Özellikle Irak notları benim açımdan çok doyurucuydu. Ancak Mısır'a geldiğimizde bir geçiştirmelik, acelecilik hissettim. Sanki tam bağlayamamış gibi hissettim. Gezi yazılarında özellikle ülkenin içinde bulunduğu siyasi ortamı soluması ve onu kalemine dökmesini çok başarılı buldum. Açıkçası ben bu yaşıma kadar özellikle komşu Irak ve orada yaşayan Türkmenler hakkında kapsamlı bir bilgiye sahip değildim. Ama bu kitap bana o döneme çok başarılı bir şekilde ışık tuttu. Yer yer yaptığı nükteler ile okuyucusunu sıkmadan karışık dönemi aktarmayı başarıyor. Ben okurken keyif aldım, tavsiye ederim.
"Onu asla unutmasın diye, izini bırakmak istiyordu. Onu asla hatırlamasın diye kendini hafızasından silmek istiyordu. Ayrıldıkları zaman acı çekmek istemiyordu. Bir başkasını bulsun istiyordu. En az o bir başkasını kendi elleriyle öldürmek istediği kadar. Ama daha çok mutlu olsun istiyordu. Gülümsesin. Eğlensin.."
"Lütfen beni uyandır! Kendimi hatırlamak istiyorum." Colin tepki vermedi. Kolumu aldı, parmak uçlarımı öptü ve beni sıkıca kendine çekti. Sanki üzerimizden yıllar akıp gitmişti; ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış aynı anda. Sırtımda güneşin sıcaklığını, saçlarımda fırtınayı ve ensemde buz gibi kar tanelerini hissediyordum. Beni öpüp sivri tırnağını çok hafifçe sırtıma batırmadan önce, "Elveda, Ellie," dedi Colin. Bu acıyı seviyordum. Hatta şimdi beni ele geçirmeye çalışan kederi de. Ama Colin hala buradaydı. Hala bana bir şey yapamazdı. "Neden beni uyandırmıyorsun?" diye sorarak elimi yanağına koydum. Yüzünü ezberlemem gerekiyordu, tüm duyularımla. Sonsuza dek. "Veda etmek fazla acı verici olduğu için," diye yanıtladı ve Louis'in sırtına binip karanlığa doğru ilerlemeden önce bana son kez gülümsedi.