Şu anda kitapla ilgili ne yorum yapacağımı; okurken hissettiklerimi nasıl yazıya dökeceğimi şaşırmış durumdayım. Okurken aklımdan geçenlerin hepsi uçup gitti sanki. Yazarın bizde çevrilen ikinci kitabı, benim ise okuduğum ilk kitabı. İyi ki de okumuşum diyorum. İlk çıktığı günden beri gerek kapağıyla gerek konusuyla gerekse yapılan tanıtımlarla fazlasıyla ilgimi çekmişti. Yazar, günlük hayatımızda da karşılaştığımız, duyduğumuz ya da yakın / uzak çevrede gördüğümüz kadın – erkek eşitsizliğini fantastik öğelerle harmanlayarak çok güzel kurgulamış. Konusuyla ilgili spoiler vermeyeceğim. Ama kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap. Kitabı bitirdiğimde keşke devamı olsaydı, dedirtecek kadar etkileyici bir kitaptı. *********** Yasalara göre, kadınların –zevceler, işçiler ve çocuklar- ceza infazını izlemesi gerekiyor. Bu infazı duvak gününde yapmayı tercih etmeleri tesadüf değil. Bizi bir mesajla göndermek istiyorlar. ***** Sihir gerçek. Belki diğerlerinin inandığı biçimde değil ama eğer gözlerini, kalbini açmaya razıysan sihir etrafımızda, içimizde, tanınmayı bekliyor. Ben bu kızın bir parçasıyım, Ryker da öyle, Michael ve meydanda yanımda dikilip bunun gerçekleşmesini sağlayan bütün kızlar da. Bu kız hepimize ait.
“Iskarta” kitabı ilk kez yıllar önce farklı bir yayınevi tarafından çıkarılmış olsa da; kitap pegasus yayınlarından çıktığı an gerek kapağı ile gerekse konusu ile benim ilgimi çekti. Her seferinde elimin gittiği ama bir anlık tereddüte kapılıp hep vazgeçtiğim bir kitap olmuştu. Ama sonunda çıktığından beri ilgimi çeken kitabı okuyabildim ve “Vay be!” dedim. Konusu ile okuduğum kitaplardan ayrılan ve her sayfasını heyecanla okuduğum bir kitap oldu. Hayata uyum sağlayamayan, kavgacı, asabi olan on sekiz yaşından küçükler ile doğdukları andan itibaren belli olan tek görev için hazırlanan “Ondalıklar”.. İki tarafında sonu aynı: “Iskartaya çıkarılmak..” Connor, Risa ve Lev.. Üçü de farklı hayata sahipler.. Ama onlar için beklenen son aynı.. Güzel, akıcı ve sürükleyici bir kitaptı. Şu sıralar pegasus yayınlarından uzun süredir beklediğim ama yıllar geçse de hala çıkmayan seri devamları nedeniyle umudum olmasa da umarım; bu serini devam kitapları da aynı muameleyi görmez.
Serinin beşinci kitabı çok ama çok eğlenceli, zevkle okuduğum bir kitap oldu. Bu sıralar kitap okuma konusunda isteksizlik yaşasam da Jill Shalvis ilaç gibi geldi. Serinin önceki kitaplarında tanıdığımız Archer’ın ekibindeki Joe Malone ile Kylie Masters’ın hikayesi istemsiz bir yakınlaşmayla başlıyor. Onlar başladığı gibi bittiğini düşünürken; aslında her şeyin yeni başladığının farkında bile değiller. Kylie’ın manevi değeri yüksek bir heykelin çalınması üzerine, başarılı bir iz sürme yeteneğine sahip olan Joe Malone genç kadının yardımına koşuyor. Eğlenceli, tam olarak aksiyon dolu olmasa da hareketli ve birbirlerine laf atmalı akıcı bir kitaptı. Merakla beklediğim serinin altıncı kitabı, bu kitapta az çok tanıdığımız Joe’nun kardeşi Molly Malone ile Lucas’n hikayesi, umarım yayınevi fazla ara vermeden serinin devam kitabını çıkarır. ************ Joe, Kylie’nin pencereye arkasını dönüp kendisine bakmasını izledi ve genç kadının yüzünde neredeyse nefesini kesecek derinlikte gizli bir acı ve kırılganlık gördü. Kahretsin. Bunu gerçekten yapacaktı. Bir oyuncağın, bir tahta parçasının peşine düşecekti. ************ Kylie, Joe’nun yüzündeki ifadeye bakıp başını iki yana salladı. “Ona kızgın olan biri yoktu.” Durakladı. “Veya bana.” Joe’nun kaşları havaya fırladı. “Hey,” dedi Kylie. “Ben çok tatlıyımdır.” Joe güldü ve Kylie buna karşılık gözlerini devirdi. “Tamam, tamam, ben tam bir baş belasıyım, her neyse. Sadece penguenimi bul.”
Uzun ama çok uzun bir zaman olmuştu. Böyle eğlenceli, mizahi ve aksiyonu bol bir kitap okumayalı. Ama şöyle bir gerçekte var ki seri arasına uzun bir zaman girdiği için ilk başlarda adapte olmakla zorlanmıştım. Bir anda “Ne oluyor ya, biz nerede kalmıştık ki” olmuştum. Ama sonradan her şey oturdu. Azra’nın hafızasının yerine gelmesi ile bitmişti kitap. Şimdi ise Azra’nın gerçekte kim olduğu, amacının ne olduğu ve bunda Mert’in ve BİS ajanlarının neden önemli olduğunu okuyoruz. Azra, örgütte Cemre’nin yerine geçmek için en büyük aday ama bunun için bazı zorlu sınavlardan geçmek zorunda. Mert ile Azra, bu sınavları geçmeye çalışırken aynı zamanda birbirlerini de daha iyi tanımaya başlıyorlar. Yalnız kitapta favori karakterim Mysty ve Lulu.. Ama en çok Mysty’nin deli dolu çitlembik hallerini çok sevdim. Bence kitabın neşe, eğlence tarafı Mysty – Lulu, aksiyon kısmında ise Azra ile Mert bulunuyor. Okurken çok eğlendim. Mysty ile Lucas’ın hikayesini daha çok okumak isterdim. ************* Bu hale düşmelerinin sebebi olan çığlığın sahibi olarak pek sessizdi. Mert nemden nefes alamayacak duruda olsa da söylenmeye devam etti. “O altı üstü bir kediydi.” Azra bu sefer ince bir ses çıkardı. İnlemeye çok benzer olan bu ses, Mert’in kızın suratına bakmak istemesine neden oldu. “O altı üstü bir kedi değildi. O yumuşak, canlı ve sıcak bir kediydi. Düşündükçe başım dönüyor.” ******** “Umarım bu şarap şişesini adamın kafasına vurmam için vermişsindir.” Mert’in yüzündeki huzursuzluk ve huysuzluk görülmeye değerdi. Azra, dudaklarının kulaklarıyla samimi ilişkiler içerisine girmesine neden olacak kadar genişleyen gülümsemesini saklama gereği duymadı. Hoş, böyle bir ihtiyaç ortaya çıksaydı bile, öylesine bariz ve göz önünde bir şeyi nasıl saklayabileceği hakkında pek de bir fikri yoktu. “Artık nasıl kullanacağın sana kalmış.” Azra’nın imalı sözleri, Mert’in tüm sinir uçlarını uyararak hepsini birden ayağa dikmişti.