Fransız Teğmenin Kadını

En Son Değerlendirmeler

Profil Resmi
10 puan

Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi kitabı ile kıyaslayarak eleştirmek istiyorum. Masumiyet Müzesi için yazdığım değerlendirme şudur: Bu kitabı 4 yıl önce okudum. Okuduğumda anladığımı düşünüyordum ama aslında tam olarak anlayamadığımı geçen hafta John Fowles'in 'Fransız Teğmen'in Kadını'nı okuduktan sonra fark ettim. FTK ki Orhan Pamuk okuduğu en güzel aşk romanı olduğunu belirtir ve gerçekten de Postmodern romanın bence en güzel (ve ilk) örneklerinden biridir, Viktorya çağı İngilteresinde aristokrat bir erkek, burjuva sınıfından bir kadın ile alt sınıftan diğer bir kadının arasındaki aşk üçgenini ekseninde yaşanan toplumsal değişimleri özellikle kadın özgürlüğü konusundaki değişimleri konu alır. FTK'nı okumaya başlar başlamaz Masumiyet Müzesi'ni hatırladım. Füsun da Sarah gibi alt sosyo-ekonomik tabakaya mensup bir kızcağızdır. Kemal da Charles gibi her ne kadar Türkiye'de aristokrasi sınıfı olmasa da sosyoekonomik bakımdan aristokrasiyle kıyaslanabilecek bir sınıfa mensuptur. Aynı şekilde, Sibel de Ernestina gibi sosyal statü bakımından nişanlısına denk bir konumdadır. Her iki romanda da erkek kahramanımız, güzel ve zengin nişanlısı ile toplumun onaylayacağı ideal evlilik birliğini kurmak ile yasak ama çekici aykırı aşkını yaşamak arasında kalır. Ve her iki romanda da olaylar erkek kahramanın etrafında dönüyor gibi görünse de esas merkez fakir kızcağız ve onun yaşadığı dönüşüm paralelinde toplumun yaşadığı dönüşümdür. İşte okuduğum zaman aslında anlamamışım düye düşünmeme yol açan düğüm noktası burası. Yani karakter-toplum bağlantısı, dönüşümü ayrıntısı. İki kitap arasında şöyle bir fark var, ki iki toplum birbirinden epey farklı olduğu için bu fark kaçınılmaz, FTK'da karakter (ve toplum) okuyucuyu da tatmin edebilecek bir açıklıkla, netlikle dönüşüm geçirir. Masumiyet Müzesinde ise okuyucu bir bocalama, bir çırpınma ile karşı karşıyadır. Öyle ki yeri gelir " derdin ne arkadaş!" diye karakterlere kızacak aşamaya gelirsiniz hatta "ne anlatmaya çalışıyorsun" diye yazara kızarsınız. Oysa bu bocalamanın bu çırpınmanın sebebi açıktır: Sarah ne istediğinin nereye varacağını bilir çünkü Sanayi devrimini yaşayan Viktoryen İngiltere'de sosyal dönüşüm açık, net ve kaçınılmazdır. Sarah toplumun belirlediği normlara hapsolmak yerine bohem ve özgür bir hayatı seçebilir. Çünkü toplum ona bu fırsatı verecek kıvama gelmiştir. Zavallı Füsun'un ise böyle bir seçeneği yoktur çünkü yaşadığı toplum dönüşüm geçirememektedir. Toplumsal normlara uymamaya karar verecek olursa seçenekleri sınırlıdır. Mesela ne olabilir? "Artist" olabilir. Ancak feragat etmek zorunda kalacağı şeyler Sarah'ınkilerden çok daha fazladır. Mesela Charles bir ihtimal Sarah'ın seçimlerine saygı duyabilir ve onun seçtiği hayatı paylaşabilir ama Kemal her ne kadar Füsun'un artist olma kararını destekliyor gibi görünse de genlerine bile işlemiş olan ataerkil kaygılar filmde öpüşme sahnesi olasılığında bile Füsun'u kısıtlamasına sebep olcaktır. Bu örnek üzerinden hareketle Orhan Pamuk toplumsal devinimsizliğimize ve büyük oranda bundan kaynaklanan melankolimize ayna tutar aslında. İçeriği bir yana, gerçek bir Masumiyet Müzesi kurma projesi ile Orhan Pamuk roman ile gerçek hayat arasındaki bağı Fransız Teğmenin kadınında olduğundan birkaç adım öteye taşır. Sırf bu yönüyle bile Masumiyet Müzesi edebiyat tarihinin önemli kilometre taşlarından biridir. Evet, içeriği çoğu yerde beni boğdu ama dediğim gibi bunun suçlusu yazar ya da konu değil: Melankoli ve belirsizlik toplumsal karakterimizin önemli parçaları ise bizi anlatan bir romanda bulunmaları da kaçınılmaz...
Sonuç olarak John Fowles gerçek bir büyücü. Çok şey anlatır. Çok eğlenceli bir şekilde anlatır. Yanlız, bu kitapla ya da John Fowles ile ilgili katılmadığım bir yorum var, çoğu yerde geçer. Derler ki John Fowles tanrı-yazar sıfatını reddeder. Katılmıyorum. John Fowles kendinden önceki yazarlar gibi tanrı-yazarlığa soyunur, tek farkla: Yaratıları kesin ve değişmez değildir, farklı olasılıkları gösterir. Hatta o derece tanrı-yazardır ki siz tam roman bitti derken, "durun bi dakka aslında şöyle değil de böyle de olabilirdi" diye sizi şaşırtır, alt üst eder...

Profil Resmi
10 puan

Çok beğendim gerçekten de, edebi bir lezzet aldım..

8 puan

severek okudum, ilginç bir kitaptı.

7 puan

Sıkılmadan okuduğum kitaplardan biridir. Yazar, kitabı iki farklı sonla bitirmiş. İlginç geldi.

11 yıl, 10 ay
7 puan

Viktoryen döneminin kurallarıyla,tanımlarıyla dalga geçen;aşkın ve tutkunun boyutlarını olabildiğine zorlayan bir kitap.

Profil Resmi
9 puan

john fowles... sıradışı buldum... tembel roman okuyucusuna göre değil... sizi de içine alıyor, okurken sorgulatıyor...

10 yıl, 10 ay
Profil Resmi
9 puan

viktorya döneminde bir aşk hikayesi anlatan ama konusundan çok anlatımının gücü ve farklılığıyla öne çıkan bir roman. viktorya dönemine yüz yıl sonrasından bakan "anlatıcı" zaman zaman hikayeyi keserek okura sesleniyor, okurun hikayeye ve karakterlere bakışını değiştiriyor. tercihler ve belirsizlikleri sürekli vurgulayan fowles anlatısı yine kendine has bir finalle son buluyor. kolay okunan , keyifli ve aynı zamanda bilgilendirici, merak uyandırıcı bir roman.

10 puan

Bu kitabin basi cok sıkıcıydı bir turlu gitmiyordu hep ayni sayfadaymisim gibi hissediyordum.Ama olaylar baslayinca elimden birakamadim ve en sevdigim kitaplardan oldu tabi bunda ingiliz tarihinin ve john fowles in kullandigi o harika uslubunda cok etkisi var.Ben bir donemin bu kadar iyi anlatilacagini ve elestirilcegini tahmin bile edemezdim hele fowles in kendi dusuncelerini yazdigi ozel bolumler enfesti :) ingiltere viktoryasini cok harika ve en guzel sekilde ogrendim adeta orda yasamis gibiyim. Yazarlikta en us nokta benim icin fowles oldu :) Son olaraktan bebegimsin fowles :)

8 puan

Üzerinde çok dikkatli ve kapsamlı çalışıldığını gösteren bir yapıt. Yazara hayran kaldım.

9 puan

Koleksiyoncu'yla tanıyıp çok sevdiğim John Fowles' ın okuduğum ikinci kitabı Fransız Teğmenin Kadını. Benim için zorlu bir okuma süreciydi. Geçen sene Nihal Yeğinobalı'nın Askerin Kadını adlı çevirisini okumaya başlamış ama yarım bırakmak durumunda kalmıştım. Bu sene, Ayrıntı'dan çıkan Aslı Biçen çevirisiyle okudum kitabı. Araya başka kitapların girmesi ve benim tembelliğim nedeniyle 1 ay gibi uzun bir sürede bitirebildim.

FTK tezatların kitabı diyebilirim. Kitaba adını veren bir teğmen var ama sadece Sarah'a bu etiketi yapıştırmaları için. Yazar kitap boyunca bize asıl göstermek istediğini gizliden gizliye gösterdi. Başkarakter gibi görünen Charles, Sarah'nın karşısında figüran gibiydi, Sarah ise Charles'a ne kadar yakınsa bize de o kadar yakındı.
Kitap boyunca Viktorya döneminin çarpıklığı, düzeni gözümüze sokuldu yazar tarafından. Zaman zaman olaya dahil oluşu çok hoşuma gitti.

Yazar bize 3 farklı son sundu. Yapboz parçalarını verip kaçtı adeta. Büyük resimde ne olacağını siz bilirsiniz der gibiydi. Çok farklı bir okuma süreciydi.

geri ileri