mert TOSUN

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
mert TOSUN okuma durumunu güncelledi.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 3 ay
Profil Resmi
mert TOSUN okuma durumunu güncelledi.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 3 ay
Profil Resmi
mert TOSUN okumuş.
Beyaz Diş

İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi kadar kolay olmasa gerek. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim ve ortaöğretime yönelik 100 Temel Eser seçimi; öğrencilere, velilere ve öğretmenlere, kısacası kültür dünyamıza katkıda bulunacak herkese yararlı olacak niteliktedir.\n\nBir kızıl derili kurt kırmasının dramatik öyküsünü anlatır.\n\nUnutulmaz bir serüven öyküsü olan Beyaz Diş, bir Kızılderili kurt kırmasının öyküsünü anlatır. Savaşçıların en büyüğü olan Beyaz Diş, vahşete vahşetle... karşılık verir. Ta ki, şefkate şefkatle karşılık verme şansını bulana dek...Beyaz Diş, modern dünyanın vahşetini kendi üslubuyla apaçık betimleyen ve bu karikatürize edilmiş gerçekliği geri püskürten unutulmaz bir başyapıttır.\n\n\n\nOkumaktan büyük keyif alacağınız birbirinden güzel hikayelerden oluşan Resimli Çocuk Klasikleri VCD Film hediyesi ile sizler için hazırlandı.\n\nABDli yazarlardan Jack London (1876-1916), yaşam kavgasını anlatan roman ve öykülerinin yanı sıra; hayvanların yaşam kavgasındaki ilkel içgüdüyü betimlemekte de büyük ustalık göstermiş dünya edebiyatının önde gelen adlarından biridir. Anatole Franceın deyişiyle, Jack Londonun yapıtlarının tümünde kımıl kımıl yaşam ve düşünce kaynar. Doğa-insan ilişkisini ele aldığı Beyaz Diş yazarın yabancı dillere en çok çevrilen romanları arasındadır.\n\n\n\nBeyaz Diş, kurt olarak doğmuş ve vahşi doğada yetişmiş bir hayvanın, efendisi tarafından sevgi ve dürüstlükle evcilleştirilmesinin öyküsünü anlatmaktadır.

Beyaz Diş dünyaca ünlü bir romandır. Bu öykünün bu kadar sevilmesinin nedeni, yazarın, gücü ve cesareti sayesinde hayatta kalan kahramanlarını, unutamayacağımız birer efsane haline getirmesidir.\n\nBeyaz Diş: Kanadanın kuzeyindeki vahşi ormanlardaki yaşamın büyüleyici bir romanı. Kurt ile köpek melezi olan Beyaz Diş, hem insan hem de hayvan düşmanlarına rağmen vahşi Yukonda hayatta kalabilmek için doğuştan gelen gücü ve cesaretiyle birlikte içgüdülerine güveniyor. Sürükleyici ayrıntılarla, Jack London, çetin ve acımasız bir ortamda türler arasındaki hayatta kalma savaşının vahşi gerçeklerini göz önüne seriyor. Vazgeçilmez çocuk klasiği Beyaz Diş, Jack Londonın en değerli eserlerinden biri olarak öne çıkıyor.\n\n1906 yılında Beyaz Diş yayınlandığında, Jack London artık ünlü bir yazar olma yolunda önemli adımlar atmış, sadece Amerikada değil, dünyanın başka ülkelerinde de popülerleşmeye başlamıştı. Beyaz Diş, Kuzeyin acımasız vahşi dünyasında hayatta kalma mücadelesini anlatan en başarılı, en büyüleyici romanlardan biridir. Yazar bize, boyun eğmez, amansız bir doğal ve sosyal çevrede, insan ve hayvanın yaşama mücadelesini etkileyici bir gerçekçilikle sunar.\n\nBeyaz Diş, San Franciscoda gemiden indi. Şaşkınlıktan öylece kalakalmıştı. Zaten güç denen şeyi, nedenini kendi de bilmeden içgüdüsel bir kavrayışla tanrılara ait bir özellik olarak kabul etmişti. Ancak San Francisconun çamurlu kaldırımlarında yürürken beyaz adamların tanrısal gücü hiç bu kadar şaşırtıcı gelmemişti ona. O bildiği odundan yapılmış kulübelerin yerini kule gibi yükselen binalar almıştı. Caddeler binbir türlü tehlikeyle doluydu. El arabaları, otomobiller, kocaman atların çektiği büyük at arabaları... Caddelerde vızır vızır dolaşan, diğer araçların arasında bağırıp çağırarak kendisine yol açan elektrikli dev taşıtlar, tıpkı kuzeyin uçsuz bucaksız ormanlarından tanıdığı vaşaklar gibi çığlık çığlığa ilerliyorlardı.\n\nKaranlık ladin ağaçları ormanı, donmuş nehrin her iki yakasında yer alıyordu. Arazi öylesine cansız, ıssız ve soğuktu ki hüzün kelimesi bile onu tanımlamada yetersiz kalıyordu. Sessizlik her yanı sarmıştı. Ama yine de bu uzak yabani topraklarda dirençli bir yaşam vardı.\n\nİlkel bir dünyaya kavuşmak için uygarlıktan kaçacağı yerde, insanların arasına katılmak için ormanı terkeden vahşi bir köpeğin acı, buruk, şaşılası bir yaşama tutkusuyla dolu çarpıcı öyküsüdür Beyaz Diş. Gözleme ve deneye dayanan o yalın gerçekçiliğiyle Jack Landon insanın insanla ve doğayla olan mücadelesini yine destansı boyutlara ulaştırıyor. Bir bakıma Vahşetin Çağrısının devamı sayılan bu sürükleyici romanı bir solukta okuyacağınıza eminiz.\n\nGece karanlığı bastırıyordu. Kampın gürültüsüne ve telaşına alışık olan duyuları körelmişti.Ne görülecek, ne duyulacak, ne de yapılacak bir şey vardı burada. Sessizliğin bozulduğunu ve doğanın harekete geçtiğini görmek için bütün duyularını zorladı. Issızlık içinde dehşetli bir tehlikenin pusuda olduğu hissi onu korkutuyordu. Panik içinde kampa doğru çılgınca koşmaya başladı. Koşa koşa ormandan çıktı ve ay ışığıyla aydınlanmış, gölgesiz ve karaltısız bir düzlüğe geldi. Ama kamp yoktu ortalıkta..Arka ayakları üzerine çöktü, burnunu aya doğru kaldırdı.Yalnızlığının verdiği buruklukla beraber korkusu da artmıştı.Geçmişteki acıları ve geleceğin korkularını anlatan uzun ve acıklı bir uluma tutturdu. Bu onun, ilk uzun ve acı dolu ulumasıydı.. ...\n\nKendi cinsinden ve insanlardan nefret gördüğü, hiç durmadan onlarla mücadele ettiği için büyümesi çabuk fakat tek yönlü oluyordu. İçindeki şefkat ve sevginin filizlenmesi olanaksızdı. Böyle şeyler için en küçük bir umudu bile yoktu. Kuvvetliye boyun eğmek, zayıfı ezmek kuralını öğrenmişti. Gri Kunduz kuvvetli bir tanrıydı. Bu yüzden Beyaz Diş ona boyun eğiyordu. Fakat kendisinden küçük olan köpek, ezilmesi gereken zayıf bir yaratıktı. Onunki kuvvet yönünde bir gelişmeydi. Devamlı acı çekmek, hatta mahvolmak tehlikesine karşı koyabilmek için, yırtıcı ve savunmacı özellikleri aşırı derecede gelişmişti. Diğer köpeklerden daha çabuk hareket ediyor, daha hızlı koşuyordu. Onlara oranla daha hileci, daha öldürücü, daha çevikti. Çelik gibi kasları, ipince sinirleri olan, cesur, zalim, yırtıcı ve akıllı bir hayvan olup çıktı. Bütün bu niteliklere sahip olması şarttı, aksi halde ne ayakta durabilecek ne de içinde bulunduğu bu düşman çevrede yaşayabilecekti.\n\n\n\nHayatın rengi, her insan için farklıdır ve her gün farklı bir biçimde çıkar karşısına... Peki, başka varlıkların gözünden bakınca nasıldır hayat? Onların da bizler gibi kederleri, sevinçleri ve kavgaları var mıdır?Beyaz Diş bu soruların cevabını arıyor. Yarı kurt, yarı köpek Beyaz Dişin gözüyle dünyayı, yaşamı ve her şeye rağmen ayakta kalma mücadelesini anlatıyor. Her şeyin ortasında sandığımız insanı her zamankinden farklı bir yerde buluyorsunuz bu eserde... Zira insan, bu kitapta bir başka insanın değil, bir kurdun gözlerinden anlatılıyor ve yargılanıyor.Dünya klasiklerinden biri sayılan Beyaz Diş, dışımızdaki dünyayı bize yaklaştıran, bize farklı açılardan bakmayı öğreten bir eser. Bu romanı okuduktan sonra, hayata bakışınız değişecek ve diğerlerinin dünyasını daha iyi anlayacaksınız.\n\nIrmak, boydan boya buz tutmuştu. Kuzeyin bu akıllara durgunluk veren karlarla kaplı yolları vahşetin tanımıydı sanki...Herşeye karşın yaşam sürüp gidiyordu. İşte ileride bir köpek sürüsü kızağı sürükleyip götürüyordu. Kızakta iki adam ve bir tabut vardı....\n\nuzeyin soğuk ormanlarında yaşam kavgası...Açlık ve hayatta kalma çabası...Beyaz Diş, bir kurt kırması; damarlarında hem kurt hem de köpek kanı dolaşıyor. Ormanda yapayalnız, hayatta kalmaya çalışıyor. Bir gün, na dek yaşadığı mağaranın duvarını geçip hayata atılıyor e her şeyi en başından keşfetmeye koyuluyor. Vahşi doğanın çetin şartları, yaratılışındaki sertliği gün geçtikçe daha çok besliyor. Ve sonunda Beyaz Diş, amansız bir kurt oluyor. Derken efendiyi, yani insanı tanıyor.Usta yazar Jack London, Beyaz Dişte bir kurt ve ona sahip çıkan farklı efendiler üzerinden evcilleşmenin imkânını sorguluyor.\n\n

İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 3 ay
Profil Resmi
mert TOSUN okumuş.
Dede Korkut

Çocuklugunda Dede Korkut adini duymamis olan yoktur. O yaslarda hakkinda fazla bir sey bilmedigimiz ya da ögrenmedigimiz Dede Korkut, Türklerin gelenek ve göreneklerini, yasama biçimlerini, deger yargilarini yansitan hikâyelerin anlaticisi, derleyip toparlayicisi olan bir Türk atasidir. 14. ve 15. yüzyillarda yaziya geçirilen, ama öncesinin çok ötelerde oldugu bilinen bu hikâyelere destan da denilmektedir. Dildeki yalinlik ve açiklik, anlatimindaki akicilik, bu yapitin bugünlere ulasmasini saglamistir. Doga sevgisi, insanca olan her seye verilen deger gibi evrensel temalarin yaninda, hikâyelerin her satirina ozanca bir duyarlik da sinmistir.Özgün adi Kitâb-i Dedem Korkut alâ Lisân-i Taife-i Oguzân olan bu basyapit, Adnan Binyazar tarafindan yalinlastirilip genç okurlarimiza kazandirildi. TADIMLIKDede Korkut Kimdir?Her ulu kisi gibi, Dede Korkutun kimligi konusunda da ayrintili bilgilere ulasilamiyor. Ancak birtakim eski metinler, tarihsel kaynaklar, halk arasindaki söylentiler, pek belirgin olmasa da, Dede Korkutun kisiligi üzerine ipuçlari vermektedir. Bu söylentilerin isiginda, Dede Korkut anlatilarina dayanarak, onun kisiligi konusunda genel de olsa bir sonuca varmaya çalisalim.Eski kaynaklarda Korkut, Korkut Ata, Dede Korkut gibi adlarla anilan Dede Korkut hakkinda, elimizdeki hikâyelerin giris bölümünde su bilgiler veriliyor: Hazreti Muhammet zamanina yakin, Bayat boyundan Korkut Ata derler bir kisi çikti. O kisi, Oguzun bilicisiydi. O ne derse olurdu. Bilinmezliklerden türlü haberler verirdi. Yüce Tanri tarafindan onun gönlüne dogardi. Korkut Ata, Oguz halkinin güçlüklerini hallederdi. Her ne is olursa, Korkut Ataya danismayinca yapmazlardi. Her ne is buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup yerine getirirlerdi.Irène Mélikoff, Dede Korkutu eski Türklerin kam/ozani sayar. Bu, Dede Korkutun Saman dedeler soyundan geldigi anlamini tasir. Mélikoff, kökü Türk Samanligina dayanan bugünkü Bektasi dedeleriyle Dede Korkut arasinda böylece bir baglanti kurmus oluyor. Kam/ozanlik, biliciligi (keramet ehli olma), deyis söyleyip kopuz çalmayi, toplum katlarinda saygin bir yer tutmayi, yerine göre yigitlik göstermeyi gerektirir. Kam/ozanlik, bütün bu özelliklerle birlikte, agirlikli olarak anlaticilik demektir. Halkin üstesinden gelemedigi sorunlara çözüm getiren odur; ruhlari erince eristiren, hastalari sagaltan da odur. Öncü bir ata, ilk anlati sanatçisidir kam/ozan. Saman/kamin yasadigi toplumun tüm kültürel, ekonomik ve ruhsal hayatina agirligini koydugunu ve tanrilarla insanlar ya da toplum arasinda bir araci/medyatör rolü üstlendigini ileri süren Pirverdioglu, Samanlik töresinin süregeldigi toplumlarda Samanin birçok görevler üstlendigini belirtirken su noktalara deginiyor: :: Halki için Tanridan bereket ve refah ister ve bu amaçla düzenlenmis kurban törenlerini yönetir. :: Gerektiginde yagmur, kar yagdirarak ya da tufani durdurarak dogayi etkiler. :: Çesitli hastaliklari tedavi eder ve salgin hastaliklari durdurur. :: Zor dogumlarda kötü ruhlari kovarak yardim eder, dogan çocuga ad verir, çocugun kaderini belirler. :: Ölenlerin ruhunu öteki dünyaya götürür. :: Gelecegi bildirir, kayip esyalari ve kisileri bulur. :: Toplum üyeleri arasindaki anlasmazliklari çözer, hakemlik yapar, av alanlarini ya da otlaklari paylastirir. Kam/ozanlarin saz çalma geleneginin, Kerem ile Asli hikâyesinde, Âsik Garip ve Köroglunda sürdügünü, onlarin da Samanlik görevlerine degindikten sonra sözü Dede Korkuta getirerek su örnekleri veriyor: :: Dede Korkutun Basat Depegözi Öldürdigi Boyunda yaptiklari bir Samanin kendi toplumu için yaptiklarina benzemektedir. Kam, toplumuna kötülük yapan ruhla iliski kurar, (ruhun) ne istedigini ögrenir ve eger çok sey istenirse pazarlik eder ve ruhla anlasma saglardi. Dede Korkut da Tepegözle pazarlik ediyor. Tepegözle anlasarak belli bir süre için olsa bile Oguzu bu belâdan uzak tutmayi basariyor. :: Kam Börenin Oglu Bamsi Beyrek Boyunda da Dede Korkut hiç kimsenin üstlenmek istemedigi bir görevi yapar ve Deli Karçarla anlasir. :: Begil Oglu Emrenin Boyunda, Gürcistandan haraç olarak gelen kiliç ve çomagi ne yapacagina karar veremeyen Hanlar Hani Bayindir Hanin yerine karari Dede Korkut verir. Ahmet Pirverdioglunun vardigi su sonuç ise, saz çalma ve deyis söyleme töresine dayanan âsik geleneginin Samanlikla ilgisini ortaya koyuyor: Destanin bütün boylarinda Dede Korkutun faaliyetlerinin en agir bastigi yönü âsiklik/ozanlik yönüdür. O, her boyun sonunda Boy boylar, soy soylar ve Oguznâmeyi dizer/kosar. Böylece, Dede Korkut, Kam/Ozan-Halk âsigi zincirinin orta halkasini olusturmaktadir1. Bu özelliklere göre Dede Korkut; bilgin, iyi ve inanilir bir yorumcu, bilinmezliklerden haber veren, Tanridan güç almis bir ermis, bir velîdir. Bununla birlikte, sorunlara çözüm bulan bir danisman, hakliyi haksizdan ayiran bir yargiç, sözü tutulan ve önerileri yerine getirilen bir halk büyügüdür. Tarama Sözlügü2, atayi baba sözcügüyle karsiliyor. Dede Korkutun özellikleri göz önüne getirilirse, sözlügün verdigi bu anlam yeterli degildir. Bu sinirli anlama bagli kalmayarak, ata sözcügünün degisik anlamlarini düsünmek yerinde olur. Anlatilarda Korkut Atadan çok, Dede Korkut adiyla karsilasiliyor. Dresden nüshasinda Dede Korkut adi 29 kez geçtigine göre, buradaki dede unvani üzerinde özellikle durmak gerekir. Dede Korkut adindaki dede sözcügünün Korkut adi kadar eski olmadigi ve bunun söylence kisisi Korkutun yasliligini nitelemek amaciyla asil ada sonradan eklendigi düsünülebilir. Tarihsel kaynaklarda ve çesitli Oguz rivayetlerinde Korkut adinin bazen dedesiz olarak yalnizca Korkut, bazen de Korkut Ata biçiminde geçmesi bunu açikça göstermektedir. Aslinda, Kâsgarlida bulunan ve Oguzca oldugu belirtilen, XIII. yüzyildan bu yana da Anadolu metinlerinde gördügümüz dede sözcügü ile, daha eski Türkçede ve Dogu Türkçesi ayri tutulursa, Bati Türkçesi disindaki öteki Türk lehçelerinde karsilasilmaktadir. Radloffta Çagatayca olarak da bulunmakla birlikte, yapisi bakimindan süpheli görünen bu sözcügün Dogu Türkçesine de Oguzcadan geçtigi anlasilmaktadir. Eskiden beri Türkçede ve öteki Türk lehçelerinde yasli büyüklerin unvani olarak, Bati Türkçesindeki dede sözcügü yerine genellikle ata unvani kullanilmistir. Bu kullanisa Bati Türkçesinde de rastlanmaktadir3.Yasli büyüklerin unvani olarak belirlenen dede sözcügü, ata sözcügünün yerini de tutuyor. Dede Korkut anlatilarinin giris bölümünde, Dede Korkuta baglanan özellikler, onun bir Türk babasi oldugunu göstermeye yeter. Görülüyor ki, az çok anlam ayrintilarina karsin, sözcüklerin birlestigi bir nokta vardir. Bu sözcüklerin anlam kapsamina göre, Dede Korkut, Türkler arasinda, benzersiz yeri ve görevi olan bir Türk atasidir. Anlatilan boylara göre, Oguzlarin deger verdigi bir kisi olan Dede Korkutun çesitli görevleri, dogal ve olaganüstü görevler olmak üzere ikiye ayrilmaktadir. Dede Korkutun kisiligini belirleme yönünden, onun bu görevleri üzerinde durmak yararli olacaktir.Ad Koyucu Dede KorkutDirse Han Oglu Bogaç Han Boyunda, Çagirdilar, Dede Korkut geldi. Oglani alip babasina vardi sözleri, Dede Korkutun bu görevini belirtiyor. Gücünün üstünde bir is yapan oglana ad konmasi için, Dede Korkut, bunun gerekçelerini siraliyor. Oglanin erdemli, hünerli oldugunu belirttikten sonra ona taht, beylik verilmesini önerir: Bayindir Hanin ak meydaninda bu oglan savasmistir, bir boga öldürmüs senin oglun, adi Bogaç olsun, adini ben verdim, yasini Tanri versin der. Bunun üzerine, oglanin babasi, ogluna taht verir, beylik verir. Ad koyulmasindan sonra, oglanin, toplum içinde bir yeri olmustur. Artik o beydir, taht sahibidir. Anlasiliyor ki, Dede Korkut, toplumun basari-basarisizlik dengesini de düzenliyor. Çünkü, toplumun basina belâ olanlari yola getiren de odur. Böylece, Dede Korkut toplumda belirleyicilik görevi yüklenmistir. Bir ata ya da dede olarak, hiç kimsede bulunmayan yetki, Dede Korkutun kisiliginde toplanmistir.Dede Korkutun verdigi adlar ozanca olmakla birlikte, ünlenen kisiyi de o adla sonsuza götürecek niteliktedir. Sözgelisi, boga öldüren bir çocuga Bogaç adini vermistir. Bu ad, her zaman bogayla ilgili bir olayi çagristiracaktir. Ayrica, Adini ben verdim, yasini Tanri versin diyerek, insanla Tanrinin yetkilerini de ayirmaktadir. Dede Korkut, burada, insanlarin, alinyazisi disindaki durumlarini yöneten bir inanilir kisi kimligindedir. Tanri ile insanin görev alanlarini birbirinden ayirmaktadir. 1 Türk Kültüründe Samanizm, Ozan, Âsik Sanati ve Dede Korkut, IV. Türk Dünyasi Yazarlar Kurultayi (Bildirirler), Ilesam Yayinlari, Ankara, 1999, s. 293-299.2 Tarama Sözlügü 1, Türk Dil Kurumu, Ankara, 1963. s. 268.3 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabi, C. 1, s. 1

Çocuklugunda Dede Korkut adini duymamis olan yoktur. O yaslarda hakkinda fazla bir sey bilmedigimiz ya da ögrenmedigimiz Dede Korkut, Türklerin gelenek ve göreneklerini, yasama biçimlerini, deger yargilarini yansitan hikâyelerin anlaticisi, derleyip ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 3 ay
Profil Resmi
mert TOSUN okumuş.
Adada Macera

Philip, Dinah, Lucy-Ann ve Jack için Cornwallda tatil, tam da iple çektikleri türde bir şeydi –ta ki gizemli Gloom Adasında fena halde uğursuz olayların yaşandığını fark edene kadar.Ama işte gelin görün ki, terk edilmiş bakır madenleri ve denizin altındaki gizli tünellerde kendilerini bekleyen tehlikeli serüvene hiç mi hiç hazırlıklı değillerdi.P.N: Arkadaşlar! Gizli Yediler ve Afacan Beşler serileri de yeni çevirileri ve şık kapakları ile çok yakında eksiksiz olarak sizlerle!

Philip, Dinah, Lucy-Ann ve Jack için Cornwallda tatil, tam da iple çektikleri türde bir şeydi –ta ki gizemli Gloom Adasında fena halde uğursuz olayların yaşandığını fark edene kadar.Ama işte gelin görün ki, terk edilmiş bakır madenleri ve denizin alt... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 3 ay
Profil Resmi
mert TOSUN okumuş.
Define Adası

Bay Trelawney, Doktor Livesey ve diğer beyefendilerin hepsi, Define Adasının tüm hikayesini, başından sonuna, hiçbir şeyi atlamadan yazmamı istediler. Ben de bu yüzden 1760 yılında kalemimi elime alarak, babamın Benbow Hanını işlettiği zamana ve yanağında kılıç yarası bulunan, güneş yanığı tenli yaşlı denizcinin hanımıza ilk geldiği güne geri dönüyorum.(Kitaptan)\n\nGenç Jim Hawkins, Kaptan Flint\in sandığında define I haritasını ilk bulduğunda, kendisini bekleyen maceraları hayal bile edemiyordu. İspanyola gemisinde kabin görevlisi olduktan sonra Kont Trelawney, Kaptan Smolett, Dr. Livesey ve hain Uzun John Silver\la birlikte tüyler ürperten bir serüvene yelken açtı. Korsanlar, ihanetler, define haritaları, gizli hazineler ve deniz diplerinde yatan gemiler... Robert Louis Stevensoh\ın başyapıtı olan Define Adasında, büyük bir düş gücünden yansıyan heyecan dolu satırları bir solukta okuyacaksınız. Alfa Yayınları, gelmiş geçmiş en güzel macera romanlarından biri sayılan Define Adaşını özenli çevirisiyle tüm çocukların hayal dünyasına sunuyor...\n\nBir gün beni kenara çekmiş ve gözümü dört açıp, ‘tek bacaklı bir denizciyi görür görmez ona haber vermem karşılığında her ayın ilk günü dört gümüş peni vadetmişti. Bu kişinin nasıl rüyalarıma girdiğini anlatmama gerek yoktur sanırım. Fırtınalı gecelerde, rüzgâr evin dört bir yanında uğuldarken ve dalgalar var gücüyle kıyıda ve kayalıklarda patlarken, bin farklı biçimde ve bin farklı şeytani ifadeye bürünmüş olarak çıkardı karşıma. Bacağı bazen dizinden kesik olurdu, bazen kalçasından. Bazen de tek bacağı gövdesinin orta yerinden fırlayan korkunç bir canavara dönüşürdü. Ama tek bacaklı denizciden korkmama rağmen, kaptanın kendisinden, onu tanıyan herkesten daha çok korkardım.(...)İnsanları en çok korkutan, hikâyeleriydi. Korkunç hikâyelerdi bunlar. Darağacında sallanan suçlular, kalas üzerinde gözleri bağlı yürüyüp denize atılanlar, korkunç fırtınalar, Dry Tortugas ve Amerikanın Karayip Denizine komşu topraklarındaki vahşi yerler ve serüvenler. Hikâyelerde anlattığı cinayetler kadar kullandığı kaba dil o bizim saf ve temiz köylüleri dehşete düşürüyordu...(...)‘Ölü adamın sandığı üstünde on beş adam / Yo-ho-ho ve bir şişe rom. / İç, gerisini halleder şeytan / Yo-ho-ho ve bir şişe rom. İlk başlarda ‘ölü adamın sandığının yukarıda, Kaptanın odasında duran büyük sandığın bir benzeri olduğunu düşünüyordum ve bu düşünce tek bacaklı denizciyle birlikte rüyalarıma girmişti.Dünyanın önemli gotik yazarlarından Robert Louis Stevensonun herkes tarafından bilinen ünlü klasik romanı Define Adası da Oğlak Klasikleri arasında.\n\nDefine avcılarının maceralarını konu alan gençlik romanı.\n\nKorsan ve define konulu romanları sever misiniz çocuklar? O halde R. L. Stevensonın Define Adası adlı ünlü romanını severek okuyacaksınız. Bakalım; kahramanlarımız Define Adasında gerçekten define bulabilecekler mi, yoksa onları orada bir sürü tehlike mi bekliyor?\n\nRobert L. Stevensonun dünyaca ünlü klasiğidir. Jim Hawkins adlı çocuk, ünlü korsan Kaptan Filintin hazinelerinin haritasını ele geçirir. Korsanların bundan haberi vardır. Küçük Jim ve dostları Hispaniola adlı gemiyle yola çıkarlar. Rotalarını Define Adasına doğru çevirmişlerdir. Ancak büyük bir sürpriz onları beklemektedir, çünkü korsanlar da aynı gemidedir.\n\nİskoçyalı yazar Robert Louis Stevensonun ünlü macera romanı Define Adasında, İngilterede bir hancının oğlu olan Jim Hawkinsin eline geçen bir define haritası üzerine çıktığı define avı konu edinilir. Tek gözü kör ve bantlı, bir eli kancalı, omuzunda papağanı ile belleğimizde canlandırdığımız korsan resminin oluşmasında Define Adasının büyük etkisi vardır. Birçok dile çevrilen kitap, çocukları tropikal adalar, işaretli hazine haritaları ve korsanların olduğu sürükleyici bir maceraya çağırıyor.\n\nJim Hawkinsin tüm hayatı, gizemli bir denizcinin, babasının hanına adım atmasıyla tamamen değişmiştir. Adı Billy Bones olan bu denizcinin, peşinde birçok denizcinin olduğu bir sırrı vardı. Billy Bones öldüğünde, Jim bu sırrın bir define haritası olduğunu öğrenir ve birçok denizci de bu haritayı ele geçirmek için onu öldürmeye hazırdır.

Peşine, birçok iştahı kabarmış haydutun düştüğü bu harita, Jimin eline geçtiğinde, bu defineyi ele geçirmek için çıkılan bir deniz yolculuğunda kendini bulur. Ama bu deniz yolculuğunda kahramanımız, onu bekleyen ölümcül tehlikelerin hiçbirinin farkında değildir.
\n\nKont Trelaney, Dr. Livesey ve diğerlerinin benden Define Adası ile ilgili her şeyi baştan sona bütün ayrıntılarıyla anlatmamı istemeleri üzerine, adada hala definenin bulunabileceğini de bildiğimden, elime kalemimi aldım ve çok eskilere, babamın Amiral Benbow Hanını işlettiği ve yüzü yaralı denizcinin bizimle yaşamaya başladığı ilk günlere döndüm...\n\nMillî Eğitim Bakanlığınca Türk ve dünya edebiyatında 100 Temel Eser in önce ortaöğretimde ardından ilköğretimde belirlenmiş olmasını, ülkemizdeki okuma oranını artırmaya yönelik bir çaba olarak görüyoruz. Bir başlangıç olarak ilköğretimde 100 Temel Eser ümit vericidir; ilköğretim seviyesindeki çocuklarımıza bu eserleri okutmayı başarabilirsek, okuyan toplum olma yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır. İlköğretimde 100 Temel Eser in bir başka olumlu yönü de; aynı eserleri okumuş, o eserlerdeki dil varlığı ile duygu ve düşünce zenginliğini fark etmiş bireylerin oluşturacağı bir toplumun daha hoşgörülü, daha paylaşımcı olmasını sağlamasıdır.\n\nBabasıyla beraber bir köy hanında çalışan on beş yaşındaki Jim Hawkinsin hayatı hana esrarengiz bir konuğun gelmesiyle altüst olur. Jim Hawkins elinde olmadan korsanlar arasındaki çekişmeye karışır ve define peşinde uzak ülkelere açılır. Tahta bacak, Bill Jones ve küçük Jimin maceralarını bu romanda okuyacaksınız. ...\n\n\n\nBu kitap, çocuklar için yazılmış ilk romandır. Yazıldığından bu yana çocukların en çok okuduğu bu kitabın yazarı R.L. Stevensondur. MEB Talim ve Terbiye Kurulunun 2207 sayılı Tebliğler Dergisinde yayınlanan kararı ile ilk ve ortaokul öğrencilerine tavsiye edilmiştir.\n\n\n\nBabam, annem ve ben üçümüz İngilterenin batı sahillerinde küçük bir kasabada bulunan Amiral Benbow adında ufak bir hanı işletiyorduk. Ben on iki yaşındayken bir gün hana iri-yarı, güçlü-kuvvetli biri geldi. Yüzü güneşte yanmış, sağ yanağında büyükçe bir kılıç yarası vardı. Tırnakları kirden simsiyahtı. Sırtında kirli bir denizci ceketi asılıydı. Bir sandalyeye çöktü ve hafif ıslıkla bir şarkı söylemeye başladı:\n\n\n\n

Bay Trelawney, Doktor Livesey ve diğer beyefendilerin hepsi, Define Adasının tüm hikayesini, başından sonuna, hiçbir şeyi atlamadan yazmamı istediler. Ben de bu yüzden 1760 yılında kalemimi elime alarak, babamın Benbow Hanını işlettiği zamana ve yana... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 3 ay
Daha Fazla Göster

mert TOSUN şu an ne okuyor?

Fedailerin Kalesi Alamut

%45
Sayfa 230.

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.