hergunumleyla

0 takip ettiği ve 2 takip edeni var. 17 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

hergunumleyla yarım bırakmış.
Çiçeklerin Tanrısı

Yaşayan en güzel kadından daha güzel bir kadını yaşatmak için kurulan iki kişilik bir dünya.Kapalı bir dünya. Çiçeklerle soluk alıp veren bir dünya.Bu küçük dünyada yaşayan en güzel kadından daha güzel olan kadın yaşayabilecek mi? En yalnız şair olan Erkek onu yaşatabilecek mi?Melekler Erkek Olurun yazarı Hamdi Koçun yeni romanı Çiçeklerin Tanrısı bu yalnız dünyaya yapılan hüzünlü bir aşk yolculuğu. TADIMLIKYatağın kenarına oturdum. Kadının üzerinden öbür yana uzanıp kolu ovuşturmaya başladım. Bir yandan onu seyrediyordum gözlerinin kapalı olmasından yararlanıp. Her kadının kıskanacağı bir güzellik vardı yüzünde. Yüzü aynı Lalenin yüzü. Burnu ondan daha düzgün çünkü Lale burnunu alırken babası devreye girmiş, burun kanatlarını biraz geniş yapmıştı. Saçlarının rengi de Laleden daha açıktı, ince telli, düz saçlar, omuzlarından aşağı inen, uçlarda kendiliğinden gevşekçe biçimlenen lüleler. Bıyıksızdı, Lalenin dudağının üstündeki sarı kılların tersine, ve sakalsızdı: şakaklarında saçlar herhangi bir tüy örtüsünden değil çıplak, parlak deriden ansızın çıkıyordu. Lalenin yenilgiyi tattığı bu ayrıntıların dışında tümüyle aynı yüz, hatta aynı bakış, aynı gözyumuş, aynı ağlayış ki zamanında Lalenin de ağladığını görmüş, Ağlama demeden, hayranlıkla ağlayışını seyretmiştim, annesinin, şimdi önümde yatan, can çekişen bu kadının ve sarhoş ihtiyar babasının o daha çocukken boşandıkları halde hala ne kavgalar ettiklerini, ona ne acılar çektirdiklerini anlatırken, o da ben de özel hayatın, kişisel hayatın ne olduğunu yeni yeni keşfetmeye çalıştığımız yaşlardayken. Kolu bıraktım, abartmayalım, ne olur ne olmaz diye.Elim, dedi.Anladım. Uzanıp bu kez elini elimin içine aldım ve ovuşturmaya başladım. Kolu iyileşmiş miydi acaba? Sordum.Cevap vermedi. Başını yastığa daha iyi yerleştirdi, yastığın üstünden biraz daha arkaya attı. Daha rahat soluk almak ya da başının ağırlığından olabildiğince kurtulmak istemiş olmalıydı. Az sonra çenesi hafifçe düştü. Hem ağzından hem burnundan soluk almaya başladı. Soluk alıp verme refleksif bir hareket olmaktan çıkmış da iradenin gücüyle, kasların zorlanmasıyla yapılıyor gibiydi, aralıklı, derin derin.Daha iyi misiniz? dedim. Kolunuz düzeldi mi? Eliniz düzeliyor mu? İyi geliyor mu?Cevap yok. Orada değildim. Düşündeydim ve bana düşünde cevap veriyordu, belki. Daha iyi, dediğini düşledim, ben de. Eli buz gibiydi. Öyle tek elle ısıtılacak gibi değildi, kimbilir ne kadar zamandır kansız kalmıştı. Eli kendime doğru çekip iki elimle ısıtmaya çalıştım. Yeterince ovduğuma, ısındığına inandıktan sonra eli kırmadan yerine bıraktım. El, bıraktığım yerde, kımıldamadan kaldı. Kol da kımıldamamıştı, bıraktığımda. Kadın da kımıldamıyordu artık, göğsünün inip kalkması dışında. Gözyaşları yanağında kurumuş gitmişti odanın rutubetine karışıp. Kirpikleri hala biraz ıslaktı yine de. Ağlarsın, geçer. Ağlayış geçer gider. Ağladığını da unutursun, ağlamayı da unutursun. Hep ağlayamazsın. Hep hatırlayamazsın. Acı, yorar.

******

Burası layık değil. Burası Allahın sadece unuttuğu değil aynı zamanda ilelebet defterden sildiği bir yer. Kimsenin gelip sizi rahatsız etmeyeceği bir yer istiyorsanız ben size bulurum, hatta buldum bile, dün gece bunu düşündüm. Her şey hazır. Ben de hazırım. Size ben bakarım. Ben bakacağım.Hiç kimsenin sizi, bizi rahatsız etmemesini sağlayacağım. Ben de rahatsız etmeyeceğim sizi, soru sormayacağım, sizi seveceğim ama âşık olmuş numarası yapmayacağım. Madem öleceksiniz, adam gibi öleceksiniz. Bunu sağlayacağım.

************

Ben bir şey anlatırken sık sık yaptığı gibi dudağının kenarında büyüyen bir keder bükülüşüyle dinledi beni. Bitirmemi bekledi, sonra içten bir anlayışla gülümsedi. Ona sarılmamı istedi. Orasının mutlu bir yer, benim de mutsuzmuş gibi konuşmayı seven mutlu bir adam olduğumu söyledi. Beni gülümsetti. Sanırım çiçekleri de. Onu oraya getirdiğim için mutlu olduğunu, orada yaşamaktan hoşlanacağını söyledi sonra. Duraksadım, çiçekler gülümsemeye devam ettilerse de.

******

Yaşayan en güzel kadından daha güzel bir kadını yaşatmak için kurulan iki kişilik bir dünya.Kapalı bir dünya. Çiçeklerle soluk alıp veren bir dünya.Bu küçük dünyada yaşayan en güzel kadından daha güzel olan kadın yaşayabilecek mi? En yalnız şair olan... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 6 ay
hergunumleyla okumuş bitirmiş.
Çavdar Tarlasında Çocuklar

Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.

Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın. 1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten buyana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.

TADIMLIK
Şansım varmış. Birden aklıma bir şey geldi, bunun, oradan defolup gittiğimi iyice anlamama epey faydası oldu. Birdenbire o günü hatırladım; ben, Robert Tichener ve Paul Campbell, hep birlikte idare binasının önünde top koşturuyorduk. İyi çocuklardı, özellikle Tichener. Akşam yemeğine az kalmış ve dışarda hava iyice kararmıştı. Ortalık daha da karardı, artık topu bile zor görebiliyorduk, ama kimse oyunu bırakmak istemiyordu. Sonunda bırakmak zorunda kaldık. Bay Zambesi, şu biyoloji öğretmeni, idare binasının o penceresinden kafasını çıkarmış ve bize yatakhaneye gidip yemek için hazırlanmamızı söylemişti. Ama yine de, böyle saçmalıkları hatırlayarak, her ihtiyacım olduğunda veda duygusunu yaşayabilirdim. En azından çoğu zaman. Ne yaşayacaksam yaşadıktan sonra, tepenin öte yanından aşağıya, bizim Spencer'ın evine doğru koşmaya başladım. Kampüste oturmuyordu. Evi Antony Wayne Caddesindeydi. Ana kapıya kadar tüm yolu koşarak geçtim, sonra soluklanmak için bir saniye durdum. Şişip kalırım böyle, doğrusunu isterseniz: Her şeyden önce, çok sigara içiyorum; yani içiyordum. İçirtmiyorlar artık. Dahası, geçen yıl tam on altı buçuk santim birden boy attım. Tüberküloz filan kapmamın ve tüm bu lanet çekap zımbırtıları için buraya gelmemin nedeni de o zaten. Aslında oldukça sağlıklıyımdır.

Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. He... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 6 ay
hergunumleyla okumuş bitirmiş.
Cennetin Kayıp Toprakları

CENNETİN KAYIP TOPRAKLARI
Yüzyıla yayılan, üç kuşağın öyküsü
Yavuz Ekinci ikinci romanı Cennetin Kayıp Topraklarında, üç kuşağın “coğrafya kaderdir” dedirten hikâyesini anlatıyor. Yaşadıkları coğrafyanın acılarına hapsolmuşların, aile olmanın ölümcüllüğünü taşıyanların ve cennetin gelmesini yüzyıllarca bekleyenlerin hikâyesi bu.
Yerinden yurdundan edilmiş, dilinden, dininden, kimliğinden, insanı insan eden her şeyden yoksun bırakılmış Almast’lar, aynı yazgıyı “başka bir dil”de okumak zorunda bırakılmış oğullar ve torunlar Cennetin Kayıp Toprakları’na doğru bitmeyen yolculuğa çıkıyor. Yolculuğun sonunda ise doksan yıl sürmüş, kalp ile dudak arasına sıkışmış bir aşk var.
Yavuz Ekinci’nin gitgide yetkinleşen anlatımıyla etkili bir roman Cennetin Kayıp Toprakları.
Kitaptan:
Oysa adını tıpkı kocam Hasan’ın salavat getirdiği gibi içimden tekrarlayıp dururdum her gece. Öyle ki kimi geceler nefesimi bile “Aram! Aram!” diye aldığım oluyordu. Fakat bunca yıldır ne hiç kimse kanayan yaramı ne de yüreğimde durmadan büyüyen ve içimi yakıp kavuran bekleme çölümün kuraklığını görebildi. Aram, sen tiksinerek baktığım çeyizimde, başımı yaslayıp daldığım kenarı işlemeli yastığımda, pencerenin önüne kurulup baktığım ovada, her sonbaharda elbiselerimin arasına koyduğum narda, saf bir umutla açtığım kapının kolundaydın. Sen her yerdeydin ve hep yanımdaydın. O huzursuz ve bitmeyen gecelerde Hasan sırtını ceset gibi bana dönüp ağzı açık horlayarak uyurken, ben yerimden silkinip, yaz güneşinin altında şişen ve pis kokan zehirlenmiş bir ineğin leşine bakar gibi iğrenerek ve tiksinerek bakıyordum ona. Sırf bana sarılıp uyumasın diye çoğu geceler ondan kaçarak gidip yaşama umudum olan zavallı oğlum Mirza’ya sarılıyordum. Yataktan kaçıp Mirza’ya sıkı sıkı sarıldığım o gecelerde hayallerden birinin gelip beni alıp götürmesi için saatlerce tavana bakıp beklerdim. Bütün bu gecelerde oğluma o kadar çok sarıldım ki zamanla o da benim gibi içine kapanık, korkak, ürkek, üzgün, huzursuz ve suskun birine dönüştü.

CENNETİN KAYIP TOPRAKLARI
Yüzyıla yayılan, üç kuşağın öyküsü
Yavuz Ekinci ikinci romanı Cennetin Kayıp Topraklarında, üç kuşağın “coğrafya kaderdir” dedirten hikâyesini anlatıyor. Yaşadıkları coğrafyanın acılarına hapsolmuşların, aile olmanın ölümc... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 6 ay
hergunumleyla kütüphanesine ekledi.
Uyku

Uyuyamıyorum.
Tam on yedi gün oldu.
On yedi gündüz ve on yedi gece.
Çok uzun bir zaman.
Artık uykunun nasıl bir şey olduğunu bile tam olarak anımsayamıyorum…

Gözlerimi kapatmayı denedim.
Sonra uyumanın nasıl bir his olduğunu hatırlamaya çalıştım.
Fakat orada yalnızca uykuya yer olmayan zifiri bir karanlık vardı.
Bu, zihnimde ölümü çağrıştırdı. Ölecek miyim acaba, diye geçirdim İçimden. Eğer bu şekilde ölüp gidersem, benim yaşamımın anlamı ne olacak?

Uykuları çalınmış bir kadının öyküsü…

Haruki Murakami’den tekrar tekrar okumak isteyeceğiniz, her okumada yeni keşifler vaat eden sarsıcı bir anlatı…

Uyuyamıyorum.
Tam on yedi gün oldu.
On yedi gündüz ve on yedi gece.
Çok uzun bir zaman.
Artık uykunun nasıl bir şey olduğunu bile tam olarak anımsayamıyorum…

Gözlerimi kapatmayı denedim.
Sonra uyumanın nasıl bir his olduğunu hatırlamay... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 6 ay
hergunumleyla okumuş.
Uyku

Uyuyamıyorum.
Tam on yedi gün oldu.
On yedi gündüz ve on yedi gece.
Çok uzun bir zaman.
Artık uykunun nasıl bir şey olduğunu bile tam olarak anımsayamıyorum…

Gözlerimi kapatmayı denedim.
Sonra uyumanın nasıl bir his olduğunu hatırlamaya çalıştım.
Fakat orada yalnızca uykuya yer olmayan zifiri bir karanlık vardı.
Bu, zihnimde ölümü çağrıştırdı. Ölecek miyim acaba, diye geçirdim İçimden. Eğer bu şekilde ölüp gidersem, benim yaşamımın anlamı ne olacak?

Uykuları çalınmış bir kadının öyküsü…

Haruki Murakami’den tekrar tekrar okumak isteyeceğiniz, her okumada yeni keşifler vaat eden sarsıcı bir anlatı…

Uyuyamıyorum.
Tam on yedi gün oldu.
On yedi gündüz ve on yedi gece.
Çok uzun bir zaman.
Artık uykunun nasıl bir şey olduğunu bile tam olarak anımsayamıyorum…

Gözlerimi kapatmayı denedim.
Sonra uyumanın nasıl bir his olduğunu hatırlamay... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 6 ay
hergunumleyla okumuş.
İstanbul Hatıralar Kolonyası

Her kentin bir öyküsü vardır. Ve her kent kendi öyküsüyle büyür, güzelleşir, aranır ve anımsanır. Her birimizin de bir öyküsü vardır kent içinde. Çocukluğumuz, ilk sevda günlerimiz, hüzünlerimiz, kavuşmalarımız ve arayışlarımızla. İstanbul için de öyle. Ama, bir başka İstanbul, bir şiir İstanbul ise, geçmişin fotoğraflarından ve Selim İlerinin kaleminden İstanbul Hatıralar Kolonyası. Bana öyle geliyor ki, mevsim sonbahar. Ve güneşli bir öğleden sonra. Yıl şimdi 2006. Fotoğraftaki kendime bir yabancıya bakar gibi bakıyorum. Doğup büyüdüğüm İstanbula da çoğu kez öyle bakıyorum. Bu yüzden sürüyor İstanbul Kitapları. İstanbul Hatıralar Kolonyasını bu yüzden kaleme getirdim. Geçmiş elli yılın dökümünde, tarihî ve soylu bir kentin bana yansımış, bende hâlâ yaşayan öyküsünü arıyorum diyen İleriden başka söze gerek var mı?..

Her kentin bir öyküsü vardır. Ve her kent kendi öyküsüyle büyür, güzelleşir, aranır ve anımsanır. Her birimizin de bir öyküsü vardır kent içinde. Çocukluğumuz, ilk sevda günlerimiz, hüzünlerimiz, kavuşmalarımız ve arayışlarımızla. İstanbul için de öy... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Daha Fazla Göster

hergunumleyla şu an ne okuyor?

Çiçeklerin Tanrısı

%0

Favori Yazarları (2 yazar)

Favori yazarı yok.