"Gelin" serisinin ilk kitabı olan "Beyaz Düşler" düğün organizasyon şirketi kuran ve hepsinin ayrı yeteneği olan 4 çocukluk arkadaşından, fotoğraf çekimi yapan Mac ve Üniversite Profesörü Carter aşkını anlatıyor. Fikir güzel, hikaye daha ilginç ve renkli anlatılabilirdi diye düşünüyorum. Nora Roberts kitaplarını sorgusuz aldığım ve beğendim bir yazar. Çoğu zaman hayal kırıklığına uğratmaz beni. Bazı kitaplarında, bu kitabında da olduğu gibi acaba bir başkasına yazdırıp kendi imzasını mı atıyor diye düşünmeden edemiyorum. Sanki kitapları iki gruba ayrılıyor. 'Beyaz Düşler' kendi kalemini ve kurgu tarzını yansıtmayan sadece birazcık bulaştığı bir kitap olmuş. Serinin 2. kitabı da elimde, okuyalım bakalım o nasıl?
İnsanı rahatlatan bir kitap. Manevi yönden dinlendiren... Fakat kendini o kadar çok tekrar etmiş ki. Fazla ısrarcı insanlar gibi. Bir de başka bir yazarın kitap isimleri satır arasında geçiyor. Bilmem sanki gizli reklam gibi geldi. Subliminal mesaj :)) Huylandım işte. Zorla vermeye çalışılana sinir olurum ve kitaba karşı okuma hevesim pek kalmadı yine de kaplumbağa hızıyla da olsa bitirdim. Olumsuzlukları saymazsam kitaba puanım: 10 Kendini tekrara: -1 Gizli reklama: -3 Sonuç olarak çok düşünülmüş bir 6 puan.
'Bay Hiç Kimse' ilginç bir kitap ismi, ilgi çekici... Kitap da öyle... Yıllar süren eğitimin ardından öldürme odaklı, mükemmel bir asker gibi eğitilen 16 yaşındaki, adı her görevde değişen genç bir erkek. Genç asker, son görevine kadar duygusuz hareket eder. Fakat burada duyguları önüne engeller çıkarır. Bunun sebebi elbette bir kız. Sonu alışılagelmiş sonlardan farklıydı. Bence en güzel kısmıda oydu. Son derece aksiyonlu bir kitap ya da son iki okuduğum kitaplar durağan olduğu için bana öyle geldi. Genel itibariyle hoşuma gitti. Genellikle fantastik kitaplarda dünyayı kurtaran, ortalığı dağıtan, imkansızı yapan ana karakter 16 yaşında olur. Ona alıştık da burada bir de 12 yaşında bir çocuk var ki... Tek taktığım buydu. Devam kitabı da varmış. Belki onda bu durum daha akla yatkın halde işlenmiştir. Fakat kötü haber Türkçeye henüz çevirilmemiş. Yakın zamanda olur umarım :)
'Uçurum İnsanları' Jack London'ın büyük bir yazar oluşunun kanıtı. Sadece hissederek değil yaşayarak yazdığı bir eser. 1902 yılında dönemin altın çağını yaşayan Londra'nın, Doğu yakası diye adlandırılan semtinde aç, evsiz, yoksul ve işçi sınıfının arasına onlardan biri gibi karışan yazar, deneyimlerini ve gördüklerini kaleme almış ve kitap 1903 yılında basılmıştır. Kitapta yazar tek göz odalarda yaşam mücadelesi veren aileler, sokaklarda yaşamaya çalışan ve gece uyumanın yasak olduğu parklarda banklarda sabahlayan evsizler, iş bulacak kadar şanslı olup da ailesine bakmaya çalışan insanların hayatları mücadeleleri anlatıyor. London bu insanların hayatlarını irdeliyor, mahkemelere giderek davaları inceliyor, gazetelerden araştırma yaparak yaşanan insanlık ayıbını, yüksek kesimin ve yerel gazetelerin yokmuş gibi gösterdiği sorunları gözler önüne seriyor. Jack London'ın 26 yaşında yazdığı bu kitapta beni ağlatan bölümlerden birini paylaşmak istiyorum: "Size son anlatacağım bu savaşa umutsuzca katılan on yedi yaşındaki Harriet olacak Harriet A. Walker. Bir emaye fabrikasında çalışırken hastalanmış, babası ve kardeşi aç olduğundan hastalığını saklamış ve her gün altı kilometre yürüyerek işine gidip gelmiştir. Ölümüyse on yedi yaşını bitirmeden olmuştur."
Kitap 19. Yy. da Amerikalı genç kızla, İngiliz Lordunun zoraki birlikte olmalarını ve böylelikle ortaya çıkan komik, eğlenceli, üzücü ve entrika dolu hikâyelerini anlatıyor. Aşk romanı okumayı sevenlerin beğeneceği kitap, yazarın okuduğum ilk romanı olmasıyla birlikte beğendiğim kitaplar arasında yerini aldı.
Kitap yorumlarken karakterler ile hiç konuşmamıştım, fakat müsaadenizle bu defa bir iki şey söylemek istiyorum; Ah Werther ah! Başka kız mı kalmadı gittin nişanlı birine aşık oldun? Yaşamını kararttın. Hadi sen yaptın yapacağını, senden sonra da kaç genç senin yolundan gitmeyi seçti. Al sana vebâl! Ya sen Lotte başın bağlanmış senin otur evinde, elin adamlarıyla dans partilerinde işin ne? Kıydın gül gibi çocuğa! Şimdi kitap yorumuna geçebilirim:) Goethe'nin 25 yaşında iken, o dönem asistanlık yaptığı yerde nişanlı bir bayana karşılıksız aşık olmuş ve o sırada arkadaşı olan Wilhelm isimli bir gencin intihar etmesinden esinlenerek 'Genç Werther'in Acıları' eserini yazmıştır. Mektup tarzında olan romanda, Werther mektuplarını Wilhelm isimli arkadaşına yazmış ve Lotte'e olan aşkını anlatıyor. Yazıldığına göre yayınlandığı dönem çok ses getirmiş, bir çok intihar vakası olmuş ve gençler sarı pantolon, mavi ceketlerle ortalıkta dolaşmış. Belki çeviriden dolayı fakat bazı satırları iki defa okuduğum oldu. Yine de sayfa sayısı az olduğu için sıkılmadan okudum.