nur düzgün

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 1 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
nur düzgün okumuş.
Siyah Süt

Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı. Suya yazı yazar gibi... Siyah Süt kadınlığın, kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde geçici bir dönemiyle ilgili. Birdenbire gelen ve geldiği gibi hızla dalgalar halinde çekile çekile giden bir haletiruhiye burada incelenen. Bu haliyle elinizde tuttuğunuz kitap bir nevi tanıklık. Otobiyografik bir roman.

(...) Annelik dünyanın en yaşanılası, en muhteşem lütuflarından biri; güzel ki hem de nasıl. Aldığı tüm övgüleri fazlasıyla hak ediyor.

Öylesine benzersiz, öylesine kıymetli... aynı zamanda çetrefil, karmaşık ve kimi zaman hayli ağır.

Siyah Süt, cesur, şaşırtıcı, tılsımlı bir roman: Bunca kötülüğün ortasında, bize umut veriyor Elif Şafak, dayanabilmek, direnebilmek ve sonra hayata, bir mucize gibi, yeniden başlayabilmek için.
Selim İleri

Yatak odasındaki komodinin üzerinde yuvarlak bir ayna var. Kenarları gümüşten. Aynanın ortasında bir kadın duruyor. Bedeni patiskadan bez bebek; bir tek bakışları etten ve kemikten. Bakıyor kendine dinmeyen bir merakla. Ayırmıyor gözlerini suretinden.

Oysa bilmez mi ki ''bakmak'' masum bir şey değildir ya da aynalar basit birer obje? Bilmez mi ki aynaların yüzeyleri ya bir kumaş parçasıyla örtülmeli ya da duvara doğru çevrilmeli? Bu kadar mı kayıtsız geleneklere? Yoksa bile bile mi çiğniyor kaideleri? Asırlık öğretilerle inatlaşmak istercesine?

''Her ayna anahtarını kaybetmiş bir kapıdır. Açılır Diyar-ı Esrar'a. Olur da fazla bakarsan aynaya, aralanıverir kapı, kaybolursun sonsuzlukta.''

Kadının saçları gelişigüzel bir şekilde toplanmış, sağdan soldan çalı gibi saç tutamları fırlamış. O tutamlardaki her bir saç teli dile gelmiş, isyana gelmiş. Bas bas bağırıyor:
''Ne olur artık bizi yıka, bizi tara, bizi topla!''
Saç dipleri daha da beter haykırıyor, feryat figan.
''Ne olur artık bizi boya. İnsan içine çıkamaz olduk utancımızdan. İstersen civciv sarısına boya. Hatta seneler evvel bir keresinde kızıl yapmaya kalkmıştın da korkunç olmuştuk hani. Ona bile razıyız. Yeter ki boya bizi, unutma!''

(Önsöz'den)

Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı. Suya yazı yazar gibi... Siyah Süt kadınlığın, kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde geçici bir dönemiyle ilgili. Birdenbire gelen ve geldiği gibi hızla dalgalar halinde çekile çekil... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 7 ay
Profil Resmi
nur düzgün kütüphanesine ekledi.
Siyah Süt

Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı. Suya yazı yazar gibi... Siyah Süt kadınlığın, kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde geçici bir dönemiyle ilgili. Birdenbire gelen ve geldiği gibi hızla dalgalar halinde çekile çekile giden bir haletiruhiye burada incelenen. Bu haliyle elinizde tuttuğunuz kitap bir nevi tanıklık. Otobiyografik bir roman.

(...) Annelik dünyanın en yaşanılası, en muhteşem lütuflarından biri; güzel ki hem de nasıl. Aldığı tüm övgüleri fazlasıyla hak ediyor.

Öylesine benzersiz, öylesine kıymetli... aynı zamanda çetrefil, karmaşık ve kimi zaman hayli ağır.

Siyah Süt, cesur, şaşırtıcı, tılsımlı bir roman: Bunca kötülüğün ortasında, bize umut veriyor Elif Şafak, dayanabilmek, direnebilmek ve sonra hayata, bir mucize gibi, yeniden başlayabilmek için.
Selim İleri

Yatak odasındaki komodinin üzerinde yuvarlak bir ayna var. Kenarları gümüşten. Aynanın ortasında bir kadın duruyor. Bedeni patiskadan bez bebek; bir tek bakışları etten ve kemikten. Bakıyor kendine dinmeyen bir merakla. Ayırmıyor gözlerini suretinden.

Oysa bilmez mi ki ''bakmak'' masum bir şey değildir ya da aynalar basit birer obje? Bilmez mi ki aynaların yüzeyleri ya bir kumaş parçasıyla örtülmeli ya da duvara doğru çevrilmeli? Bu kadar mı kayıtsız geleneklere? Yoksa bile bile mi çiğniyor kaideleri? Asırlık öğretilerle inatlaşmak istercesine?

''Her ayna anahtarını kaybetmiş bir kapıdır. Açılır Diyar-ı Esrar'a. Olur da fazla bakarsan aynaya, aralanıverir kapı, kaybolursun sonsuzlukta.''

Kadının saçları gelişigüzel bir şekilde toplanmış, sağdan soldan çalı gibi saç tutamları fırlamış. O tutamlardaki her bir saç teli dile gelmiş, isyana gelmiş. Bas bas bağırıyor:
''Ne olur artık bizi yıka, bizi tara, bizi topla!''
Saç dipleri daha da beter haykırıyor, feryat figan.
''Ne olur artık bizi boya. İnsan içine çıkamaz olduk utancımızdan. İstersen civciv sarısına boya. Hatta seneler evvel bir keresinde kızıl yapmaya kalkmıştın da korkunç olmuştuk hani. Ona bile razıyız. Yeter ki boya bizi, unutma!''

(Önsöz'den)

Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı. Suya yazı yazar gibi... Siyah Süt kadınlığın, kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde geçici bir dönemiyle ilgili. Birdenbire gelen ve geldiği gibi hızla dalgalar halinde çekile çekil... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 7 ay
Profil Resmi
nur düzgün okumuş.
Aşk

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini.. Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.Mesneviyi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin b harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi Bişrev!dir. Yani Dinle! Tesadüf mü dersin ismi Suskun olan bir şairin en kıymetli yapıtına Dinle! diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. Neden? diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
A. Z. Zahara - Amsterdam, 2007

******

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..?
Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.


******

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti.... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 7 ay
Profil Resmi
nur düzgün kütüphanesine ekledi.
Aşk

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini.. Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.Mesneviyi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin b harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi Bişrev!dir. Yani Dinle! Tesadüf mü dersin ismi Suskun olan bir şairin en kıymetli yapıtına Dinle! diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. Neden? diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
A. Z. Zahara - Amsterdam, 2007

******

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..?
Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.


******

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti.... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 7 ay
Profil Resmi
nur düzgün okumuş.
Kar Kokusu

Moskovadaki parti okuluna sadece TKP değil, ülkelerinde yasaklı olsun olmasın, başka komünist partilerden de üyeler vardır. Aynı örgüte mensup partililerin kendi aralarında yaşadıkları çatışmalar, dönemin Sovyetler Birliği Komünist Partisi yöneticileri ve Sovyet Gizli Servisinin öğrencilere yaklaşımı türünden ideallerle gerçekliğin yarattığı çelişkinin gerilimi de Kar Kokusunun temposunu belirler. Mekân, karakterler, Moskova ve parti okulu atmosferinin canlı, gerçekçi tasvirleriyle usta işi bir romandır Kar Kokusu.

******

İnsanlarla şöyle bir konuş, televizyonun düğmesini çevir, haberleri izle, sokakta yürü, alışverişe çık hemen anlarsın neler olduğunu. Üstelik yalnızca Moskovada değil, burada New Yorkta, Londrada. Her yerde aynı mutsuzluk virüsü sarmış insanları. Ama kendimizi şanslı sayabiliriz. En azından bunun farkındayız.(Arka Kapak)Sovyetler Birliği henüz yıkılmamış. Moskovada aralarında Türklerin de bulunduğu değişik ülkelerden komünistlerin bir arada eğitim gördüğü Marksizm Enstitüsündeki yaşam, Türklerden birinin öldürülmesiyle hareketlenir. Herkes korku içinde birbirinden kuşkulanmaya başlar.Ahmet Ümit, Kar Kokusunda politik faaliyetin, inanca bağlılığın, insan yazgısı üzerindeki etkilerini bir cinayet soruşturması ekseninde okura sunuyor. KGB, MİT gibi iktidarı korumakla görevli örgütlerle, TKP gibi iktidarı yıkmaya çalışan devrimci bir örgütün anlayışını karşılaştırıp, bireyin tarihsel olayların rüzgarında nasıl savrulduğunu, kendi varlığını koruyabilmek için, toplumsal olana duyduğu gereksinimi akıcı bir dille soluk soluğa anlatıyor.(Arka İç Kapak)

************

Daha fazla konuşmak içinden gelmemişti Leonidin. O yaprak kımıldamayan boğucu New York akşamında sessiz kalmayı seçmiş, içkisini yudumlayarak, karanlığa gömülen yaz güneşine dalıp gitmişti. Ama şimdi, bu buz gibi Moskova sabahının içinde ilerleyen trenin aralık penceresinden içeri dolan dipdiri kar kokusunu yeniden duyuyordu. Yıllar öncesinde bıraktığı bu duyguyu aradan geçen onca zamandan sonra neyin, hangi olayın ona armağan ettiğini kavrayamasa da, ciğerlerini kar kokusuyla doldurarak, Moskovanın aşina olduğu köşelerine, binalarına, sokaklarına sevgiyle bakıyordu.

******

Moskovadaki parti okuluna sadece TKP değil, ülkelerinde yasaklı olsun olmasın, başka komünist partilerden de üyeler vardır. Aynı örgüte mensup partililerin kendi aralarında yaşadıkları çatışmalar, dönemin Sovyetler Birliği Komünist Partisi yöneticile... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 7 ay
Profil Resmi
nur düzgün kütüphanesine ekledi.
Kar Kokusu

Moskovadaki parti okuluna sadece TKP değil, ülkelerinde yasaklı olsun olmasın, başka komünist partilerden de üyeler vardır. Aynı örgüte mensup partililerin kendi aralarında yaşadıkları çatışmalar, dönemin Sovyetler Birliği Komünist Partisi yöneticileri ve Sovyet Gizli Servisinin öğrencilere yaklaşımı türünden ideallerle gerçekliğin yarattığı çelişkinin gerilimi de Kar Kokusunun temposunu belirler. Mekân, karakterler, Moskova ve parti okulu atmosferinin canlı, gerçekçi tasvirleriyle usta işi bir romandır Kar Kokusu.

******

İnsanlarla şöyle bir konuş, televizyonun düğmesini çevir, haberleri izle, sokakta yürü, alışverişe çık hemen anlarsın neler olduğunu. Üstelik yalnızca Moskovada değil, burada New Yorkta, Londrada. Her yerde aynı mutsuzluk virüsü sarmış insanları. Ama kendimizi şanslı sayabiliriz. En azından bunun farkındayız.(Arka Kapak)Sovyetler Birliği henüz yıkılmamış. Moskovada aralarında Türklerin de bulunduğu değişik ülkelerden komünistlerin bir arada eğitim gördüğü Marksizm Enstitüsündeki yaşam, Türklerden birinin öldürülmesiyle hareketlenir. Herkes korku içinde birbirinden kuşkulanmaya başlar.Ahmet Ümit, Kar Kokusunda politik faaliyetin, inanca bağlılığın, insan yazgısı üzerindeki etkilerini bir cinayet soruşturması ekseninde okura sunuyor. KGB, MİT gibi iktidarı korumakla görevli örgütlerle, TKP gibi iktidarı yıkmaya çalışan devrimci bir örgütün anlayışını karşılaştırıp, bireyin tarihsel olayların rüzgarında nasıl savrulduğunu, kendi varlığını koruyabilmek için, toplumsal olana duyduğu gereksinimi akıcı bir dille soluk soluğa anlatıyor.(Arka İç Kapak)

************

Daha fazla konuşmak içinden gelmemişti Leonidin. O yaprak kımıldamayan boğucu New York akşamında sessiz kalmayı seçmiş, içkisini yudumlayarak, karanlığa gömülen yaz güneşine dalıp gitmişti. Ama şimdi, bu buz gibi Moskova sabahının içinde ilerleyen trenin aralık penceresinden içeri dolan dipdiri kar kokusunu yeniden duyuyordu. Yıllar öncesinde bıraktığı bu duyguyu aradan geçen onca zamandan sonra neyin, hangi olayın ona armağan ettiğini kavrayamasa da, ciğerlerini kar kokusuyla doldurarak, Moskovanın aşina olduğu köşelerine, binalarına, sokaklarına sevgiyle bakıyordu.

******

Moskovadaki parti okuluna sadece TKP değil, ülkelerinde yasaklı olsun olmasın, başka komünist partilerden de üyeler vardır. Aynı örgüte mensup partililerin kendi aralarında yaşadıkları çatışmalar, dönemin Sovyetler Birliği Komünist Partisi yöneticile... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 7 ay
Daha Fazla Göster

nur düzgün şu an ne okuyor?

Tuhaf Bir Kadın

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.