Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın Tuhaf Hikayesi

7 puan

DR. JEKYLL VE MR. HYDE

Spoiler Alarmı: Bu incelemede, kitabın derinlemesine analiz edilebilmesi için spoilerlar verilmiştir!

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu.

Onlara dedi ki:

“İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş”

Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, üstünlük taslamayı ve bencilliği temsil ediyor.

Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.”

Gençlerden biri; “Hangi kurt kazanacak?” diye soruyor ve yaşlı adam kısaca cevap veriyor:

“Hangisini beslerseniz o!”

Psikolojik gerilim türündeki bu kitap, hikayenin kahramanlarından Dr. Jekyll’nin avukatı ve aynı zamanda yakın arkadaşı olan Mr. Utterson’ın ağzından anlatılmaktadır. Olaylar Dr. Jekyll’nin, Mr. Utterson’a ölümünden sonra tüm mal varlığının Mr. Hyde isminde birine verilmesi yönünde bir vasiyet bırakmasıyla gelişir. Mr. Hyde eğer Utterson’ın tanıdığı bir kişi olsaydı bu vasiyet tuhaf karşılanmazdı. Ancak Mr. Hyde; gerek ev halkı gerekse Mr. Utterson için, birden bire ortaya çıkan, Dr. Jekyll’nin kişiliğine ve yaşam tarzına tamamen ters olduğu için yadırganan, üstelikte hiçbir zaman Dr. Jekyll’le bir arada göremedikleri sevimsiz bir kişilikti. Pekiyi kimdi bu Mr. Hyde?

Yukarıdaki Kızılderili hikayesini bunu açıklayabilmek için anlattım. Evet hepimizin içinde, birbirinin davranışlarından memnun olmayan sürekli bir savaş halinde olan bir “iyi” bir de “kötü” var. Hangisini ne zaman, hangi durumda ve niçin ortaya çıkardığımız bir muamma olmakla birlikte, ortaya çıkan sonuca bakarak biz, iyi ya da kötü insan oluruz. Kişinin iyilik yapma ya da kötülük yapma eğilimleri psikolojinin konusu olduğundan yeterli bir çözümlemeye sahip değilim. Sanırım tıp dünyası da bu durumla ilgili kesin yargılara sahip değil. Günümüzde çeşitli türlerde psikolojik rahatsızlık olarak adlandırılan durum için çözüm yolları ne denli başarılı oluyor tartışılır. Dilerseniz, insanın içindeki kötülük yapma eğilimini tedavi etmek için devletin izlediği çözüm yollarından birini, Anthony Burgess'in “Otomatik Portakal” isimli eserinde bulabilirsiniz. Kitapta devlet tarafından izlenilen yol, ulaşılmak istenen sonuca göre ironik ola dursun; Analitik Psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung; bu durumu, savunduğu dört arketipten “gölge arketipi”yle anlatıyor. Jung’a göre; bireyde potansiyel olarak var olan, şuur ve benliğinin karşıtı istenilmeyen, kabul görmeyen tüm kişisel özellikler gölge arketipine dâhildir. Örneğin kişi; kibar olarak tanımlanıyorsa, onun gölge arketipinin kaba, merhametli olarak tanımlanıyorsa gölge arketipinin acımasız olduğunu savunur. Gölge arketipi genellikle persona tarafından bilinçaltına bastırılır. Bilindiği gibi bastırılmış duygular, uygun şartlar gerçekleştiğinde bireyin karakterine tamamen zıt olarak ve en umulmadık şekillerde ortaya çıkar. Jung, bu bastırılmış duyguların yarattığı kimlik felaketinin önlenebilmesi için “gölge dokunun varlığını, bilinçaltından şuura kavuşturulması” gerektiğini savunur. Jung’ın babası Freud, bu içimizdeki “kötü” ile yaptığımız davranışları ilkel benliğimizin vücut bulmuş hali yani “id” olarak açıklar.

Bu bastırılmış duyguların sonradan ortaya ne denli sonuçlarla ortaya çıkışına en güzel örnek, sanırım dünyanın ilk seri katili Ted Bundy’dir. Ted Bundy başarılı, genç ve yakışıklı bir hukukçudur. Fakat bu görüntüsünün altında 28 kadını, önce öldürüp sonra tecavüz edip parçalara ayıran bir adam vardır. Kimse onun böyle bir şey yaptığına inanmaz hatta tecavüz ettiği kadınlardan biri kendisinden şikâyetçi olmamış, bir başkası ise Bundy bu suçlarla yargılanırken bile kendisiyle evlenmek istemiş evlenmiş ve bir de çocuk yapmıştır. Bundy; elektrikli sandalyede idam edilmeden önce savunmasında “içindeki kötü kişiliğin bu suçları işlediğini, iyi kişiliğin yani kendisinin masum olduğunu” söylemiş. Elbette mahkeme kişiyi çoklu kişilik bölünmesi iyi-kötü diye ikiye ayırmaz, tek bir üzerinden işlem yapar. Etrafındaki kimselerce çok sevilen, üstelikte bir hukuk adamı olan Bundy’nin çoklu kişilik sorunu yaşamasının nedeni gayrimeşru bir çocuk olmasına bağlanmış. Annesi terk etmiş, ablası ise ona hep yalanlar söylemiştir. Bundy bilinçaltında kadınların, erkekleri kandıran, kullanan kimseler olduğuna karar vermiş ve kadınları öldürmeye başlamış. Bilindiği üzere Bundy’nin hayat hikayesi filmlere konu olmuştur. Sinemada çoklu kişilik bölünmesine dair izlediğim en iyi filmlerden birisi baş rolünü Natalie Portman’ın oynadığı “Siyah Kuğu”dur.

Mr. Hyde’ın birden bire nereden çıktığına gelecek olursak; Dr. Jekyll insanın içindeki bu “iyi ve kötü”nün çekişmesine bir çözüm bulmak, onları tek bir vücut içinde ayrıştırmak ister. Ona göre, böylece kötü istediğini yapacak, iyi ise onun adına vicdan azabı çekmeyecek o da kendi iyiliklerini yapacak kötüye ayak bağı olmayacaktı. Bu fikirle deney masasının başına geçer ve bunu mümkün kılan karışımı hazırlar. Dr. Jekyll karışımı kendi üzerinde dener ve olaylar başlar. Dr, Jekyll günün herhangi bir diliminde çirkin, agresif ve beden olarak da kendinden daha kısa Mr. Hyde’a dönüşür. İşte burada sizde düşünmeye başlıyorsunuz. İçimizdeki kötü yanımızla aynada karşılaşsak ne hissederiz? Nasıl bir görüntümüz olurdu? Dr. Jekyll bir süre sonra Mr. Hyde’ı benimser çünkü onun bir parçası olduğunu biliyor. Sonraları da Mr. Hyde’ın kendisine verdiği kötücül özgürlükten haz almaya başlar. Ve beklemediği bir anda her şeyin kontrolünü kaybeder. Dr. Jekyll kendi iyi olan özüne dönmek istese de Mr. Hyde onu ele geçirmeye başlar, ardı ardına kötülükler yapar hatta cinayet işler. Yola çıkış amacı, iyinin ve kötünün çekişmesine son vermek olan Dr. Jekyll, artık iyinin ve kötünün acı veren mücadelesiyle boğuşur.

Toplumun değer yargıları zayıfladıkça insan doğasının karanlık tarafı iyi karşısında daha kolay geçiş imkânı bulur. İyinin, kötü karşısında kazanmasını sağlayan faktörlerden birisi yaratıcı korkusu yani inanç meselesi. Ben bunu etik anlamda sağlıklı bulmamakla birlikte bir diğer unsur olan vicdanın önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Sanırım insanlığı kurtaracak en önemli şey vicdan. Örneğin; biz millet olarak, kötülükle yakın temas halinde olmakla, kimlik-toprak-iktidar savaşları nedeniyle gerek ülkemizde gerekse dünyada yaşananlar karşısında kayıtsız kalmakla toplumsal vicdanımızı kaybetmiş bireylerden oluşuyoruz. Ancak şu unutulmamalıdır ki; kötülük kazanmış gibi görünse de iyiliğin olmadığı yerde kötülük de silinir gider.

Dünyaca ünlü macera romanı “Define Adası”nın da yazarı olan Stevenson; kitabı hasta yatağında gördüğü bir rüya üzerine 1886 yılında yazmış. 1886 yılında çoklu kişilik bölünmesi henüz tıp literatüründe adı geçen bir kavram değilken bu kitabın ortaya çıkışı, kitabı edebiyat klasiğinden öte psikolojik anlamda yazılmış önemli eserler arasına koyuyor. Kitap defalarca farklı dillere çevrilerek basılmış, müzikal ve tiyatro oyunlarına ilham kaynağı olmuş, ayrıca 123 kez sinemaya uyarlanıp filmi çekilmiş. Hatta kitap hakkında yapılan yorumların kitaptan daha uzun olduğu söylenir.

Kitaptan altını çizdiklerim:

- “Beni ben yapan şey, insanın ikili yaradılışını oluşturan ve beyni ikiye ayıran iyilik ve kötülük bölgelerini, bende insanların çoğunluğundan da derin bir uçurumla koparan şey, yanlışlarımın özellikle aşağılık şeyler olmasından çok, titizlik isteyen arzularımdı. Bu durumda, dinin kökünde yatan ve en verimli dert kaynaklarından biri olan acımasız yaşam yasası üzerine derin ve müzminleşmiş düşüncelere dalmaya yöneldim.”

-“Yok, hafiflemiyor çekilen azap ancak, katılaşıyor ruhumuz, katlanıyor.”
-“Söylediklerimle yaptıklarım farklı olsa da, hiç bir şekilde asla ikiyüzlü olmadım. İçimde barındırdığım iki kişilik de tamamıyla gerçekti.”

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »