İskoç gençliğinin haleti ruhiyesini birkac arkadaş üzerinden geniş bir perspektifle sunuyor bize kitap. Filmi efsaneydi. Çok sevmiştim.. Kitap da öyle keza. İnanılmaz fazla şekilde küfür barındırıyor. Absurd sahneler yoğunlukta. Yeraltı edebiyatınin güzide kitaplarından biri. Kült eser. Bunlar bilerek kitabı okumakta fayda var. Bol bol küfür , nerdeyse her cümlede. Ona göre gardını al okurken. Diğer bir mesele de kesinlikle bu bohem hayatı özendirici unsurlar da barındırıyor. Gerçekten gençlerin yaşayış tarzı , karşılıklı ilişkileri , üslupları , hayata bakışları alışılmışın çok dışında. Bir kaç vurucu bölüm var. Spoiler olmasin. Okuyunca göreceksiniz. Sınırları zorlayan bölümler de mevcut. Yuh dedirtecek. Ahlaki yozlaşmanın şeffaf bir şekilde sunulduğu bu kitabı okumak sanırım bu verdiğim bilgiler ışığında değerlendirilmeli. Okumadan önce düşünülmeli. Ben her şeye rağmen aykırı filmleri , kitapları severim. Filmini çok sevmiştim. Kitabı da öyle. Aşağıda filmden alıntı var. Bu bile hayatın gerçeğini ne kadar da güzel ortaya koyduğunu gösteriyor. "Hayatı seç. Bir meslek seç. Bir kariyer seç. Kocaman bir televizyon seç. Otomatik çamaşır makinelerini, arabaları cd çalarları ve elektrikli konserve açacaklarını seç. Sağlıklı olmayı, düşük kolesterolü ve diş sigortanı seç. Geri ödemesi en az olan banka faizini seç. Ufacık bir ev seç. Arkadaşlarını seç. İyi bir tatili ve bavulu akıllıca doldurmayı seç. Üç odalı evini en güzel kumaşlarla donatmayı seç. Kendi işini kendin görmeyi ve pazar sabahı kim olduğunu düşünmeyi seç. Beyni uyuşturan, ruhunu ezen şov programlarını seyrederken, yiyeceklerle tıkınacağın televizyon karşısındaki koltuğunu seç. Sonunda da, sefil bir evde yalnız başına geberip giderken, yerini, senin yerine geçmek için, seni kandıran bencillere bırakmayı seç. Çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç. Geleceği seç. Hayatı seç… Ama ben neden böyle bir şey yapmayı isteyeyim ki? Ben hayatı seçmemeyi seçiyorum. Ben başka bir şeyi seçiyorum. Sebep ne mi? Sebep falan yok. Eroini aldıktan sonra sebeplere neden ihtiyaç duyarsın ki?”
José Saramago'nun külliyatından eşsiz bir parça. İnsanoğlunun aklının bir köşesinde yer edinmiş "ölümsüzlük" olgusunu işlemiş Saramago. Bir sabah uyaniyorsun ve ölümün ülkeyi terk ettiğini görüyorsun. Ölüm artık yoktur. Varın siz düşün hep amaçlanan ölümsüzlük olgusunun getirilerini. İronik bir şekilde anlatmış Saramago eserinde bunları. Mafyanın , devletin , devletin kurumlarının nasıl bir arayış içerisine girdiğini , toplumun çökme noktasına geldiğini gözler önüne seriyor. Ölüm de güzeldir , tıpkı yaşamak gibi. Geldiği gibi gitmesini de bilmeli dedirtiyor insana. Kitap genel itibariyle durağan şekilde seyrediyor. İki bölüme ayırabiliriz. Okurken başlarda ben de bu da tıpkı Körlük, Görmek kitaplarında olduğu gibi toplumun tümünü sarsan bir kavram anlatilagelmis diye düşünürken ikinci bölüm çok farklı bir hüviyete bürüdü kitabı. Ölüm başrole geçti bu kez. Olumsuzluğu bulmuşken tekrardan ölümler baskın yaptı şehire bu kez de aksi yönde bir keşmekeş yaşanmaya başladı. Ölüm, kitabın son bölümlerinde karakter haline getirilip kendisinden bekleneni canlı , kanlı yapmaya başladı. Ve kitabın sonu da tıpkı arkasında yazdığı gibi bitti. Ertesi gün kimse ölmedi. Saramago'nun üslubu diğer yazarlara nazaran daha farklı. Kara mizah tam da ona göre. Çok uzun cümleler , paragraflar , nokta değil de çokça virgül kullanması da ona has bir özellik.
İlk etapta kitapla ilgili söyleyebileceğim husus ; akıcılık. Ne derler " Su akar yatağını bulur " misali.Olaylar ve bunlara can veren cümleler insan zihnini yormayacak nitelikte. Kesinlikle iyi bir şekilde araştırma da isteyen bir kitap. Neticede Tanrı , itikat , doğu - batı farklılığı gibi konuların işlendiği kitap tabiki araştırmayı gerektirir. Bunu yazarın yaptığını görebiliyoruz. Konuya gelince yaşanılan bazı olaylar neticesinde zıt kutuplar arasında ( anne muhafazakar , baba laik ) büyüyen ve her iki kutba da tam anlamıyla yakinlasamayan , kuşkuları ile ortada kalan Peri'nin Oxford yıllarını , o yıllardan kalma bir aşk hikayesini , haksızlığı ve bunların hepsini inanç , tanrı , kültürel farklılık gibi kavramların ekseninde anlatan ;yine üç ayrı insanın ( inanan, inanmayan ve şaşkın ) kardeşliğini , uç noktaların nasıl aynı kapta eridiklerini , ortak yaşam sürdürduklerini ele alan bir kitap. Okurken yoğun şekilde konu tabiki genel anlamda Tanri ve itikade dair olduğu için pür dikkat kesiliyor , anlatılanları zihninizde muhasebe etmek istiyorsunuz. Dünyanın şuan geldiği noktayı gözden bir kez daha geçiriyorsunuz. İnanca , farklılığa , bizden olmayana ne kadar tahammül edebiliyoruz ya da edebiliyor muyuz bunu düşündürüyor. Aşk boyutundan ziyade benim olayların buraları dikkatimi çekti. Zira ailenin helezonik yapısı ve bu yapıdan çıkan bir insanın yaşama bakışını ele alışı da dikkatimi çekti. Genel anlamıyla güzel ve okunabilir bir kitap. Okunmasa da olur demem kesinlikle okumalisiniz da diyemem. Yukarda bahsettiğim şeyler ilginizi çekiyorsa şayet okumanızda fayda var.
James Joyce'un edebi kişiliğine yön veren , yolunu açan bir kitap. Sürgünde olan yazarın ülkeye geri dönüşü ve akabinde gelişen entrikaları anlatır. Tiyatro türünde yazılmış eser az karakterden oluşmakta ve dil yönünden , olay yönünden oldukça sadedir. Okunmasında fayda var. Ulysses bu kitabın gazıyla yazılmış deniyor.
İhtiyar denizci uzun zamandır süren şansızlığını kırma umuduyla dünyası olan okyanusun sularına açılır. Uzun arayışı sonrasında hayal ettiği dev balık oltasına takılır ve okyanusun , gulf streamin akıntısında kılıç balığı ile amansız mücadelesi başlar. Azim , kararlılık ve yılların birikimi ile gelen mücadele... Yaşlı denizci bu mücadeleden galip gelmek için her şeyini ortaya koymuştur... Sonrasını varın siz görün. Son derece sade ve bir o kadar da kuvvetli bir anlatım.. İki saatte kitabı bitirdim. Film tadında bir kitap.. Bir Hemingway klasiği.. Deniz , gerçekten isteyene rızkını verir..
Drogo yeni atandığı görev yeri olan kaleye daha ilk görüşte isinamamistir ve ilk gördüğü anda burdan gitmeyi kafasına koymuştur. Ama komutaniyla yaptığı görüşmede 4 ay kaldiktan sonra sağlık sorunlarını bahane Edip gitmesinin daha uygun olacağına karar verir. Neticede burda görev yaptığı süre hizmet olarak ona ayrı bir değer katacaktır. Ama burda kaldığı 4 ay süreç onu tamamen kaleye bağlar, alışkanlıklarının esiri olur. Kısa bir zaman dilimi için kalmayı planladığı kale ömrünü çalar Drogo'nun. Hep ufukta , çölün diğer tarafından gelecek düşman tehdidini beklemekle ömrünün sonuna gelir. Hayat beklemeye alamayacak kadar kısadır. Hayatta bulduğun fırsatları degerlendirmelisin, bazı şeyler için çok geç olabilir çünkü.. İnsanı yer yer siksa da karamsarlığa iten bir roman. Etkileyici , zihinde kalıcı bir roman. Bu romanı okuduktan sonra yaşantim geldi aklıma. Köy okulunda görev yapıyorum. Ve hayatım belirli ritüeller etrafında dönüyor. Alışkanlıkların esiri oldum. Bu 3 yıllık süre beni düşündürüyor. Acaba yenilik gerekmez mi? Hayat seni beklemez , hayatı bekletmeye çabalamak da neden ?
"Biliyor musun ki kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadikça kim olduğunu asla bilemezsin. " Yukarıdaki cümle kitaptan alınma ve kitabı özetler nitelikte. Çok ince bir kitap olup çizimlerle desteklenmiş. İnsanı yormayan yarım saat içerisinde okunabilecek basit bir anlatımı var. Ama kitap içerisinden feyz alabileceğiniz cümleler mevcut. Jose Saramago'nun olunca okumak istedim. Ve pişman da olmadım.