Dünyada herkesin acıları vardır. Bana göre kişinin dayanıklılığına bağlı olarak insan o acıları ya kolay atlatır veya kabullenir ya da o acılara saplanıp tekrar tekrar yaşar. Bu kitapta 'acı' anlatılıyor. Acının her türlüsünden film, kitap, gerçek insan hikâyeleri ve sebebini anlamamış olsamda İclal Aydın'ın acısı yazılmış. Kitabın sonlarına doğru üç resimden bahsederek acısını yazmış fakat yine pek anlamış değilim niye acı çektiğini. Kitap İclal Aydın ve Tolga Meriç ortak yapımı. Bölümlerde yazan kişiye göre; farklı yazı stili, farklı punto ve hatta Aydın'ın kendi el yazısı kullanılmış. Film, kitap ve profil resimleri de yer alıyor. Bu farklılıklar, kitap ve film tanıtımı haricinde kitaptan hoşlandığımı söyleyemem. İclal Aydın'ın aksine ben acıların, dertlerin, sıkıntıların tekrar tekrar dile getirilmesinin her defasında yeniden yaşamış etkisi oluşturup, kişiyi yıprattığını düşünüyorum. Herkesin derdi kendine göre fakat yok yere de kendine dert icat edercesine yazılan kitapları okumak beni kasıyor. İclal Aydın'ın oyunculuğunun beğenirim fakat bu kitabı için tam tersi düşüncedeyim. Sanırım 'Kağıt Kesikleri' okuduğum ilk ve son kitabı olacak.
Bu kitabı ilk gördüğümde ismi ve kapağı çok ilgimi çekti. Tecrübelerime dayanarak bir kaç ay içinde indirime gireceğini bildiğim için sabrettim. Sonunda da indirimli olarak aldım ve okudum. Sonuç olarak beklediğim için sevindim. Çünkü kitabı beğendiğimi söyleyemem ve iyi ki iki katına almamışım. Yazar ilgi çekecek ne kadar unsur ve konu varsa hepsini kitabında kullanmış, harmanlamış, ortaya karışık sunmuş. Her ne kadar gizemli bir kurguyla kaleme almak istese de, tahmin edilir ve durağan bir kitap olmuş. Biraz son sayfalarda aksiyon var o kadar. Karakterlere biçilmiş roller de tam oturmamış. Her neyse beklentim yüksek olduğu için hayal kırıklığı yaşamış olabilirim. O sebepten okumak isteyeni veya kitap elinde olup da yorumumu okuyanı olumsuz etkilemek istemem. Ne okuyun derim, ne de okumayın.
"Faniler Kitabı" üçlemesinin son kitabı olan "Hükümdar" ilk iki kitaba oranla, serinin en yetersizi diyebilirim. Kim neyi, ne için yapıyor. Kim iyi, kim kötü. Kim ölü, kim diri. Bu ikilemler serinin tamamında ki sıkıntıydı. Bu son kitapta hepsi yerli yerine oturacak diye bekledim. Karakterler arasında okuyucuya yansıtılmayan; yaşanmış ve konuşulmuş bir takım şeyler bu kitapta açıklansa, konusunun farklılığı ile çok güzel bir seri olabilirdi. Fakat maalesef. Acaba iki yazarın ortak çalışması mı kitapta ki boşluklara sebep olmuş? Bir de çeviri kaynaklı olduğunu düşünmediğim özel isim karıştırma hatası var. Tam üç defa karakterin ismi, başka bir karakterin ismi olarak yazılmış. Diğer kitaplarda da aynı hata vardı. Kitabın konusuna hiç değinmeyeceğim. İlk iki kitabı okumadınızsa, bu kitaba hiç başlamayın zaten. Okudunuz ise konusunu zaten biliyorsunuz. Bu kitabı da okuyup okumamak size kalmış. Fakat benim gönül rahatlığıyla önerebileceğim bir kitap ve seri değil.
Kitap, 40 müebbetlik ve de o anda hücre cezasından yeni çıkan Darrell Standing'a; kendi cezasını hafifletmek ve affettirmek için kumpas kuran bir mahkumun; bu müebbetliklerin kaçacağını ortaya atıp, Standing'in de dinamit sakladığını öne sürüp yönetime ispiyonlayarak, bu insanlara çeşitli işkenceler uygulanmasını anlatarak başlıyor. Ortada böyle bir dinamit olmaması ve doğal olarak da Standing'in hiç bir şey bilmemesi ve itiraf edememesi, kendisini tecrit ve deli gömleğine mahkum ediyor. Bu zaman zarfında hücrede uğraşlar buluyor, sineklerle oynuyor, kendi kendine satranç oynuyor. Burada ilgimi çeken bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Jack London'ın zihninde satranç oynadığını anlattığı kısım tamamiyle Stefan Zweig'in "Satranç" kitabının çıkış noktası niteliğinde. Jack London'ın Yıldız Gezgini'ni 1913'te, Stefan Zweig'in de Satranç'ı 1946'da yazdıkları düşünüldüğünde; ya büyük bir tesadüf var ortada, ya da 'Satranç' kitabının fikir babası London. Kitabın konusuna geri dönersek; Darrell Standing tecritte aldığı deli gömleği cezası sırasında, bedenini geçici olarak öldürüp ruhunu farklı zaman ve mekanlara; daha önce yaşadığı bedenlere (inanmadığım bir olay olsa da kurgu süper) yolculuk yapabildiğini keşfediyor. Bu yolculuklarda düelloya katılan bir soylu, inzivaya çekilmiş bir münzevi, gerçekte yaşanmış olan Mountain Meadows katliamında ölen 9 yaşında bir çocuk ve bunun gibi bir kaç tane daha öykünün kahramanı oluyor. Tarihte yaşanmış olayların da yer aldığı kitap, A.B.D. yargı sistemi ve hapishane işkencelerini gözler önüne serme ve başkaldırı niteliğinde ve de cesaretli anlatım tarzıyla büyüleyici. London'ın hepsi birbirinden ilgi çekici ve etkileyici öykülerle bizleri buluşturduğu 'Yıldız Gezgini', mükemmel kurgusuyla okunması gereken kitaplar arasında yerini almalı diye düşünüyorum. Gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.