Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş

Dünya tarihinin hızlandığı bir dönemden geçiyoruz. ABD'de ve İngiltere'de 2007'de ev kredisinin borçlarını ödeyemeyenlerin sayısı artmaya başladı. ABD'de emlak piyasasının en önemli oyuncuları Fannie Mae ve Freddie Mac şirketlerine 2008'de el konuldu, hemen ardından ABD tarihinin en büyük iflas olayı gerçekleşti. 2009'da Yunanistan başbakanı ülkesinin resmi borç rakamlarında çarpıtmaların söz konusu olduğunu kamuoyuna duyurdu. 2010'da Avro Bölgesi'nde zor durumdaki devletlere mali destek sağlamak üzere kurtarma fonu oluşturuldu. 2011'de, tarihinde ilk kez ABD'nin kredi notu Standard and Poor's tarafından düşürüldü. Avro Bölgesi'nde art arda açıklanan paketlerden sonra 2012'de Yunanistan'da tarihin en büyük borç yapılandırması gerçekleşti. 2013'te Kıbrıs'ta bankaların batması, mevduatın vergilendirilmesini ve sermaye hareketlerinin geçici de olsa kısıtlanmasını getirdi.

Artık ekonominin istikrarlı büyümesinden bir umut olarak söz ediliyor. Kriz sadece ekonomik daralmaya yol açmakla kalmayıp birçok ülkede emekçilerin yaşamını alt üst eden reformların uygulanmasına aracılık ettiği için krizin seyri ve alınan önlemlerin incelenmesi ayrı bir önem taşıyor. Peki, kriz esasen neden ortaya çıktı? Nasıl bir dönemin içinden geçiyoruz? Bu yıkıma yol açan politika tercihleri birçok ülkede neden halen geçerliliğini koruyor?

Bu çalışma küresel krizin eleştirel bir politik ekonomi perspektifinden değerlendirilmesine dayanarak yanıtlar sunuyor. Kitap ilk olarak ABD merkezli bir şekilde tartışılan kriz teorilerinin ve özellikle güncel Marksist kriz tartışmalarının değerlendirilmesiyle başlıyor. Ardından da Amerikan krizinin oluşumu ve gerisindeki nedenler detaylı olarak ele alınıyor. ABD'de 2000'li yıllarda oluşan ''yeni finansal mimari'', bu yeni yapının işçi sınıfını ve toplumun yoksul kesimlerini borçlandırarak finans sisteminin içine çekmesi sonrası tıkanan kredi sisteminin önce bir finansal krize, oradan da küresel etkileri olan bir ekonomik krize yol açması inceleniyor. Kitapta ikinci olarak krizin Avro Bölgesine geldiğinde nasıl giderek devletlerin iflaslarıyla sonuçlanan bir borç krizine dönüştüğü anlatılıyor. Avro Bölgesi üye devletlerinde, özellikle Güney Avrupa'da krizin açığa çıkış mekanizmaları ve alınan politika önlemleri tartışılıyor. Kitabın temel tartışma konularından bir diğeri, ekonomik kriz ile sosyal değişim arasındaki ilişki. Bu bağlamda içinden geçtiğimiz kriz döneminin daha önceki büyük krizlerle, 1929 Büyük Buhranı ve 1970'lerde Bretton Woods çöküşü sonrasındaki dönemlerle karşılaştırılması üzerinden bu krizin, sonuçları ve verilen tepkiler açısından farklılıkları vurgulanıyor. Kitap son olarak 2013 sonlarından itibaren küresel krizin yeni bir aşamaya girip girmediğini tartışarak önümüzdeki krizin mekanının Küresel Güney olabileceğini savunuyor. Bu çerçevede de Türkiye ekonomisinin yakın dönemli analizini, küresel krizin yaklaşan yeni dalgası bağlamında yapıyor.

Kriz döneminde birçok coğrafyada görülen grevler, isyanlar ve toplumsal kalkışmalar geleceğin rotasını daha adil bir sisteme doğru çevirmeyi henüz başaramadı. Kapitalizm daha fazla eşitsizlik ve yıkım vaat ediyor. Dünya ekonomisi ve Türkiye'nin yakın dönem geleceğine dair öngörülerin de yer aldığı bu çalışma, yaşanan dönüşümün ''daha fazla neoliberalizm'' şeklinde özetlenebilecek bir içeriğe sahip olduğu tespitinde bulunurken okuyucu için son altı yıldır içinden geçtiğimiz krizin bütünlüklü bir resmini çiziyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Dünya tarihinin hızlandığı bir dönemden geçiyoruz. ABD'de ve İngiltere'de 2007'de ev kredisinin borçlarını ödeyemeyenlerin sayısı artmaya başladı. ABD'de emlak piyasasının en önemli oyuncuları Fannie Mae ve Freddie Mac şirketlerine 2008'de el konuldu, hemen ardından ABD tarihinin en büyük iflas olayı gerçekleşti. 2009'da Yunanistan başbakanı ülkesinin resmi borç rakamlarında çarpıtmaların söz konusu olduğunu kamuoyuna duyurdu. 2010'da Avro Bölgesi'nde zor durumdaki devletlere mali destek sağlamak üzere kurtarma fonu oluşturuldu. 2011'de, tarihinde ilk kez ABD'nin kredi notu Standard and Poor's tarafından düşürüldü. Avro Bölgesi'nde art arda açıklanan paketlerden sonra 2012'de Yunanistan'da tarihin en büyük borç yapılandırması gerçekleşti. 2013'te Kıbrıs'ta bankaların batması, mevduatın vergilendirilmesini ve sermaye hareketlerinin geçici de olsa kısıtlanmasını getirdi.

Artık ekonominin istikrarlı büyümesinden bir umut olarak söz ediliyor. Kriz sadece ekonomik daralmaya yol açmakla kalmayıp birçok ülkede emekçilerin yaşamını alt üst eden reformların uygulanmasına aracılık ettiği için krizin seyri ve alınan önlemlerin incelenmesi ayrı bir önem taşıyor. Peki, kriz esasen neden ortaya çıktı? Nasıl bir dönemin içinden geçiyoruz? Bu yıkıma yol açan politika tercihleri birçok ülkede neden halen geçerliliğini koruyor?

Bu çalışma küresel krizin eleştirel bir politik ekonomi perspektifinden değerlendi... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
9 puan

Korkut Boratav'ın önsözde belirttiği üzere:

"...kapitalizmin son krizinden hareketle dünyanın gidişatı üzerine düşünmek, öğrenmek isteyen herkes için çok yararlı ve önemli bir yapıt."

Toplam dört bölüm + sonuç bölümünden oluşan kitabın birinci bölümü "krizin merkez üssü" ABD, ikinci bölümü Avro Bölgesi, üçüncü bölümü küresel kapitalizmin geleceğine, dördüncü bölüm Türkiye'ye odaklanıyor. Sonuç bölümü, "krizin ötesi" konusunda yazarların görüşlerine ayrılmış.

Toplam 319 dipnot ve dizinle zenginleştirilen eser, daha fazla araştırma yapmak isteyenlere çok tatminkar bir kaynakça sunuyor.

Kitaba yönelik iki eleştirim var:

1) Küresel kapitalizmin geleceği bölümü biraz daha geniş tutulabilirdi. Sanırım bu bölümle ilgili beklentilerim çok daha fazla olduğu için, eserin bu bölümünden tatmin olduğumu söyleyemem.

Küresel kapitalizmin geleceğine bakarken "ya sosyalizm, ya barbarlık" ikileminden yola çıkmanın çok doğru olduğunu düşünmüyorum. "Gündelik problemlerin çözümüne odaklanan pratik bilgi kadar ve hatta ondan daha önemli olarak eleştirel düşünce ve kuram, tarihsel mirası şimdi ve gelecek olanın anlaşılmasıyla ilişkilendirebildiği oranda güçlüdür (S.162)" tespitine katılıyorum. Ancak tarihsel mirasın da eleştirel bir bakışla ele alınması gerektiğini düşünüyorum. "Ya sosyalizm, ya barbarlık", bir yüzyıl öncesinin çok keskin ortamına ait bir yaklaşımdı ve kapitalizmin, o yıllardan bakıldığında görünen geleceğini (tüm diğer olasılıkları -ihmal ederek demeyelim ama- önemsizleştirerek) iki "uç" senaryoya indirgiyordu. Dolayısıyla analitik olmaktan ziyade ajitatif idi.

Bir yüzyıl sonrasının çok daha karmaşıklaşmış dünyasını analiz ederken aynı "ajitatif" slogandan başlayarak yola çıkmanın doğru olmayacağı düşüncesindeyim. Nitekim yazarlar, "işçi sınıfının ve genel olarak toplumsal muhalefetin giderek güç yitirmekte olduğu bir konjonktür" (S.162) içinde olduğumuzdan hareketle 2008 krizinin "kapitalizmin nihai krizi" olmadığı sonucuna varıyorlar. (S.168-169) Bu durumda geriye bir tek olasılık kalıyor: "... daha çok neoliberalizm" (S.169-174), dolayısıyla daha çok barbarlık!

Sonraki sayfalarda 2008 krizi ile ortaya çıkan "amorf yapıların" bir değişim yaratma potansiyeli taşımadığına işaret ediliyor, ancak sistem içinde kalarak (çalışanlar lehine) bir reform da mümkün görülmüyor. (S.179) Dolayısıyla her yol barbarlığa çıkıyor. ("Amorf" yapılar neden bir değişim potansiyeli taşımıyor?)

2) Bu durumda (yakın ve orta vadede) "küresel kapitalizmin geleceği de küresel kapitalizm" gibi bir sonuç çıkıyor ki, 2008 krizi, bir değişime yol açma bağlamında önemsizleşiyor. (... önümüzdeki dönemde neoliberal politikaların daha da derinleşerek uygulanma ihtimalinin kuvvetli... S.197) oluşuna işaret ediliyor.

Yazarlar 1930'ların ve 1970'lerin ağır krizlerinden farklı olarak 2008 krizi sonrasında ekonomi politikasında bir değişiklik olmadığını ileri sürüyorlar: "2008 krizi sonrasında krizden çıkış için uygulanan politikalar, kriz öncesindeki neoliberal politikaların devamı niteliğinde" (S.171) Dolayısıyla yazarlara göre neoliberalizm devam ediyor.

Bu görüşlere katılmıyorum. Neoliberalizmin en temel ayakları olan ekonomik liberalizasyon, özelleştirme, deregülasyon ve serbest ticaret ayakları çökmüş ve devletler bilfiil müdahil olarak kamulaştırmalar yapar, (oldukça sınırlı da olsa) sermaye hareketlerine ve finansal alışverişe sınırlamalar getirir ve ticari serbestliği kısıtlarken hala neoliberalizmin devam ettiği ileri sürülemez düşüncesindeyim.

Neo-liberalizmin ekonomik/siyasal bir tez olarak çöktüğünü, ortaya çıkan grotesk yapının -en azından teorik anlamda- neoliberalizmden farklı (çok daha ürkütücü, ama kesinlikle farklı) bir yapı olduğunu düşünüyorum.

Dolayısıyla neoliberal politikalar derinleşerek devam etmiyor, neoliberalizmle elde edilen "kazançlar" zorla korunmaya çalışılıyor. Bu anlamda muhtemelen bir post-neoliberal geçiş dönemindeyiz. Geçiş döneminin sonrasını tartışmak daha yararlı olurdu diye düşünüyorum.

Neoliberalizmin devamı ve (yakın/orta vadede) küresel kapitalizmin sonrasının da küresel kapitalizm olduğu (daha fazla barbarlık) yaklaşımı, bir okuyucu olarak benim açımdan kitabın önemini ve değerini azaltmıyor. Sadece, yazarların bu sonuçlara çok kısa yoldan ulaştıklarını düşünüyorum.

En başa dönersek ... Gerçekten de "... dünyanın gidişatı üzerine düşünmek, öğrenmek isteyen herkes için çok yararlı ve önemli bir yapıt."

Elbette okur olarak eleştiri ve farklı düşünme hakkımızı saklı tutarak.


Baskı Bilgileri

Karton Cilt, 201 sayfa
2014 tarihinde, Nota Bene Yayınları tarafından yayınlandı


ISBN
9786055513870
Dil
Türkiye Türkçesi

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

Tuncer Şengöz
1 kişi

Okumak İsteyenler

celali
1 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski