Incognito: Beynin Gizli Hayatı

10 puan

Mikroskop Altındaki Ben Yada Sen, Yani Biz!
Kendini her daim pürüzsüz bir bütün olarak görmek isteyen çoğu insan, mikroskop altında kendini oluşturan zerrelere ve nörobiyolojik bütünselliğini sağlayan parçalara nedense bakmak istemez. Parçalara ayrıldığını görmek kendi bütünsel kavrayışını zedelediği için mi ya da algılayabildiği bütün, bağımsız parçalardan daha anlamlı geldiği için mi bakmak, görmek istemez bilemiyorum.

Ama kendi biyolojik varlığımın derinliklerine doğru yaptığım bu gizemli yolculuk en az Kozmoz'a yaptığım yolculuklar kadar büyüleyiciydi. Yeniliklerle doluydu. Varlığım henüz tam olarak çözülmüş değil! Bunu görmek için ömrümün yetmeyeceği kesin! Gizem hâlâ sürüyor. Ama bilimde alınan bu mesafeler sayesinde, el yordamıyla benim kendime doğru attığım adımlarımın gölgesinde aradığım kendime ulaşmam bir parça daha gerçeğe dayandı. Kendine ve evrene sorusu olmayanın, kendini merak edip mercek altına almayan bir kişinin aynı tutkulu heyecanı paylaşması mümkün değil pek tabii ki!

İster içeriye, ister dışarıya dönük olsun, soru dolu bakışların odaklandığı tüm noktalarda evrenin düzeneği gibi çalışan (mutasyona uğrayan, değişen, kenetlenen...) içsel bir düzeneği görmek, bu görüşle bir parça daha "farkına varmanın" yarattığı farkındalıkla bir önceki halimden daha bilinçsel bir yapıya eşinerek yerleşip oturmam, benim bu yaşam güzergahımdaki en kıymetli, en anlamlı yolculuğum. Keşke diğer yolculuklarımda yaptığım gibi bu anlarımı da fotoğraflamanın bir yolu olsaydı. Bu bilim insanları iyi ki varlar!





Kitaptan alıntı :

... Sara nöbetini ele alalım. Sara nöbeti eğer şakak lobundaki (temporal lob) belirli bir noktada odaklanıyorsa kişi motor nöbetler geçirmeyecek , daha üstü kapalı bir deneyim yaşayacaktır. Bir tür bilişsel nöbet olarak tanımlanabilecek bu etki, kişilik değişimleri, aşırı dinsellik (din saplantısı ve din konusunda kendinden aşırı emin olma), hipergrafi (genellikle de din olmak üzere belirli bir konuda aşırı derecede yazma isteği duyma), çevrede bir dışsal varlık olduğu yanılgısı ve sıklıkla da, tanrıya atfedilen sesler duyma gibi durumlarla kendini gösterir. Tarihte ortaya çıkmış peygamberler, kahramanlar ve liderlerin bir bölümünün şakak lobu odaklı sara hastaları olduğu düşünülmektedir. Baş melek Mikail'in, İskenderiyeli Azize Katerina'nın, Azize Margaret'in ve Cebral'in seslerini duyduğu konusunda hem kendisini hem de Fransız askerlerini ikna ederek on altı yaşındayken Yüz Yıl Savaşları'nın gidişatını değiştirmeyi başaran Jean D'Arc'ı düşünün.

Kendisi bu deneyimini şöyle anlatmıştı; "On üç yaşımdayken, Tanrı'nın kendimi yönlendirmemde bana yardımcı olan sesini duydum. İlk seferinde çok korkmuştum. Ses bana öğle vakti duyurmuştu kendini. mevsimlerden yazdı ve o sırada babamın bahçesindeydim." Şöyle devam ediyordu: " Tanrı bana gitmemi emrettiğine göre gitmeliydim. Ve bu emri bana veren Tanrı olduğu için, yüz babaya ve yüz anneye sahip olsaydım ya da bir kralın kızı olsaydım bile giderdim yine de."

Geriye dönük kesin tanı koymak bu durumda olanaksız olsa da Jean D'Arc'ın sunduğu veriler, artan dindarlığı, süregiden sesler, şakak lobu sarasıyla kesinlikle uyumludur. Beyin doğru noktada uyarıdığında, insan ses duyar. Doktor, sara etkilerine karşı koyacak ilaçlar yazdığındaysa nöbetler ortadan kalkar, sesler kaybolur. Sonuçta gerçekliğimiz, biyolojimizin ne işler karıştırdığına bağlıdır.

Sayfa 211- 212

Kim olduğumuzun nörobiyolojimiz üzerindeki toplam etkiye bağlı olduğunu mükemmel ifade eden bir kitap. Okuyun bakışınız gerçek olana doğru yönelsin, bakış açınız değişsin, farkındalığınız yükselsin. Bilim insanı yüceltir. Karanlığından çıkarır. İnsanın karanlıktaki zihnine, neronlarına dışarıdan bakışı sağlayan, fener yakan bir birikim kitaba dönüşmüş. İnsanlığın böyle bilim adamlarına ve bu tarz çalışmalara ihtiyacı var.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »