Öncelikle kitapokumakistermisin ailesine teşekkür ederim. Gerçekten okuduğum en keyifli,en öğretici kitaplardan biriydi. Altı çizilesi cümlelerin var olduğu,teoloji adına bir beyin fırtınası.Din felsefesi arka planında hazırlanmış,iki koldan anlatılan bir kurgu. Spinoza ve A. Rosenberg(Nazizm'in ideloğu) romanın kahramanları. 1600'lü yıllardan bir anda 1900'ler Almanya'sına atlayabilmesi, kurguyu iki zaman dilimi arasında oradan oraya kaydırması daha çok meraklanmanıza neden oluyor. Üstelik I. Yalom gibi bir psikoterapist sayesinde tarihin en merak edilen iki karakterinin gerek gerçek gerek kurgulanmış karakteristik analizleri ile elinizden düşürmeyeceğiniz bir kitap olacaktır. Hiç beklemediğim bir hamle ile sonlara doğru kadının toplumdaki yeri ve hakları kısmına yer vermesi daha da güzel oldu. Kitabın içeriğinden(ki aslında özel içerikleri yazmaya kalksaydım bu kitabın 1/5ini buraya yazmam gerekirdi): ''Önemli sorular, yüzyıllardır dindar insanların kafasını kurcalayan sorular sordun.Bence bu sorunun kökleri temel ve çok büyük bir hatada yatıyor. Tanrının yaşayan,düşünen,bize benzeyen, bizim gibi düşünen,bizim hakkımızda düşünen bir varlık olduğunu varsayması hatası.Antik Yunan'da bu hata anlaşılmıştı.İki bin yıl önce Xenophanes denilen bilge bir adam eğer öküz,aslan ya da atların duvarlara resim kazıyacak elleri olsaydı Tanrı'yı kendileri gibi şekillendirip, ona kendininkine benzer vücutlar vereceklerini yazmıştı.
Bir kitap bu kadar mı kasar bu kadar mı akmaz. Franny ve Zooey kardeştir ve 7 çocuklu bir ailede büyümüştür. Bu çocuklardan biri savaşta ölür biri de intihar eder.Diğer çocuklardan pek bahsedilmez.Sadece Franny( kız çocuk) ve Zooey'den (erkek çocuk) bahseder. Diğer yorumlarda yere göğe sığdırılmayan kitabı ben beğenmedim. Ya YKY Yayınları kitabı berbat çeviri ile sunuyor ya cidden kötü bir kitap.Bi Orhan Pamuk okurken bu kadar sıkılmıştım. Bazı yerler Hinduizm Budizm esintileri var. (Özellikle Zooey'e abileri tarafından küçük yaşta empoze edilen uzak doğu felsefeleri nedeniyle insanlara karşı mesafeli.) Gereksiz betimlemeler o kadar fazla ki konu gölgede kalıyor. Okuyacaksanız da kesinlikle başka bir yayından okumanızı tavsiye ederim.
Kitaba adını veren bildiğimiz Kabil. Habil'in kardeşi Kabil. Kardeşini öldüren, katil olan. Dini kurgu başlangıçta devam etse de bir süre sonra yön değiştiriyor. Kabil zamanda yolculuk yapıyor.Eyüp'ten,İbrahim Peygamber'e, Sodom ve Gomora'ya gidiyor. Lilith'ten oğlu oluyor, Nuh tufanına gidiyor ve Tanrı ile karşılaşıyor ona daima aynı tonda yaklaşıyor. ''Evet ben bir katilim ama ya sen?'' Dini anlamda hassas olan kesim sakıncalı görebilir ama zaten bunu edebi anlamda görmek gerek. Yoksa eminim yazarın kendisi bile ortaya ben dini tarihi daha iyi biliyorum şeklinde çıkıp açıklama yapmadı. Üstelik ölümünden yakın zamanda yazmıştır. Son kitabıdır. Bana göre sadece eğlenceli bir kitaptır. Tanrı doğasına ilişkin sorgulamalar da denebilir. 'şeytan kesinlikle efendi'nin bir aleti, tanrı'nın kendi adıyla imza atamayacağı pis işleri icra etmekle görevli.'
6 kişilik nitelikli bir uzay gemisi mürettebatı vardır. Aden isimli bir gezegene düşerler. Gözlem yaparlar ve uzun bir süre gördükleri sadece ölümdür. Yalnız sonra ikicanlı ismini verdikleri varlıklardan biri mürettebata sığınır ve ondan medeniyeti hakkında bilgiler edinirler. Bir tür yönetim, (ki kitapta anonim yönetim denmiştir) ikicanlı ırkı üzerinde yıllarca genetik incelemeler yapmıştır, sonucunda da genetik kusurlu yaratıklar ortaya çıkıyor. İkicanlı varlık, yönetimin kime ait olduğunu bilmiyor. Yalnız düzen yine ikicanlı varlıklar tarafından sağlanıyor yani bir tür otokontrol. Orwell kitabında da olduğu gibi sistem diktatör ama insanlar uyum içinde. Böyle olunca mürettebat ikilemde kalıyor. Kalıp yardım mı etmeli yoksa karışmamalı mı? Eğer müdahale etseler bile bu onların iyiliği için mi olur? Tabi Aden ismi dini kitaplarda da geçer. Tevratta Adem ve Havva'nın yasak meyveyi yediği bahçenin adıdır.Kuran'da Adn cenneti vardır.Metafor yanını görmezden gelirsek kurgusal anlamda tatmin edici bir bilim kurgu üstelik dili sade ve akıcı.Yine de tasvirler konusunda biraz sıkıntılı bu da tasvir kısımlarına gelindiğinde okurken bir duraklama yaşatabiliyor.
Kitabın anlaşılması için; https://www.youtube.com/watch?v=0UpKbyKIgmM Bu video izlenmelidir.Yardımcı olacaktır. Yıldızlararası filmini benim gibi hayatının filmi yapmış olanlar Christopher Nolan'ı bilir. Düzülke Christopher Nolan'ın kesinlikle okunması gereken kitap listesinde yer alır.Listenin devamı için; http://www.sabitfikir.com/haber/christopher-nolandan-yildizlararasi-icin-okuma-listesi 4 adet ülke var zaten kitabın başında haritasında belirtiyor. 1-nokta ülke(boyut yok) 2-iki boyut (düzülke) 3-üç boyut (uzay ülke) 4-tek boyut(çizgi ülke) Bu ülkelerin vatandaşları hakkında bilgiler var. Mesela düzülkede en düşük seviye düzçizgilerdir(kadınlar)Sonra askerler,ikizkenar üçgenler,kareler,kusursuz ve en üst seviye yuvarlaklar.Kenar sayınız arttıkça mükemmelleşiyorsunuz. Malum yuvarlak dediğiniz sonsuz sayıdaki kenarın bir araya gelmesinden oluşur. Eğer bu ülkede geometrik bir düzensizlik varsa bu ahlaksızlıktır. Ahlaksız olan bir şekil toplumdan dışlanır. Sonra birgün düzülke hükümdarı üçboyutlu ülke vatandaşı ile tanışır ona tüm gerçeğin iki boyuttan olmadığını ispat etmeye çalışır. Kitabın sonlarına doğru tek boyutlu ülkeden de bahseder.(bana göre en ilgi çekici kısım oydu) Kesinlikle mükemmel bir kitap. Tavsiye ederim.
Kitabın adı (ECCE HOMO) İşte insan anlamına gelir. Bu iki kelime İsa çarmıha gerilmeden önce (işkence edilmiş) Pilatus tarafından kalabalığa karşı söylenmiştir. Bu açıklama çok ilgi çekici olduğu için kitabı okuma konusunda insan iştaha geliyor hatta ilk satırlar (her zamanki nietzsche) beylik laflarla başlıyor. -Gerçeğin peşinden koşun. -Dogmalardan arının vs vs. Gel gör ki ki öyle değil. Bir kere kitap nietzschenin otobiyografisi sayılır ve zihinsel hastalığının zirve yapmasından 1 hafta önce yazılmıştır. İçerik, bir ego patlamasıdır.O kadar kibirli ve kendini beğenmiştir ki; 1. bölüm başlığı;- Neden bu kadar bilgeyim? İlerleyen satırlarda şu sözleri görmek bunu destekler. ''Bir insanın kendi kendine armağan edebileceği en nadir ayrıcalıklardan biri de benim bir kitabımı almalarıdır; hatta bunu yaparken ayakkabılarını çıkarmalarını umuyorum.'' (zaten kendisi mütevaziliği zayıflık olarak nitelendirir ama kitabında en düşük insana bile hoşgörü ile bakabiliyorum der.) Her zaman faşist olduğuna inanmışımdır.''Ben safkan bir Polonya soylusuyum, bir damla kötü kan yok bende, çok az Almanda olduğu gibi". Kadınlar hakkındaki sözleri laf ü güzaftır. '' İntikam ve hınç zayıflık belirtisiyken, saldırganlık güçlülüğün ayrılmaz parçasıdır. Sözgelimi kadın intikamcıdır bu da onun zayıflığının ayrılmaz bir parçasıdır...'' der. Kat'iyen yanlıştır. Hep söylerim Salome tarafından terk edilmek anne sevgisi eksikliği bu hale getirmiştir. zira kadın affedicidir ama intikam almak isterse de bir erkekten daha güzel intikam alır bu onun zayıflığının değil zekasından kaynaklanmaktadır. Kİtabında yeni putlar yaratmayacağım ben der ama 2. bölümde kendini de bir model gibi sunar. Üstelik yalancıdır da (kendisi buna nesnelliğe önem vermiyorum der ama yalancılığın psikanalizdeki karşılığıdır). Kendinden özgeçmiş isteyen arkadaşına verdiği mektupta ben savaş alanında (Lützen'de) doğdum der ama Röcken'de doğmuştur. Yani kısaca okuyun ama pek itibar etmeyin .
Gravity filmi için çok sıkıcı demişlerdi ama konu uzay olunca 'aman canım uzayın sıkıcısı mı olur!' diyip oh iyi ki de izledim demiştim. Any Weir'i ilk olarak http://tanrivarmi.blogspot.com.tr/ tarafından bana gönderilen abonelik maillerinin içeriğindeki EGG(Yumurta) isimli kısa hikayesinden biliyordum. Hikaye o kadar hoşuma gitmişti ki günlerce Andy Weir hakkında araştırma yapmıştım. Bir baktım Marslı diye bir kitap. Aldım okudum tabi bende beklentiler büyük ama kitap 10 üzerinden 6 bana göre. Hiç öyle akıcı falan değil. Hele Kimya ve Fizikten az biraz çakmayan hiç bakınmasın. Adamın biri Mars'a gider orada mahsur kalır NASA'da biz bu adamı nasıl kurtarsak diye düşünür. Başkarakter mahsur kaldığı sırada gelip onu kurtarana dek yaşayabilmek için büyük bir çaba içine girer. En basitinden kendi suyunu üretmeli. Su h2o'dur ama önce uzayda bol miktarda bulunan karbondiyoksitteki karbonu ayıracaktır da sonra hidrojenle birleştirecektir de veya aç kalmamak için kendi ...okunda patates yetiştirecektir. Tamam bunlar zekice yapılan şeyler ama vatandaş Rıfkı bunları düşünemez. Yine de bir INTERSTELLAR bekledim ben. Hem felsefi hem aksiyonlu.