'Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.' Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz. 1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor.
'Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.' Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz. 1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor.
Bu kitabı 4 yıl önce okudum. Okuduğumda anladığımı düşünüyordum ama aslında tam olarak anlayamadığımı geçen hafta John Fowles'in 'Fransız Teğmen'in Kadını'nı okuduktan sonra fark ettim. FTK ki Orhan Pamuk okuduğu en güzel aşk romanı olduğunu belirtir ve gerçekten de Postmodern romanın bence en güzel (ve ilk) örneklerinden biridir, Viktorya çağı İngilteresinde aristokrat bir erkek, burjuva sınıfından bir kadın ile alt sınıftan diğer bir kadının arasındaki aşk üçgenini ekseninde yaşanan toplumsal değişimleri özellikle kadın özgürlüğü konusundaki değişimleri konu alır. FTK'nı okumaya başlar başlamaz Masumiyet Müzesi'ni hatırladım. Füsun da Sarah gibi alt sosyo-ekonomik tabakaya mensup bir kızcağızdır. Kemal da Charles gibi her ne kadar Türkiye'de aristokrasi sınıfı olmasa da sosyoekonomik bakımdan aristokrasiyle kıyaslanabilecek bir sınıfa mensuptur. Aynı şekilde, Sibel de Ernestina gibi sosyal statü bakımından nişanlısına denk bir konumdadır. Her iki romanda da erkek kahramanımız, güzel ve zengin nişanlısı ile toplumun onaylayacağı ideal evlilik birliğini kurmak ile yasak ama çekici aykırı aşkını yaşamak arasında kalır. Ve her iki romanda da olaylar erkek kahramanın etrafında dönüyor gibi görünse de esas merkez fakir kızcağız ve onun yaşadığı dönüşüm paralelinde toplumun yaşadığı dönüşümdür. İşte okuduğum zaman aslında anlamamışım düye düşünmeme yol açan düğüm noktası burası. Yani karakter-toplum bağlantısı, dönüşümü ayrıntısı. İki kitap arasında şöyle bir fark var, ki iki toplum birbirinden epey farklı olduğu için bu fark kaçınılmaz, FTK'da karakter (ve toplum) okuyucuyu da tatmin edebilecek bir açıklıkla, netlikle dönüşüm geçirir. Masumiyet Müzesinde ise okuyucu bir bocalama, bir çırpınma ile karşı karşıyadır. Öyle ki yeri gelir " derdin ne arkadaş!" diye karakterlere kızacak aşamaya gelirsiniz hatta "ne anlatmaya çalışıyorsun" diye yazara kızarsınız. Oysa bu bocalamanın bu çırpınmanın sebebi açıktır: Sarah ne istediğinin nereye varacağını bilir çünkü Sanayi devrimini yaşayan Viktoryen İngiltere'de sosyal dönüşüm açık, net ve kaçınılmazdır. Sarah toplumun belirlediği normlara hapsolmak yerine bohem ve özgür bir hayatı seçebilir. Çünkü toplum ona bu fırsatı verecek kıvama gelmiştir. Zavallı Füsun'un ise böyle bir seçeneği yoktur çünkü yaşadığı toplum dönüşüm geçirememektedir. Toplumsal normlara uymamaya karar verecek olursa seçenekleri sınırlıdır. Mesela ne olabilir? "Artist" olabilir. Ancak feragat etmek zorunda kalacağı şeyler Sarah'ınkilerden çok daha fazladır. Mesela Charles bir ihtimal Sarah'ın seçimlerine saygı duyabilir ve onun seçtiği hayatı paylaşabilir ama Kemal her ne kadar Füsun'un artist olma kararını destekliyor gibi görünse de genlerine bile işlemiş olan ataerkil kaygılar filmde öpüşme sahnesi olasılığında bile Füsun'u kısıtlamasına sebep olcaktır. Bu örnek üzerinden hareketle Orhan Pamuk toplumsal devinimsizliğimize ve büyük oranda bundan kaynaklanan melankolimize ayna tutar aslında. İçeriği bir yana, gerçek bir Masumiyet Müzesi kurma projesi ile Orhan Pamuk roman ile gerçek hayat arasındaki bağı Fransız Teğmenin kadınında olduğundan birkaç adım öteye taşır. Sırf bu yönüyle bile Masumiyet Müzesi edebiyat tarihinin önemli kilometre taşlarından biridir. Evet, içeriği çoğu yerde beni boğdu ama dediğim gibi bunun suçlusu yazar ya da konu değil: Melankoli ve belirsizlik toplumsal karakterimizin önemli parçaları ise bizi anlatan bir romanda bulunmaları da kaçınılmaz...
Okuduğum en sıkıcı romanlardan biriydi. Yazar o kadar çok gereksiz tasvir yapmıştı ki bir ara bırakmayı bile düşündüm. Bence okunmasa da olur, pek bir şey kaybetmezsiniz yani.
Çok, ama çok iyiydi..
Ben okurken çok keyif almıştım..
Benim için bu kitabı unutulmaz yapan ise, kitabı bitirdikten bir kaç saat sonra havalimanında Orhan Pamuk ile karşılaşıp, sohbet etmiş olmamız :)
Okuduğum en tutkulu aşk romanı. Çokça saplantılı, çokça takıntılı ama unutulmaz bir roman...
"Sevdalanmaya gidiyormuşum meğer..." diye başlar Melih Cevdet, Raziye romanında. Pamuk da en az onun kadar vurucu bir cümleyle başlamış bence.
Bu romanda Orhan Pamuk'un içine Selim İleri kaçmış. Klasik Nişantaşı roman evreni yine merkezde, atmosfer şahane yaratılmış. Kurguda ise özellikle 8 yıllık dönemin tema tema anlatıldığı bölümlerde kronolojik olarak sürekli başa dönülmesi epey yoruyor. Doğu-batı kimlik mevzusuna "Türk yapımı çakma Fransız çanta" metaforuyla şık bir şekilde değiniliyor. Başta kadın-erkek olmak üzere, insan ilişkileri hakkında düşünmeye sevk ediyor sık sık.
Bir de kitabın 540. sayfasında olan olayı sitedeki karakterlerin tanımında 2. cümlede uyarı koymadan (spoiler ibarelerini sonradan ben ekledim) yazan arkadaşın da alacağı olsun, tadını epey kaçırdı. Bu arada Kara Kitap'ı okumayan kişileri de ben buradan uyarayım: Masumiyet Müzesi'nde Kara Kitap'la ilgili fena spoiler var.
butun kitabi en fazla 40-50 sayfaya sigdirirsak belki daha sevilecek hale gelebilir diye dusundugum romanlardan biri.hep ayni sözler hep ayni ifadelerin defalarca kullanildigi bir baska eser görmedim simdiye kadar.
Sanırım okuduğum en güzel açılış cümlelerinden birisine sahip bu kitap. Onun dışında Orhan Pamuk'tan daha iyi bir kitap bekliyordum. Niyeyse pek sevemedim bu kitabını.
'Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum ' cümlesi ile beni kendine bağlayan kitabı zevk alarak okudum. Kesinlikle tavsiye ederim.
Berbat bir kitaptı. Sırf Orhan Pamuk'un adı var diye övecek değilim. İlk çıktığı zaman almıştım, o kadar zor bitirdim ki kitabı çektiğim işkenceyi ben bilirim. Aşırı ağlak, melodram dolu, yeşilçam çakması, kıytırıktan bir şey. Yeşilçam sevdalısı, dram manyağı insanımıza hizmet etmek için yazılmış, içi boş bi şey. Şey yani kitaptan saymıyorum.
Sıkılmıştım.Muhtemelen benden kaynaklanıyordu..
Alışık olmadığım bir kitaptı.Her şey fazla gelmişti.Yarım bırakmayı düşünmüştüm ;ama bazı cümlelerin bana ''fazla'' benzemesi bunu engelledi.
Herhangi bir roman kahramanının abartılı aşk acısı olarak nitelendirmiştim başlarda.Yanılmışım.Neyin karakter, neyin gerçek olduğunu düşünmek, anlamak gerekiyordu.Aşka (belki de kimsenin olamayacağı kadar) öfkeli-uzak olan ben, hissettim.
Satır aralarındaki ''bana'' ait cümleler belki de tesadüf değildi.
...
1 puanı bile haketmeyen ruhsuz iç bayıcı kitap adam müzesini tanıtmak adına boş boşuna kağıt harcamış
Hiç sevemediğim, bana birşey katmadığını düşündüğüm kitaplardan. Paranıza yazık okumayın.
Orhan Pamuk'un başkalarının anlatamadığı hislerini kağıda dökebilme kabiliyetine hayranım. Bu kitap da, Kemal ve aşkı sayesinde en güzel örneği belki de.
Okurken hayatı sorguladım, yer yer Füsun'a çok sinirlendim, Kemal'e üzüldüm.. ama en çok kitabın son cümlesi yaraladı yüreğimi. "Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım."
Yer yer takıntı halini alan bir aşk öyküsü. Karakterin yaşadıklarını bazen abartılı bulurken bazen kendinizi görebilirsiniz anlattıklarında.
* Masumiyet (müzesi) ziyan olmaz
* Füsun ile Kemal için şarkı yapmış Nazan Öncel. Dinleyiniz:
http://bit.ly/NBpsZ3
İtiraf etmek gerekirse, Füsun'u çok kıskandım.Bu denli büyük bir aşk.Son ana kadar bu hikayenin Orhan Pamuk'un başından geçtiğini düşüyordum.Tarihler, hesaplamalar cok net oldugu icin.Nihayetinde karakterlerin tümünün varoluşu kitabı daha değerli kıldı.Beni şaşırtan şey Füsun 12 Nisan, benim 13 Nisan doğumlu olmam.
Açıkcası çok memnun kaldığımı söyleyemem Sürükleyici bir konusu olmasına rağmen ana konudan sapmalar ve konuyla ilgili olmayan detaylar söz konusu
Klasik Orhan pamuk romanı tabi ki.Nedendir bilinmez pamuk’u her okuyuşumda bi yüzeysellik yazdıklarında bi matematiksel işlem okur burada tam bunu hissetsin hissini yaşıyorum.Titizlilik planlanmış cümleler bana yapmacık ve kelimelerle süslenmiş şekilde geliyor.O o kitaba gelince
belki çok saçma gelicek kitap da baya altını çizdiğim cümleler paragraflar oldu ama sadece bunu paylaşmak geliyor…
“Keskinlere gidip sofralarına oturduğum sekiz yılda ,Füsun’un 4213 adet sigara izmaritini saklayıp biriktirdim.”
Yazar, İstanbul- Hatıralar ve Şehir kitabında anlattıklarına , bu kitabında bir aşk hikayesi ekleyerek bir romana dönüştürmüş. Romanda büyük bir aşkı tüm yoğunluğuyla anlatmaya çalışmış ama bunda samimi olamadığını hissettim kitap boyunca. Kitap, başka bir yorumda da belirtildiği gibi koleksiyonerlik durumuna daha çok eğilseydi çok daha çekici ve ilginç olabilirdi. Kitabın bana göre ilginç yönü, (eğer öyleyse) gerçek yaşamdan değil de kitapta geçen kurmaca hayatın içindeki nesneler, sahnelerden bir müze kurma fikriydi.
okuması çok zor olan bir kitap. en başlarında kesin saracak bir hikaye dedirtse de çok geçmeden aynı döngüde dönüp duran bir hikaye. aşk hikayesi diyebilmek de zor zira kitapta anlatılan bir duygudan çok arayış ve pişmanlık ardından gelmiş fena halde takıntılar. dayanılabilir değil yaşanılabilirliği de tartışılır. dili ve anlatım tarzı da okuyucuya pek bir şey katmıyor açıkçası. kara kitap gibi devleşen bir yapıttan sonra özellikle hayal kırıklığı yaratan bir kitap.
Detaylarda boğulmak bu olsa gerek.
Bitmek bilmeyen bir Yeşilçam aşk filmi gibiydi.
Başlarda 'eski' dokusu, masum aşk teması nedeniyle ilgilimi çekse de detaylar yorucuydu, romandan kopmamak için ayrıca çaba sarf etmek gerekti.
Müze fikri çok güzel, ama kitap fikri fazla 'detaylı' olmuş.
Orhan Pamuk hep böyle ise bana hitap etmiyor.
sanat böyle yapılır..
Her ne kadar okurken boğuluyormuş gibi hissetsem de duyguyu bu kadar geçirebilen bir roman daha okumamıştım...
hani evde yapacak bir şey bulamazsın, tv açıp kanalları dolaşmaya başlarsın bir Türk filmi görürsün biraz alışkanlıktan biraz nostalji olmasını istediğinden biraz da günümüz Türk filmlerinin basitliğinden bu film sana izlenebilir gelir..zamanını boşa harcadığını hissedersin ama filmi bırakıp kalkamazsın da..bu kitap işte böyle bir şey -tam bir Türk filmi-
Orhan Pamuk'un okuduğum ilk romanı keşke ilk olmasaydı...
Kitabın orijinal yönü, kitabın ruhunu barındıran bir müze fikri. Aslında romanın başlangıç kısmında kitabın akıp gideceğine dair umudum oluşmuştu. Lakin Kemal'in saplantılı hali, Füsun'un romanın başındaki çizgisi ve Kemal'in Sibel ile nişanlandıktan/ kendisinin de Feridun ile evlendikten sonra Kemal'den ziyadesiyle uzak duruşu dolayısıyla bu karakterde oluşan uçurum bana çok da tutarlı gelmedi. Üstelik Kemal'in Füsun takıntısının sekiz yıl boyunca hiç azalmadan sürmesi ve hatta artması, Füsun'u görmek için onlara gidip gelişleri, hayatına o ailenin etrafında şekil vermeye çabalaması... bütün bunlar bir hastalığın -saplantının- anatomisi gibi. Özellikle Füsun bakımından tutarsız ve Kemal bakımından samimiyetsiz bulduğum bir kitap olmuştur. Müzenin hatrına benden 6/10.
Orhan Pamuk okumayı seviyorum, bu da tam bir Pamuk kitabıydı. Tasvirler, kurgu o kadar iyi ve o kadar güzel yapılmıştı ki okurken hep yeşilçam filmi izler havadaydım. O dönemleri, o dönemdeki toplumu, Türkiye'yi, kadın-erkek ilişkilerini anlama ve yaşatma anlamında çok güzel bir eser. Yalnız ilk yarıdan sonra yavaş yavaş sıkılmaya başlıyorsunuz zira kitap kendini tekrarlamaya gidiyor. En fazla 400 sayfa olsaymış daha da iyi olurmuş gibi.
Sıkıldığınızda sabredip bırakmayın, okuyun lütfen.
Çok ayrı bir yerdedir bende Orhan PAmuk... üslubu öyle mükemmel ki ve tutkulu bir aşk anca bu kadar güzel anlatılabilir..
Eşya toplama dürtüsü üzerinden gidilse daha ilginç,belki daha akıcı bir şeyler çıkabilirdi ortaya.Ama yeşilçam filmleri gibiydi sanki,klasik,bilindik.
Okuduğum- okuyabildiğim tek Orhan Pamuk kitabı.. Bir çok kitabına başlamış ve 2-3 sayfa sonra bırakmışlığım vardır. Masumiyet Müzesi ise bir başka, bu sıralar müzeside açılmış zaten!
"takıntılı" sıfatının hakkını vererek aşkını içinde yaşayan kocaman çocuğun hüzünlü hikayesi.
Kitabı okudum, ilk sayfalarında çok keyif aldım. Ama sonra her şeyin çok büyük bir hızla ilerlediğini farkettim, bu beni memnun etmedi. Daha sonra da okumayı bıraktım. Merak etmiyordum çünkü. Olaylara ve duygulara aşırılık yüklenmiş, paraysa çok para, aşksa çok aşk mantığıyla yaklaşılmıştı. Ancak devamını bilmediğim için ancak bu kadar yorum yapabileceğim. Kısacası yarım bıraktığım nadir kitaplardan biri oldu.
Müzeye de gidince her şey tamamlanıyor. Orhan Pamuk harika bir iş çıkarmış bence. Böyle bir aşk, Kemal'de her geçen gün artan bu aşk insanı kitabı tekrar ve tekrar okumaya itiyor.
Karton Cilt, 592 sayfa
Eylül2008 tarihinde, İletişim tarafından yayınlandı
Kemal Zengin bir Nişantaşı ailesinin iki erkek çocuğundan biridir.Nişanlanmasına günler kala uzak akrabalarından birinin kızı olan Füsun'la karşılaşınca hayatı değişir.Füsun'la gelgitlerle dolu bir aşk yaşarlar.[Spoiler: Nihayet evlenmek için bir...
Füsun Kemal'in uzaktan akrabasıdır.[Spoiler: Kemal'e aşık olur ancak Ferüdun ile evlenir.Bu mutsuz evlilikten sonra mutlu olmak için Kemal'le çıktıkları seyahatte arabasını ağaca sürerek intihar eder ve ölür.]