busrakkus

8 takip ettiği ve 12 takip edeni var. 24 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

busrakkus şu an okuyor.
Günlük Ritüeller / Büyük Eserlerin Yaratıcıları Nasıl Çalışır

Günlük alışkanlıklarınızın yaratıcı süreç üzerindeki etkisini hiç merak ettiniz mi? Bir rutin belirleyip ona sadık mı kalmalı, yoksa hayatı akışına mı bırakmalı... Karar vermeden önce bu kitaba mutlaka bir göz atmalısınız.

Hayran olduğumuz büyük fikir ve eserlerin yaratıcıları gündelik hayatlarında ne yapıyorlardı? Sıradan insanlar olmaktan çıkıp tarihin sayfalarında kendilerine yer edinmelerini sağlayan o büyük eserler hangi gündelik rutinlerin sonucunda doğmuştu? Bu kitapla Mozart'tan Çaykovski'ye, Kant'tan Descartes'a, Kafka'dan Flannery O'Connor'a, Picasso'dan Vincent van Gogh'a, Albert Einstein'dan Nikola Tesla'ya, Agatha Christie'den Isaac Asimov'a, tarihin akışına yön veren pek çok insanın gündelik hayatına kısaca göz atabilecek, onların deneyimlediği yaratım sürecini inceleme fırsatı yakalayacaksınız.

Günlük alışkanlıklarınızın yaratıcı süreç üzerindeki etkisini hiç merak ettiniz mi? Bir rutin belirleyip ona sadık mı kalmalı, yoksa hayatı akışına mı bırakmalı... Karar vermeden önce bu kitaba mutlaka bir göz atmalısınız.

Hayran olduğumuz büyük f... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 3 ay
busrakkus okumuş.
Dinle Küçük Adam

Hitlercilerin milyonlarca insanı öldürmelerinden sonra, kalkmış onları asıyorsun. Milyonları öldürmelerinden önce nerdeydin peki, o zaman ne düşünüyordun? Düzinelerle ceset oturup düşünmen için yeterli neden değil miydi? İnsanlığının kıpırdanması için milyonlarca ceset mi gerekliydi?
---
Ne kurşun sıkma ne de darağacına çekme seni içinde bulunduğun bataklıktan çekip çıkaramaz. Şöyle bir kendine bak, Küçük Adam. Kurtuluşunun tek yolu, tek umudun budur, kendine bak!

******

Wilhelm Reichın, deyimleşmiş küçük adama seslenişi, bilimsel değil, insanca bir belgedir. 1946 yazında, yayımlanma amacı olmadan, Orgon Enstitüsünün arşivi için yazılmıştır. Uzun yaşam ve acı deneyimlerinden damıtılan, kendi gerçek gereksinimlerinden bilincine varmaları ve artık zalimce kendi kendilerini mahvetmekten vazgeçmeleri için, insanlara yöneltilmiş sarsıcı bir çağrıdır.

************

Binlerce yılın bakış açısından görebiliyorum seni, binlerce yıl geçmişten ve binlerce yıl gelecekten bakıyorum sana. Kendinden korkma duygundan kurtulmanı istiyorum. Daha mutlu ve daha insana yaraşır bir yaşam sürmeni istiyorum. Kasılmış bir beden yerine. Canlı, yaşayan bir bedenin olsun istiyorum: çocuklarından nefret etmek yerine onları sevmeni, karına, evlilik gereği işkence yapmak yerine onu mutlu etmeni istiyorum.

************

Freudun dostu ve yardımcısı Wilhelm Reichin olağan­üstü manifestosu. Tüm insanlığa, hepimize, tüm küçük adamlara yöneltilmiş tehditkâr bir söylev. Ama bütünüyle bizim, insanın, halkın yanında. Dinle Küçük Adam, tarihsel sorumluluğuınun bilincinde Avrupalı bir aydının kaleminden çıkmış, küçük, parlak, ufuk açıcı bir uyarı. Çoktan klasikleşmiş bir vicdanî başkaldırı. Her okurun kitaplığında bulunması gerekiyor.
Açıkça görülüyor ki, insanın içindeki yaşamgücü zayıftır; tehlikelere karşı dayanıksız durumdadır. Vebalı bireye elini uzatsa, kolunu kaptıracak, varı-yoğu alınacak, sonra da kendisiyle alay edilecek ya da ihanete uğrayacaktır; güvendiği herkes onu aldatacaktır. Bu böyle gelmiştir; ancak böyle gitmemelidir. İnsanın içindeki ya­­şamgü­cünün korunma ve gelişmesi savaşımında, katılık gerektiği durumlarda katı olunmasının zamanı gelmiştir; insan, hakikatlere korkmadan tutunduğu sürece katı davranışlarla doğallığını yitirecek değildir.

******

Hitlercilerin milyonlarca insanı öldürmelerinden sonra, kalkmış onları asıyorsun. Milyonları öldürmelerinden önce nerdeydin peki, o zaman ne düşünüyordun? Düzinelerle ceset oturup düşünmen için yeterli neden değil miydi? İnsanlığının kıpırdanması içi... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 3 ay
busrakkus bir kitabı yarıda bıraktı.
Lüzumsuz Adam

Ben hikâyeciyim diye sizlerden ayrı şeyler düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem. O halde bu adamın hikâyesi ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar beklemeyin, nolur?diyen büyük yazarın; ilk kez 1948 yılında yayımlanan hikâye kitabı Lüzumsuz Adam yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. TADIMLIKBen Ne Yapayım?Dün akşam soframda yediğim yemeğin bana dört yüz yetmiş kuruşa mal olduğunu hesap ettiğim zaman, korktum. Yazı yazmayı iş saydığım için başka iş yapmamaya karar vermiştim. Şimdi haftada iki lira şu yazımdan alıyorum. İlerde, kim bilir başka gazetelere de yazar, geçinirim. Ömrüm oldukça genç muharrir olarak kalmayacağım ya!Gazetelere bir buçuk liraya hikâye, adliye röportajı yazdım. Küçük bir iradım var, eski zamanda ana oğul bize yetiyordu, şimdi devede kulak oldu. Daha bir kaç sene dişimi sıkacağım. Kim ne derse desin!.. Yalnız yazımla geçinmek kararını kafamdan kimse sökemez.Ayda kırk beş lira ile bir gazeteye kapılanmak bile mümkün değil. Muallimlik yapamam. Kendim bir şey bilmiyorum ki başkalarına öğreteyim. Hem çocuklar üç günde tepeme binerler. Bundan üç sene evvel ticaret yapayım dedim. Rahmetli babam bir ortak buldu. Zaten bu adam kendisi müracaat etmiş, görülmemiş imla yanlışlarıyla dolu, göz yaşartıcı bir mektup yazmıştı. Adam babamın eski arkadaşlarındandı. Mektubunda: Beraber çalıştık. O zamanlar ben pek gençtim, biraz aşırı gittim. Fakat alnım paktır. Yedimse kendi paramı yedim. Mahdum beyin büyüdüğünü, kendisine bir ticarethane açacağını işittim. Namusumla çalışıp yeniden ticari itibarımı kazanmama müsaade etmeni yalvarırım. Dün akşam, gördüğüm bir rüya bana sayende çok ileri gideceğimizi tebşir etti. Peygamber Efendimiz...Doğrusu hazin bir mektuptu. Gözlerim yaşardı. Babam, tüccar olmasına rağmen benden daha hassastı. O da ağladı.Adamcağız geldi. Çiçek bozuğu, kısa boylu, ateş gibi gözlü, işgüzar bir adamdı. Beraber bir yer tuttuk. Firmamızı kararlaştırdık. Sermayeyi peder düzdü. İşe başladık. O zamanlar daha ortalıkta harp gürültüsü filan olmadığı için elli çuval fasulyeyi ekimde aldık, aralıkta satacaktık. Bu arada da yumurta alıyor, patates alıyor, satıyorduk. Ben, yazıhane gibi bir yerde otururdum. O, dışarda, hiç ardı arkası kesilmeyen, çoğu sefil, Yahudi kıyafetli adamlarla pazarlıkta idi. Yumurtaları ayıran bir de makinemiz vardı. Işık yanar; yumurtanın içi koyu, açık sarı, kavuniçi, siyah renklerle gözükür, ayırırdık. Yukarıki odalarda elli çuval fasulyemiz vardı. Ne olsa yeni işe başladığımız için, akşamları erken kaçardım. O, Git, git, derdi, daha gençsin, alışırsın. Seni fazla yormak istemem. Şimdi ben gencim; sen çocuk. Sonra ben ihtiyarlarım, sen çalışırsın.Bu ne biçim bir çalışma idi? Ne yapıyorduk? O günleri bir su buharının içinden hatırlıyorum. Yemişten kopan rüzgârın dolduğu ardiyemizde ne yaptığımızı bir türlü anlayamadım.Fasulyeler yukarda odalarda idi. Ben: Fasulyenin fiyatı arttı mı? diye sorardım. O: Ne gezer!, derdi. On para oynamadı.Bir gün, yukarı kattaki helaya gitmek üzere merdivenleri çıkmıştım. Ayağıma bir şey takıldı. Fasulye çuvallarının üzerine düştüm. Fasulyeler garip bir ses çıkardılar. Elimle vurdum. Ben bu sesi tanıyordum. Bir daha vurdum. A, bunlar cevizdi!Aşağı inince: Yahu Ali Bey, dedim, yukarıda ceviz de mi var?Ha, dedi, ardiye için birisi koydu. Birkaç çuval...Akşam babama işi anlattım. Ertesi gün geldik. Dükkân kapalı! Anahtar bulup açtırdık. Bütün çuvallar cevizdi. Üzerlerinde de bir M. A. markası vardı.Babam bana, Aptal, dedi, herif fasulyeleri satmış. Yerine de başkalarının cevizlerini ardiyelik doldurmuş. Sen uyu hâlâ! Adamı bir daha göremedik.O bahar içinde hatırlıyorum ki, o civarda insanlar korkunç şeylerdi. Garip gözleri vardı. Sabah sabah damlıyorlar; nasıl kazık atacağız birisine, diye fırıl fırıl, yalnız hamallarla çuvalların gezindiği sokaklarda dolaşıyorlardı. Bütün mesele bir yere mal yığmaktı. Bütün mesele ötekini kafese koymaktı. Zamanlar normaldi ama bu normal zamanda da onlar, anormal zamanlar için pişiyorlar, sanki bugünü bekliyorlardı. Yukardaki hikâyemin kahramanlarıyla dolu bin bir çarşıda, bin bir vurguncuyu yakalamak imkânsızdır. Yakalanan, bir komşunun garazına, yahut bir elbirliğine, yahut da bir oyuna kurban gitmiştir. Bu garip, korkunç sokakları, bu büyük taş ardiyeli, Bizanstan kalma garip dehlizli bakkal dükkânlarını; o kocaman bıyıklı, yağlı vücutlu, yalnız evini, oğlunu, zevkini, kızının çeyizini düşünen adamı ıslaha imkân yoktur. Onlar fasulye çuvallarını gözlerimizin önünde durmadan başkalarının ceviz çuvallarıyla değiştirecekler, bir gün ortadan sır olacaklardır.Ben haftada iki lira ile gazetelerde yazı yazmaya devam ettikçe onlar bunu yapacaktır. Yarından itibaren yazı yazmıyorum. Birkaç param var. Bulgur mu olur, pirinç mi olur, yoksa nohut mu, alıp saklayacağım. Başka kurtuluş yolu yok.Eskiden memur olan bir arkadaşım var. Geçenlerde rastladım. Şık, tertemiz elbiseler, bilmem nereden alınmış on dört buçuk liralık bir kravat, altmış beş liralık pabuç!-- Yahu, bu ne hal? dedim.-- Memuriyetten ayrıldım, ticaret yapıyorum. Arkadaş daha saflığını, iyi yürekliliğini muhafaza ediyor. Sırlarını yarı yarıya ifşa etti:-- Ne yapayım, dedi, ne yapayım? Allah aşkına, söyle, öleyim mi? Altı yüz lira buldum, bugün yedi bin liram var.Söyleyin ben ne yapayım? Yazı yazmak, böylece şu harbi atlatıp iyi bir kütüphane açmayı düşünüyor, yalnız kendilerine, zevklerine güvendiğim insanlar vasıtasıyla kitaplar çıkartmak, tabilik etmek istiyordum. Hiçbir kötü kitap basmamak şartıyla hayatımı kazanmayı tasarlamıştım. Olmayacak. Böyle giderse, babadan miras birkaç parçayı da tüketeceğim. Ne yapayım? Bulgur mu alayım, dersiniz? Bizanstan kalma o İstanbul Balıkpazarının yukarısındaki kocaman yapılardan birisine tepeleme doldurayım, içine de bir Kürt bekçi mi dikeyim? Ha, ne dersiniz?

Ben hikâyeciyim diye sizlerden ayrı şeyler düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem. O halde bu adamın hikâyesi ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar beklemeyin, nolur?diyen büyük yazarın; ilk kez 1948 yılında yayımlan... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 3 ay
busrakkus bir kitabı yarıda bıraktı.
Huzur

Tanpınarın bu çok tanınmış romanı bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının huzursuzluklarını dile getirmektedir. Huzurun kahramanlarından Mümtaz roman boyunca kendisini huzura kavuşturacak bir iç nizamı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler içiçe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtazla Nuranın aşklarıdır. İstanbul bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, âdeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.

Tanpınarın bu çok tanınmış romanı bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının huzursuzluklarını dile getirmektedir. Huzurun kahramanlarından Mümtaz roman boyunca kendisini huzura kavuşturacak bir iç nizamı aramaktadır. ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 3 ay
busrakkus bir değerlendirme yaptı.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 9 ay
busrakkus okumuş.
Çavdar Tarlasında Çocuklar

Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.

Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın. 1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten buyana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.

TADIMLIK
Şansım varmış. Birden aklıma bir şey geldi, bunun, oradan defolup gittiğimi iyice anlamama epey faydası oldu. Birdenbire o günü hatırladım; ben, Robert Tichener ve Paul Campbell, hep birlikte idare binasının önünde top koşturuyorduk. İyi çocuklardı, özellikle Tichener. Akşam yemeğine az kalmış ve dışarda hava iyice kararmıştı. Ortalık daha da karardı, artık topu bile zor görebiliyorduk, ama kimse oyunu bırakmak istemiyordu. Sonunda bırakmak zorunda kaldık. Bay Zambesi, şu biyoloji öğretmeni, idare binasının o penceresinden kafasını çıkarmış ve bize yatakhaneye gidip yemek için hazırlanmamızı söylemişti. Ama yine de, böyle saçmalıkları hatırlayarak, her ihtiyacım olduğunda veda duygusunu yaşayabilirdim. En azından çoğu zaman. Ne yaşayacaksam yaşadıktan sonra, tepenin öte yanından aşağıya, bizim Spencer'ın evine doğru koşmaya başladım. Kampüste oturmuyordu. Evi Antony Wayne Caddesindeydi. Ana kapıya kadar tüm yolu koşarak geçtim, sonra soluklanmak için bir saniye durdum. Şişip kalırım böyle, doğrusunu isterseniz: Her şeyden önce, çok sigara içiyorum; yani içiyordum. İçirtmiyorlar artık. Dahası, geçen yıl tam on altı buçuk santim birden boy attım. Tüberküloz filan kapmamın ve tüm bu lanet çekap zımbırtıları için buraya gelmemin nedeni de o zaten. Aslında oldukça sağlıklıyımdır.

Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. He... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 9 ay
Daha Fazla Göster

busrakkus şu an ne okuyor?

Günlük Ritüeller / Büyük Eserlerin Yaratıcıları Nasıl Çalışır

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.