Doğa Aydın, 68 adet değerlendirme yapmış.  (2/10)
Ateş Ustası (Bu Son Şansın) (Study, #3)
Ateş Ustası (Bu Son Şansın) (Study, #3)

10

İlk başladığımda depresyon dönemime denk geldiği için oldukça fazla bir eleştirdiğim kitap. Cidden, ÇOK eleştirdim. Herkesi terslediğim ve her şeyden nefret ettiğim bir dönemdi. Ruh halim de genelde şöyleydi: "Ah, Valek yok tabii, Valek niye olsun ki zaten? Gidip Valek'i Ixia'ya ve Yelena'yı da Sitia'ya koyun. Neden? Çünkü Doğa'ya acı çektirmeyi seviyoruz. HADİ TÜM DÜNYA BİRLEŞİP DOĞA'YI SİNİRLENDİRELİM ÇÜNKÜ BAŞKA EĞLENCEMİZ YOK. Sen al o yazacağın kitabı..." Yazara saydırmam bitince bir de kitabı fırlatıp ağladım falan, görseniz çok eğlenirdiniz aslında :Dd. Neyse, böyle aradan haftalar geçti ve ben kaldığım yerden devam ettim -baştan başlayamayacak kadar üşengecim. Sonra "O kadar hakaret ettiğim kitap bu muydu?" diye kaldım. O kadar güzel bir kitapmış ki... Tanrısal bir güç tarafından çarpılmayı falan bekledim ama bir şey olmadı. Hala pişmanlık duyuyorum ve bazen Ateş Ustası'na sarılıp özür diliyorum -cidden. Ayrıca, arada çok sevdiğim kitaplarımı raftan alıp sapık gibi kapağını elliyorum, sayfalarını öpüp kokluyorum falan. Yeni aldığım bir kitabı eve bebek gibi tutarak götürmüşlüğüm vardır. Ne diyorduk? Ha, Ateş Ustası. Çok güzeldi. Sıralama yapmam gerekirse; Ateş Ustası> Zehir Ustası> Büyü Ustası. Bu kadar. Ateş Ustası hariç her şeyden bahsettiğim Ateş Ustası yorumumu okuysanız teşekkürler :D Kitabın içeriğinden bahsettiğim doğru dürüst bir yorum istiyorsanız bu linkten okuyabilirsiniz: http://oburkitaplik.blogspot.com/2013/09/ates-ustas-maria-v-snyder-kitap-yorumu.html

Beni Bırakma (Bana Dokunma, #2)
Elit (The Selection, #2)
Elit (The Selection, #2)

4

Kötü. Çok kötü. Genel olarak kitaba tapanlar ve birinci grubun kitapta ne bulduklarını anlamayanlar olarak ikiye ayrılmışız sanırım. Ben de gerçekten neden bu kadar abartıldığını anlayamadım. İlk kitap çok hoşuma gitmişti ama bu çok sıradan ve basit kaldı sanki. İlkini okurken heyecanlanmış, sırıtmış, öfkelenmiş vs. yapmış, sonuçta bir şeyler hissetmiştim. Elit'i okurken ya dümdüz önüme bakıp okuyordum ya da öfkeden deliriyordum. Belki de Elit'i okuduğumdaki ruh halimdendi ama sürekli şöyleydim: "Kral gerizekalı, kraliçe gerizekalı, America gerizekalı, Aspen gerizekalı, Maxon gerizekalı, Celeste'yi sikeyim ben gidiyorum." (Aslında bu hafifletilmiş ve küfürlerden arındırılmış versiyonu, ama gerçek düşüncelerimi yazsam o küfürlerden sonra tatlı blogger imajım lekelenir, zaten bu kitap gerçek hayattaki küfürbaz ve depresif yanımın çok küçük bir bölümünü ortaya çıkardı bile -_-) Serinin hayranları, üstüme atlamayın lütfen ama şu sıralar tam bir pisliğim. Kitabı beğenmeme sebebim cadolozluğum değil, bunu dışa vurma sebebim o. Bu şekilde yorumlamak istediğim ama kibar bir şekilde sövdüğüm kaç kitap oldu bilemezsiniz. Şu anda çok rahatladım gerçekten :D :S. Kardeşim Elit'i çok sevdiğine göre son kitabı bir ara sırf meraktan ondan alıp okurum ama benden iyi bir yorum beklemeyin :P.

Opal (Lux #3)
Opal (Lux #3)

10

Yorumun daha ayrıntılı orjinal versiyonu için: http://oburkitaplik.blogspot.com/2013... Ne zaman Jen'in bir kitabını okusam onun bir kitap olduğunu anında unutuyorum ve sanki olaylar gerçekten yaşanıyormuş ve ben de hikayenin bir parçasıymışım gibi hissediyorum. Bu yüzden de onun kitaplarını her zaman çok sevmişimdir. Bana göre genel olarak iki tip yazar vardır: (a) güzel bir konu ve içerik bulan ama bunu yansıtamayanlar, (b) saçmalığın dibine vursa da gerçekmiş gibi anlatabilenler... Jen kesinlikle b grubunda. O kadın chick-lit yazsa (ki o türden gerçekten nefret ederim) yine okutur. Bu açıklamaları yapıyorum çünkü kitaba aşık oldum ve bunun nedeninin bazıları gibi sadece Daemon veya "herkes iyi yorum yaptıysa ben de yapmalıyım" düşüncesi olduğunu düşünmenizi istemiyorum. Birazdan bu olgunca-ve-mantıklı-düşünen Doğa'dan, Daemon-takıntılı-fan-girl Doğa moduna geçtiğimde de bilin ki bu kadar iyi yorum yapma sebebim kitabın akıcılığı ve gerçek gibi anlatılmasıdır. NOT: Bu kadar gerçekçi anlatılan bir kitaba göre, hikayenin gerçek olma olasılığı epey düşüktür. Uzaylılar yüzünden değil, Daemon yüzünden -Bence dünyada Daemon kadar düşünceli bir erkek olmasındansa uzaylıların gerçek olma olasılığı daha fazla. Amma çok konuşmuşum, vay anasını o.O. Konuya gelelim. Sevimli, inatçı, zombi takıntılı ve kitap blogger'ı (oha kendimi tanımamış gibi oldum :D) Kedicik Kat'imiz, Oniks'in sonunda Daemon'a direnmeyi bırakmıştı ve Daemon'la Katy tek boynuzlu atlarının üstünde kumsalda günbatımına doğru ilerlemişlerdi (kumsalda günbatımına doğru ilerlemekle biten filmlerle dalga geçmekten asla sıkılmıcam -.-). Opal'de de doğal olarak aralarından su sızmıyor. Daemon yine çok öküz, ondan hiç eksilme olmamış bir kere, ama aynı zamanda tuhaf bir şekilde düşünceli de. Onun o korumacı ve kıskanç tavırlarına ve Katy'ye yaptığı sürprizlerine hastayım. Gerçi hiçbir şey yapmasa da sırf o "Kedicik" deyişiyle beni eritiyor ya, neyse. Aklıma gelmişken, çoğu kitapta erkek karakterin kız karaktere söylediği sevgi sözcükleri bir yerden sonra bayıyor. Mesela Usta serisindeki Valek'in ve Bana Dokunma serisindeki Warner'ın sürekli "aşkım" demeleri bana zamanla çok klişe gelmeye başlamıştı (Dalek'lerin her "exterminate" demesine karşılık adamların "aşkım" dediğini düşünün, öyle bir kabus). Ama Daemon'ın "Kedicik" deyişi asla sıkmaz. Jen onları tadında bırakmayı biliyor çünkü. Aynı şekilde Melez Sözleşmeleri serisinde Seth'in "meleğim" ve "minik tavşanım" deyişleri de hiç sıkmamıştı mesela (Minik Tavşan'dan nasıl sıkılabilirim ki zaten? :D). Konudan çok sapmışım ve şimdiden fazla konuştum, o yüzden genel olarak kitabın içindekiler şunlar: Daemon ve Katy, Blake'in yavşaklığı ve piçliği, Ash'in yavşaklığı ve piçliği, Daemon ve Katy, Katy ve Dee'nin arasındaki gerilim, Katy-Daemon-Dawson yakınlaşması, Ash-Andrew-Dee yakınlaşması, Daemon ve Katy, Dawson'ın Beth'i kurtarma çabaları, Daidalos'a hücumlar, Daemon ve Katy, ve Daemon, ve Katy, ve Daemon, ve Daemon, Daemon, Daemon, Daemon, Daemon, Daemon... Daemon'la ilgili üç saatlik doğaçlama sunum yapabileceğimden oldukça eminim ama bunu yapmayı düşünmediğime göre seriye henüz başlamayanları tehdit etmekten başka söylenecek başka bir şey kalmadı. BU. SERİYE. BAŞLAYIN. Başlamanız için size Daemon'ın harika olduğu veya serinin çok akıcı olduğu gibi klasik sebepleri sayabilirim tabii, ama bir de hepsinden önemli bir tanesi var... Zombi istilası olduğunda (itiraf: uzaylılara ve gelecekte bir tür virüs vs. yoluyla ortaya çıkacak olan zombilere inanıyorum) hepiniz yorganınızın altında korku içinde saklanırken korkusuz bir lider ortaya çıkacak (O BEN OLUYORUM) ve size doğru yolu gösterecek, bu tehditlerimi görmezden gelip de seriye inadına başlamayanları zombilerden korumayı düşünmüyorum, hatta sizi yem bile yapabilirim. Ölün siz. Saygılar.

Aynı Yıldızın Altında
Aynı Yıldızın Altında

10

John. Green'i. Seviyorum. Bu tür kitaplara zaten herkes "Çok güzel, çok ağladım" vesaire şeklinde yorumlar yaparlar, ki bunlar da duygusal kitap seven kitle, bir de bu yorumlara dayanarak ve çok büyük beklentilerle kitaba başlayan ve beğenmeyen/içten-içe-beğenen-ama-inkar-eden kitleler vardır, ki bunlar da ilk kitleye inat yaparlar bunu genelde. Bir de bunları dışında, "Ben farklı düşünüyorum, çünkü ben harikayım," havasında kişiler var, ki ben de onlardan biriyim .s KİTAPTA AĞLAMADIM. Birazcık bile. Gözlerim bile dolmadı. En duygusal yerleri okurken bir yandan da çok coşkulu rock parçaları dinlememle -yaparım arada öyle- bir alakası var mı bilmiyorum, ya da belki duygusuz bir odun olmamla da ilgili olabilir, veya kimin ölüp kimin yaşayacağını çok sevgili kardeşim ben daha okumadan söylediği için de olabilir ama ağlamadım. (Uzun cümleler kurmam da kitabın yan etkisi bu arada.) Neyse, bence çok güzel ve derin durgular yüklü bir kitaptı ama ağlanacak kadar değil. Zaten fazla depresif olmaması, ama fazla "hadi kanseri vücudumuzdan ziihn gücümüzle ve güler yüzümüzle uzaklaştıralım" tarzında da olmaması, sadece "geçekçi" olması daha güzel. Bu, mucize sonucu iyileşen, pozitif bir kızın hikayesi değil. Kitabın her yerinden kanser ve ölüm akmıyor. Sıkıcı değil. Ki zaten benim gibi bir paranormal bağımlısı öyle bir kitabı okuyamazdı, o yüzden benim gibi doğaüstü şeyleri seven biriyseniz bile rahatlıkla okunabilecek bir kitap. Paranormal olamayabilir ama yine de hayal ürünü; bilimsel ve son derece bunalım bir kanser kitabı değil. Özellikle kitabın yazım şeklini çok sevdim. Çoğu kitaptaki karşılıklı konuşmaları gerçek hayatta okusak hiç günlük konuşma tarzımıza benzemez, hatta komik durur. Ama Aynı Yıldızın Altında öyle değil. Ayrıca betimlemeleri ve benzetmeleri de feci güzel, ama bayık değil. Dört gün boyunca anlamını çözemediğim betimlemelerle de karşılaşmıştım -genelde Türk yazarlardı-, inanın hiç uğraşamam. John'un betimlemeleri falan tam kıvamındaydı. Sonra... bir de espriler ve karakterler var. Konuya hiç değinmemişim bu arada, ama arka kapakta yazıyor zaten. Ciğer kanseri olan Hazel Grace, osteosarkom hastası Augustus Waters (Gus), bir de göz kanseri Isaac. Hazel ve Gus sevimlilikten ölecek derecede bir çift, Isaac da feci komik bir karakter. Kitaptaki en iyi esprilerden bazıları da Isaac tarafından yapılıyor ^^ Kitapta en sevdiğim nokta da sonuydu sanırım. Devam kitabı çıkmayacak olan hemen hemen her kitapta, karakterlere ne olduğu, nasıl bittiği bellidir. Aynı Yıldızın Altında'daysa Hazel ne kadar yaşadı, Isaac ve Monica'ya ne oldu, Peter Van Houten'le bir daha iletişeme geçtiler mi, hatta Görkemli Izdırap'ta Anna'nın annesine ne oldu gibi sorular hep yanıtsız kalıyorlar. Bence her şeyin bittiği bir yerde kitabın da bitmesi, sanki sonu yokmuş ve o kitabı artık düşünmemiz gerekmeyecekmiş gibi hissettirir. Bu yüzden de havada bitmesi daha güzel oldu. Süper kitaptı.

Cesur Yeni Dünya
Mükemmel (Sevimli Küçük Yalancılar, #3)