Yıldız Tozu ile ilk Neil Gaiman kitabımı bitirdim. Tristran'ın verdiği sözün peşinden gidiyoruz bizde. Aşk, arkadaşlık macera ve fantastik ögeler güzelce işlenmiş kitapta. Ancak bana macera kısmı biraz eksik geldi. Yine de sırf Tristran'ın saflığı, efendiliği ve kişiliği için okunmalı.
Yok arkadaş ben anlamıyorum. Bu kitaplar nasıl çoksatar oluyor? Moda oldu artık 300 sayfa yaydıra yaydıra konuyu anlat son 100 sayfada akıcılık ile olayı çöz. Filmi iş yapar orası ayrı...
İki yüz yıl savaşları sonunda Dünya tek bir devlet şekline gelmiştir. Devletin adıda zaten "Tek Devlet"tir. İnsanların ismi bile yoktur herkese bir harf ve numara verilmiştir. Her şey bir kurala bağlıdır: Bir lokmaya ne kadar çiğneyeceğin, ne kadar uyuyuyacağın, kiminle hangi günlerde seks yapacağın gibi. Benlik kavramı yoktur. Bizlik vardır. Koskoca dünya bir olmuştur. İnsanlar kendi deyimleriyle mutludur. Tek Devlet İntegral isimli bir roket tasarlamıştır. Bu roket uzaya gönderilecek ve başka yaşam formları bulacak ve onlara da mutluluğu! tattıracaktır. İntegralin baş mühendisi D-530'ada bir günlük görevi verilmiştir. Yazdıkları İntegral roketine koyulacak ve uzaya postalacaktır. Elinizde tuttuğumuz kitap işte bu günlüktür. Kişisel yorumuma gelirsek kitabın dile ağırdı ve bence çeviride de hata vardı. Aham şaham bir kitap değildi. Ancak verdiği mesajlar güzeldi. Bu kadar popüler olmasının nedeni distopya edebiyatının ilk örneği olduğu sanılması bence. Ancak Biz 1924 yılında yayınlamıştır. 1908 yılında yayınlanan Demir Ökçe distopya edebiyatının asıl öncüsüdür.
Kitap 4 kısa, 4 uzun olmak üzere 8 öyküden oluşuyor. Öykülerden bazılarını beğendim bazılarını ise pek beğenmedim. Korku türü diye geçiyor ama ben hiç korkmadım. Öykülerde karakterler gördüklerini tanımlarken: "Tarif edilemez bir görüntü" "Açıklanamaz bir yaratık" "Hiçbir şeyin tarif edemeyeceği bir ses" vs. tanımlamalarda bulunuyorlar. Açıkçası insanları hiçlik ile korkutmaya/ürkütmeye çalışmış yazar. 3-4 öyküde böyle şeyler yok olaylar, olgular her şey netti ben bunları daha çok beğendim.
Jack London'un benim için yeri ayrıdır. Kitaplarını okurken hiçte bir klasik okur gibi hissetmem kendimi. Daha önce Jack London'un Beyaz Diş, Demir Yolu Serserileri, Ateş Yakmak, Adem'den Önce, Martin Eden ve Vahşetin Çağrısı kitaplarını okudum. En ağır kitabı Martin Eden'di. Demir Ökçe'de Martin Eden kadar olmasa da ağır bir kitap. Martin Eden'de Martin isimli bir işçi konuk olduğu evde sanırım Marta isimli bir kızdan hoşlanıyor ve onun gözüne girebilmek, etkileyebilmek için kitap okumaya ve daha sonra yazarlığa adım atmasına tanık oluyorduk. Demir Ökçe'de ise cinsiyetler değişmiş: Avis isimli bir sosyete kızının evlerinde düzenlenen gecede Ernest isim bir sosyalist ile tanışması ve kendini hen Ernest'e hemde sosyalizme kaptırmasına tanık oluyoruz. Elimizde tuttuğumuz kitapta Avis'in yazdığı ve bir ağaç kovuğunda bulunan el yazması ve bu el yazması tam 700 yıl sonra bulunuyor, yıl olmuş artık 2700 küsür. 2700'lü yıllarda çeşitli dipnotlarla hazırlanmış ve sunulmuş bir kitap gibi Demir Ökçe. Ezilen işçi sınıfı ve halkı sömüren kapitalist sınıf karşı karşıya. Kitapta konu edilen düzen sanki günümüzden bahsediyor. Jack London bence müthiş bir öngörü ile yazılmış.
Değişik bir kitaptı giriş bölümü güzeldi. Ortalara doğru açıkçası sıkıldım ve sonlara doğru kitap kendini toparlamış. Başka bir şey demeyeceğim. Belki ileri ki zamanlarda tekrar okurum.
Raci fikirleri yüzünden bunalımdadır. İçinde bir şüphe vardır, kendisi "Bu şüphe ejderhası bütün bedenimi sarmıştı." demektedir. Bunalımlarından bir nebze olsun kurtulmak için kendisini içkiye vermiştir. Her gün önünden geçtiği bir mezarlık vardır ve bu mezarlığın eski bir ahşap kapısı vardır. Raci ne zaman baksa bu kapı kapalıdır. Ancak bir gün ahşap kapı açıktır merakına yenik düşer ve mezarlıktan içeri girer. Orada Aynalı Baba denilen bir bilge kişi ile karşılaşır. Aynalı Baba Raci'yi ney üfleyerek değişik hayal alemlerine sokar. Raci buralarda Buda ile Zerdüşt ile ve daha fazla ünlü sima ile karşılaşır. Ejderhalar ve nice garip mahluklar ile karşılaşır. Raci yaşadıkları ile çok şey öğrenir, içindeki bunalım artık yoktur. Ancak bir gün Aynalı Baba ortalıktan yok olur Raci kendini Manisa Tımarhanesinde bulur.