Siyasetnâme

8 puan

Kitabı kısmî olarak bugün ve kısmî olarak o günün şartlarıyla değerlendirmek gerekir. Sunuşta da belirtildiği gibi bu kitap pratik gayeler güden ve devrin sultanına nasihat vermekle yetinen, bu arada daha önceki devlet adamlarının başından geçenlere yer veren eserlerin en güzel örneğidir. Benim şaşkınlığımı ve kitaba olan ilgimi arttıran mevzu, yazar Nizamü'l-mülk ile Melikşah'ın arasının açılmasına istinaden birbirlerine gönderdikleri mektupların akabinde vezirin tekrar Sultan'a dilekçe vermek üzere yola çıktıktan sonra öldürülmesidir. Batınî fedaisinin suikastine uğrayarak öldürülmesinde sapık mezhep mensupları kadar Melikşah'ın diğer veziri Tacu'l-mülk'ün de rolünün olduğu söylentileri mevcut.
Nizamü'l-mülk, kitabı ulaştıramaması ihtimaline karşın padişaha takdim etmesi üzerine saltanat özel kâtibi Muhammed Mağribi'ye vermiş. Kâtip ön sözünde şu cümleye yer vermiş: ''Allah Taâlâ Türk devletini kıyamete kadar devamlı kılsın amin.''
Kitaba geçersek, o kadar faydalı öğüt var ki sebepleriyle birlikte açıklanmış; sorulara cevap veren doyuran kısa hikayelerle süslenmiş ve oldukça doyurucu. Katılmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Hele bugün bile görüyor ve eylemlerin sonuçlarının nereye doğru gittiğinin analizini yapabiliyorsunuz. Bazen ise o kadar yanlış ve katılınamaz, katlanılamaz tavsiyeler var ki tükenmezin kapağını açıp çarpı atıyorsunuz sayfanının kenarlarına. Somut konu başlıklarıyla örneklersek: İyi olanlar:
1- Amil (Vergi memuru), Kadı, Şahne (Emniyet müdürü), (Belediye) Reis' inin durumlarını soruşturmak ve bunun siyasi şartı
2- Sulhûn devamlı olması için elçi ve haberci gönderme şartı
3- Padişah sarayında her cins askerin mukim olması ve iâşesinin temini
4- Halkın (avam) ve ileri gelenlerin (havas) ziyaretine müsaade etmek
5- Padişahın huzurunda kulların ve hizmetkârların duracakları yerin belli olması
6- Hata yaptıkları an devlet ileri gelenlerinin cezalandırılması
7- Çalışan kulların ve hizmetkârların haklarını koruma
Kötü olanlar:
1- İşi dindar kişilere vermek, dinsizlere iş vermeyip onları çevresinden uzaklaştırmak (Başlıkta liyakatlı kişilere vermek de yazıyor ki o konuda sorun yok ama dindar diyerek ahlâkı değil de sünni dinleri kastediyor olması kötü.)
2- Tesettür ehline dâir (Kadınların eğri yaratıldığından bahsedip onların sözlerinin tam tersinin yapılmasını anlatıyor.)
3- Türkmenleri, köleleri, Türklerin yönetiminde ve diğer hizmetlerde kullanmak (Türkmenlerden her ne kadar bıkkınlık gelmişse de..., Çocuklarından bir kişinin ismi tespit edilerek, devamlı meşgul olması için sarayın 1.000 kölesinin silah ve hizmet öğretimi ona verilmelidir. Böylece, yaradılışlarında mevcut olan nefret ortadan kalkar.)

Kitap genel anlamda iyi nitelikler üzerinde durmuş, kitabın amacına bakıldığında akıl süzgecinden geçirerek iyiye daha çok yöneltilebilir. Bana da çok beğendiğim birkaç alıntı çıkmış oldu.

Hikâye: Şöyle anlatırlar: Bir gün Halife Me'mun tahta oturmuş zulüm görmüşlere haklarını veriyordu. Bir ara, ihtiyaç bildiren bir arzuhal arz ettiler. Me'mun bu destanı veziri Faze b. Sehl'e vererek, ''Bu dünya hayatı çok kısa olduğundan bu adamın ihtiyacını çabuk yerine getir, bu durumda kalmamalı, bu dünya, çok hızlı döndüğünden hiçbir dostuna sadâkat göstermez, mümkünse iyiliği hemen bugün yapalım, önümüzdeki gün olan yarın yapamazsak, o güne acizlik ve çaresizlik günü derler'' dedi.

-''Padişahım! Diktiler yedik, dikelim yesinler.''

''Çünkü sultan dünyanın kethüdası sayıldığından insanlar onun aile efradı ve kullarıdır. Aile fertlerinden birinin efendiye ekmek parçası, şarap ve yiyecek getirmesi vacip değildir.''

Hikâye: Peygamberimiz (s.a.) bir hadisinde, ''Kıyamet gününde, Allah'ın kulları üzerine bir hükümranlık ve emretme yetkisi verilenlerden bir kişiyi elleri bağlı olarak huzura çıkarırlar. Eğer âdil biri ise adaleti onun ellerini çözer.''

Âmirlik yapanların memur olduklarını hatırlatmalı, zalimlerin zulümlerini onların üzerinden kaldırarak hükümdarlığı zamanında devletinin bolluğa kavuşmasını sağlarsa, halkının hayır duaları da kıyamete kadar onun ruhuna ulaşır.

''Kendisi doymuş, bizi aç bırakan Ömer'den Allah'ım sen imdadımıza yetiş!''

Ünvanlar çoğalınca, çok olan şeyin kıymeti olmayacağı gibi tehlikesi de olmaz. Padişahlar ve halifeler daima memleketin asil değerlerinden birini nefsinde taşıyarak, onunla isimlenmişlerdir.

Padişahların uyanık, vezirlerin akıllı olup asla bir kişiye iki iş emretmemeleri, bir işe de iki kişiyi göndermemeleri gerekir. Böyle olursa işleri daima randımanlı ve düzenli olur. Eğer bir kişiye iki iş ısmarlarsa, o işlerden biri daima hatalı olur.

Bir kişiye bir iş vermeyip 5-6 iş vermek cahillik ve bilgisizliği gösterir. Çünkü bir kişiye on iş verirse, dokuz kişiyi işsiz bırakıyor demektir. Böyle ülkelerde insanlar işten ve ekmek parasından mahrum, işsiz ve güçsüz kalırlar.

İyi huylar ise; utanma, iyi yaratılış, yumuşaklık, af, tevazu, cömertlik, doğruluk, sabır, şükür, acıma, ilim, akıl ve adalettir. Memleket işlerini bu huylara dayanarak yaparsan, hiçbir zaman danışmana ihtiyacın olmaz.

Kıta: Ziyansız kâr'la kini olmayan şefkatli
insanı dünyada çok az gördüm.
Dünyada çok iş aradım, sonunda
dostun düşman olmadığını çok az gördüm.

Dostla, bağları koparacak şekilde yakınlık kurmalı, bağları da tekrar kuracak şekilde koparmalı.

Vilayetlerin hesapları yazılarak, gelir ve gider belirlenmelidir. Bunun faydası, harcamaların düşünülerek yapılması, faydalı ise üzerine kalem çekilmeden yerine getirilmesidir. Bütçe hakkında gizli bir durum kalmamalıdır. Vergi memurları ve onların işlemlerini incelemek, gelir ve gideri bilmek, devlet mallarını korumak, hazinelerin ve ambarların dolu olup olmadığını ortaya çıkarmak için kontrol etmek, hasımların zararlarını önlemek vazifesidir.

Ne cimri ne de müsrif olmayacak şekilde yaşamalıdır. Bir kişiye 10 dinar bağışlanması gerekiyorken 100 dinar bağışlamamalıdır.

Son bir soru kafamın içinde hep tepindi kitabı okurken acaba bugün Nizamü'l-mülk Türkiye Cumhuriyetini görse ne derdi?

Enkaz bırakan belediye başkanlarına ne derdi?
Adaleti sağlamayan, cübbesinin gizli düğmesi ve cebi olan hakimlere savcılara ne derdi?
Çoğu bakanlığın, başkanlığın özellikle DİB'in gizli ödeneklerine ne derdi? Üstelik bugün laik bir ülke varken ve ona göre düşünmesi gerekerek.
İstanbul Yeditepe Konserleri'ne ne derdi?
Liyakatsız elçilere (Prag,Doha) ne derdi?
İşsiz ordusuna ne derdi?

Biliyorum Nizamü'l-mülk mükemmel bir formül değil, eksiği gediği de bana göre oldukça fazla. Ama yine de bu sorulara ne derdi diye çok düşünüyorum. Ve bir de hiç din metası olmayan bizim gibi lafta laik ya da seküler olmayan ülkelerde bu çark neden daha kusursuz dönüyor? Din olarak özellikle İslam ve öbür tutucu dinlerden (Hint dinleri gibi) kimseler huzuru Avrupa ve Amerika ülkelerinde arıyor? Cihat kavramı benim için kanser bir kavramdır. Şiddette güzellik bulunmaz. Yönetimde şiddet olmaz, olamaz. Olursa güzel bir yönetim değil zulümat olur.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »