Kafka Milena'yı 1919 sonbaharında Prag'da tanıdı. Ortak dost ve tanıdıkların bir araya geldiği bir kafede gerçekleşen tanışmada Milena,' Kafkaya öykülerini Çekçeye çevirmek istediğini açıkladı. Bu da, büyük bir tutkuyu içeren bir ilişkinin, bu kitaptaki mektupları borçlu olduğumuz bir sevgi ilişkisinin başlangıcı oldu. Kâmuran Şipal'in çevirisiyle sunulan Milena'ya Mektuplar, Kafka'nın karaladığı kimi bölümler dışında mektupların tamamını içermektedir. Ayrıca, Milena'nın Max Brod'a yolladığı kimi mektuplar ve Milena'nın birkaç magazin yazısı da, Milena'yı daha iyi tanıtmak amacıyla kitaba eklenmiştir.
Kafka Milena'yı 1919 sonbaharında Prag'da tanıdı. Ortak dost ve tanıdıkların bir araya geldiği bir kafede gerçekleşen tanışmada Milena,' Kafkaya öykülerini Çekçeye çevirmek istediğini açıkladı. Bu da, büyük bir tutkuyu içeren bir ilişkinin, bu kitaptaki mektupları borçlu olduğumuz bir sevgi ilişkisinin başlangıcı oldu. Kâmuran Şipal'in çevirisiyle sunulan Milena'ya Mektuplar, Kafka'nın karaladığı kimi bölümler dışında mektupların tamamını içermektedir. Ayrıca, Milena'nın Max Brod'a yolladığı kimi mektuplar ve Milena'nın birkaç magazin yazısı da, Milena'yı daha iyi tanıtmak amacıyla kitaba eklenmiştir.
ciğeri lime lime kafka'nın ciğer delen mektupları...
bizim terbiyesizce ama utanmadan ve keyifle okuduğumuz mektupların ilkinde şöyle der kafka:
"yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız. bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız, böyle ise sevinmem gerekir."
milena'yı gördüğü bir rüyasını yine milena'ya anlatırken şunu der:
"...ertesi gün pazardı; pazar günleri bana vakit ayıramayacağını bir türlü anlamıyordum. sen de nasıl anlamam diye direniyor, şaşıyordun. sonunda "peki" demiş olacaksın ki, kırk dakika için kaçabileceğini söyledin.(konuşmamızın korkunç yanı sözcüklerinde değildi; davranışındaydı... direnişinde. susmakla şunları anlatmak istiyordun sanki: önemli olan gelmek istemeyişim, gelmişim ne kıymeti var?"
susmak çeşit çeşit, kimisi ciğer deliyor. keşke biraz susmasak.
Üzülerek Kafka'dan çok Milena'nın yazdıklarına vurulduğum bir kitap;
''Tanrım, ne olur biraz üzüntü, biraz acı ve mutsuzluktan korkmayalım. Bir kerecik olsun deneyin; yıldızlı bir gecede, yıldızlarla dolu gökyüzüyle yüz yüze gelin, ona beş dakika boyunca dikkat, içtenlik ve gayretle bakın. Ya da bir yerlerde, bir parçacık yeryüzünü gökyüzüne yakın bir yükseklikten göreceğiniz bir dağın tepesine çıkın. Hayatın önemine ve mutluluğun önemsizliğine inandığınızı kısa bir süre sonra fark edeceksiniz.''
Samsa'nın neden bu kadar büyük bir insan olduğu bu kitap okunulduğunda daha iyi anlaşılıyor. gerçek sevgiyi, aşkı , acıyı, yalnızlığı, özlemi, hasreti tatmış bir adam kafka. Yaşamımız diyorum, nasıl olsa bulanık bir su. diyecek kadar yaşamdan tiksinti duymuş ama yine de milena'yı hayat ağacında tutunacak bir dal olarak görmüş. gerçekten başarılı bir yapıt.
Ve senin yanında öylesine huzurlu, öylesine huzursuz, öylesine baskı altında ve öylesine özgürüm ki böyle olması çok doğal. Bu yüzden bunu fark ettikten sonra hayatın geri kalanından vazgeçtim. Gözlerime bak.
Ah Milena şu an dar bir kuyunun başına gidip çığlık atsam sadece pis bir yankı vurur kulaklarıma...
Aşkın düşünce ile harmanlaşmış halidir bu kitap severken aslında karşındakini korumak için yaptığın fedakarlıkların ne kadarda değersiz olduğunu anlatır sana Franz Kafka dönüşüm ile başlayan yazarlık serüveninde Milena'ya Mektuplar ile bence nirvana dediğimiz noktaya ulaşmıştır,bu nedenden ötürüdür ki Milena'ya Mektuplar her bir satırında büyük ustalık ve emek kokar..
Kitap oldukça güzel olmakla birlikte çevirilerde yayınevinin önemi birkez daha anlaşılıyor. İnternette Milena'ya Mektuplar'ın Antik Batı Klasikleri yayınlarından çıkanının okunmaması gerektiğini gördüğüm halde en ucuz basım o olduğu için o yayınevininkini alıp okudum. Kesinlikle antik batı klasiklerinden çıkan hiç bir kitabı önermiyorum. Hangisini okuduysam aynı hayal kırıklığı!
Bir gun askin varligina yeniden inanirsam o da bu kitap sayesinde olur sanirim...muhtesemdi...
misal:
Franz Kafka'nın milena'ya yazdığı mektupları herkesin okuması ne kadar etiktir bunu tartışmak lazım derim.
duygularını aktardığı bu mektupların özel olduğu gerçeği yok mu?
Edebiyat açısından zengin bir eser olabilir, iyiki yakılmamış diyebiliriz de ama yakılma sözü yerine getirilmediği durumunu hoşgörüyle karşılamak "kişisel değerler" açısından sakıncalı değil midir?
gönül ilişkilerimde edindiğim tecrübe erkeklerin daha çok acı çektiği. aslında bu acı karşılıklıdır. kadının çektiği acı gerçektir ama erkeğin acısı fazladır......
milena sen şimdi yüreğime aklıma bütün varlığımı büyüleyen o sesinle çağırıyorsun beni yanına....
Tadı damakta kalan kitaplardan.Kafka oluyorsunuz,Milena oluyorsunuz....Kitap bittikten sonra,mektup yazmak isteyeceksiniz.
Her sayfada Milena oldum, her sayfada hissettim, her sayfada özlem duydum, her sayfada aşklarını yaşadım. Sen ne güzel, en güzel seversin.
Kitaptan sürekli olarak yapılan alıntılar kitaba dair beklentiyi oldukça yükseltiyor ama kitabı okuduğumda abartıldığını düşündüm. Çeviri kaynaklı da olabilir tabii ki bu düşüncem. Abartılmayan şey ise Franz'ın Milena'ya olan aşkıdır. Mektup aşkları, günümüze ne kadar uzaksa da kitapta yeterince yakın.
Milena'nın Max Brod'a yazdığı mektuplar, aslında Kafka'nın Milena'ya yazdıklarından daha derin bilgiler veriyor Kafka'yı az da olsa anlayabilmemiz için. Ama 'Kafka'yı az da olsa anlayabilmek'
acaba hangimizin harcı bu dünyada?
"acıdan geliyor, dindirilemeyecek bir acıdan, sadece acı veriyor, dindirilemeyecek bir acı"
Tavsiyem: Can Yayınları-Esen Tezel çevirisinden okumanız.
Beni sana getirecek bir yol bulmuştum, karanlıktan aydınlığa kavuşacaktım. Bu yolu UMUTla, sevinçle kazmış, kendimden de bir şeyler katmıştım. Bir çırpıda yüreğimle açtığım bu yolu kapatmak, ağır ağır dönmek, vazgeçmek zor geliyor biraz, elbet yüreğim sızlar. Bak Milena, EN ÇOK SENİ SEVİYORUM diyorum, ama gerçek sevgi bu değil belki, 'Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla' dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.' ... Kafka sevgilisi milenaya sevmenin bütün soyluluğu ve içselliğini mektuplarında anlatmış { Böyle bir aşk yaşanmalı yaşanacaksa eğer... }
Kafka’nın daha önceden insanı düşüncelere gark eden dönüşüm kitabını okudum. Kafka’nın yazarlığı hakkındaki düşünceler tartışmasız hali hazırda bellidir. Lakin Milena’ya Mektuplar..Milena’ya mektuplar Kafka’nın olmasa yarıda bırakılacak bir eser. Hatta edebi niteliği olmayan bir eser. Çünkü Kafka; Milena’ya Mektuplar kitabının yazarı değil Milena’ya yazdığı mektupların sahibi. Bu arada Milena ismi Çekçe’de Milenka’nın kısaltılmışıdır ve Kafka ile Milena’ya dönüşen bu isim “Sevgili, bir tek” demektir.
Bu sevgiliye yazılan mektuplardan basılma kitaplardan daha önce Orhan Veli’nin “Nahit Hanım’a Mektuplar” kitabını okumuştum. Okurken Orhan Veli kadar canım acıdı, onun kadar yalnız, onun kadar parasız ve onun kadar çaresiz hissettim. Hatta öyle bir his ki Nahit Hanım’ın o bitmeyen nazı cazı Orhan Veli’nin sayfalarca tutan mektubuna cevaben iki satır yazması fena halde sinirimi bozdu. Buna rağmen oradaki mektuplar oradaki aşkı daha bir anlaşılır kılıyordu. Açıkçası bende Kafka’yı okurken bu hissiyat oluşmadı. Öyle sosyal medyada karşımıza çıkan "düşünebiliyor musun Milena yan yana yürüyorduk sen ve ben ..düşünebiliyor musun" gibi romantik cümlelerin sayısı bu aşktaki çaresizlik, hastalıklı, ruhsal buhranlarla zorluk içinde geçen satırlardan fazla değil. Neden bir okuyucu olarak kitapta süslü romantik cümleler bulamayışımızın nedeni bu işte. Kafka mektuplarını bir gün kitap haline dönüştürmeyi hiç düşünmemiş hatta diğer eserlerini de yayımlamayı düşünmemiş. Hepimizin yaşadığı gibi günlük hissiyatlar ve olaylar silsilesinde o dönemin zamanın gerektirdiği gibi yaşadıklarını Milena’yla paylaşmıştır. Dolayısıyla her satırı aşk içeren cümleler yok. Zaten Kafka verem hastalığının pençesinde Milana’ya olan imkansız aşkın karşısında tedaviyi reddetmiş ve genç yaşta ölümü seçmiş. Milena’yla ortak arkadaşı olan Max Brod’a ölümünden sonra bunların yakılmasını vasiyet etmiş. Ancak Brod bu vasiyete riayet etmeyerek mektupları yayınlamış. Edebiyat dünyasında biz okurların kimi Kafka’nın mektuplarını saklamayıp arkadaşına veren Milena’ ya kızmıştır, kimi bu özel ve kişisellik içeren duyguları yayımlayan arkadaşına kızmıştır. Yayınlamasaydı biz bu aşkı bilemeyecektir diyenler olmuştur ya da benim gibi “başkasının aşkını ya da rutin hayatını okumak ona önem veren için önemlidir” diyenlerdenseniz bu nedenle de başkasının özel hissiyatlarını içeren şeyleri okumaya tenezzül etmeyenlerdenseniz hadi neyse kitap olmuş bari okuyayım deyip te sadece tek taraflı mektuplar olduğunu görüp karşılıklı yazışmalar olmadığından aşkı anlamlandırmada bütünlük kuramadıysanız ne gerek vardı ki yayımlamaya der ve yayımlayanın iyi niyetinden şüphe edersiniz. Düşüncelerim bir yana bu kitaptan sonra Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektupları içeren kitabı okuma hevesim kaçtı.
Kitabın konusunu zaten biliniyordur ama kısaca anlatmak gerekirse; başkasıyla evli ve başka bir şehirde yaşayan Milena ile Kafka’nın Prag’da tesadüfen bir cafede tanışıp Kafka’nın Almanca olan eserlerini Milena’nın Çekçeye çevirmesiyle başlayan ve devamında yüz yüze 2-3 kez görüştüğü ama mektuplarla 3 yıl süren bir aşkı anlatıyor. Kitabın konusu bu ama işte kitabı okurken bir sürü şey düşündüm. En başta geleneksel yapımız gereği böylesi bir ilişkinin etik olmadığı aşikâr. Ancak ben her durumda niyete bakarım niyet iyiyse ve eğer ki aslonan hislerse; hislere söz geçmeyeceği yönünde düşünürüm. Bunun karakterle de bir ilgisi yoktur. Yani evli bir adama ya da kadına aşık olmak karaktersizliktir diyemem. Bu etik olmayan bu kadar acı, çaresizlik ve bunalımları yaşatan aşka niye düşmüştür bu ikisi? Karakterleri ele alacak olursak;
Milena anne ve babasının birbirlerini aldatarak yaşadığı bir evliliğe tanıklık ederek büyümüş 16 yaşındayken annesini kaybetmiş babasının maddi anlamda başka kadınlarla savruk bir ilişki yaşamasından yola çıkarak kendisini sevmediğini düşünerek babasıyla sürekli bir çatışma halinde yaşamıştır. Sevgisiz çocukluğu hayatı boyunca yalnız kalacağını düşündürmüştü ona. Ve bu psikolojideki her genç kız gibi Milena’da yüzüne gülen ve sarılan bir adama kapılır. Babası onaylamayınca da ona inat o adamdan hamile kalır ve sonra evlenir. Ancak bu şekilde bir evlenme şekli “Kafka’nın da mektuplarında Milena’ya sürekli anlatmaya çalıştığı “Evliliğin bir anlamı olması için, mutluluk beklentisinden çok daha geniş ve gerçek bir temel üzerine oturtulması gerek” anlatımında olduğu gibi Milena’ya aşk getirmemiştir. Bu bağlamda boşlukta olan herkes kendisini aşka davet insana gider. Kafka zaten iki kez evliliğin eşiğinden dönmüş evlilik korkusu olan bir insan. Merak ediyorum Milena ne yapmıştır da bu imkânsızlıklara rağmen Kafka’yı elinde tutmayı başarmıştır? İlişkinin nedenlerini niçinlerini ancak ve ancak o ilişkiyi yaşayan iki kişi bilir. Ancak bu konuda kendimce çözümlemem şudur: Milena; Kafka’ya duymak istediklerini değil, söylemek istediklerini söylemiştir. Yani Kafka nasıl ki yazışmalarının ilk başlarında mektup sonlarına Franz Kafka diye yazarak bitiriyorken sonra sonra Franz, Senin Franz, Senin F. ve en son Kafka’nın bu aşkla birlikle Milena’ya dönüştüğü ve sadece “senin” kalması gibi, belki de Milena’da bu aşkla kendi olmaktan çıkıp Kafka’ya dönüşmüş olabilir. Yani gerçek AŞK…
Okurken bir sürü şey düşündüm dedim ya aşk iyimser bir bakış açısıydı. Belki de zaten ölüm döşeğindeki Franz’ın Milena’yı hayata tutunacak destek olarak görmüştür ya da Milena mutsuz evliliğine heyecan aramıştır dedim, sonra belki de maddi açıdan bir çıkar durumu mu vardır dedim yok canım bunun için bu kadar uzaklık ve imkansızlık niye seçilsin dedim, o zaman Kafka Milena’yı değil de ona yazma konusunda ilham veren kendi kafasında yarattığı kadına yazmayı mı sevdi dedim (malumunuz yazarlar, şairler, söz yazarları aşktan beslenir ama bu aşk hiç karşılıklı olan değildir ya platoniktir ya imkansızdır yada terkedilenin çaresizliği terk edenin pişmanlığı üzerine yazılan yazılardır ve çok ta güzel eserler çıkar. ) Sonra o düşüncemden de vazgeçtim öyle olsa Kafka beslendiği bu aşkı kitaba dönüştürür paraya çevirirdi dedim. Milena kendi mektuplarını saklarken Kafka’nın mektuplarını niye teşhir etti aslında Kafka’nın Mektuplarını yayımlayarak aslında paraya dönüştürme niyeti Milena’da mıydı diye düşündüm. Bu arada Kafka’nın mektupları Kudüs'deki Kafka Müzesi’nde bir kasada korunmaktaymış. Neyse farazalar üzerinde bayağı bir beyin fırtınası yaptım. Ancak kitapta geçen ve gerçekliğini konuşabileceğimiz tek konu var Yahudilik. Kafka yahudidir ve dönemin Almayasında üç kız kardeşini Nazi kamplarında kaybedecek kadar olayların içindedir. Bu olaylar Milena’ya da mektuplarında sürekli Yahudi olmanın negatif yanlarını yaşadığını anlatmasından sanki bir eziklik psikolojisinde olmasından bu Yahudilik olayının Kafka’da derin psikolojik problemlerin temelini hazırladığını görüyoruz.
Günümüzde öneminin yitiren bu mektuplaşmak ve mektup üzerine Kafka’nın düşüncesini paylaşmak istiyorum. "Mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları." demiş. Ben mektup yazmanın gücünü bilemiyorum bu tarzda bir mektuplaşmam olmadı ama bir kalemin kağıt ile buluşmasında meydana gelen aşkın gücüne inanırım. Şiir olsun, edebiyat olsun yazmak; aşk için yapılan en büyük devrimdir.
Kitaptan altını çizdiklerim:
-Bak Milena, 'en çok seni seviyorum' diyorum, ama gerçek sevgi bu değil belki, 'sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla' dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.
1920 yılında, Kafka ciğerlerinden hastalanmış, Meran'da dinleniyordu. Milena Viyana'daydı. Birbirlerini görmeden
mektuplaşmaya başladılar; dostça başlayan mektuplaşmalar kısa bir süre sonra tutkulu bir sevgiye döndü...
Tutku, özlem, inanç ve incelikle bezenmiş mektuplar... Aşkın bugün artık varolamayacağının kanıtı gibi.
Ne sevebildim ne vazgeçebildim bu kitaptan.Kitabı okurken okuyayım bitsin artık sıkıldım desem de tuhaf bir biçimde elimden de bırakamadım.Nihayetinde bitti. :)
Jana Cerna tarafından yazılmış olan Milena'nın Yaşam Öyküsü adlı kitapla birlikte okunduğunda, tamamlanmasa da çoğalır, billurlaşır.
"Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken (iyi uykular diliyorum!), seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?" diyor Kafka sonsuz aşkı Milena'ya. İnsanın Milena olası geliyor, böyle sevilebilir miyim acaba diyor?
Okudukça insanlardan ne kadar çok şey beklediğinize şaşıyorsunuz. Aslında önemli olanın sadece 'yan yana olabilmek' olduğunu anlıyorsunuz.
Geç kalınmış bir şekilde Kafka'nın ilk okuduğunuz eseri sevgili Milena oldu ise, hem yazarın cümleleri ile geç tanıştığınıza üzülür, hem de yazarın en içten, doğal, samimi sevgi sözcüklerini okuma şerefine nail olduğunuz için kendinizi şanslı addedersiniz.
Kitabın ilk başlarında Kafka'nın, Milena'ya yolladığı mektup sonunda, imza olarak sizin F.Kafka yazması bile, bu mektupları hemen okuma isteğini artırıyor fakat bitmesini istemediğiniz bir yiyecek gibi de, az az, yavaş yavaş, sindire sindire okumanızı sağlıyor.
Sabırsızlanarak alıp biraz hayal kırıklığına uğradığım bir kitap oldu ama sonlara doğru güzelleşmeye basladığınıda itiraf etmem gerekir.
kafka'nın kalbimize sapladığı mektuplar.. belki de aşk'ın ne kadar kudretli olduğunu anlatmak istemişti bizlere.
sen benim için saf, el değmemiş bir genç kızsın milena. senin gibi tertemiz, eldeğmemiş bir beyazlığı olan biriyle hiç karşılaşmadım ben. böyle birine dokunabilmek büyük bir cesaret işi. bu kirli, korkak, kararsız, soğuk eli nasıl uzatırım sana..
Kitap herkes tarafından çok övülmesine karşın ben okuduğumda tat alamadım.Beklentilerimi karşılamayan bir kitaptı.Sırf bitsin diye okudum zorla :(
Kafa'nın yazdığı bazı mektuplar Milena'ya cevap niteliğinde olduğu için okurken sürekli Milena'nın neler yazdığını düşündürüyor.
"Şimdiye kadar neden okumadım" dediğim bir kitap. Aşk, ikilemler, kaybetme korkusu ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
Ah Milena...
Mektuplar normal kitap harfleriyle basılmış mektup gibi sayfalarda ya da değişik bir yazı şekliyle basılsaydı çok daha ilgi çekici olurdu.Mektuplarda bahsi geçen anlayamadığımız bilgiler dipnot şeklinde aynı sayfada değil de kitap sonuna alınmış,bu da çok anlamsız olmuş bana göre keyif alamdım.Diğer yayınevlerini bilmiyorum ama bu yayınevini(Tutku) önermiyorum.
arkadaşlar yeni üyeyim kitap nasıl okuyacagım bilmiyorum nereye basacagım biri yardım etsin
Kafka sevsem de bir yerden sonra içerikte tekrara düşülen mektuplar sıktı beni. Eksi bir yanı da Milena'nın yazdıklarını göremememiz. Okunmasa da olur ama Kafka'nın Milena aşkını öğrenmek açısından okunabilir.
Kafka'nın Milenaya olan sevgisini hissetmem uzun zamanımı aldı. En az Kafka'nın duygularını kendine itiraf edebilmesi kadar.
"Ama lütfen beni dinleme ve bana her gün yaz Milena, çok kısa olabilir, bugünkü mektuptan da kısa olabilir, iki satır da, bir satır da, hatta tek kelime bile olabilir ama onlarsız kalırsam çok acı çekerim."
Kafka'yı diğer kitaplarının dışında, en saf haliyle görmek, aşkına ve çektiği acılara bu kadar somut bir şekilde tanık olmak çok etkileyici. Üstelik Milena'nın da Kafka'nın da gerçek olduğunu bilmek kitabı daha da değerli kılıyor benim gözümde. Fakat diyorum keşke Milena'nın yazdığı mektupları da görebilsek, keşke Milena yaktırmasaymış o kağıtları. Zaten kitapta da en sevdiğim kısımlardan birisi kadının Max'e yazdığı mektuplardı zira onun bakış açısından da bu aşkı görebilmek güzel.
Kafka'yı anlamak için okunması gerekn bir kitap. Zaman zaman sayfaları karıştırırı yeniden okurum.
400 sayfa
Panama Yayıncılık tarafından yayınlandı