The 100 (The Hundred #1)

9 puan

The 100 serisini bilmeyen var mı, bilemiyorum ama dizisinden sonra kitabını okumaya karar verdiğim kitaplardan biri... İlk önce kitap hakkında fikrimi yazıp daha sonra dizi ile karşılaştırmasını ve farklılıklarına değineceğim. Bu yüzden bundan sonra yazılan çizilen şeylerin oyunbozan bilgi içerdiğini unutmayın. ;)

Kitabımız Clarke'ın hapishane hayatı ve ardından gizli bir görevle, kendin gibi 100 suçlu çocukla beraber, Dünya'ya gönderilmesi ile başlıyor. Uzay Kolonisi hayatta kalmak için o kadar gaddar kurallar uygulamak zorunda kalıyor ki ahlak ve hayatta kalma arasındaki ince çizgiyi sorgulamaya iten bir durum olduğu kanısındayım. Yani olağan şartlarda ölüm verilmeyecek suçlara bile sırf oksijen tasarrufu olsun diye ölüm cezası veriliyor. Şahsen öyle bir hayat sürmekten ise Dünya'da bombalar altında can vermeyi tercih ederim. Zaten kimse beni kolay kolay uzayda yaşamaya gönderemez. Neyse.

Kitap dili oldukça akışkan ve yazarın kafasındaki Dünya'yı bize sunuş şekli de oldukça takdire şayan. En ince ayrıntısına kadar insanın kafasında canlanmasını sağlayan güzel bir yazım tekniği var. Lakin her karakter POV'unda kişinin kolonideki yaşadığı dönemlerde bir sahne sunması ilk başlarda çok kafamı karıştırdı. Örneğin Glass, hapse düşmüş çocuklardan biri ama gemi kalkar iken kaçıyor ve sonra onun yaşadıklarını anlatıyor. Hapse düşüş sebebini anlatırken ben onu şimdiki zamanda yaşadığı şeyler falan sandım. Yani böyle kafa karışıklığı oldu ama editör de öyle karar vermiş olacak ki bunun önüne geçmek için geçmiş sahneleri farklı bir yazı tipinde ayarlamış ve uzun çizgiler ile geçmiş ve şimdiyi ayırmış. Şahsen zırt pırt geçmiş sahnelere gidilen bölümleri sevmiyorum, Labirent Serisinin yeni üçlemesindeki kitapta da buna değinmiştim.

Sizi bilmem ama ben Glass ve Wells POV'larını çok sıkıcı buluyorum. Glass daha çok kolonide olanları anlatmak için eklenen bir karakter havası veriyor. Dizide sık sık koloni sahneleri görsek de dizide sadece Glass'ın sahneleri ile yetinmek zorundayız. Bu yüzden yönetimin neler yaptığı konusunda bihaberiz. Bu ikisi dışındaki yegane POV'lar da Bellamy ve Clarke. Sadece bu ikisi olsa razıyım. :D Kitabı yarım günde bitirdim. Bu derece akıcı işte. :)

Gelelim dizi ve kitap arasındaki farklara.

İlk olarak dizide Bellamy ve Clarke arasındaki çatışma kitapta yok ve dizinin aksine ilişkileri hızlı bir şekilde ilerliyor ve 2. kitapta bir nevi adı konmamış bir ilişkileri var.

Bellamy'nin Şansölyeyi vurduğu sahne dizide gizli kapaklı olurken kitapta tüm çocukların gözü önünde oluyor ve 2. kitaba geçmeme rağmen hala durumu hakkında bilgi sahibi değiliz.

Dizide Clarke'ın sadece annesi yaşarken ve babası az oksijen kaldığı haberini duyurmaya kalkarken yakalandığı için idam edilmişken kitapta bu çok başka bir sebeple meydana geliyor ve hem annesi hem babası ölüyor.

Dizide babasını ihbar eden Wells gibi görünüp annesi çıksa da kitapta tüm suç Wells'in.

Dizide Wells ve Clarke bir nevi yakın dost gibi olsa da kitapta eski sevgililer.

Dizide yer alan Jasper, Finn ve Monty, Raven ve Marcus gibi karakterler kitapta yok. En azından şimdiye kadar görünmüyor. Marcus, dizide şansöyle yardımcısıyken kitapta bu iş çok başka bir karakterde ve kötü biri gibi görünüyor ama Clarke'ın ailesinin yargılanma sahnesi dışında kendisini göremedik.

Dizideki baş belası kötü çocuk Murphy; kitapta Graham isimdeki çocuk yerine geçmiş.

Genel fikrim neden böyle gereksiz karakter değişim ve eklemelere gidilmiş bilmiyorum. İlk kitap, dizinin ilk yılı için, nispeten, az hareket içerdiği için ufak değişiklikler ve eklemeleri olağan görüyorum ama bu şekilde pek hoşlaştığımı söyleyemem. Neyse. Bir de dizideki Clarke karakterinin geldiği noktayı hiç sevmedim. Kitapta daha iyi. Kitabı diziden daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.


Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »