Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde / Kayıp Zamanın İzinde (2. Cilt)

Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını farketmeyişimizdir.1919da Goncourt ödülünü alan Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Proustun bilinçdışı kekinden ufak bir dilim. TADIMLIKHeyhat! O ilk matine, büyük bir hayal kırıklığıydı. Babam, Komisyona giderken büyükannemle beni de tiyatroya bırakmayı teklif etti. Evden ayrılırken anneme, Akşam güzel bir yemek olsun; de Norpoisyı getireceğimi hatırlıyorsun, değil mi? dedi. Annem unutmamıştı. Françoise bir gün öncesinden beri yaratıcılığın heyecanıyla yerinde duramıyordu; gerçekten yetenekli olduğu mutfak sanatına kendini vermek onu mutlu ediyordu; yeni bir misafirin geleceğini öğrenince zaten heveslenmişti; sadece kendisince bilinen yöntemlerle jöleli dana yapması gerekeceğini biliyordu. Eserinin imalatında kullanılacak malzemenin esas değerine büyük önem verdiğinden, bizzat Hallese gidip en güzel fileto, incik, dana paçası parçalarını seçiyordu; tıpkı Michelangelonun sekiz ayını Carrara dağlarında, II. Juliusun anıtı için en mükemmel mermer bloklarını seçmekle geçirdiği gibi. Françoise bu gidiş gelişlerinde o kadar ateşli bir çaba harcıyordu ki, alev alev yüzünü gören annem, yaşlı hizmetkârımızın, Medici Şapeli mimarının Pietrasanta taş ocaklarında hastalandığı gibi, sürmenaja uğramasından korkuyordu. Françoise bir gün öncesinden, ekmek içiyle kaplanmış, pembe mermere benzeyen, kendi deyişiyle Növ York jambonunu, ekmek fırınına gönderip pişirtmişti. Lisanı olduğundan daha yoksul zannettiği, kendi kulağına da pek güvenmediği için, herhalde York jambonu adını ilk duyduğunda - bir kelime hazinesinde hem York, hem de New York kelimelerinin bulunmasının inanılamayacak bir bolluk olduğunu düşünerek - yanlış duyduğuna, aslında önceden bildiği ismin söylendiğine kanaat getirmişti. O zamandan beri de, York kelimesinin önüne, kulağında veya bir etikette okuduysa gözünde, onun Növ diye telaffuz ettiği New gelirdi. Ve bütün iyi niyetiyle bulaşıkçı kıza derdi ki: Gidip Olidadan jambon alın bana. Hanımefendi tembih etti, Növ York jambonu olacak.

Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını farketmeyişimizdir.1919da Goncourt ödülünü alan Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Proustun bilinçdışı kekinden ufak bir dilim. TADIMLIKHeyhat! O ilk matine, büyük bir hayal kırıklığıydı. Babam, Komisyona giderken büyükannemle beni de tiyatroya bırakmayı teklif etti. Evden ayrılırken anneme, Akşam güzel bir yemek olsun; de Norpoisyı getireceğimi hatırlıyorsun, değil mi? dedi. Annem unutmamıştı. Françoise bir gün öncesinden beri yaratıcılığın heyecanıyla yerinde duramıyordu; gerçekten yetenekli olduğu mutfak sanatına kendini vermek onu mutlu ediyordu; yeni bir misafirin geleceğini öğrenince zaten heveslenmişti; sadece kendisince bilinen yöntemlerle jöleli dana yapması gerekeceğini biliyordu. Eserinin imalatında kullanılacak malzemenin esas değerine büyük önem verdiğinden, bizzat Hallese gidip en güzel fileto, incik, dana paçası parçalarını seçiyordu; tıpkı Michelangelonun sekiz ayını Carrara dağlarında, II. Juliusun anıtı için en mükemmel mermer bloklarını seçmekle geçirdiği gibi. Françoise bu gidiş gelişlerinde o kadar ateşli bir çaba harcıyordu ki, alev alev yüzünü gören annem, yaşlı hizmetkârımızın, Medici Şape... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Profil Resmi
10 puan

PROUSTVARİ GERÇEKLİK


Yaşanmışlığı tekrar yakalamak istemişti Marcel Proust, başka bir dilde hafızanın tuzağına düşmeden, onun dönüştürücü gücünü kullanıp yeni bir geçmiş yakaladı, başka bir gerçekliğin içine dalarak, geçmiş zamanın izini sürdü yıllarca.
Daha 17 yaşında bir arkadaşına söyle yazacaktır proust, “– söyleyecek o kadar çok şeyim var ki, dalga dalga hızla geliyor”
Kendi deyimiyle “ katedral inşa eder gibi” eserini yaratmalıydı, hiçbir ayrıntıyı, hiçbir detayı, kişiyi en ufak bir duygu kırıntısını atlamamalıydı. Ama daha önceleri yazgısı belirlemişti. daha 9 yaşındayken Paris yakınlarında bir orman gezisi dönüşü ilk astım krizine tutularak hayatı boyunca onu tutsak edecek bir hastalığın pençesine düşer, artık küçük marcel çocukluğunu yaşayamayacak ,kendi yaşıtlarının yaptıklarını bir pencerenin, küçük bir odanın ardından seyredecektir. Dışarıya çıktığı nadir günler onun için ızdırap dolu bir uykuyu da peşinden getirecekti. Artık proust başka bir dünyaya aittir, başka bir bakışa sahiptir her şeyi camların ardından bakacaktır; bu yüzdendir ki insanlara ilişkin bütün algısı bir anda değişir… Artık teleskobun uçundaki adamdır, bütün gözlem gücünü insanlara çevirir onların davranışlarını gözlemler saatler boyu; detayların içinde kaybolur en önemsiz ayrıntıyı bile atlamaz.
İşte proust’u da edebiyat dünyasında ayrıcalıklı yere koyanda tamda bu özelliğidir; önemsizleri önemli etme dehasıdır.
Başkalarının göremedikleri şeyi görür; onun için nesnelerin dış görünüşleri önemli değildir; nasıl anlattığıdır. hiçbir büyük yazarda görülmeyecek bir anlatım ustasıdır, 7 cilt olan geçmiş zamanın izinden eseri aslında 1800’lü yılların sonundaki parisin sosyete hayatını, o hayattaki zevk düşkünlüğünü anlatır; ince ince alaya alır, aslında mensup olduğu çevreyi ilişkileri anlatır, sevdiği kadınları, kıskançlıklarını sayfalar boyunca anlatır ama bu herkes için çok da önemli olmayan bir mevzuyu nasıl anlattığı önemlidir yüzlerce yazar yapmıştır bunu daha önce ama proust bir başka anlatmıştır.
Eserinin son cildi yakalanan zaman şu cümleyle biter “ eserimi tamamlayacak vakit bulabilirsem, her şeyden önce insanları, birer hilkat garibesine benzetme pahasına da olsa, kapladıkları kısıtlı yere karşılık, zaman içinde çok büyük, ölçüsüzce uzatılmış bir yer kaplayan varlıklar olarak tasvir edecektim kesinlikle, çünkü insanlar, yıllara dalmış devler misali, yaşamış oldukları, sayısız günden oluşan, birbirinden uzak dönemlerin hepsine aynı anda değerler.”

............( küçük bir biyografi denemesi...enuzakada)

10 puan

en güzel kitap adları yarışmasında- eğer ki varsa böyle bir yarışma -favorim.

10 yıl, 11 ay
7 puan

Dili çok ağır ve rus edebiyatı benzeri bol tasvirli.Proust okumanın zor olduğunu kitabı bana ödünç veren arkadaş söylemişti ve kitap beni gerçekten zorladı.Kitapları yarım bırakmayı sevmiyorum ve bitirdim.Beğeni ise okuyucudan okuyucuya değişiyor.Yazar hasta bir gençten yola çıkarak fransanın belli bir dönemini,sosyetesini ve anlatılan dönemin değer yargılarını yansıtıyor.

10 yıl, 11 ay
7 puan

Ateş:Onunla arkadaş olmanın hoşluğunu. Ve imkansızlığını öyle yoğun biçimde hissettim ki…Onu sevmeye hazırdım.Bir insanın, bilinmeyen bir hayatın parçası olduğunu.Ve onu seversek o hayata nüfuz edecağimizi sanmamız, bir aşkın doğmasında en temel unsurdur.

Su:Beni bilirsin,alışkanlıkların insanıyımdır.En sevdiğim kadınlardan ayrıldıktan hemen sonraki ilk günlerde,Çok mutsuz olurum.Ama onları hep aynı şekilde sevmeye devam ettiğim halde,bir süre sonra alışırım,hayatım sakinleşir,yatışır,onlardan aylarca ,yıllarca ayrı kalmaya dayanabilirim.

Marcel Proust/ ÇİÇEK AÇMIŞ KIZLARIN GENÇ GÖLGESİNDE /syf/270

10 puan

Aşk, ilişkiler, mutluluk, mutsuzluk, kıskançlık üzerine çok güzel tespitlerin yine uzun uzadıya bir anlatımıyla karşı karşıyayız. Edebi yetkinlikten taviz vermeden yola devam ediyoruz.

10 puan

Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde - Kayıp Zamanın İzinde (ikinci kitap)
Yazar: Marcel Proust
Çevirmen: Roza Hakmen
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
ISBN: 9789753635257
Sayfa: 464 sayfa
Basım Tarihi: 1970


http://www.resimag.com/3c7d918b.jpeg


Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski