İnsan hayatında sevinci, hüznü, mutluluğu, acıyı, umudu, umursamazlığı, başarıyı, başarısızlığı, aşkı, sevgiyi ve bunlar gibi bir çok olumlu ve olumsuz duyguyu yaşar. 'Bir Gün' kitabında, bu duygular sürükleyici ve farklı bir anlatım tarzıyla Emma ve Dexter'in hayatları üzerinden işlenmiş. 'Bir Gün' bana göre aşk değil, ömür hikayesi. Hayatın gerçeklerini( tabi bizim kültürümüzden farklı bir yaşam tarzıyla), sevinciyle, hüznüyle, pişmanlığıyla, aşkıyla, nefretiyle, inişli çıkışlı bir düzeyde anlatan bir kitap okumak isterseniz bu kitabı öneririm.
Kitabı 123. sayfasında bırakıp, ağlamaya başladım. Geri kalan üç sayfayı gözyaşlarıyla okudum. Hem de hıçkıra hıçkıra. Eminim okuyan bir çok kişiye de aynı etkiyi yapmıştır. İnce bir kitap. Hani başından kalkmazsanız bir çırpıda okunur ki akıcı da ilerliyor. Yazar kitabına, bir kaç yürek burkan olayı sığdırmış ve çok da güzel vurgulamış. İki fakir çiftlik işçisi arkadaşdan biri olan Lennie; iri yarı, kuvvetli, zekası bayağı düşük, anlatılanı hemen anlamıyor ve hemen unutuyor. Diğer arkadaş George ise; ufak tefek, akıllı ve zeki, aynı zamanda teyzesi öldüğünden beri Lennie'e sahip çıkmış, hep beraber çalışmış ve ayrılmamışlar. Kendilerine ait toprakları olması hayali kuruyorlar. George anlatıyor, Lennie dinliyor. Lennie'nin yumuşak şeylere dokunmaktan hoşlanması -tüylü tavşanlar, fareler, köpek yavruları- her daim başlarına bela açıyor. Son çalıştıkları çiftlikten de yine benzer bir olay yüzünden kaçmak zorunda kalınca; işçilerin yok pahasına çalıştıkları, zenci bir seyisin hor görüldüğü, işi gücü güç gösterisi yapmak ve de oynak karısının izini sürmek olan patron oğlunun zorbalık peşinde olduğu, bir çiftlikte işe başlarlar. Ve kitabın sonunda yine George anlatır, Lennie dinler... Kitabı beğendim. "Herkesin okumasını öneririm" demeyeceğim. Aslında zihinsel engelli çocuğu veya yakını olanların okumamasını önereceğim. Şimdi benim bu yazdıklarıma katılmayan veya tepki gösteren olabilir. Fakat bu ebeveynlerin en çok düşündükleri "benden sonra bu çocuğa ne olacak?" kaygısıdır ki bu kitap da insana bu duyguyu yaşatıyor.
'Armand Gamache' serisinin, ilk ikisi kadar belki de onlardan daha durağan olan 3. kitabı, yazarın benim okuduğum son kitabı olacaktır. Serinin her kitabı Gamache isimli dedektifin, her seferinde evinden kilometrelerce uzakta bulunan Three Pines isimli kasabada yaşanan cinayeti zekasıyla çözmesini konu alıyor. Yazar kasabayı sıcak ilişkilerle, insanlarını da sevimli ve samimi göstermeye çalışsa da, kaleminde bu duyguları yansıtamamış. Diyaloglarda geçen espriler de bile bir soğukluk var. Hani bir ortamda fıkra anlatılır fakat o kadar mimiksiz ve tonsuzdur ki gülemezsiniz. Ben de aynen öyle etki bıraktı. Sonlara doğru bir kaç sayfa da biraz hareketlilik yaşansa da, katilin bulunması bile; tahmin edilebilirliğinin yanı sıra sıkıcıydı. Seriyi devam ettirme tutkumun kurbanı olarak aldığım kitap, kesinlikle beni durdurdu ve varsa bile benim için devamı gelmeyecek.