puduhepa

0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

puduhepa okumuş.
Sadakat

İhanetin en uğursuzunu yaşayan Azra, tutkuyla bağlandığı, saplantılı hatta bencilce bir aşkla sevdiği Ferda ve ihanet nesnesi üçüncü kişi. Bir aşk-nefret ikilemi içinde, üçlü bir ilişkinin girdabında savrulan insanlar; çözümsüzlüğün, ikiyüzlülüğün, aşka tutsaklığın yakıcı çemberine kıstırılmış üç kişi. Yaşamın kıyısında çözümsüz kalan Azra, her şey bittiğinde belleğinin ışığında şimdiyle geçmiş arasında gidip gelir ve dehşet verici bir sonla biten hikâyesini sayfalara döker. Yaşamla ölümün kesişme noktasından geçmişe bakarken ihanetin mi sadakatin mi zor olduğunu sorgulatır okura. Günümüz ilişkilerinin çıkmazlarını, yerleşik kuralların geçersizliğini, kadınla erkek arasındaki tutku bağlarını ustalıkla işleyen İnci Aral, modern zamanların aşkları üzerinde düşünmeye zorluyor hepimizi. Sesi olmayan bir ağzım olduğunu bilmiyordum. Sessizliğimin ne kadar yırtıcı olduğunu. Benim değildi o ses. Konuşan ben değildim. O yükselen alçalan, çözülen, fırıl fırıl dönen ve çıkış arayan haykırışlar benim olamazdı. Sözcükler yuvarlanıp yerlere düşüyordu ve ben nasıl olup da hep birlikte baş aşağı, aşağı, aşağı düştüğümüzü anlayamıyordum. Yeryüzünün neresinde bulunduğumu bilmiyordum. İçimi bulandıran nefretle kapıyı dövüyordum ve ellerimle boğmak, öldürmek istiyordum onları. Sadakatin yalnızca iyimserlik ve umuttan ibaret olduğunu böyle, kanatlarım ateşe tutularak öğrendim.

İhanetin en uğursuzunu yaşayan Azra, tutkuyla bağlandığı, saplantılı hatta bencilce bir aşkla sevdiği Ferda ve ihanet nesnesi üçüncü kişi. Bir aşk-nefret ikilemi içinde, üçlü bir ilişkinin girdabında savrulan insanlar; çözümsüzlüğün, ikiyüzlülüğün, a... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 4 ay
puduhepa okumuş.
Ölüm Pornosu

Palahniuk’un hayal dünyasına hoş geldiniz! Yoksa kâbuslarına mı demeliydik?

Palahniuk bu defa romanın odağına başka bir “marazi” karakteri, porno kraliçesi Cassie Wright’ı oturtmuş; ama bir nesne olarak. Çünkü her ne kadar konu onun efsanevi kariyerini kameralar önünde art arda 600 erkekle seks yaparak kıracağı bir dünya rekoruyla taçlandırmak istemesi olsa da, bu rekoru kırmasında ona yardımcı olacak tali oyuncular, yani “damızlık erkekler”in anlatımıyla şekilleniyor roman. Yeşil odada sırasını bekleyen Bay 72, Bay 137 ve Bay 600’ün gözünden aktarılıyor bu tarihi an. Ve bununla birlikte, onların traji-komik hayat hikâyeleri de, bir rekordan ziyade ölüm pornosuna dönüşecek çekimler sırasında bir bir dökülüyor ortaya.

Anlayacağınız, derin bir araştırma ürünü olduğunu her satırında belli eden, çatlatırcasına güldürürken yüreğinizi de dağlayacak bu çılgın romanla Chuck Palahniuk porno endüstrisinin çağdaş hayatın içindeki muazzam ve bir o kadar da gizli saklı varlığını edebiyata taşıyor. Zaten böyle bir şeyi de ondan başkası bu kadar utanmazca, korkusuzca ve başarıyla yapamazdı herhalde.

Ancak dikkat!

Tabularınız varsa ve onları yıkmaktan korkuyorsanız bu romanı okumayın!

İnsan cenininin mastürbasyona doğumdan bir ay önce ana rahminde başladığı gerçeğiyle yüzleşmek size ağır gelecekse bu romanı okumayın!

Ya da elektrikli vibratörün hayatımıza elektrikli süpürge ve ütüden önce girmiş olmasını kabul edilemez buluyorsanız, bu romanı okumayın!

Kısacası, düşüncesinden bile ürktüğünüz insani hallerle yüzleşmek istemiyorsanız Palahniuk sizin yazarınız değil!

Bizden söylemesi!

Palahniuk’un hayal dünyasına hoş geldiniz! Yoksa kâbuslarına mı demeliydik?

Palahniuk bu defa romanın odağına başka bir “marazi” karakteri, porno kraliçesi Cassie Wright’ı oturtmuş; ama bir nesne olarak. Çünkü her ne kadar konu onun efsanevi kariy... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 4 ay
puduhepa okumuş.
Sinek Isırıklarının Müellifi

“Cemil’in bütün gün evde ruhsal söküklerle uğraştığını da biliyordu Nazlı. Ev, iplik parçalarıyla, kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal fikirlerle. Yaşamak bu küçük evde de eksik kalıyordu; elli dört metrekare içinde Cemil’in yetişemediği, tamamlayamadığı şeyler vardı. Sessizlikler vardı. Hissettiği şeyi tam o anda kimseye söyleyememiş Cemil’in kuytuya köşeye bıraktığı sessizlikler, yutkunmalar ve toz.”



Aşk üzerine küçük bir roman.

Toplu konutta aşk ama...

Edebiyat üzerine küçük bir roman.

Edebiyatla hayatın birbirine karıştığı ama...

Arkadaşlıklar üzerine bir roman.

Hepsi üç kişi ama...

Barış Bıçakçı’dan yeni bir kitap. Aması yok.



“Ben Barış Bıçakçı’nın metninde... kendine has bir üslup görüyorum. Kısa cümlelerle, fazla derine inmiyormuş gibi gözükerek ince ayrıntılarda kahramanlarını var ediyor. Yalın bir anlatımı var, parlatmıyor, gereksiz cümlelerle şişirmiyor... Kısa, çok kısa bölümler ilk bakışta birbirleriyle ilgisiz gibi görünseler de bir bütünü oluşturuyorlar. Son zamanlarda tek tipleşen, olaya dayalı roman anlayışına karşı kendine has dili, anlatımı, kurgusuyla seçkinleşiyor Barış Bıçakçı.”

Metin Celâl

“Cemil’in bütün gün evde ruhsal söküklerle uğraştığını da biliyordu Nazlı. Ev, iplik parçalarıyla, kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal fikirlerle. Yaşamak bu küçük evde de eksik kalıyordu; elli dört metrek... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 4 ay
puduhepa okumuş.
Herkes Herkesle Dostmuş Gibi...

Sokakta yürürken, alışverişte, parkta, dolmuşta otobüste, kuyruk beklerken kulağını atar ya insan bazen; değişik insanların değişik dertlerinden, acı hayat hikâyelerinden, münakaşalardan, belki de sevinçlerden kesitler işitir. Bazen öylesine duyup geçer bunları; bazen de zihni işittiklerinin peşine takılır gider, başkalarının hayatlarını kurgular kafasında, ya da kulağına çalınanlar kendi hayatıyla ilgili düşüncelerini, sezilerini tetikler. Umumi yerlerde kulağını ortaya atmayı sevenler habis dedikoducular değildir ille; bazen de, belki de içgörülerini, empati yeteneklerini bileylemek için yapıyorlardır bunu! Acaba Barış Bıçakçı da öyle mi yapmış, böyle biri midir, bilemeyiz. Ama neticenin, ya da okur üzerindeki tesirin öyle olduğu kesin. Herkes Herkesle Dostmuş Gibide sokakta birbirine teğet geçen insanların hayatları da birbirine teğet geçiyor, bazen de içiçe giriyor, birbirine ulanıyor. Hayatları taşıyan sözlerin birbirine ulandığı o hemzemin geçit anları, ustaca. Bütün insanları ve onların dünyalarını aynılaştıran basit bir naiflik de yok bu geçişlerde, farklı hayatları kendi içinden anlayabilen bir gönül gözü var. Onun için: Herkes Herkesle Dostmuş Gibi... Ama doğrusu herkesler de yok bu gezintide. Yukarıdakiler yok. Sıradan insanlar, küçük insanlar var. Öğrenci, memur, küçük esnaf, emekli, evhanımı... onlar. Sıradan insanların sıradan maişet meselelerini, küçük hesaplarını, tasalarını, aşklarını, tutkularını, takıntılarını tam da o sıradanlık kalıbı içinde bildik hususiyetsizliğiyle görebilirsiniz burada. Ama o sıradanlıkların içinde her insanın ayrı bir âlem olduğunu da görebilirsiniz. Sıradan insanların toplu olarak, bir ideal tertip halinde, ana karakterini teşkil ettiğini düşünebilirsiniz bu romancığın. Barış Bıçakçının küçük insanlara, sıradan hayatlara bakışında gerçekten yeni bir şey var. Steinbeck ya da Orhan Kemalvari bir yan görebilirsiniz ama tam öyle değil. Öyle büsbütün toplumcu-gerçekçi değil. Sait Faikle yakınlık kurduğunuz anlar olabilir ama öyle bir küçük adam romantizmi yok burada, fantastik öğeler yok. Yusuf Atılganı düşünebilirsiniz ama onda görebileceğiniz karanlık yok burada. Sevgi Soysalın Yenişehirde Bir Öğle Vakti gezintisini hatırlayabilirsiniz tabii ki ama Bıçakçının anlatısı o çeşit politik değil. Başka yazarlıklarla kıyaslamaya elverecek pek çok sinyal veriyor Herkes Herkesle Dostmuş Gibi, ama belirgin bir esin bağlantısı yok, yakın akrabalık bulmak zor. Gerçekten de yeni bir şey var. Herkes Herkesle Dostmuş Gibi, bütün bunların yanında, bir Ankara gezintisi. Özel surette hiçbir tasvire girmeden, hiçbir köşeyi bir cümleyle olsun resmetmeye kalkışmadan, ama Ankaranın çok mahallesini, caddesini, sokağını, meydanını laf arasında anarak, oraların küçücük ayrıntılarından bir iki sözcükle bahsederek, bu kentle ilişiği olmayanların hiç başını ağrıtmaksızın, ilişiği olanların içini ısıtıyor. Herkes Herkesle Dostmuş Gibiden, başkent-Ankara, bürokrasi kalesi-Ankara değil de, işte o basit insanların yaşadığı Ankara göz kırpıyor!

Sokakta yürürken, alışverişte, parkta, dolmuşta otobüste, kuyruk beklerken kulağını atar ya insan bazen; değişik insanların değişik dertlerinden, acı hayat hikâyelerinden, münakaşalardan, belki de sevinçlerden kesitler işitir. Bazen öylesine duyup ge... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 4 ay
puduhepa okumuş.
Aramızdaki En Kısa Mesafe

Asıl öykü ile ilgilenmeyen bir anlatıcı ve yetişkinliğe varmayan bir çocukluğun öyküleri...
Aynı soyadının önünde toplanmış beş kişinin belirip kaybolan dünyası...
Bu dünyada hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi!

Daha önce İletişim'den Herkes Herkesle Dostmuş Gibi (2000) ve Veciz Sözler (2002) adlı yapıtları yayımlanan Barış Bıçakçı, bu kitabında çok zor bir işe kalkışıyor: Çocukluğun sihirli dünyasına giriyor. Ve ustalıkla geliyor bu işin üstesinden. Çocukluk halini, çocuk duyarlılığını has edebiyatla anlatan ince, kırılgan hikâyeler kuruyor. Yepyeni bir şey bu. Türkçe edebiyatta kimse çocukluğu böyle anlatmamıştı...

Asıl öykü ile ilgilenmeyen bir anlatıcı ve yetişkinliğe varmayan bir çocukluğun öyküleri...
Aynı soyadının önünde toplanmış beş kişinin belirip kaybolan dünyası...
Bu dünyada hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gib... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 4 ay
puduhepa okumuş.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.
“Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli erkek. Biri göbekli, diğeri kel.”
Barış Bıçakçı, bu çağa özgü lâf kalabalığından; dil, duygu, düşünce kirliliğinden paçalarına tek damla çamur bulaştırmadan çıkabilen, şaşırtıcı bir içışığı cömertçe yayan bir yazar. Nefes alır gibi, su içer gibi yazıyor.

Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.
“Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 4 ay
Daha Fazla Göster

puduhepa şu an ne okuyor?

puduhepa şu anda kitap okumuyor.

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.