gurufasulye

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
gurufasulye okumuş.
Rüzgar Gibi Geçti

"Amerikalı bir yazarın elinden çıkan en kayda değer ilk roman. Ve hiç şüphesiz ki, gelmiş geçmiş en büyük romanlardan biri." -The New York Times, Yüzyılın Kitapları

Güçlü ruhu, çarpıcı güzelliğiyle Scarlett O'Hara, hür ve etkileyici Rhett Butler ve romantik, son derece yakışıklı Ashley Wilkes'ın içinde olduğu aşk üçgenine İç Savaş kıyameti eşliğinde tanık oluyoruz. Aşk, ölüm, kan, kül ve savaşın götürdükleri.

Scarletlett: Bunu yarın düşünürüm! Çünkü yarın başka bir gün...
Rhett: Açıkçası canım, hiç umrrumda değil!

"Amerikalı bir yazarın elinden çıkan en kayda değer ilk roman. Ve hiç şüphesiz ki, gelmiş geçmiş en büyük romanlardan biri." -The New York Times, Yüzyılın Kitapları

Güçlü ruhu, çarpıcı güzelliğiyle Scarlett O'Hara, hür ve etkileyici... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 2 ay
Profil Resmi
gurufasulye okumuş.
Toprak Ana

Cengiz Aytmatov edebiyat - hikaye Toprak Ana, ünlü yazar Cengiz Aytmatovun en güzel romanlarından biridir.Bu eserde, savaş meydanında eşini ve üç oğlunu kaybeden kahraman bir ananın, zor zamanlarda dişi-tırnağı ile işlediği, kanı ve teriyle suladığı toprakla dertleşmesini okuyoruz. İnsan sevgisinin, çalışkanlığın ve fedakârlığın nasıl kutsal bir yüceliğe ulaştığını en çarpıcı örnekleriyle görüyoruz.Yetiştirdiği buğdayı kendisine bir avuç ayıramadan cephedeki asker için gönderen Kırgız köylüsünün İkinci Dünya Savaşı sırasında çektiği sıkıntıları, acıları da film seyreder gibi görüyoruz.Bu kadar da değil... Aytmatov, güçlü kalemiyle, aşk ve nefreti, iyi ile kötüyü yüzleştiriyor, okuru heyecandan heyecana sürüklüyor ve düşündürüyor.Zevkle okuyacağınızdan eminiz.

Cengiz Aytmatov edebiyat - hikaye Toprak Ana, ünlü yazar Cengiz Aytmatovun en güzel romanlarından biridir.Bu eserde, savaş meydanında eşini ve üç oğlunu kaybeden kahraman bir ananın, zor zamanlarda dişi-tırnağı ile işlediği, kanı ve teriyle suladığı ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 2 ay
Profil Resmi
gurufasulye okumuş.
Ana

Bu kitap
Annelik duygusunun yüceliğini
tüm dünyaya haykıran eşsiz bir romandır.
Ana (The Mother),
bugüne kadar 39 dile çevrilmiş
ve 2 defa da filme alınmıştır.

Amerikan edebiyatın tanınmış kadın romancılarından Pearl S. Buck 26 Haziran 1892'de Amerika'nın Batı Virginia ilinin, Hilsboro kentinde dünyaya gelmiştir. Amerikan romancılığında; uzak doğuyu, özellikle Çin'i ve Çin hayatını işlemekle üne kavuşmuştur. Buck, romanlarında çocukluğundan beri gönül verdiği Çin'i anlatmış ve onun büyülü dünyasını yansıtmaya çalışmıştır.
Romancı daha dört aylıkken ana - babasıyla birlikte Çin'e gitti. Daha önce de Çin'de bulunmuş olan ana - babası misyonerdiler. Babası John Sydenstricker ve annesi onun ruhsal oluşumunda büyük etkiler bırakan iki kişidir. Pearl S. Buck çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını Çin'de geçirdi, öğrenimini Şanghay'da yaptı. On yedi yaşına geldiğinde Amerika'ya dönmesi ve yükseköğrenimini Amerika'da tamamlaması gerekiyordu.

Bu kitap
Annelik duygusunun yüceliğini
tüm dünyaya haykıran eşsiz bir romandır.
Ana (The Mother),
bugüne kadar 39 dile çevrilmiş
ve 2 defa da filme alınmıştır.

Amerikan edebiyatın tanınmış kadın romancılarından Pearl S. Buck 26 Haziran 1892&#... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 2 ay
Profil Resmi
gurufasulye okumuş.
Semerkant

Titanicte Rubaiyat! Doğunun çiçeği Batının Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!Amin Maalouf, Afrikalı Leodan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğuya, İrana bakıyor. Ömer Hayyamın Rubaiyatının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 1072 yılında, Hayyamın Semerkantında başlayan ve 1912de Atlantikte bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İranın tarihinin de okunuşunun öyküsü/tarihi... TADIMLIKBazen Semerkantta, ağır ve kasvetli bir günün bitiminde, kentin işsiz güçsüz takımı, baharat çarşısının yanı başındaki iki meyhane çıkmazında, Sogd ülkesinin kokulu şarabını içmek için değil, ama gelen gideni gözetlemek ya da çakırkeyif bir kaç akşamcıya saldırmak için dolanıp durur. Ele geçirilen kişi yere serilir, hakaret edilir, baştan çıkartan şarabın kızıllığını ona yüz yıllar boyu hatırlatacak olan bir cehennem ateşine sokulur.İşte Rubaiyat, 1072 yazında, böyle bir olay üzerine yazılmaya başlandı. Ömer Hayyam yirmi dört yaşındaydı ve bir süredir Semerkantta bulunuyordu. O akşam, meyhaneye mi gitmişti yoksa dolaşıp dururken rastlantılar mı onu oraya sürüklemişti? Bilinmeyen bir kenti arşınlamanın taze keyfi, biten günün binlerce biçim alışına açık gözlerle bakış... Gelincik Tarlası Sokağında bir küçük oğlan, aşırdığı elmayı göğsünde tutarak tabanları yağlıyor; çuhacılar çarşısında bir dükkânın içinde, bir kandilin kör ışığında tavla partisi sürüyor, iki zar atışından sonra bir küfür ve tıkırtılı bir gülüş duyuluyordu. İplikçiler geçidinde ise, katırcının biri çeşmenin önünde durup yüzünü yıkıyor, sonra da uyuya kalan çocuğunu öpercesine, dudaklarını uzatıp musluğa eğiliyor, susuzluğunu giderdikten sonra ıslak avuçlarını yüzünde gezdirip şükrediyor, içi boş bir karpuzu yerden alarak su ile dolduruyor ve hayvanının başından aşağıya, o da içebilsin diye boca ediyordu.Tütüncüler Meydanında, gebe bir kadın Hayyama yaklaştı. Peçesini açtığında ancak onbeş yaşında olduğu anlaşılıyordu. Tek söz etmeden, çocuksu dudaklarında tek gülümseme olmadan, Hayyamın elindeki kestanelerden bir kaçını çalıverdi. Hayyam şaşırmadı. Bu Semerkantda eski bir inanıştı. Bir anne adayı, sokakta hoşuna giden bir yabancıya rastlarsa, yiyeceğini elinden almak cesaretini gösterebilmeliydi. Böylece, doğacak çocuk, onun kadar yakışıklı, onun gibi ince uzun, onun kadar soylu ve düzgün hatlara sahip olacaktır. Ömer, uzaklaşan kadına bakarken, elinde kalan kestaneleri yemeye devam etti. O sırada duyduğu bir uğultu, hızlanmasına yol açtı. Az sonra kendini, zincirinden boşanmış bir güruhun ortasında buluverdi. Kolları ve bacakları upuzun, beyaz saçları dağılmış bir ihtiyar, yere serilmiş, çığlıkları öfke ve korkudan hıçkırığa dönüşmüştü. Gözleriyle yeni gelene yalvarmaktaydı. Zavallının çevresini, yirmi kadar titrek sakallı, sopalı adam almış, az ötede keyifli bir seyirci kitlesi birikmişti. Aralarından biri, Hayyamın kızgın yüzünü görünce: Önemli değil, bu Uzun Cabirden başkası değil dedi. Ömer sıçradı, bir utanç dalgası gelip boğazında düğümlendi, kendi kendine: Cabir, Ebu Alinin arkadaşı! diye söylendi. Ebu Ali, aslında sık rastlanan bir isimdi. Ama ister Buharada olsun, ister Cordobada, ister Belhde olsun, ister Bağdatta, adı saygı ile anılırsa, kim olduğu kolaylıkla anlaşılır. Bu, İbn-i Sinadan başkası değildir. Batıda Avicenne diye bilinen! Ömer onu tanımış değildi. Onun ölümünden onbir yıl sonra doğmuş, ama onu, kuşağının en büyük ustası, bütün bilimlerin üstadı, Mantık havarisi olarak kabul etmişti. Hayyam tekrar söylendi: Cabir, Ebu Alinin en sevdiği arkadaşı! Cabiri gerçi ilk kez görüyordu ama, talihsiz yaşamı hakkında bilgisi vardı. İbn-i Sina, Cabiri kendi halefi sayar, yalnız düşüncelerini sergilemedeki ataklılığını ve pervasızlığını eleştirirdi. Cabir, bu kusuru yüzünden günlerce hapis yatmış, meydan dayağına çekilmiş, son kamçılanması Büyük Semerkant Meydanında, ailesinin gözleri önünde gerçekleşmişti. Cabir bu hareketi asla unutmamıştı. Cesur, gözüpek bir adam iken nasıl olmuştu da böyle ihtiyara dönüşmüştü? Herhalde karısının ölümü yüzünden! Karısı öldükten sonra, yırtık pırtık giysilerle, sendeleye sendeleye, saçma sapan konuşarak dolaşmaya başlamıştı. Cabirin peşinden, gülüşüp bağrışan, ellerini çırpan, attıkları taşlarla onun, gözlerinden yaş akıtacak kadar, canını yakan bir çocuk ordusu giderdi.

Titanicte Rubaiyat! Doğunun çiçeği Batının Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!Amin Maalouf, Afrikalı Leodan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğuya, İrana bakıyor. Ömer Hayyamın Rubaiyatının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 107... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 2 ay
Profil Resmi
gurufasulye okumuş.
Devlet

Antik Yunanın ünlü düşünürü Platondan günümüze kadar ulaşan ölümsüz bir eserdir Devlet. Platon, bir diyalog silsilesi olan bu eserde adaletin, doğruluğun, erdemin, ahlaksızlığın ve doğru yönetimin doğasını inceler. İdeal devletin kuruluşunu Platonun dilinden okumak gerçekten heyecan vericidir. Çünkü sadece değerler kuramını değil, bunun yanı sıra varlık ve bilgi kuramına ilişkin görüşlerini de sunar. Akıcı bir üslupla ilerleyen bu düşünce denizi içinde ssürden, öjenizmortak mülkiyetten anarşizme ya da seçkinlerin yönetimine kadar, bugün hâlâ karşısında ya da yanında tavır aldığımız birçok olgunun öncüllerini görürüz.

Devlet, dünya düşünce tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Eflatun (Platon)´un dialoglarla oluşturduğu eseridir. Eflatun yaşadığı dönemin sorunları üzerine duran ve bunları aşmak için çözüm yolları üreten bir düşünür-filozof olarak bilinir. Devlet´te yaşanılan dönemin toplumsal ve siyasal yapısı ile bilgi, ahlak, eğitim ve benzeri temel konular tartışılır ve en doğru davranışın nasıl olması gerektiğine dair düşünceler dile getirilir. Devlert, yüzyıllar boyunca hem batı hem doğu düşüncesini etkilemiş en önemli eserlerin başında sayılır....

Platon felsefesinin temeli olan Bilgi , idealar , ruhun ölümsüzlüğü , evrendoğum , devlet, kuramları, karşılığını Felsefenin ana ereği, kişinin mutluluğunun, yetkin yaşamının sağlanması açıklanmasında bulur.
Yetkin bir yaşam, erdemli bir yaşantı sürmekle sağlanabilir. Erdemin temeli bilgi özü ideal kuramı, gerekçesi evrendoğum güvencesi ölümsüzlük, yaşamsal sığınağı devlettir.

Ya hükümdarlar filozof yahut da filozoflar hükümdar olmalıdırlar; böyle olmazsa, devlet ve insanlık için mutluluk beklenemez.
Çevirisini yaptığımız eser, Symposion ve Phaidonla birlik¬te Platonun bütün eserlerinin en yüksek noktasını oluşturur. Platonun gençlik dönemi diyalogları Devleti hazırlamasına yardım etmiştir. V. kitabın sonlarına doğru, yani bütün eserin tam ortasında okunan ana cümle şunu belirtmektedir: Ya hü¬kümdarlar filozof yahut da filozoflar hükümdar olmalıdırlar; böyle olmazsa, devlet ve insanlık için mutluluk beklenemez. Bu söz, felsefe tarihinin son derece önemli olaylarından biri olan Sokratesin ölümüne Platonun verdiği son yanıttan başka bir şey değildir.
Devletin ne zaman kaleme alındığı kesin olarak bilinmiyor; zaten Platonun diyaloglarının yazılma tarihleri için elimizde bir takım çıkarsamalardan başka araç bulunmuyor. Bununla birlikte, eserin 372de bitmiş olduğunu kabul edebiliriz.

Dünya tarihinin en önemli düşünürlerinden olan Eflatun (Platon, MÖ 427-347) haklı ününü, toplumsal sorunlarına çözüm önerileri getirme çabası sonucu ortaya koyduğu düşüncelerle elde etmiştir. Eflatunun vatandaşı olduğu Atina o doğdundan gençliğine kadar ağır koşullarda, savaş içerisinde geçmiştir. Bu durum onun düşüncesinin devlet üzerine yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Hocası Socratesin idam edilmesi onu derinden etkilemiş ve Atinanın inanç sistemlerini sorgulamasına neden olmuştur.Eflatun Herakleitosun, Parmanidesin, Ptyhagorasın, ve Sokratesin düşüncelerinden büyük ölçüde faydalanmıştır. Atinanın içinde bulunduğu siyasal, sosyal, iktisadi, düşünsel ve inançla ilgili bunalımlarından kurtulma yollarını aramış, bütün ömrü boyunca bu konularda çalışmıştır. Bu durumda kurtulmanın yolu olarak, yeni bir model ortaya koyarak, bu model çerçevesinde Devlet isimli kitabını biçimlendirmiştir.Adı geçen kitap bilgi öğretisi, metafizik, ahlak, toplumsal yapı ve kurumlar, siyaset, siyasal sistemler, devlet, devletin amacı ve yapısı, ruh anlayışı, öte dünya fikri, eğitim ve daha onlarca düşünce türüne kaynaklık eder. Devlet hem İslam hem de Batı düşüncelerini en çok etkileyen çalışmalardan biri olarak düşünce tarihindeki sağlam yerini günümüzde de korumaktadır.

Antik dönemin ünlü filozoflarından olan Eflatun (Platon) M.Ö. 427de Atinada dünyaya geldi. Yine M.Ö. 347de burada öldü.Sağlıklı bir siyasal sistemin inşa edilmesi için hangi ilkeler gerekiyordu? Bu ilkeleri nasıl kuracaktı? Bunları açıklamak için diyaloglar şeklinde metinler kaleme aldı. Bu diyaloglardan ideal devletin ne olması gerektiği de ortaya çıkmaktaydı.

Platon (Eflatun, İÖ yaklaşık 428/7-İÖ yaklaşık 348/7): Bugünkü üniversitenin atası sayılan Akademianın kurucusu (İÖ 387) ve hocası Sokratesi konuşturduğu diyaloglarla felsefeyi yazıya en iyi aktarmış olan ustalardan biridir. Sokratesin Savunması (Apologia) ile birlikte diyaloglarının en tanınmışı olan Devlet (Politeia)te ise Platon, iyilik, eşitlik, güçlülük ve haklılık gibi insanlık durumlarını irdeleyerek düşlediği en iyi devleti anlatmış ve bu temel yapıt, ister yanında ister karşısında olsunlar, 2000 yılı aşkın süredir ortaya konan bütün devlet kuramı ya da toplum düzenlerinin başvuru kaynakları arasında yer almıştır. Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973); Hasan Ali Yücelin kurduğu Tercüme Bürosunun başkan yardımcısı ve Cumhuriyet döneminin en önemli kültür insanlarından biriydi. Tek başına ya da imece birlikteliğiyle yaptığı çeviriler, Hayyamdan Montaignee, Platondan Shakespearee hep, dünya kültürünün doruk adlarındandı. M. Ali Cimcoz: Çevirmen, seslendirme sanatçısı ve Türkiyenin ilk özel galerisi Mayanın kurucu yönetici olan Adalet Cimcozun iş ve hayat ortağıdır. Sabahattin Eyüboğlu ile yaptıkları Devlet çevirisi ise, 1959da Türk Dil Kurumunun ilk çeviri ödülüne değer bulunmuştur.

Devlet, Diyaloglara bölüştürülmüş Platon felsefesinin bu Diyalogları birbirine bağlayan orta ve ana halkasıdır; bu özelliğiyle en başta Platon felsefesini anlama çabasında bir kilit metin özelliği taşır. Aynı metin, İÖ 4. yüzyılın başında gerileme dönemine girmiş olan Atina devletinin politik, sosyal, kültürel ihtiyaçlarına cevap ve çözüm arayan bir metin olarak yüzünü tamamen pratiğe dönmüştür. Pratik ile felsefi teorinin bu birlikteliği, adaletin ne olduğu, devletin doğuşu, en iyi devlet, en iyi insan, en büyük ‘iyi, devletin bekçileri, yöneticileri, filozof kral, bilgi biçimleri, İdealar öğretisi, karakter tipi ile devlet biçimleri ilişkisi vb. üzerinden cennet ile cehennem tasvirlerine ayrılmış bir mitosa kadar götürür bizi. İdeal devlet, içinde, toplumun ahlaki birlikteliğinin kurulduğu, felsefe ile politikanın, teori ile pratik hayatın bütünleştiği, ideal bir cemaatin düşünülebilecek en üst biçimidir.Devlet: Hiçbir yerde gerçekleşmeyen Platonun ideal devleti.

Millî Eğitim Bakanlığınca Türk ve dünya edebiyatında 100 Temel Eserin önce ortaöğretimde ardından ilköğretimde belirlenmiş olmasını, ülkemizdeki okuma oranını artırmaya yönelik bir çaba olarak görüyoruz. Bir başlangıç olarak ilköğretimde 100 Temel Eser ümit vericidir; ilköğretim seviyesindeki çocuklarımıza bu eserleri okutmayı başarabilirsek, okuyan toplum olma yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır.Yayınevimiz, 100 Temel Eser içinden; Kutadgu Biligden Seçmeler, Dede Korkut Hikâyeleri, Yunus Emre Divanından Seçmeler, Mesneviden Seçmeler, Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler, Halk Şiirlerinden Seçmeler, Evliya Çelebi Seyahatnamesinden, Kerem ile Aslı, Sergüzeşt, Çağlayanlar, Ömer Seyfettin Hikâyelerinden Seçmeler, Bize Göre, Gülistan, Madam Bovary, Açlık, Beyaz Diş, Gün Olur Asra Bedel kitaplarını bir dizi olarak okuyucularına sunmaktadır.

Platon Devlet adlı eserinde ideal devleti ve siyasal yönetim biçimini araştırır. Büyük Yunan filozofu adaletli, doğru ve güçlü bir topluluk yapısının nasıl olması gerektiğini bütün ayrıntılarıyla anlatır. Devlet, insan düşüncesinin toplumsal ve politik yaşamı aklın buyruğuna sokmak, ona ahlak ve doğruluk açısından şekil vermek için harcadığı ilk ve en köklü çabalardan bin, göz kamaştırıcı bir örneğidir.

Arap dünyasında ve Türkçede Eflatun adıyla da bilinen büyük Yunan filozofu Platon, daha 20li yaşlarında Sokratesin en parlak öğrencisidir. Sokratesin ölüme mahkûm edilmesi ve baldıran zehri içerek idam cezasını bizzat infaz etmesi, genç filozof Platonu derinden etkiler ve o tarihten sonra bütün enerjisini, felsefe ile politika arasındaki ilişkiyi, iyi insanı, adalet kavramını ve ideal devlet düzenini araştırmaya adar. Sokratesleri öldürmeyecek bir devlet düzeni arayışı ona Devleti yazdırır. Platonun Devleti, sadece iedal bir devletin ilk modeli değildir. Platon, insanın mutluluğu ile de aynı yoğunlukta ilgilenir. Platon otuzdan fazla felsefi diyalog yazmıştır. Yunanca başlığı Politeia olan Devlet, bu diyalogların en önemlisi, en kapsamlısıdır. Devlet, ütopya kitapları dizisinin olmazsa olmazıdır. Platonun amacı kuşkusuz bir ütopya yazmak değildi. Yine de Devlet, yazarının amacından bağımsız olarak, birçok araştırmacı tarafından ütopyaların ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Kimine göre bütün ütopya kitaplarının babasıdır.

Platonun uçsuz bucaksız diyaloglarından en ünlüsü olan Devlet adlı bu eserde, Platon felsefe ilkelerini siyasi olgulara uygulayarak soyut siyasi teorilerin temellerini atmıştır. İlk bakışta sadece doğrunun tabiatı araştırılıyor gibi görünse de, Platon ideal devlet ütopyası ile sosyoloji, psikoloji, etik, felsefe ve eğitime dair bir çok konuya ayrıntılarıyla değinir. Gerçeğin doğası ve idealar teorisi üzerine yazdığı en önemli metinler de, yine Devlet adlı bu çalışmada çıkar karşımıza! Öğretmeni ve arkadaşı Sokratesi infaza götüren Atina demokrasisini keskin sözlerle eleştiren Platonun bu yapıtını okuduktan sonra, onun günümüzde önemini ve geçerliliğini koruyabilen nadir düşünürlerden biri olduğuna bir kez daha şahit oluyoruz!

Sağlıklı ve mutlu bir toplum hayatı için düşünülen devlet anlayışının anlatıldığı felsefi metin.

Antik Yunanın ünlü düşünürü Platondan günümüze kadar ulaşan ölümsüz bir eserdir Devlet. Platon, bir diyalog silsilesi olan bu eserde adaletin, doğruluğun, erdemin, ahlaksızlığın ve doğru yönetimin doğasını inceler. İdeal devletin kuruluşunu Platonun ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 2 ay
Profil Resmi
gurufasulye okumuş.
Güneş Ülkesi

Calabrianın Stilo kentinde doğar Campanella (1568-1639) ve çoğu yılları zindanlarda işkence çekerek geçen zorlu bir yaşam sürer. Aristoteles karşıtı doğa bilimci Bernardio Telesionun etkisiyle ilk önemli yapıtı Philosophia sensibus demonstratayı kaleme alır. Napolideyken tanıştığı Rönesansın ünlü âlimlerinden Giambattista della Portanın doğal büyüyle ilgili görüşlerinin etkisiyle kendi doğa felsefesindeki doğal büyünün yerini de açımladığı Del senso delle cose e della magia naturale adlı eserini kaleme alır. Ardından çoğunu zindanlarda yazdığı Apologia pro Telesio, Rhetorica Nova, Monarchia del Messia, Atheismus Triumphatus, Quod Reminiscentur, Apologia pro Galileo adlı eserler gelir; Theologiasını da büyük oranda tamamlar.Campanellayı Güneş Ülkesini yaratmaya, başka bir deyişle başka kent, bir başka ulus, bir başka yaşam biçimi ve bir başka kilise arayışına götüren yolun başında, yine Telesionun görüşleri yer alır. Önce İtalyanca olarak 1602 yılında kaleme aldığı Güneş Ülkesini, daha geniş kitlelere ulaşması amacıyla 1613 yılında Latince olarak yeniden yazar. Campanellanın kilise, Tanrı, doğa, varlıklar, evren, siyaset, toplum ve en önemlisi yeniden yapılanmayla ilgili bütün düşlerinin ete kana bürünüp dirildiği bir coğrafya, bir filozofun dünya üstünde kurmak istediği, ama ancak zihninin kıyısında bucağında kurmak zorunda kaldığı bir sığınak olur Güneş Ülkesi.

******

Felsefe yapıtlarının değeri ne denli büyük olursa olsun, Campanelladan bugüne kalan, adını ölümsüzleştiren şey, hiçbir kuşku yok ki, Güneş ülkesinden dile getirdiği toplumsal bir düzen düşüncesidir. İlk defa Utrechtde 1643de basılmış olan Güneş Ülkesi, (The City of the Sun) Platonun Devleti ve Thomas Moreun Utopiasıyla aynı düşünce çizgisi üzerinde, insanoğlunu mutlu bir yaşayışa kavuşturma yolundaki isteklerin en temiziyle yazılmış yapıtların başında gelir.
Güneş Ülkesi Campanellanın, günün birinde gerçekleşeceğini düşündüğü filozofça bir devlet tasarısıdır. Campanella bütün kötülüklerin ve haksızlıkların kaynağını, insanın kendinden başkasını düşünmemesinde, dünya malının ‘benim ‘senin diye bölüşülmesinde buluyor. Ona göre, insanlar, genel çıkar kaygısından uzak oldukları sürece, kendi dar çevresinde, kendilerinden başkasını düşünmezler.
Oysa toplum halinde birleşen insanların amacı genel çıkar olmalıdır. Özel çıkarları kaldıralım, ortada toplum yararından başka bir şey kalmaz. Bencil davranışlar, eninde sonunda, toplum güçlerinin çatışmasına yol açar. Oysa bu güçlerin genel çıkara yönelmesi, güçler arasında tutarlı bir denge yaratır. Bu yüzden, Güneş Ülkesinde her şey devletin, genel çıkarın buruğu altındadır.


************

Güneş Ülkesi (ya da Güneş Devleti, Güneş Kenti) Thomas Moreun Ütopyası ve Baconın Yeni Atlantisi ile birlikte Yeni Çağın daha iyi bir toplum düzeni tasarımlarının ayrılmaz parçasını oluşturur. Platonun aristokrasi yönetimine dayalı devlet tasarımından farklı olarak papazların egemenliğini savunup bu yönetimin yapısını tasarlayan Campanellanın Güneş Devletinde, düşünürün her türlü eşitsizliğin kaynağı olarak gördüğü kişisel mülkiyet bulunmaz. Özel mülkiyet tanımını aile ve eş kavramına genişleten Campanella, ayrıca astrolojinin toplumların hayatı ile bağlantısını ciddi ciddi ilahiyatın çerçevesi içinde değerlendirirken de, Yeni Çağın girişinde bilimselleşmenin sancılarını dolaylı da olsayansıtan anıt bir belge sunmaktadır.Güneş Ülkesi: Erdemli, eşitlikçi bir toplum projesi.

************

Avrupa 16. yüzyılın başında, 30 yıl süren köylü ayaklanmalarıyla çalkalandı durdu. 13. ve 14. yüzyılların başkaldırılarını, 15. ve 16. yüzyılların şanlı ayaklanmaları takip etti. Tahtlar yıkılmış, komüncü kentler kurulmuştu; kiliseler yerle bir edilmiş, cephelerde kızıl bayraklar görünmüştü. Ama bu başkaldırıların tamamı kanla bastırıldı. İşte Campanellanın Güneş Ülkesi, yüzyıllar boyu süren bu ayaklanmaların manifestosudur. Mutlu bir altın çağ olduysa eskiden/ Neden gelmesin ki yeniden? diyen Campanellanın en önemli amacı, safsataya boğulmuş Kiliseyi dağıtmak ve onun yerine bütün dünyaya egemen olacak komüncü bir düzen kurmaktı. Campanellanın önerdiği düzen o gün için son derece radikaldir. Onun Güneş Ülkesinde kölelik yoktur; el emeği kutsanmıştır. Üretime, tüketime ve bilime olağanüstü önem verilir. Kendi kendine yeterli köylü komüncülüğü aşılmıştır. Bu kitap, biçimsel açıdan sadedir ama, düşün dünyasında Thomas Moreun Ütopyasından sonra en derin izler bırakmış çalışma olma şerefini ve ününü hâlâ korumaktadır.

******

Calabrianın Stilo kentinde doğar Campanella (1568-1639) ve çoğu yılları zindanlarda işkence çekerek geçen zorlu bir yaşam sürer. Aristoteles karşıtı doğa bilimci Bernardio Telesionun etkisiyle ilk önemli yapıtı Philosophia sensibus demonstratayı kale... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 2 ay
Daha Fazla Göster

gurufasulye şu an ne okuyor?

gurufasulye şu anda kitap okumuyor.

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.