Virginia Woolfun gerçek anlamda ilk deneysel romanıdır Jacobun Odası. Roman, Kral Edward dönemi İngiliz toplumunu Birinci Dünya Savaşına bağlayan toplumsal değerlerin hem temsilcisi hem de kurbanı olan bir genç erkeğin portresidir. Jacobun yaşamının seyrini izlerken çocukluğundan, Cambridge yıllarından, Londranın bohem çevrelerinden, Paristen, Yunanistana yaptığı bir geziden sonra varırız, ama bu bildiğimiz anlamda bir Bildungsroman değildir. Woolf, karakter ve çevre yaratma konusundaki geleneksel yöntemleri kırılmalara uğratır, bozar. Jacobun Odası, yazarın bir yapı, mimari bir uzam olarak tasarladığı bir romandır. Romanın adı sadece Jacobun odasına değil, onun Birinci Dünya Savaşındaki ölümünün ardından odasında, dolayısıyla çevresinde bıraktığı ani, iç burkucu boşluğa da işaret eder. Jacobun Odası bir yönüyle Virginia Woolfun erken yaşta ölen sevgili erkek kardeşi Thoby Stephenin, genel olarak da hayatlarının baharında savaşlarda kurban edilen bütün genç erkeklerin anısına adanmış bir romandır. Henüz oluşum halindeki bir hayatın sisler içinde resmedilişi...Jacobun Odası... Şahane bir sürpriz... İmkansız gerçekleşmiştir. Yeni bir anlatı biçimi ortaya çıkmıştır! E. M. Forster
Virginia Woolfun gerçek anlamda ilk deneysel romanıdır Jacobun Odası. Roman, Kral Edward dönemi İngiliz toplumunu Birinci Dünya Savaşına bağlayan toplumsal değerlerin hem temsilcisi hem de kurbanı olan bir genç erkeğin portresidir. Jacobun yaşamının ... tümünü göster
Sorumluluğu bize ait olan bütün ölümler için diyebilirim ki, ölenler arasında bunu hak etmeyen tek bir kişi bile yoktu. Ölümü insanlığa fayda sağlamayan tek bir kişi ölmedi.
Sorumluluğu bize ait olan bütün ölümler için diyebilirim ki, ölenler arasında bunu hak etmeyen tek bir kişi bile yoktu. Ölümü insanlığa fayda sağlamayan tek bir kişi ölmedi.
"Kadın doğulmaz, kadın olunur." Bu meşhur cümle, 1949 tarihli İkinci Cinsiyet'in odak noktasını oluşturur. Simone De Beauvoir böylece cinsiyet meselesini doğanın alanından çıkarıp kültürün ve tarihin alanına yerleştirirken, bir anlamda toplumsal cinsiyet tartışmasını da erkenden başlatmış olur. Bunu yaparken hem varoluşçuluk, fenomenoloji ve yapısalcı antropoloji gibi kendi çağdaşı olan düşünceleri hem de Hegel ve Marx gibi felsefe klasiklerini cinsiyet düzleminde yeniden okur.
Beauvoir'a göre kadın, kendine has bir durum tarafından, tarih boyunca farklı koşullar altında yeniden üretilen Başkalık durumu tarafından belirlenmiştir. Kadın ve erkek arasında eşitsizlik vardır, kadın ikinci cinsiyettir ve hem bireysel hem de toplumsal bakımdan ezilmiştir. Bu durumun temelinde yatan öncesiz sonrasız kadınlık efsanesi, ataerkilliğin başlıca unsurlarındandır. Ataerkillik sadece kadını değil, erkeği de bu çerçevede üretir ve belirler. Öyleyse kadın ile erkek arasındaki eşitsiz ilişki kadının veya erkeğin doğasından kaynaklanmaz. Kadın ve erkek, doğal veya biyolojik belirlenimlerden ziyade tarihsel ve kültürel bir kurgudur. Öte yandan kadının ezilmişliği diğer ezilenlerin durumundan farklıdır. Kadınlar, aralarındaki farkları aşan ve kapsayan kadınlık durumunun bilinciyle hareket etmezler. Öncesiz sonrasız kadınlık efsanesinin etkisi altında kadın içkinliğe hapsolmuş, adeta içkinlikle özdeşleşmiştir. Bu kavramsal çerçeveden hareketle Beauvoir, kadının özgürlüğü, ev içi emek, annelik, evlilik kurumu, kadın bedeninin tahakküm altına alınması gibi, feminist düşüncenin güncel meselelerine dokunan birçok konuyu tartışmaya açar. Son kertede kadın ve erkek kurgularının tarihin diyalektik hareketine tabi olduğunu ve bu hareketin içinde aşılıp yıkılacağını düşünür. Ama bunun olmazsa olmazı kadının etkili eylemidir. Kadının ve erkeğin özgürleşmesi Beauvoir düşüncesinde kadının dünyada eylemesiyle ve üretmesiyle mümkündür ancak.
1970'lerden beri Türkçe basımı bulunmayan İkinci Cinsiyet'i yeni çevirisiyle Türkiyeli okura sunuyor, feminizm tartışmalarına katkıda bulunmasını diliyoruz.
"Kadın doğulmaz, kadın olunur." Bu meşhur cümle, 1949 tarihli İkinci Cinsiyet'in odak noktasını oluşturur. Simone De Beauvoir böylece cinsiyet meselesini doğanın alanından çıkarıp kültürün ve tarihin alanına yerleştirirken, bir anlamda... tümünü göster
Aramızda bir sessizlik oluyor. Yatış pozisyonumuzu değiştiriyoruz, yorgan hışırdıyor. Başlattığımız tartışma içimde, öncekinden de şiddetli bir biçimde devam ediyor. Traudel'le bu tür konuşmalar yapmaya alışık değilim. Ayrıca, gerçekten korkuyorum. Bana göre, bu konuşma bile, çok korktuğum yıkımın gizlice başladığının bir işareti... Şimdi biraz kafa dağıtmayı çok isterdim, ama cinsel birleşmeden sonra televizyonu açmayı ikimiz de kaba buluruz. Fakat burada böyle karanlıkta yatıp duramam da. Yalnızlık normal de, birdenbire ortaya çıkması öyle iğrenç ki.
Sürekli hayat üzerine kafa yoran ve bir imge avcısı gibi etrafındaki küçük ayrıntıları gözlemleyerek mutluluk kırıntıları yakalamaya, bunlara tutunmaya çalışan bir adam iç dünyasıyla, hayatla, işiyle iyi kötü idare ederken, bir gün her şey sevgilisinin çocuk sahibi olmak istemesiyle altüst oluyor. Dengeler bozulmuş, sorgulama ve hesaplaşma başlamıştır artık…
"Kafka'nın anlatı geleneğini sürdüren Genazino, titiz ayrıntılarla ördüğü romanlarını giderek mükemmelleştiriyor... Bu kitap küçük bir şaheser." -Jan Bürger, Literaturen-
"Gündelik hayatın ince ince gözlemlenmesi, mizah duygusu, sıradanlığı evrensel bir insanlık durumu olarak yorumlama eğilimi... Genazino'nun tipik özellikleri." -Ulrich Greiner, Die Zeit-
Aramızda bir sessizlik oluyor. Yatış pozisyonumuzu değiştiriyoruz, yorgan hışırdıyor. Başlattığımız tartışma içimde, öncekinden de şiddetli bir biçimde devam ediyor. Traudel'le bu tür konuşmalar yapmaya alışık değilim. Ayrıca, gerçekten korkuyor... tümünü göster