermek lazım. bir de adam geziyi" tapılası yaratıkların efsanevi sevimli ayıcıklar ülkesi" lezzetinde yazmamış, en başından itibaren s.çarım lan sizin direnişinize diyen bir genconun gözlerinden yazmış, bence tüm kitabın en iyi ters bakışı bu. bir de, hikayenin en büyük adamı özer abi, başlı başına yazılası bir karakter, bir sinema karakteri, bir jön, bir büyük abimiz, unutulup geçilmez dileriz...
okurken öyle zorlanmaya başladım ki sonunda size yazmaya karar verdim. kitabın çevirisi çok kötü, cümleler zaman zaman öyle devrik kurulmuş ki anlayabilmek için öğelerine ayırmak mecburiyetinde kalabiliyorum. bunun yanında kitapla ilgili bir redaksiyon rezaleti var, kelimelerin sonları yok, bazı kelimeler bitişik yazılmış vs. vs. kitabın yeni bir basımını yapmanız durumunda bu eleştirilerimi göz önünüze almanızı ve kitabı en baştan değerlendirmenizi, kitabın gelecekteki okurları adına, rica ederim.