Okurken katılıyorsunuz, çok mantıklı yerleri var diyorsunuz ama bizim kültürde uygulanabilirliği çok zor... Tavsiyeyle almış olsam da bu tarz kitaplardan hoşlanmıyorum...
Çoğu kişisel gelişim mi desem tavsiye mi desem kitabına göre daha başarılı olmasına rağmen ben bu tarz kitapları bir türlü sevemiyorum. Bana açıp madde madde "bak arkadaş birini etkilemek istiyorsan böyle konuşacaksın şöyle duracaksın." kitapları beni itiyor. Yazarı ise çok değer verdiğim bir arkadaşımın tavsiyesiyle tanımış kitaplarını almıştım. Bu okuduğum ikinci kitabı ancak birinci daha başarılıydı... Bu konulara ilginiz varsa okuyun...
Geç kaldım geç... Hem de çok... Bazı kitapları okumakta geç kaldığımda veya elimde çok beklettiğimde kendime çok kızıyorum... İşte okumakta geç kaldığım o muhteşem kitap... Serenad... Yazarın üslubu, kuşakları ve tarihleri, birbiriyle hiç alakası yok dediğimiz insanları ve bambaşka hayatları bir araya getirmesi benim çok hoşuma gidiyor. Yazarla tanışmadıysanız henüz, çok büyük bir kayıptasınız demektir bana göre... Alman asıllı Amerikan Profesör Maximillian Wagner Türkiye'ye ziyarette bulunur. Onu karşılayacak ve ilgilenecek kişi ise İstanbul Üniversitesi'nde çalışan Maya Duran'dır. Maya eşinden boşanmış ve bilgisayar bağımlısı oğluyla yaşamaktadır. Ve sonra o kadınların hikayesi, Maya, Ayşe, Mari ve Nadia... İkinci Dünya Savaşı ve daha öncesi... Ayrıca günümüzdeki olaylar... Struuma Gemisi... Ermeniler, Yahudiler, Türkler, Almanlar... Su yüzüne çıkmamış, ısrarla unutmak istediğimiz geçmişimiz... Fark edildiyse duygularımı toparlamayadığım için cümlelerimi de toparlayamıyorum ama kesinlikle okuyun... Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biri... Ve Serenad... Wagner'in yazdığı Serenad Für Nadia' yı kesinlikle dinlemek isterdim... O buz gibi havada Şile'de deniz kenarında çalarken o soğuğu da rüzgardan bana yarım yarım ulaşan notaları da duyar gibi olmuştum. Wagner'in Serenad'ını dinleyemesek de kitapta Wagner'i Serenad yazmaya iten Shubert'in parçasını da paylaşıyorum... http://www.youtube.com/watch?v=ZpA0l2WB86E Alıntılar: Tık.. Kapandı telefon... Bu da aynı, diye geçirdim içimden. Bir gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı karşıma! Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünde sözler mi etmeliyim? İşim çok dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri... Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır! --- Uyumadan önceki son düşüncem zavallı anaannem oldu. Korkunç şeyler yaşamıştı ama bizlere hiçbir şey belli etmemişti. Zaten bir çok Türk evinde böyle bir suskunluk vardı, geçmiş konuşulmazdı. Sanki o korkunç olaylardan söz etmek, her şeyi yeniden başlatacakmış gibi... Türkiye'de hemen her konuda,her kurumda sorunların çözülmesinden çok üstünün örtülmesine öncelik verilmesi, acaba bu alışkanlığın sonucu ortaya çıkan bir durum muydu? -- Geçmişini değiştirmek isteyen bir ülkenin sorunlarına Erich Auerbach ne derdi acaba? Walter Benjamin'e yazdığı mektuplarda bu aşırı değişim isteğinden söz etmiş miydi? Demek ki biz fark etmeden sürekli bir kabuk değiştirme içindeydik... Bizans'tan kurtul,Osmanlı'dan kurtul, Arap kültüründen kurtul... Şimdi de yeni moda: "Kemalizm'den kurtul!" Mavi Alay'ı sakla, Struma'yı sakla, Ermeni olayını sakla.
Yazarın ilk kitabı "Güllerin Fısıltısı" 'nı oldukça duygusal bir üslupla yazılmış başarılı bir kitap olarak bulmuştum. Bu kitap ise beklentilerimi tersine çeviren oldukça eğlenceli bir kitaptı... "Bazıları Ateşli Sever" in üslubu diğer kitabın tam tersi. Öncelikle konusundan ufacık bahsetmek gerekirse azılı çapkın Simon ile kızımız Catriona; daha Catriona çocukken karşılaşırlar. Aslında Catriona Simonun tepesine düşer samanlıkta :) Catriona daha küçüktür ve Simon amcasının kızıyla birliktedir. Hatta Simon onu erkek sanmıştır... Yıllar sonra Catriona büyüdükçe kendi İskoç soyu olan Kincaid'leri bulmaya ve onları yok etmeye çalışan amcasının arkadaşı ve Catriona'nın talibi olan adama karşı uyarmak ister. Amcası İskoç olduklarını kimseye söylememektedir. Catriona'nın bu adama karşı yaptığı bir saygısızlık nedeniyle amcası Catriona'yı ilk gelene vereceğine dair bir söz verir. Catriona da bu adamdan önce gelecek birini bulmaya karar verir. O sırada hapiste olan Simon'u kurtarmasnın karşılığı olarak kendisiyle evlenip İskoçya'ya gelmesini ister. Daha sonra çeyizi Simon'un olacaktır. Ancak Simon parayla kandırılacak biri değildir. Kızdan başka bir talebi daha vardır... :) Kitabın adı ne kadar "Bazıları Ateşli Sever" olsa da adının tersine inanılmaz komik ve eğlenceli bir kitaptı... Simon ve Catriona'nın atışmaları ve sakarlıklarına kadar eğlenerek okunuyor. Tabi aralarındaki tutku da göz ardı edilebilecek gibi değil... Konular çok hızlı gelişti, ortalara doğru durgunlaştı ve sonlara doğru yeniden hız kazandı ama açıkçası bana çok kısa geldi. Biraz daha geliştirilebilirdi.
Yazarın ilk okuduğum kitabı... Cameron klanı sürekli düşman oldukları McDonnell'larla bir barış yapmak isterler. Ancak tam bu barışın olacağı gün Morgan'ın babası yani McDonnell'ların lideri öldürülür. Cameron'lardan bilirler bunu ve düşmanlık daha da büyür. Bunun karşılığı olarak da Morgan Cameron klanının el bebek gül bebek büyütülmüş prensesi Sabrina'yı alır. Aslında Morgan küçüklüğünden beri Cameron'a gelmektedir. Ve ilk kırdığı kişi de ona ilk dostluk elini uzatan kişi olan Sabrina'dır. Sabrina'yı hep kırar, küçük düşürür ama Sabrina onu hep içten içe sever... McDonnell'lar inanılmaz fakir ve biraz barbarca bir hayat yaşamaktadırlar... Bu arada kitabı okurken hep yazarın ne kadar dramatik bir dili var demiştim. Çok duygusal bir üsluptu ve başarılı buldum. Morgan'ın hep Sabrina'nın annesini sevmesi ve benim annem olabilirdi şeklindeki çocukluk hayalleri beni çok duygulandırdı... Çok beğendim kitabı... Kapağı da enfes...