sulerturk

Profil Resmi
2 takip ettiği ve 1 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
sulerturk, sarek adlı üyeyi takibe aldı.
8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
sulerturk bir test çözdü. Sonuç: 2/5 (%40) doğru.
8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
sulerturk, Falcon adlı üyeyi takibe aldı.
Falcon

bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan gözle.

bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan gözle.

8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
sulerturk okumuş.
Ölmeye Yatmak

Dar Zamanlar üçlemesinin ilk kitabı olan Ölmeye Yatmak, yayımlandığı günden başlayarak Türkiyedeki roman tartışmalarının odak noktasına yerleşti. Adalet Ağaoğlunun yazarlık güzergahında bir dönemeç niteliğini taşıyan bu yapıt, edebiyatımızda da benzer bir rol oynadı: Yakın geçmişimize tutulan hassas bir ayna. TADIMLIKDoğdu Gün Işıkları Ülkünün - Sümerbank keteni bordo renk perde, okul sahnesini tam örtmüyordu. Hademe Cemal, müsamerede perdecilik edecek. Elindeki ipi az çekiyor, perde aralığı hiç kapanmıyor. Bütün korkusu da; ya hiç açılmazsa?.. Günlerdir bütün işi bunu prova etmek. İpi usulca geriyor, bırakıyor. Yeniden geriyor, bırakıyor. Perdenin gerisinde çocuklar itişip kakışıyorlardı. Toz, yağ, sirke, sidik ve bitotu karışımı bir koku. Okulun her günkü alışılmış kokusunun az daha yoğunu. Kekremsi, ama yıllar geçtiğinde de hâlâ duyulabilen, duyulmasından tat alınabilen bir koku. Bazı zamanlar insanın kendi kokusunu sevmesi gibi bir şey. Başöğretmen, eski bir Ermeni evinden bozma okulun ikinci kat koridorunu geçti. Ahşap duvar delinerek sahneye bir kapı açılmıştı. O kapının önünde durdu. Başöğretmeni ilkin, bahçede yüzünü yıkamaktan dönen Namık gördü. Koşup sahne içine haber vermek istedi, ama başöğretmenin önüne geçemedi. Duvar boyunca kıyın kıyın yanaştı. Soluğu kesildi. Başöğretmen, Namıkı yengeç yürüyüşü içinde gördü: Ne dolaşıp duruyorsunuz hâlâ ortalıkta? Beni rezil mi edeceksiniz? diye bağırdı. O hızla sahnenin koridora açılan tek kapısından içeri daldı. Üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıflar öğretmeni Dündar Bey, sahnede çocuklara son öğütlerini veriyordu: Unutmayın! Koro biterken, yani ilelebet derken ikiye ayrılacaksınız. Bir, üç, beş, yedi, dokuzlar bir yana; iki, dört, altı, sekiz ve onlar bir yana. Siz ayrılınca aradaki bu pencere görünecek. İyi ayrılın. Yoksa, her şey bozulur. Ulu Önderimize de çok büyük saygısızlık olur. Tamam mı? Anladınız mı? Kan ter içindeydi. Çocuklara uzun uzun baktı, haykırdı: Ali!.. Ali, beni mahvettin! Toparlacık, fırça saçlı bir çocuk, titredi. Ellerini hazır ola koydu. Başına bir sumsuk bekledi. Hani senin kara papyonun, kahrolmayası? Hani, nerde? Lastiği koptu öğretmenim... Kopuverdi... Kara kıl dokumadan soluk siyah, uzun kısa pantolonunun cebinden beyaz lastiğe dikilmiş kelebek biçimi bir kumaş parçası çıkardı. Papyona benzetilmeye çalışılmış bu kara nesneyi, evin ambarında kuyruğundan yakaladığı bir fare gibi tutuyordu. Çocuklar, birbirlerini dürtüp gülüşüyorlardı. Dündar Bey, evinde, demir maşayla ondülelediği saçlarını sıvazladı. Sınıfına göre yaşı en büyük, en iri kız öğrenciye döndü: Semiha! Gel buraya!.. Şunun lastiğini dik. Ekle. Koş... Acele edin... Saat geldi!.. Semiha, iğne iplik bulmak için korkunç bir telâşa düştü. Bu arada Namıkın kafasına da iki yumruk indirdi. Öğretmen Dündar, öğütlerini sürdürüyordu: Koro bitti. Siz yavaş yavaş ikiye ayrıldınız. Siz yavaş yavaş ikiye ayrılınca Büyük Atamız çıktı. Ulu Atamız üstümüze bir güneş doğmuş gibi yüzünü gösterirken koro bitiyor. Atamız gidiyor. Atamız gitti... Hemen polkaya başlıyorsunuz. Erkekler, damlarının önünde eğiliyorlar. Damlarını alıyorlar falan... Derken polka bitince rondoya başlıyorsunuz... Haa, Aysel, rondoyu oynarken kazık gibi durma. Rahat ol. Sen de Hasip!.. Kapının önünde çember çevirmiyorsun. Rondo oynuyorsun. Kafanı da âyet okur gibi sallama. Camide değilsin. Uygarlık kaynağı bir okulun sahnesindesin. Uçkurunu topla kerata!.. Rondo bitince Mesleklere geçiyoruz. Tamam mı? Anlaşıldı mı? Başöğretmenin sahne içinde olduğunu o sırada gördü. Savcının kızı Sevil de gruptan ayrılıp, bir kibrit sandığının ardından usulca süzülerek kendini Başöğretmene gösterdi. Başöğretmen, ellerini arkasına kenetlemiş, sabırsızca ortalıktaki dağınıklığa bakıyordu. Kolları kısa, soluk, çizgili ceketi, çizgili dokuma gömleği, bol kısa paça, göbeğine dar gelen pantolonuna, çocuk kakası rengindeki kunduralarına rağmen bir başöğretmenden çok, bir cami hocasını andırıyordu. Ama o tarihte bir başöğretmen olarak da fazla yadırganmıyordu. Hayır, hiç hem de. Latin harfleriyle adını yazmayı beceren, azıcık da, değişimlere karşı yumuşakbaşlı davranan her orta yaşlı kimse, bir ilçe ilkokuluna başöğretmen olabilirdi. Başöğretmenin kırmızı toparlak yüzü, ağda yapıştırılmış gibi parlıyorsa, bu da, hafızlığında önüne fazla pekmez konulmuş olmasındandır herhalde.

Dar Zamanlar üçlemesinin ilk kitabı olan Ölmeye Yatmak, yayımlandığı günden başlayarak Türkiyedeki roman tartışmalarının odak noktasına yerleşti. Adalet Ağaoğlunun yazarlık güzergahında bir dönemeç niteliğini taşıyan bu yapıt, edebiyatımızda da benze... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
sulerturk okumuş.
Tol

Yazarın ağzından;

-''Tol'' ne demek?

-Kürtçe intikam. İki nedeni var bu kelimeyi kullanmamın. Kelimeyi çok sevdim, çünkü intikam biraz daha alışılmış, biraz daha gevşek bir kelime gibi. Tol biraz çekiç gibi. Bir de Kürtçe olması. Bu ülkedeki en büyük “kenardakiler”in dili. Ülkenin yüzde 90’ı yoksul, onlar zaten kenarda, kadınlar, eşcinseller... Ben Kürt değilim ama bir misafir olarak bu ismi koydum.

-Şairlerin, delilerin ve devrimcilerin gözünden alternatif bir son 50 yılı yazmak istemiştim. Niyetim oydu, becerdim, beceremedim bilmiyorum. Okurun ağzında tat bıraksın yeter yani.

KİTAPTAN ALINTILAR

''Çok düşünüyor, düşünürken dalıp gidiyordum. Durmadan ne düşündüğümü soruyorlardı bana. Birilerini, birşeyleri, biryerleri diyordum,ama yetinmiyorlardı.
Aç köpekler gibi soruyorlardı: Kimi, neyi, nereyi?
Borçlarımı desem inanmazlardı. Borçlu olmamı yadırgarlardı. Yıllardır aynı ayakkabıyı, aynı gömlekle ceketi giyiyordum. Çaycıya bir kez çay ısmarlamamıştım, öğlen kazıntılarını simit kemirerek bastırmış, her mesafenin yayası olmuş, yaşgünü partilerinin bir tekine bulaşmamıştım.
Aynur’un memelerini, desem hiç olmazdı. Aynur patronun yüksek lisanslı metresiydi. Ulaşılamayacak kadar pahalı memeleri vardı.
Ben de "O'nu" diyordum. O’nu, O olanı. O kimdir diye soracak olduklarında sizin ve benim tanımadığımız O, bir başka O, herkesin O’su diyordum. Gülüyorlardı tabii. Onların gözünde zararsız bir deliydim.
Dünyada varoluşumun bu kadar sorunlu olacağını hiç tahmin etmezdim.''
(syf:11-12)

''Her yaşın kendine göre bir güzelliği yoktu. emin olduğun, farkında olduğun hiçbir yaşın güzelliği yoktu. yaş öyle bir şey olacaktı ki, sen bilmeyecektin. sana yaşını sorduklarında şaşıracaktın, şöyle bir durup hesaplamak zorunda kalacaktın. yaş günü hediyesi verenlere ajan provokatör gözüyle bakacaktın. "benim yıllarımı paketlemeyin ulaan, bırakın dağınık kalsın!" diye bağıracaktın.''
(syf:13)

''Uzun yıllar yalnızlığımla teselli buldum.çünkü yalnızlık kolay bulunur bir olanak değildi.en azından herkes yalnız kalamamaktan şikayet ettiğine,şikayet ettikçe çözülüp çoğalıp düzüştüğüne göre öyle olması gerekirdi.bense bundan şikayet etmek bir yana,aşırı dozda yalnızlıkla iştigal halindeydim.''
(syf:13)

''Kaçmalı mı...
Kaçmamalı...
çünkü sıkıntı öldürür. ve ama sıkıntı öldürüyor. acı ve öfke değil, ama sıkıntı öldürüyor. çok geçici, anlık, masum, makul olabiliyor sıkıntı, ama öldürüyor. sıkıntı eğlence istiyor, tatil istiyor çünkü. tatil çoğulluğa, çoğulluk gövdelere, yeni kelimelere, yeni yüzlere yol açarak öldürüyor. sıkıntı davet ediyor, açıyor. acı ortak olmayanı defediyor, kapatıyor. sıkıntı çözüyor, öfke bağlıyor. sıkıntı plan program demek çünkü. program yazlıklara savuruyor, sayfiyelere, yumuşak içkilere, pahalı yemeklere yol açarak çözüyor. acı kendi yasasını durmadan fısıldıyor, öfke hatırlatıyor oysa : dağılmayın, unutmayın, yetinin, oturun oturduğunuz yerde. ama sıkıntı savuruyor, parçalıyor, gebertiyor. sıkıntı kutlamalar, şenlikler istiyor çünkü. sıkıntı ille de dans diyor, kahkaha diyor, acının da öfkenin de içini boşaltıyor. acı ve öfke korkuyu yeniyor, sıkıntı okşuyor. sıkıntı arzuyu kaşıyor, acı ve öfke terbiye ediyor. acı değil, öfke değil, sıkıntı öldürüyor.''
(syf:90)

Yazarın ağzından;

-''Tol'' ne demek?

-Kürtçe intikam. İki nedeni var bu kelimeyi kullanmamın. Kelimeyi çok sevdim, çünkü intikam biraz daha alışılmış, biraz daha gevşek bir kelime gibi. Tol biraz çekiç gibi. Bir de Kürtçe ol... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
sulerturk okumuş.
Ruhi Mücerret

İstiklal Harbi’nin son gazisi, 100 yaşındaki millî kahraman RUHİ MÜCERRET; bir dünya starına nasıl dönüşüyor? Zaten ecelin menzilindeyken, esrarengiz psikopat MASUM CİCİ’yi haklayabilecek mi? Mabet filozofu AVNİ VAV'dan daha neler öğrenecek? NAZLI HİLAL’e, 70 yaş farka rağmen nasıl açılacak? Ve son nefesinde kelime-i şahadet getirebilecek mi?



Bir gözü mavi, diğeri kahverengi avare CİVAN KAZANOVA; elden düşme ruhunu, şeytana neden satıyor? Depremde yitirdiği SERPİL SİLAHLIPERİ’yi unutmayıp da ne yapacak? Marifetli afet FUJER FUJİ’den kaçarken neye yakalanacak? Kan kanseri yeğeni OZAN’ı hangi parayla tedavi ettirecek? Alınyazısındaki boşlukları neyle dolduracak? İntiharın eşiğinde tetikte beklerken, kimvurduya mı gidecek? Ziyadesiyle kahkaha ve bir nebze gözyaşı içeren bu serüvende trenler gemilere çarpıyor. İstiklal Savaşı, 85 yıl sonra devam ediyor. Şakaklar matkapla deliniyor. Uçaklar düşüyor. Kaybedenler şampiyon oluyor. Ölüler diriliyor. Serseri kurşunlar uçuşuyor. Ve reklamlar, müşterileri ele geçiriyor!

İstiklal Harbi’nin son gazisi, 100 yaşındaki millî kahraman RUHİ MÜCERRET; bir dünya starına nasıl dönüşüyor? Zaten ecelin menzilindeyken, esrarengiz psikopat MASUM CİCİ’yi haklayabilecek mi? Mabet filozofu AVNİ VAV'dan daha neler öğrenecek? NAZ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Daha Fazla Göster

sulerturk şu an ne okuyor?

sulerturk şu anda kitap okumuyor.

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.