"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk... tümünü göster
(Mîna Urgan’ın İncelemesiyle)
Thomas More (1478-1535): Yargıçlığı boyunca dürüstlüğü ve haktanırlığıyla sivrilen ve Platon gibi bir anlamda bu yüzden ölüme mahkum edilen bir 16. yüzyıl yazarıdır. Günümüzden yaklaşık beşyüz yıl önce yayınlanan Utopia’da (1516) ise More, denebilirse, çizdiği “yeryüzü cenneti” ile bugün de kaynak gösterilen bir “toplumsal mutluluk” örneği sunmaktadır. Utopia, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’nde Mîna Urgan’ın yazarı ve yapıtı birlikte ele alan derinlikli incelemesiyle yayınlanmaktadır.
Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973); Hasan Âli Yücel’in kurduğu Tercüme Bürosu’nun başkan yardımcısı ve Cumhuriyet döneminin en önemli kültür insanlarından biridir.
Vedat Günyol (1911-2004); Kültür tarihimizin Tercüme Bürosu ruhunu, sonraki dönemlerde yayıncısı olduğu Yeni Ufuklar dergisi ve Çan Yayınları’yla sürdüren en önemli üyelerinden biridir.
Mîna Urgan (1915-2005); Gerek yazıp çevirdikleri, gerekse yaşantı tavrıyla kültür hayatımızın en iz bırakan hocalarındandı.
(Mîna Urgan’ın İncelemesiyle)
Thomas More (1478-1535): Yargıçlığı boyunca dürüstlüğü ve haktanırlığıyla sivrilen ve Platon gibi bir anlamda bu yüzden ölüme mahkum edilen bir 16. yüzyıl yazarıdır. Günümüzden yaklaşık beşyüz yıl önce yayınlanan Utop... tümünü göster
Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos'un başyapıtı Şeker Portakalı, "günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü"dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos'un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze'nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı "yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını" söyler.
Aydın Emeç'in, güzel Türkçesiyle dilimize armağan ettiği Şeker Portakalı'nın başkahramanı Zeze'nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek adlı romanlarında izleyebilirsiniz.
Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos'un başyapıtı Şeker Portaka... tümünü göster
Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer, hiç kimse ölmez olur. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayalkırıklığı ve kaosa bırakır. İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla geri döner insanların arasına. Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuşu, başladığı gibi bitiriyor: Ertesi gün hiç kimse ölmedi.
Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer, hiç kimse ölmez olur. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayalkırıklığı ve kaosa b... tümünü göster
''Şimdiye kadar yazılmış en iyi bilim-kurgu roman, klasik bir karşı ütopya'' -Ursula K. Le Guin-
Biz, sonradan kendi tarzında yazılan yapıtlar için prototip olacak disütopik bir romandır. Roman gelecekte varolan otoriter bir devletin inançlarına körü körüne bağlı bir vatandaşı ve bir matematikçi olan D-503'ün günlüğüne yazdıklarına yer verir. Günlük, mutluluğun, düzenin ve güzelliğin sadece özgürlüğün olmadığı bir ortamda, matematiksel mantığın ve mutlak gücün demir prensiplerinde bulunabileceğini dikte eden bir hükümet doktrininin bir ilanı olarak başlar. Günlük ve roman ilerledikçe D-503, I-330 adlı bir muhalifin çarpıcı etkisine kapılır. I'ya duyduğu çılgıncasına arzuyla büyülenen D, matematiksel mantığın saflığına ve tüm insanların ihtiyacını karşılayacak ve mükemmel düzenlenmiş bir bütünlüğün kapasitesine olan inancını kaybeder. Kendini azar azar V-1'in şiirsel irrasyonelliğine ve bireysel bir aşkın anarşizmine doğru çekilirken bulur. Artık "biz"i kullanmaz ve gerilla sevgilisinin adının ironik bir yansıması olarak "ben"i, yani kendini düşünmeye başlar.
''Zamyatin'in Biz'ini farklı kılan şey otoriterliğe bakış açısındaki entelektüel inceliktir.'' -Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap-
''Şimdiye kadar yazılmış en iyi bilim-kurgu roman, klasik bir karşı ütopya'' -Ursula K. Le Guin-
Biz, sonradan kendi tarzında yazılan yapıtlar için prototip olacak disütopik bir romandır. Roman gelecekte varolan otoriter bir de... tümünü göster
bisikletmevsimi şu anda kitap okumuyor.