Yatak Odasında Felsefe

9 puan

Sade’in teknik açıdan uyguladığı diyalektik düşünce tarzı; okurunu resmen ters köşe yapan bir felsefe ile kurgu şablonunda biçimlenmiş. Kitabın ilk girişinden başlamak üzere belirli yerlerinde devam eden yatak odası fantezilerinde yer alan Madam De Saint-Ange, Sade’in felsefesini aktaran Dolmance, Bakire Eugénıe, Şövalye ve sonradan odaya katılan Augustin arasında sınır ötesi çiftleşmeler serisi farklı pozisyonlarda gerçekleştirilirken;

Dolmance; cinselliğin, cinsellikle birlikte yaşanan tatlı zevklerin, kudurmuş şehvetin, kabarık arzuların, duyumların, orgazmın tamamen doğadan insanın doğasına akan, esinini doğanın bizzat kendisinden alınmış olan bu dürtülerin neden engellenmeye çalışıldığına yönelik felsefelerini anlatır. Ve bu noktada tutucu, bağnaz, yobaz, despotik kişiliklerin genel karakteristik özelliklerinden kişilik özelliklerine vardırıncaya kadar sondajlama yaptığı davranışlarındaki baştan sona ikiyüzlülükleri, erdemsizlikleri anlatır. 18yy. dan gelen bir kalemşorun kalem seslerindeki doğallık, akıcılık, kendine has şiirsel bir tarzda dökülen kelimelerde hiçbir tabunun, inancın, törenin, yasağın gölgeleyemediği yaratıcılığın en uç noktasında algıları tamamıyla paramparça eden, kendine has muhteşem, ustaca anlatım üslubuyla kitaba yansıyan sonsuz özgürlüğü ve özgünlüğü görmemek, duyumsamamak mümkün değil.

İnsanın başına bela olarak gördüğü dinlere, törelere, ahlak bozuntularına her türlü ikiyüzlülüğü ve erdemsizliği yaşamlarının her evrelerinde, her platformda sergiledikleri baştan aşağı sahte erdemlerle, ortalarda ahkâm keserek gezinenlere "Herkes ikiyüzlü davranır; sorarım size, samimi bir kişi sahtekârlar cemiyetinde nasıl olur da her zaman başarısızlığa uğramaz!" sorusunu sorarken "Zaten, sahtekârlık neredeyse her zaman başarmanın kesin bir yoludur; sahtekâr kişi kendisiyle ilişkide olanlar üzerinde kaçınılmaz olarak bir tür öncelik kazanır: Sahte dış görünüşlerle göz boyayarak karşısındakini ikna eder; ikna ettiği anda da başarıya ulaşır. " diyerek de kendi sorusunu cevaplarken tekrar doğanın kendilerine verdiği şehvetle ilişkilerine kaldığı yerden yeniden başlarlar…

İğrendiği, nefret ettiği bu kesime karşı yarattığı isterikli ve şehvet dolu karakterlerinin menilerini adeta yüzlerine fışkırtıp verdiği savaşın orgazmınının tadını kaleminin gücüyle yaşamış Sade. Bir çok yerde gülmekten kendimi alamadığım zamanlar da oldu. Kışkırtıcı, anarşist bir ruhu olan Sade’nin kaleminin gücü en az adalet, mülkiyet, ahlak, din, töre, cinayet, imha, tanrı, suç … gibi bir çok kavramlar üzerinde özgürce geliştirmiş olduğu sansürsüz bir düşüncenin şaha kalkmış beyanları kadar güçlü bir yapıya sahip. Eh tabii ki ileri sürdüğü felsefelerin hepsine katılmak pek mümkün olmasa da bu denli özgür bir zihni ve ifadelerindeki katıksız doğallığı kutsamamak mümkün değil. Doğanın kendilerine esinlediği halde güdülerini dinsel, tabusal, çevresel nedenlerle bastıran kendinde olanı inkar eden kendi zamanının yüce erdem dölünde yüzenlere hitaben…. Merakın kudretli çekim gücüne yenileceklerini adı gibi bilen Sade; okurken yüzleri illaki kızaracak olan ve aynı kışkırtıcı etkiyi vücutlarında hissedecek olanlara “Dostum sen işte busun! Vücudun titredi mi? Senin doğan bu! Gerisi giydirme” diye bir şekilde hem eğlenmiş hem de intikam almış sanki.

Kitabın en sonunda odaya gelen bakire Eugénıe’nin tutucu, annesinden aldığı öç bana sanki 32 yılını farklı hapishanelerde ve akıl hastanesine hapsedilen Sade’nin başka bir intikamı gibi geldi. Kaynaklara bakılacak olursa yazılarının çoğunu tutuklu olduğu dönemde yazan Sade’in evrene haykırışı, kızgınlığı, öfkesi, mahrum edildiği hovardalık zevkinin kanayan yarasıyla felsefelerine, diline, kalemine vuran kavgası, beni hapsetseniz bile sizi çileden çıkartacak düşüncelerimi yasaklayıp, yazmamı asla engelleyemezsiniz diyen can haykırışlarını duymamak mümkün değil.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »