Annwyl ve Talaith'in çocukları ciddi bir tehlike içindeyken savaş da gelip çatmıştır. Beş yıl süren savaşın sonunda taraflar son bir karşılaşma için hazırlanırken Annwyl, savaşı kazanmasına yardım edeceğine inandığınn 'İsyanvı Kral'ı ikna etmek için Izzy ile birlikte ortadan kaybolmuş, Rhona ve Vigholf ise Briec ve Fearghus'tan habersiz bir şekilde onları bulmak zorundadır. Bir de çocukları öldürmek için Kara Ovalara saldıran vahşi kabileleri unutmamak lazım... Dört kitap boyunca Fearghus ve kardeşlerinin aşkının merkezinde gelişen bir dizi olaya şahitlik ederken bu sefer Fearghus'un baba tarafından kuzeni olan Rhona ve kız kardeşi Keita'nın eşi Ragnar'ın erkek kardeşi arasındaki ilişki merkeze alınarak olaylar şekilleniyor. Diğer ilişkilerin gelişim aşamasına bakarsak bu sefer Rhona'nın diğer dişilere nazaran daha kolay lokma olduğunu ve çok direnç göstermediğini gördüm. Gerçi beş yıldır zaten birbirlerini tanıyan iki ejderin, ne gerekçe ile direnç göstermesi gerekir ki? Vigholf bu zaman boyunca zaten kıza aşıktır ve Rhona da ilgisine daha fazla direnç gösteremiyor... Bu sefer +18 çok yoktu. Yani diğer kitaplarda oldukça kendini hissettirmiş bu cinsel havayı bu kitapta nispeten hafiflemiş gördüm. Maalesef genel olarak konunun önüne geçiyorlar ama artık savaş ciddi manada başladığı için büyük olasılık ana konuyu öne çekmeye karar vermiş yazar. Bir sonraki kitaplarda da daha çok önde olmasını ve +18'in neredeyse hiç denecek seviyede olmasını isteriz. Beşinci kitap da güzel ve hoştu hatta bir hayli oldu bitti her şey, sıkılmadım, tempo biraz daha yüksekti... Lakin Fearghus'un kardeşlerine alıştığımdan herhalde bu sefer kuzenlere geçmesini az biraz yadırgadım. Şu ana kadar en sevdiğim Fearghus ve Briec'in ilişkisiydi... Acaba altıncı kitapta neler var. :D Eibher mi neydi mavi ejder, küçük kardeşleri, o da artık büyüdü ama Izzy ile ilişkisi ne olacak meraktayım. Kitabın sonunda öyle bir konuşma gerçekleşti ki sanki bir daha bu ikisinden bir şey olmayacak gibi sezdim ama zaten en başından beri de bir şey yoktu. Biz olmasını ummuştuk.
Evet, bu kitapta sarı ejderha olan, kadın düşkünü sapık Gwenvael ve canavar lakabı ile tanınan Dagmar ismindeki oldukça zeki bir kadının(bir derebeyinin kızıdır; kuzeyli) Annwyl'in doğacak çocuklarının güvenliği hakkında yapması gereken bir anlaşmanın tarafları olarak bir araya gelmesiyle başlıyor. Zaten 2. kitap sonunda bu Gwenvael denen ejderin Kuzey topraklarına gittiğini görmüştük. Kardeşleri kesinlikle haklı, Dagmar bu Gwenvael denen ejder için aşırı zeki ve dahası ona çok fazla ama demek ki Dagmar da zeka seviyesi kendisinden aşağı kişileri çekici buluyor, zevk meselesi. Olabilir. :D Bakmayın Gwenvael'i yerden yere vurduğuma aslında gamsız ve düşkün görüntüsünün aksine sorumluluk sahibi ve ailesi için elinden geleni yapmaya çalışan bir ejderha. Genel olarak kitap, diğer kitaplar gibi oldukça eğlenceli, akıcı ve kendine has güzelliği ile sizi uzaklara götürüyor. Diğerlerinin temposunda ve seviyesinde; ne bir tık aşağıda ne de yukarıda değil. +18 kısmı hala sakıncalı ve gereksiz bulduğum noktalardan biri. Kitapta Keita'nın aşkı olacak olan ejderi de göreceğiz ama oyunbozan bilgi vermeye gerek yok. :D DİPÇE: Gwenvael isminin üzerine tıklayıp düzeltme talep edince öneri olarak sadece 'Genelev' yazması bana oldukça manidar geldi. Yani bu oğlanın tam bir seks bağımlısı ve genelevlerden çıkmayan bir ejder olduğunu düşünürsek siz de bana hak vereceksiniz. :D Seriye devam ediyoruz efem... :)
Elimdeki kitap, 4. baskı. İlk yazıldığı dönemde Bush, hala başkanmış. Aslında biraz daha dişini sıkıp, günümüzü bekleseymiş daha çok malzeme çıkarmış. O dönemde yazdıklarından birkaç tespit tuttu diyebilirim; bilhassa Suriye konusu. Sanırım sonraki baskılarında da birkaç örnek bilgi, pekiştirmeye yardım etsin diye eklenmiş gibi. Çünkü Obama ile ilgili bir paragraf da vardı. Konuya da lak diye girdim ama... Kitap, ABD'de büyük etkisi olan Evanjelist kanadın(ki protestan-prütenlerden gelen bir kol) Siyonist- Hristiyan olarak Siyonist-Yahudi'ler ile iş birliği yaparak nasıl da ortak hareket edip, Tanrı'yı kıyameti getirmesi için zorladıklarını, en azından kendi akıllarınca zorladıklarını konu ediniyor. Oldukça çarpıcı ve ilginç bilgiler var. Niyetlerini okudukça aslında ne kadar çelişkili ve çarpık zihniyette olduklarını da göreceksiniz. Yani, ahlaksızlığı yayıyorlar, savaş ve kan ortamı hazırlıyorlar ama Mesih/Mehdi gelecekmiş de Deccal'ı bu günahları, savaş ortamı vs. için yok edip, yenecekmiş de bunlar da Mesih'in yanında korunacak, cennette yaşayacaklarmış vs. Ulan şeytan sizsiniz, siz yaptınız bu pislikleri. Neden? Kıyamet gelsin diye. Yani şeytanın işini, onun yerine siz yapıyorsunuz zaten. Bir de çok komiktir, Mesih gelmeden bu kanı, göz yaşını sonlandıracak ilk kişi şeytan/deccal'miş yani kısacası onların tertiplerini bozmak için harekete geçen ve de bunu da başaran kişiyi; daha belirgin olursan Orta Doğu'daki bu kıyımı sonlandırmak isteyen, barış isteyen her kişi, onların gözünde şeytan ve deccal. Buradan bile niyet belli... Yazarın verdiği bilgilerin yanı sıra bazı tespitleri de var ama tespitlerinin en fazla %50'sine katılabilirim. Bilhassa bir konu vardı ki ister istemez "Suudlar'da Vahabilik neyse, bizde de x ideoloji o." dedim. Yani bilgiler güzel ve çarpıcı ama kişisel tespitlerde biraz çuvallamış. Her ne kadar kitabın başında da belirtmişse de çok sık tekrar yaptığı; aynı cümleyi çevirip çevirip yeniden sunduğu kısımlar azımsanacak seviyede değil. Bunu bir nevi pekiştirme için yaptığını söylese de kitabın çeyreğine yakını bu tekrarlardan oluşuyor, fazla hoşnut olmadım. Genel olarak memnun kaldığım, aydınlatıcı bir kitaptı. Tavsiye ederim. DİPÇE: Kitap, oldukça tuzlu. İnsaf yani. Az biraz ucuz yapsak? Sonuçta bu da bir yerde insanı sömürmeye girer. :)
Her ne kadar serinin 2. kitabı olsa da benim okuduğum 3.kitabı. Çünkü küçük bir hata sonucu 4. kitap elime geçmişti. Neyse, sıkıntı yok. Diğer iki kitap gibi bu da oldukça akışkan ve eğlenceli bir dil ile yazılmış. Ejderha kardeşler arasındaki ilişkiler oldukça komik. Bize şiddet gibi gelen şey, onların birbirlerine sevgilerini gösteriş biçimi. Bilhassa altın ejdere sürekli vurulması ve buna her defasında 'kaza' denmesi, bir noktadan sonra kendinizin anladığı küçük bir espri gibi geliyor kulağa. Daha önce de söylemiştim; +18 üstü bir kitap ve hayır, şiddet içerdiğinden değil. Sakıncalı kısımları atarsak kurgu ve karakterlerin kendilerine özgünlüğü, yazara çok hoş bir artı kazandırmış. Genel olarak serinin gidişatından memnunum.
Baş rolümüz ve konunun geçtiği yer; Amerika'nın Güneyinde doğup büyümüş olan Cape ile ilgili. Caoe, çocukken ailesini kaybetmiş ve dindar bir büyükbabanın yanında yetişmiştir. Babası gibi pilot olmuş ve tüm hayatı bundan ibaret olan, kadınlara bağlanamayan bir çapkındır. Fakat bir gün hayatı 180 derece dönecek ve sadece kendine önem veren Cape, yıllar evvel sadece bir gece geçirdiği kadının tekrar peşine düşecektir. Bu süreçte de pilotumuz değişim yaşamaya başlayacaktır. Genel olarak fena bulmadığım bir roman. Yine de ilk 150. sayfasına kadar öyle çok zevk aldığımı ve merakla sayfaları çevirdiğimi söyleyemem. Fakat sonrasında işler biraz hareketleniyor ve isminin manası yapboz gibi tüm parçaları sağdan soldan toplayıp birleştirmeyi başarabiliyor. İnsanı terk düz eden bir tarafı yok ama kurgu güzel gelişmiş. Tipik bir Amerikalının hayatını gözler önüne sermiş. Yalnız final trajik olsa da oldukça saçma ve anlamsız bulduğum bir nokta da var ki o da Bianca'nın sonu ile ilgili. Yani neden böyle bir şey yaptı ki? Tüm roman boyunca hiç de bunu yapabilecekmiş gibi bir işaret vermiyordu. Roman boyunca ister istemez Amerikanın Güneyindeki insanlar çok mu gereksiz konuşuyor? diye yorum yaptım. Zira o kadar gereksiz, uzun ve boş konuşmalar vardı ki en çok bu canımı sıktı. Öyle çok büyük gizemler barındırmıyor ve tahmin edilebilirliği de hayli yüksek ama elbette aklınıza gelmeyecek bazı noktalar da söz konusuydu. Lakin benim rahatsız olduğum bir nokta var. Romanın başlarında oğlanın çocukluk anısı anlatılırken dedesinin Filistinlileri aşağıladığını sezinlediğim bir yorumu var. Amerikanın güney insanlarının köleliği savunduğunu vs. düşünürsek(iç savaşta) Filistin-İsrail konusundaki bakış açısını aşağı yukarı tahmin eder gibiyim. Neyse.
Okuduğum son romanlar bana istediğim seviyede pek tatmin duygusu vermedi maalesef. Kusursuz romanı ise bir tık yukarıya çıkarak, ilginç bir evrenin kapısından geçmemi sağlıyor. Yazar, geleceğin dünyasında alternatif bir evren oluşturmuş ve bize güzel bir kurgu sunmuş. Şimdiden söylemem gerekir ki serinin ilk kitabı. Yazarın anlatım dili, kelime zenginliği ve kurgunun gidişatı yerinde olmuş. Okurken zevk aldım ve memnun oldum. Aslında ana karakterin gizemini en başta çözdüm ama bu da çok okumanın ve yazan biri olarak, benim artım olsun artık. ;) Yine de benim için hala kızla ilgili bir gizem söz konusu ki bu ancak ikinci kitapta öğrenebileceğim bir şey. Ufak tefek, rahatsız etmeyecek seviyede imla hataları vardı(bugün yerine bu gün yazılması ve bağlaçlardan sonra virgül kullanılması gibi.) ama dert edilecek bir şey olmasa gerek. Ne de olsa o kadar kusur, kadı kızında da olur. :) Yalnız benim şahsi tercihim ve eleştirirken dikkat ettiğim kıstaslardan biri de MİLLİ OLMAK'tır. Şimdi Türk yazar adayı olarak çıkıp da MİLLİ bir roman yerine GAYRİ MİLLİ bir roman yazarsanız, bu ben gibi bir insan için eksi puan oluyor. Roman istediği kadar dört dörtlük olsun, ben için kusurdur. Görüyorsunuz ya kimse için kusursuzluk mümkün değil(romanın ismine de uydu :D ) Benim devamlı takip edenler, demek istediğimi gayet net anlamıştır. ;) Bilim kurgu ve distopya tarzı romanları seviyorsanız, Kusursuz'u tavsiye ederim. Bence iyi bir romandı.