Türkiye'nin ve Türk toplumunun şu anki birçok sorunsalına sağlam çözüm önerileri getiren harika bir kitap.Kitabın bazı bölümleri, özellikle Oktay Sinanoğlu'na ayrılmış bölümü, anı tadında olmuş ki İskender Hoca anılarını yazsa da okusam demekten kendimi alamadım.Hocanın, ince mizah anlayışı, bu çalışmasında da kendini göstermiş,yer yer sesli güleceğiniz kadar.Kitabın bilime ayrılmış bölümlerinde anlamakta zorlandığım yerler oldu,Çoklu elektron teorisi gibi teknik kısımlarda zorlandım mesela. Eğitim meselesine yine ağırlık verirken, işe üniversite hocaları ve eğitimiyle başlamak gerektiğini söylüyor ki son derece doğru ancak ben mevcut öğretmen kadrosunun da eğitime muhtaç olduğunu, tez elden ciddi ciddi hizmet içi eğitime ve sınavlara tâbi tutulması gerektiğini düşünüyorum.Öğretmen denetlenmeli de belki ama bu, bakanlığın şu an planlamaya çalıştığı gibi öğretmeni öğrenciye ve veliye puanlatmak şeklinde olmamalı.Kitap, evrim teorisini herkesin anlayabileceği şekilde özetlemiş, toplumumuzun bilime ve dine çarpık bakışı üzerinde durmuş.Özetle, hem keyif aldım hem faydalandım.Şu paragraf, kitabın ruhu açısından belki de en önemli paragraflardan biri : "Çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkmanın yolu, Batı'da ne varsa bizde de onun olması değildir.Bunun yolu,gelişmiş toplumlar neye ihtiyaç duyuyorsa aynı şeylere ve daha fazlasına ihtiyaç duyan toplumu yaratmaktır.Alet edevatın taklidinden daha zor ve karmaşık bir iştir bu." Şu an bulunduğumuz noktada işimiz çok zor görünüyor fakat hiçbir şey imkansız değil.Yeter ki umudu ve mücadele gücünü kaybetmeyelim.
Enteresan.Buluş olarak öyle her şeyden önce.Hayali kentler anlatmak, onlara kadın adları vermek, alt bölümlere ayırmak, Marco Polo ve Kubilay Han'ı konuşturmak...Çarpıcı cümleler de yok değildi.Kitap güzel, hakkını teslim etmek gerekirse.Ama ben kitabı sevdim mi..hayır, fazla sevmedim..güzel olan her şeyi sevebiliriz diye bir kural yok sonuçta..kitapla aramda duygusal bir bağ oluşmadı..kitabın ruhu, benim ruhuma hitap etmedi..bu, kitabın iyi bir kitap olmadığı anlamına gelmese de..
Bitmesin istedim. Oblomov gibi, biraz okudum, biraz ara verdim. Belki de hepimizin içinde, kuytularda bir yerlerde pusuya yatmış bir Oblomov var.O bizim tembel, aciz, saf, kandırılmaya teşne, korkak,içtenlikle seven yanımız. O bizim aşkla bile evrimleşemeyen yabanıl, eyleme geçemeyen ürkek yanımız. İçinizdeki Oblomov bazen hortlayıverir, miskin, korkak,beceriksiz, budala olursunuz hayata ve insanlara karşı. "Oblomovluk" etmeyelim evet..ama içimizde bir yerlerde, bir köşede Oblomov dursun; dürüst,sadık, rind..hırslardan uzak..Oblomov'un sabahlığı, bana, anneciğimin elceğiziyle ben taa küçükken ördüğü, benimle beraber büyüyen, hatta benden daha çok büyüyen, genişlemiş, sarkmış, tülermiş kırmızı hırkamı hatırlattı.Yıllar yılı vazgeçemediğim..akşamın körlerinde, yoğun bir iş gününün ardından,dizleri bollaşmış taytımın üstüne çekip, adeta kendi zırhıma büründüğüm,bütün insanları dışarıda tutarmışçasına sığındığım, kendim olduğum hırkamı..Kitap boyunca bir Nihat Behram şiirindeki gibi "Nedir anlamı hayatımızın?" diye sorarsınız.Muhtemelen hayattaki duruşunuz Stolz gibidir.Bazen Olga gibi "Fazla mutluluktan mutsuz"sunuzdur.Olsun.. kalbinizde bir Oblomov bulunsun, en azından saf sevgilerle ödüllenen...
Türk edebiyatında kendine yer tutmuş bir kitap olduğu için epeydir okumak istiyordum.Fantastik, masalsı...Cinler,periler,üfürükçüler, konuşan tulumba ve kuşkuş otu, Deli Dumrul'daki gibi Azrail'le pazarlıklar,batıl inanışlar, kültürel ögeler...Bu tarzı sevenler için iyi bir kitap olabilir.Ben sevdim mi kitabı, sevmedim.Elimde bir yığın yarım kitap olmasının huzursuzluğuyla, artık hiçbir kitabı yarım bırakmamaya dair kendime verdiğim sözün kurbanı oldum ve neredeyse bütün hafta sonunu hoşlanmadığım bir kitapla geçirdim.Kitap koştu, ben koştum, kitap koştu, ben koştum ve resmen yoruldum.Sürekli bir devinim, çokça kullanılmış "eylem"ler...Yalın ve derinlikli kitaplardan zevk alanlara göre bir kitap değil.
Doğu kültür ve literatüründe bir tür zaman yolcusu kabul edilen Hızır'ın yerini, bu kitapta Kabil almış.Sorgulamalarla dolu bir kitap denebilir.Bana şunu bir kez daha düşündürdü:Herkesin Tanrı algısı, kendi dünyasına ve kişiliğine göre...Hatta bu, bir insanı tanımada mihenk taşı bile olabilir.Kişinin Tanrı algısına bakarak onunla ilgili hiç de hafife alınamayacak veriler elde edebilirsiniz.
Çok etkileyici.Kahramanların hiçbirinde kendinizi bulamayacağınız ama içinde kendinizi bulabileceğiniz bir kitap.İnsan yirmi altı yaşında böyle bir kitabı nasıl yazar, diye düşünmeden edemedim. Şaka gibi ya da trajikomik kahramanlar...İnsanoğlunun ne denli bayağılaşabileceği...Aptallık...İnsanların; olay,kişi ve nesnelerin gerçeğini, olduğu gibi değil kendi görmek istedikleri gibi gördüğünün ironik ve alegorik hikayesi..gördüğünün demek de yanlış aslında göremediğinin hikayesi...A kişisi olarak başladığınız bir kitabı B kişisi olarak bitirmemişseniz, kitap size pek de bir şey katmış sayılmaz..bu kitabı, B kişisi olarak bitirmemek mümkün değil, demek hiç de iddialı bir söz olmaz...Kitapta, bariz bir cinsiyet ayrımcılığı göze çarpıyor, bunun üzerinde araştırma yapılmalı, henüz yapmamış olsam da..Eski Çin, Hint bilgelerinden, Hıristiyan rahiplerinden vs alınan sözler var "kadın"ın ne denli aptal, bayağı, entrikacı...olduğu üzerine...Bu, bana bir yandan şunu düşündürdü "Acaba kadın, bin, iki bin sene önce zihinsel ya da kişisel evrimini tamamlayamamış mıydı?" Muhtemelen tamamlayamamıştı,erkek egemen bir toplumda bunu yapabilmesi hiç de kolay değildi zaten.Bir yandan da kendi tarih ve geçmişimle gurur duydum:O dönemlerde yani eski Türklerde, kadının değerli, erkekle eşit ve toplumda söz sahibi bir birey olduğu gerçeğiyle. (Bu Türk dilinin yapısına da yansımıştır ve kelimelerde cinsiyetçi ayrıma rastlanmaz.Aynı Türk toplumunun, yüzyıllar içinde, bu anlamda nasıl da geriye gittiğine hayıflandım. İnsana katkı sunmayan, hayatını güzelleştirmeyen,kolaylaştırmayan bilgi, bilgi midir?Kibir aklı kör mü eder?Velhasıl güzel kitap güzel..özellikle son bölüm çok keyifli.
Muhteşem! Defalarca okunası..âşık olunası..Benim çok sevdiğim ancak fazla tercih edilmeyen ikinci kişili anlatıcının kullanılması-ki size sesleniliyormuş hissine kapılırsınız- ;kısa, etkili cümleler...Zaman zaman belli pasajların tekrarıyla sağlanan bir şiirsellik -Peyami Safa'nın Bir Akşamdı romanını benim için özel kılan da budur mesela- ...Yalnız, insanlara ve kendine yabancılaşmış bir genç adamın ruh hali ancak bu kadar anlatılabilirdi...Son zamanlarda belki de hiçbir kitapta kendimi bu denli bulamamıştım..İçinde yiteceğiniz, içinde boğulacağınız, hayretlere düşeceğiniz bir kitap..