Cellatlar Kahvesi

10 puan

Elbette, koskoca Devlet-i Aliyye’nin sınırları dünyaları aşmıştı, elbette bu nabız gibi atan imparatorluğun her köşesinde karanlık bir şeyler yaşanırdı ve muhakkak, akşam ezanından sonra, bellerindeki silahlarla at süren iki celladın nereye gittiğini merak eden birkaç kişi olmuştur ama tek bir Osmanlının bile bu durumu garipsediği söylenemezdi. Onlar cellattı ve ölümün saati yoktu.
Gücenmek, genç bir cariyenin kellesini gözünü kırpmadan kesen bir cellada hiç yakışmazdı.
Oysa akıllarındaki düşünceler toprağa düşse, kapkara bir orman çıkardı ortaya.
“Artık özgürüm,” dedi, Aslan.
Kız, duyduklarına inanamıyormuş gibi sırıttı. “İyi de, ben özgür değilim.” “Müsaadenle seni de özgür kılmaya geldim.” “Beni özgür kılmanın tek yolu vardı ve sen o yola sapmadın.”
“Suyu kirletmeye hakkın yok,” dedi, karısı. “Suyu kirletmeye hakkın yok,” dedi, devşirme karısı. “Suyu kirletmeye hakkın yok,” dedi, Ermeni karısı.
Sesler yankılanıyor, görüntüler birbirine geçiyordu. “Suyu kirletmeye hakkın yok,” dedi, kendi karısı
Çatal, korkmaya başlamıştı. Başına açtığı işi düşündü. Bağırmak veya kendi karısına saldırmak geçmiyordu aklından. Tekrar suya dalıp, huzur içinde ölmek istiyordu. “Sahiplerinden izin almadan, suyu kirletemezsin.”

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »