Aynalı Denemeler

Ece Ayhan, ters duran, ters durduğunu düşündüğü herşeye ayna tutuyor bu kitapta: Onun aynasından düz okuma alışkanlığımıza bir tokat gibi inen bir başka düz(gün) okuma yansıyor. TADIMLIKSevim Burak deyince; bugünlerde, çok çile çekmiş ve gelin de Kantocu Peruzu, Denizkızı Eftalyayı, Acıların Kadınını hatırlamayın bakalım, Roza Eskenazili --yüzü, özellikle de ağzı, dudakları Sevim Buraka ne kadar ve nasıl benziyor!-- ve açık Yahudi delikanlı (ben rebetiko sözcüğünü kendimce böyle çeviriyorum) belleğime, yani dikkafa, başıbozuk, çırılçıplak, işte ne denirse densin, argolu sivil belleğime hemeninden borulu ve kalın iğneli bir gramofon geliyor! Sahibinin Sesi! Kol çevrilince, plağın taş üzerinde sarı bir cumhuriyetin Tayyare pulu dönecek! Hikâyenin dışında gibidir ama 60 (altmış) yıldan beri hikâyeci de olan ünlü sıkı ressam Cihat Buraka baka; Sevim Burak, Sait Faikin, modern anlamda bir bakıma tek mirasçısıdır. Çünkü üçü de efendim, kavun acısı Sait Faik de, kendi kullanışıyla mıh gibi yalnız olan Cihat Burak da, bir İstanbul Şehir Hatları, daha doğrusu I. Mıntıkada çalışan bir Kuzguncuk vapörü olan, Karaca ile Elfenin annesi Sevim Burak da, ışıkları sönük İkinci Dünya Savaşı yıllarını, yoksulluğun karartmalarını, şaşı sıkıyönetimleri, ön ve arka kapısı mavi camlı solgun tramvayları ve özellikle Tünelin yağlı kayış kokusunu çok iyi bilirlerdi. Kimilerine baka ise, 1950de Peyami Safa ile yola çıkan Sevim Burak, belirli bir açıdan Colette sayılamaz mı? Bence öyle olduğunu varsaysak bile, kesenkes alyuvarları olan bir Colettedir o. Yani diyebiliriz ki; Sevim Burak, keskin keskin İstanbul, Beyoğlu, Tünel, Boğaziçi, Kuzguncuk ve İkinci Dünya Savaşı kokan ilginç, sahici ve modern bir hikâyecidir. (Yeri ve zamanı geldiği için, kısa pantollu dönemden nedense saklanmış bir anı, tabii unutulmuş da olabilir: Beyoğlu Ağa Camisi Sakızağacında oturuyoruz. Sabahları bizim ihtiyarî duraktan geçen Bahçekapı-Edirnekapı asılanamayan --ancak yine de kırık küplü Kadın Çıkmazındaki şoparlar arkadan asılırlardı!-- sarı tramvaylarıyla, Karagümrükten bir önceki Atikalide inerek, Hırkaişerif 19. ilkokuluna gidiyorum. Şiir adamları; postmodern Süreyya Evren ile o zamanlar Balipaşada oturan ve sonraları Galatasaray Lisesine giden Yakışıklı Alpagut da aynı okulu bitirmişlerdir. Ben 1938 eylülünde Eceabatta --Maydos-- takunyalarla ilkokula başladığımda, Turgut Uyar da çocukluğunda pek gülümsemeyen, az önce ağlamış gibi yüzüyle sanırım orada okuyordur. Sinemacı olmak ister bir Alpaguttan, Pariste Hal ve Gidiş Sıfır adlı --Jean Vigonun bu filmi Yeni Dalgaya el vermiştir, bana da verdi tabii, özellikle orta ikiden ayrılan Çocuklar İçin Şiirlerde-- bir kahve olduğunu Çanakkale köyünde öğrenecektim. Alpagut ne olur ne olmaz diye midir bilemem, çok güzel bir kızla günübirlik gelmişti. Siyah saçlı, kusursuz denilebilecek ağız ve burun yapısında, duru beyaz tenli ve benden beş yıl önce Tekirdağda doğan ablam İffet Çağlar, herhalde o zamanlar 17-18 yaşlarında bir genç kız olacak, evden ikindi üzeri yola çıkmıştı. Tünelle Karaköye inecek, oradan da yine yürüyerek Mahmutpaşaya çalıştığı Yazgan çorap fabrikasında gece vardiyasına gidecekti. Gece vardiyasında çalışmak belki yorucuydu ama gündeliği gündüzden biraz iyiceydi. E, ne yapacaksın! Köydeyken adına Güzel Ayşe adıyla bir türkü çıkarılan annem Ayşe Deniz, Tepebaşındaki Lala birahanesine ya da az ilerde Beşinci Dairedeki Novotni çalgılı gazinosuna Nezahat takma adıyla çıkmaya hazırlanıyordu, tam. Ablam birdenbire ağlıya ağlıya geri döndü! Meğer kaçırdığı vagon, kayış koptuğu için çatırtılarla, gürültülerle aşağıda kaza yapmış. Bir dolu insan ölmüş ve yaralanmıştı...) Bizler, bir anlamda, Tünelin kayış kokusunun çocukları değil miyiz efendim? Bir gün, yanlışlık yapılıp da Sevim Burakın Kuzguncukta bir heykeli yapılırsa (çünkü efendim şairlerin, sosyal bürokratların gözetiminde yakıldığı Türkiyede güzel bir şey böyle yanlışlıkla yapılabilir) bakın Gürdal Duyar ya da Yavuz Tanyeli yoğurabilir bunu, deniz kıyısına! Ve altına Sahibinin Sesi borulu bir gramofon konsun lütfen! Lütfen! Lütfen!

Ece Ayhan, ters duran, ters durduğunu düşündüğü herşeye ayna tutuyor bu kitapta: Onun aynasından düz okuma alışkanlığımıza bir tokat gibi inen bir başka düz(gün) okuma yansıyor. TADIMLIKSevim Burak deyince; bugünlerde, çok çile çekmiş ve gelin de Kantocu Peruzu, Denizkızı Eftalyayı, Acıların Kadınını hatırlamayın bakalım, Roza Eskenazili --yüzü, özellikle de ağzı, dudakları Sevim Buraka ne kadar ve nasıl benziyor!-- ve açık Yahudi delikanlı (ben rebetiko sözcüğünü kendimce böyle çeviriyorum) belleğime, yani dikkafa, başıbozuk, çırılçıplak, işte ne denirse densin, argolu sivil belleğime hemeninden borulu ve kalın iğneli bir gramofon geliyor! Sahibinin Sesi! Kol çevrilince, plağın taş üzerinde sarı bir cumhuriyetin Tayyare pulu dönecek! Hikâyenin dışında gibidir ama 60 (altmış) yıldan beri hikâyeci de olan ünlü sıkı ressam Cihat Buraka baka; Sevim Burak, Sait Faikin, modern anlamda bir bakıma tek mirasçısıdır. Çünkü üçü de efendim, kavun acısı Sait Faik de, kendi kullanışıyla mıh gibi yalnız olan Cihat Burak da, bir İstanbul Şehir Hatları, daha doğrusu I. Mıntıkada çalışan bir Kuzguncuk vapörü olan, Karaca ile Elfenin annesi Sevim Burak da, ışıkları sönük İkinci Dünya Savaşı yıllarını, yoksulluğun karartmalarını, şaşı sıkıyönetimleri, ön ve arka kapısı mavi camlı solgun tramvayları ve özellikle Tünelin yağlı kayış kokusunu çok iyi bilirlerdi. Kimilerine baka ise, 1950de Peyami Safa ile yola çıkan Sevim Burak, belirli bir açıdan Colette sayılamaz mı? Bence öyle olduğunu vars... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
9753633688

Etiketler: öykü

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

tunabasar35 morje çizgidışı Burak Uzun
4 kişi

Okumak İsteyenler

Duygu Ergin boynumdakikedi kevser kıdır
3 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski