20. yüzyılın önde gelen psikiyatrlarından Viktor Frankl, otuzun üzerinde yabancı dile çevrilen ve bütün dünyada 12 milyondan fazla satan İnsanın Anlam Arayışı’nda, kurucusu olduğu logoterapinin ilkelerini, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki deneyimleri eşliğinde anlatmaktadır.
Okurlar, Frankl’ın tasvir ettiği toplama kampının, dünyayı daha büyük bir hapishane olarak kavramamızı sağlayacak parlak bir metafora dönüştüğünü fark edecektir. Gasset, Heidegger ve Sartre’dan aşina olduğumuz düşünceler ışığında, varoluşun çetin koşullarında “anlam”ı keşfetmemize yardım edecek süreci anlatan Frankl, “İnsanı insan yapan nedir?” sorusuna da yanıt vermeye çalışıyor…
“Gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir.”
20. yüzyılın önde gelen psikiyatrlarından Viktor Frankl, otuzun üzerinde yabancı dile çevrilen ve bütün dünyada 12 milyondan fazla satan İnsanın Anlam Arayışı’nda, kurucusu olduğu logoterapinin ilkelerini, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama ka... tümünü göster
Bu quizde her soru birer alıntı. Alıntıyı okuyup hangi kitaptan olduğunu bilmeniz gerekiyor! Kolay gelsin!!
Bu quizde her soru birer alıntı. Alıntıyı okuyup hangi kitaptan olduğunu bilmeniz gerekiyor! Kolay gelsin!!
''Annem bizi bağrına basan elleriyle, sesini çıkarmadan, 'Biz bir aileyiz' diyor. Bunu hepimizden çok bizim ev biliyor.'' ''Vasiyetimi okumaya başlasam bırakır mısınız kavgayı? Odamda, yatağımın yanındaki çekmecede. Şarkıyı falan bırakıp, getireyim, okuyayım mı? Keyfinizi kaçırayım, yemekleri çöpe atayım mı? Ne kadar yazık ediyoruz zamana. Bir daha niye gelesiniz bu eve? Buradayız, evimizde. Hep birlikteyiz. Koza bile burada. Eskisi gibi. Daha da kalabalığız. Ne güzel. Ne gerçek. Aile dediğin kalabalık bir sofradır. Daha ne?''
En Güzel Günlerini Demek Bensiz Yaşadın, okuru kalabalık bir aile yemeğine davet ediyor ve sofradaki tek boş sandalyeye oturtuyor. 12 Eylül'den sonra yurtdışına kaçmak zorunda kalan Koza, 27 yıl sonra ülkesine, şehrine, ailesine dönüyor, günümüz İstanbul'unda üst-orta sınıftan bir ailenin bireylerinin bilinçaltı yolculuğu başlıyor. Günlük gerçeklerin ve anıların sökün ettiği, yemeklerin, özellikle de sevilmeyen yemeklerin, şarkıların ve eşyanın dile geldiği, neşe ve sevincin, hüzün ve pişmanlıkla iç içe geçtiği tek günlük bir yolculuk bu…
''Annem bizi bağrına basan elleriyle, sesini çıkarmadan, 'Biz bir aileyiz' diyor. Bunu hepimizden çok bizim ev biliyor.'' ''Vasiyetimi okumaya başlasam bırakır mısınız kavgayı? Odamda, yatağımın yanındaki çekme... tümünü göster
Naziler 1944 yılında Macaristan'a saldırdıklarında, orada yaşayan hemen hemen tüm Yahudileri Auschwitz'e gönderdiler. Yahudi bir tıp doktoru olan mahkûm Dr. Miklos Nyiszli ölümden kurtulmayı başarsa da, daha korkunç bir yazgının eline düştü: ismi “Ölüm Meleği”ne çıkan Dr. Josef Mengele'nin emrinde, kamptaki diğer mahkûmlara ''bilimsel araştırmalar'' yapmakla görevlendirildi ve kitabında bu dehşet verici öyküsünü bizlerle paylaşabildi.
‘Auschwitz, Bir Doktorun Görgü Tanıklığı', Nazi ölüm kamplarının vahşetini okuyuculara tüm açıklığıyla sunan, bir görgü tanığının kaleme aldığı ilk kitaplardan biri.
''II. Dünya Savaşında katledilen Yahudileri, kendilerini öldürmelerine izin vermiş olmalarından dolayı azarlamak, anlamsız bir entelektüel moda oldu. ‘Neden kuzu gibi ölüme gittiler?' ‘Neden karşı koymadılar?' ‘Neden isyan etmediler?'
Soru neden tüm Yahudilerin bir karşı savaş yürütmedikleri değil, bu kadar çok sayıda Yahudi'nin nasıl karşı koyabildiği olmalıydı. İşkence görmüş, dövülmüş, açlıktan yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgiye itilmiş bu Yahudiler, karşı koymak için gereken ruhsal ve fiziksel gücü nerede buldular?''
Naziler 1944 yılında Macaristan'a saldırdıklarında, orada yaşayan hemen hemen tüm Yahudileri Auschwitz'e gönderdiler. Yahudi bir tıp doktoru olan mahkûm Dr. Miklos Nyiszli ölümden kurtulmayı başarsa da, daha korkunç bir yazgının eline düştü... tümünü göster
Sinema ve kitap bilgisini sınayıcı, eğlenceli bir test.
Sinema ve kitap bilgisini sınayıcı, eğlenceli bir test.
Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikayesidir bu. O hem herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir. Çünkü, Tanrı dahil herkesin ona borcu vardır. Vebaline girilen tüyü bitmedik yetim işte odur. Kadim zamanlardan beri hakkı yendiğine göre, sonlu ama sınırsız bir evrenin engin ve derin merkezi insan olmanın, 'olmasa da olur' halini icrâ etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Romantik bir insafsızlığın bakir tacizcisi olmak sonuna kadar hakkıdır. Sıradanlığın üst insanıdır o. Asilliğiyle asilleşememesi umrunda bile değildir. Onun umrunda olan tek şey, sadece ve sadece kendini algılamak, kendi küçük âlemine sığan kainatı kabul etmektir. Çünkü bilmektedir ki, gerçek bilgelik de zaten budur.
Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikayesidir bu. O hem herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir. Çünkü, Tanrı dahil herkesin ona borcu vardır. Vebaline girilen tüyü bitmedik yetim işte odur. Kadim zamanlardan ... tümünü göster
chiilyne şu anda kitap okumuyor.