"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
İnsan bu kitabı başucuna koyup, canı sıkıldıkça okusa yine de bıkmaz. Bende böyle bir etki bıraktı en azından.
Bu kadar kısa bir kitapta o kadar çok ve büyük tespitler yapılabilirmiş demek ki. Sabahattin Ali, edebiyatımıza en büyük değerlerinden birisini kazandırmış bu kitabı yazarak. Saygı duymaktan başka bir şey gelmiyor insanın elinden.
"bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün bir çok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür yeis içinde kalırdım."
Raif Efendi'nin bu sözü kürk mantolu madonna'yı okuduktan sonra söylenebilecek tek söz sanırım o da kitabın içinde saklı...
Böylesine doğru tahlillere sahip ve insanlar hakkındaki alelade yaptığımız yorumlara, onları özensizce koyduğumuz kefelere değinen bir kitap kesinlikle kütüphanemin baş tacıdır.
Bir ben mi beğenmedim kitabı acaba? Klasik bi Türk filmi izledim sanki. Kitabın sonuna kadar uyandırdığı merak dışında pek bi albenisi yoktu bence. Sıkıldım bile okurken. Karakterler inanılmaz boğucu! İçimi hafakanlar bastı okurken. Tamam okunmalı ama abartılacak bir şey yok...
Rastgele bir şekilde Kuyucaklı Yusuf‘unu okuduğum Sabahattin Ali ustanın tarzını kitaba başladığım gibi sevmiştim. Dil biraz eski olsa da anlaşılmayacak kadar eski değil, üstüne, anlattıkları hiç de eski değil. Günümüzde de sektirmeden devam eden hikayeler.
Kuyucaklı Yusuf’u okuduktan sonra ne tavsiye edersiniz diye twitter’dan sorduğumda gelen yorumların hemen hemen hepsi Kürk Mantolu Madonna‘ydı. Hatta daha çok seveceğimi, mutlaka okumam gerektiğini söyleyenler de vardı. Nitekim öyle de oldu.
Kitap Fuarı’ndaki %25 indirimden yararlanıp aldığım Madonna’yı daha otobüste eve gelirken okumaya başladım ve ertesi akşam da bitirmiştim zaten.
“Yazarın Berlin’de geçirdiği iki yıllık (1928-1930) öğrencilik döneminin esinlemiş olabileceği bu uzun öykünün…” diye belirtmiş Füsun Akatlı Önsöz’de. Hikaye 40′larda başlıyor. Sıradan bir memurun tanıştığı başka bir sıradan memur Raif Efendi‘nin ilk bakışta sıradan gibi görünen ama 10 yıl öncesine gittiğinde bambaşka olan hikayesini anlatıyor.
Dediğim gibi zaten okuyanlar da bilir, S. Ali’nin 1943′de yazdığı kitabın dili biraz ağır ama hem 160 küsür sayfayı bulması hem de karakteri içinize işletmesi bir taraftan meraklandırıyor diğer taraftan dilin eskiliğini unutturuyor insana.
Mükemmel bir tutku, mükemmel bir boşluk aslında kitabın anlattığı. Sıradan bir adamın yaşadığı kısa ama hayatını derinden etkileyen sıradan bir dönemi süper aktarmış Sabahattin Ali. Benim gözümde “mutlaka okunası kitaplar” kategorisine hemen girdi. Tavsiye ederim. 10/10
http://cineshoot.net/kurk-mantolu-madonna-sabahattin-ali.html
‘Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir… Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?’
böyle bir cümle geçer içinde. Sıkça kendime rastladığım bir kitaptır, bihaber olduğum taraflarıma rastladığım kitaptır...
Belki çalkantılı, renkli, hayat dolu bir aşk değildi... Ama bir aşk'a ömrünü nasıl adayacağını en iyi anlatan kitaplardan biriydi... Tavsiye edilir...
"Kuduz bir köpek kadar yalnızım" asla unutulmayacak bir söz. Bir cümle derinden bu kadar vurabilir.
Onun sessiz sedasız yaşayışı, tahammül edişi, insanların zaaflarına merhametle ve edepsizliklerine eğlenerek bakışı kâfi bir irade değilmiydi? Beraber yürüdüğümüz zamanlar yanımda gidenin bir insan olduğunu bütün kuvvetimle hissetmiyor muydum? Bu sıralarda,insanların birbirlerini aramaları, bulmaları ve birbirlerinin içini seyretmeleri için konuşmanın neden muhakkak surette lazım olmadığını, neden bazı şairlerin boyuna, tabiatın güzelliği karşısında yanlarında konuşmadan gidecek birini aradıklarını anladım.
Sabahattin Ali / Kürk Mantolu Madonna
Aksiyon yok, Gerilim yok, Cinayet yok bu kitap diğerlerinden biraz farklı en azından benim okuduğum kitaplardan farklı. Aşk var içinde bir tutam hasret bir tutam yalnızlık, bir tutam keşke var içinde. Sabahattin Ali insanın şah damarına dokunup yüreğinde bir yerlerde gizli tutuğu sevdayı gün yüzüne çıkarmayı başarabilecek bir kitapla geldi geçti ellerimden. Bazı kitapları anlatmaya dil dönmez , Okumanız gereklidir
kitap bittikten sonra kendime sorduğum soru: "ben bu kitaptan sonra ne okuyabilirim ki?"
Anlatımı olarak oldukça başarılı, Sabahattin Ali gerçekten bizi kitabın içine sürüklüyor. Fakat neden bu kadar abartılan bir kitap olduğunu anlayamadım. Farketmediğim bir nokta mı var kitapta?
Brahms - Symphony No.3 - Poco Allegretto eşliğinde okuduğum harika kitap...insanın iç dünyası...yaşamı hakkındaki düşünceleri ancak bu kadar güzel anlatılabilir...iyi ki okumuşum...keşke daha önce okusaymışım dediğim enfes bir eser :)
Okurken bir yerlerde ince bir sızı duyduğunuz, içinize hitap eden ince işlenmiş güzel bir eser...
İnanılmaz sürükleyici bir kitap,karakterlerin iç dünyası mükemmel anlatılmış,betimlemeler çok başarılı.Bence yağmur yağarken,kahvenizin dumanı tüterken,biraz da canınız sıkkınsa okumalısınız.Çünkü göreceksiniz ki;her insan zaman zaman sizinle aynı duyguları yaşıyor,hissediyor,aşık oluyor,acı çekebiliyor..Kesinlikle okunması gereken bir eser.
Kişi ve durum tahlilleri gerçekten muhteşem. Dayanamayıp tekrar tekrar okuduğum hafızama kaydettiğim pek çok cümle oldu.
Muhteşemdi. Ağlamamak için sıkı bir mücadele vermem gerekti. Okuduğum en iyi eserlerden. Uzun bir süre etkisinden çıkabileceğimi sanmıyorum
Şahane bir Türkçe, enfes bir anlatımla yazılmış, oldukça duygusal bir kitap. Bir resme aşık olan bir gencin, resmin gerçeğiyle karşılaştıktan sonra devam eden hayatını anlatıyor. Sanırım Türk sinemasında en çok beyaz perdeye aktarılması istenen kitapmış.Hatta devlet Sabahattin Ali'ye iade-i itibar diye böyle bir proje gerçekleştirmeye karar vermişti 2010 yılında fakat akıbetinden hiç haberim yok. Oysa ki kitapla tam olarak birebir benzerlik göstermese konu olarak benzer bir senaryo ele alınmış Metin Erksan tarafından yönetilmiş bir film var: "Sevmek Zamanı". Fakat ne yazık ki çıktığı yıllarda dönemin filmlerinden bir hayli farklı olduğu için kimseye beğendirilememiş, gösterime girecek sinema bile bulamamış. Ta ki son 2007 yılında DVD'si çıkınca "Kült Filmler" kategorisinde hızla yayılmış ve sevilmiş.
Ve kitaptan can alıcı bir cümle: " Ben senin resmine değil de sana aşık olsaydım, belki o zaman yüzüme bile bakmayacaktın".
İçeriği hakkında bir fikrim yoktu. Kitabın adı bana daha farklı bir öykü ile karşılaşacağımı çağrıştırıyordu. Daha ilk sayfalarda, yazarın insan ile ilgili çok isabetli psikolojik analizler yapabildiğine şahit oldum. Psikoloji analiz merkezli bakış açısı insanı o yaşanan ana, olguya sürüklüyor. Yazarın psikoloji merkezli analizleri oldukça etkileyici, bazen bu analizler insanı derinden sarsıyor. İnsanın en derinlerinden geçen duygulara hitap ediyor. Ben yapı itibariyle öyle kolay kolay etkilenen insan değilim. Kitabın konusu o kadar da ahım şahım bir öykü de değil. Bu kitap beni nasıl bu kadar etkiledi diye bir an düşündüm. Sonra "içselleştirme" diye bir şeyin var olduğunu hatırladım. Bir kitabın başarısı okuyucunun o kitabı özümsemesine yani içselleştirmesine bağlıdır, okuyucu kitapla birlikte hareket ediyorsa yani üzülüyor, eğleniyor, şaşırıyorsa o kitap o kişiyi işselleştirmiştir. Konu ne kadar iyi veya kötü olursa olsun fark etmez, okuyucuyu gönülden yakalamayı başarmışsa o kitap okuyanı için muhteşem olur.
Kitabı okuyup nihayet son sayfasına gelince, kitabı okumaya başlamadan önce kitapla ilgili okuduğum yorumları göz önüne getirdim ki o yorumların çoğunda kitap aşırı derecede övülüyordu. O yorumlar, muhteşem, olağanüstü kelimelerinin dahi bu kitap için yetersiz kalacağı izlenimi veriyordu. Bu yorumların şartlanmışlığında kitabı okuyup bitirdiğimde, kitap aslında okadar da olağanüstü bir öykü içermediğine şahit oldum. Kitapta beni etkileyen şey konudan ziyade anlatım tarzı, kişilerin ruh hallerinin analizleri oldu. İnsanların iç dünyası ile ilgili olağanüstü analizler var kitapta. Kitabın sürükleyiciliği de iyi. Edebi içeriği de zengin sayılır. Kitap sanki yarım asır önce yazılmamış da günümüzde yazılmış gibi duruyor. Öykü yerli olmaktan çok batılı bir öyküye benziyor. Bu kitabı yazan bir yabancı olsaydı bu kişi ancak Dostoyevski olabilirdi. Maria Puder ile Raif Efendi Dostoyevski romanlarından fırlayıp çıkmış gibi bir izlenim uyandırıyorlar...
İçine kapanık bir insanın aslında içinde hayal edemediğimiz dünyalar olduğunu ve bir insanı ömür boyu etkileyen, yaşadığını hissettiren olaylar olabileceğini anlatan; duygu ve ruh tasvirleri çok yoğun, insan psikolojisine bukadar ince değinen şahane bir eser..
Bir insan bir kitapta kendi kendinin tasvir edildiğini görünce ürksün mü, sevinsin mi, şaşırsın mı bilemiyor. Bu kitabı kütüphanemde tek bir rafına ve yanında başka bir kitap olmadan sergilemek istiyorum. Hayret verici derecede basit ama bir o kadar derin, korkulacak kadar yalnız ama sünger gibi tüm insanları kucaklayacak karakterler. Bu kadar çok baskısı olmamasına değil neden bu kadar az baskısı olmasına hayret ettim. Tek kusuru bu karakterlerin iç dünyalarına ve diğer insanlara karşı yaptıkları tahlillerin bir Rus klasiğinde olduğu gibi bir başka hikayenin içine sokulmamış olması. Bu biraz benim daha çok sayfa okumak istememden kaynaklanan bir istek.
Klasik Türk Filmi havasında bir kitaptı. öyle derinden sarsacak etkisinde uzun süre kalacağım bir kitap değildi. Açıkçası çok fazla övgü almasına aldanarak okudum ama beklediğimi bulduğum söylenemez. Biraz Peyami Safa tadında bir dili var yazarın. Yazarın yaşadığı dönem göz önünde bulundurulursa hikayenin bu şekilde olması şaşırtıcı gelmiyor.
"Maria Puder ölmedi ulan!" diye bir giriş yapmak isterdim, ama Raif Efendi'nin naifliği geldi aklıma. Ne terbiyesizmişim! Düzgün konuşmalıyım! Evet... Kitaba değerlendirme yapmıyorum, zaten mükemmel kitap. Asıl sorum şu bu kitapla ilgili benim kendime sorduğum... Ya bu insanlar, savaş dönemlerinde, bin bir türlü sıkıntılar içerisinde, sürgünlerle, hapislerle, yoklukla büyümüş insanlar. Nasıl yazdıkları kitap 70 yıl sonralarına bile böyle güzel kalabiliyor. Acaba günümüz kitaplarından hangisi kalabilecek bunca uzun süre. Ve bir sorumda şu, acaba, Sabahattin Ali, bu dönem yazarı olsaydı, elinde laptop, internet, tüm bilgiler, masasında bir sıcak kahve, sıcak bir oda... Anladınız siz. Yani böyle rahat şartlar altında olsaydı, yine bir Sabahattin Ali olabilir miydi? Onları böyle güzel yazar yapan, yaşamlarının ağır geçmesi midir? Eğer öyleyse, günümüz yazarları handikaplı başlıyor. Ya ben çok sıkıldım bu yorumdan. Ne çok beynimi kemiriyorum düşüncelerle. Siz bana aldanmayın. Okuyun bu kült eseri ulan! Pardon Raif Efendi. Bu eseri okuyunuz arkadaşlar...
O kadar yıldan sonra gerçekleri öğrendiğinde bile kendini değiştirmedi, değiştiremedi. İhanete uğradığını sandığında; aslında kendi ihanet ettiğini, peşin hüküm verdiğini anladığında hep yalnızlığı, geri çekilmeyi seçti. Sadece onunlayken başarabilmişti ki bence bunun sebebi onu tanımayı seçmesiydi. Keşke başkaları için de yapabilseydi.
"Fakat insanlar nedense daha
ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih
ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya
inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu
hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek
bir insan bulmaktan daha kolaydır."
"Senelerden beri hiç kimseye bir tek kelime söylemedim. Halbuki konuşmaya ne
kadar muhtacım. Her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak, diri
diri mezara kapanmaktan başka nedir?"
"Seninle hiç şöyle uzun boylu konuşamadık evladım... Yazık!"
Okuduklarım arasında beni en çok etkileyen sayılı kitaplardandır. Çok doğru tespitler içeriyor. Her sayfası dolu dolu...
Tek kelime ile mükemmel, Sabahattin Ali'nin diğer kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum. Karakterler bu kadar iyi hissettirilebilir, anlatılmak istenenler bu kadar güzel anlatılabilir.
Ben de Raif Efendi'yle şöyle bir oturup konuşmak isterdim, gerçi konuşmuş kadar oldum bile.
Sabahattin Ali'nin bile roman olarak değil hikaye olarak söylediği bu eseri , bence günümüzde çoğu romandan bile daha harika.
Hatta okuduktan sonra kitabın bir sinema filmine uyarlanmasını fikrini düşündüm.
Okumayanlara en kısa sürede temin edip okumalarını tavsiye ederim.
Son dönemlerde kitapçıların "yeni çıkanlar " raflarında karşılaştığımız bu roman türündeki kitap yazıldığı tarih itibariyle dili ve ağırlığı konusunda sizleri şüpheye düşürmesin. Akıcı ve çok süslü olmayan bir anlatımla, her bir bireyin içinde sakladıkları ya da cevheri olarak tanımlanabilecek bir öyküyü paylaşıyor. Kimse yaftaladığınız kadar sığ değildir.
Bir süredir okuyamıyordum.Yani uzun uzadıya,doyasıya.Her gün 10 sayfa anca...1 saat kadar önce her zamanki gibi Farid Farjad-Golha dinleyerek aldım elime hazinemi.Tam keman sesiyle harmanlanmışken;sayfa 70 te Madonna nın keman çaldığını anlatan satırları okudum...Tesadüften sarhoşum şu an.Ara verdim...Ekim 5....
Su gibi.Aktı gitti....Çok güzeldi....
geçen gün aklıma bir film geldi. bir kadın portresi vardı bir adamın aşık olduğu. kadın uzaklara gidiyordu adam kadınlara küsüyordu, daha sonra adam öğreniyordu ki yıllarca haber alamadığı kadın meğerse ölmüş. düşündüm düşündüm bulamadım hangi filmdi diye. sonra birden aklıma geldi, ben izlememiştim ki bunu, okumuştum!
işte böyle bir kitaptır kürk mantolu madonna.
-
bir fransız, ingiliz, rus vs. yazar tarafından yazılsaydı eminim şu anda dünyanın en büyük klasiklerinden biri diye bahsediliyor olurdu.
Kitabı okuyup da kendinden bir şey bulmamış insan azdır herhalde
Muhteşem bir aşk anlatımı ve çok hüzünlü bir son
Etkisinden kurtulmak uzun sürecek...
Okuduğum kitaplar arasında en etkileyici en kalbe dokunan kitaplardan biriydi, hatta belki de birincisiydi.kitap okuması severim diyen kişinin kalbinde kitaba ayırdığı yere tamamen farklı bir his ya da bilinmeyen bir renk eklemesi bu kitapla mümkün.Kimseye bu kitabı okumasını tavsiye etmiyorum, direkt bunun bir görev olduğunu söylüyorum.
yalnızlık üzerine çok güzel bir kitaptı.
Bir insanın içindekileri,yaşadıkları hayatının geçmişi ,geleceği ...
karşıdan baktığınızda ,hatta onunla konuşup sohbet ettiğinizde bile ne kadarını görebilir siniz.?
Bir insanı ne kadar sürede ne kadar sevebilirsiniz ?
Bir insan bir insanı bu kadar etraflıca gerçeğin pençesiyle yüzleşmeye , içindekini keşfetmeye sürükler mi? Bir anda Raif efendi siz Maria ise hasretle içinizi tutuşturacak birini dönüşüveriyor.(benim için dönüşmesine gerek yoktu bir kişiye, zaten vardı.)Tüylerimi diken diken eden bir baş ucu kitabına ulaşmış mertebedeki kutsal selülöz lifleri, aşmış yazarın aşmış mürekkebi hele son sayfada kapağı kapatmadan düşen bir damla göz yaşı ...
Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak...
edebi kitapları okurken rastladığım insanlara ve hayata dair tespitlere çok kıymet veririm çünkü bunların birçoğuna psikoloji ve kişisel gelişim kitabında rastlamak mümkün değil.
kitaptan bir kaç alıntı;
nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış bir ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.
insanları, kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?
etrafları tarafından anlaşılmayan, haklarında daima yanlış hükümler verilen insanların zamanla bu yalnızlıklarından bir gurur ve acı bir zevk duymaya başladıklarını biliyordum.
ben de kendimi tutamamış, ağlamaya başlamıştım; bu ancak fevkalade büyük ve sahici kederlerde görülen, sessiz, hıçkırıksız ağlayışlardan biriydi.
zaten muhitimden uzakta duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?
ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım...
İnsanoğlunun iç dünyasını kelimelerle söze yazıya dökmenin mümkünü olmadığı kabul edilir. Ben buna inanıyorum. Fakat Sabahattin Alin'in kaleminde her türlü duygu, düşünce vücut buluyor. Okuyanın kafasında (burada ne anlatmak istemiş ? ) şeklinde sorulara fırsat bırakmayacak kadar berrak/yalın bir dille anlatmış.
Bir oya veya dantel gibi işlenmiş bir anlalatım.. Hikaye güzel. Anlatım güzel. İşte edebiyat bu dedirtecek bir şaheser.
Dedikleri kadar varmıs, romantik vs. konuları sevmem ama burada anlatılan tamamen baska bir şey:)
Karton Cilt, 160 sayfa
Nisan2011 tarihinde, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı
Raif Efendi Asıl kahramandır. Raif Bey romanın genelinde kendi halinde, sessiz, sakin, ahlaklı ve sıkıntılı olduğu zamanlarda başkalarına belli etmeyen birisidir. Ancak bu sessizliğinin ardında bir kadına duyduğu sevda gizlidir.
Maria Puder Yaşamın kıyısında kendi kendine debelenirken; aşkıyla içindeki tüm gizli güçleri sere serpe yaşamak isteyen; güçlü bir kadındır.
Rasim Raif Bey'in iş arkadaşı. Raif Bey'in gizemini çözmemizi sağlayan karakter.