Colin

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 5 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
Colin okumak istiyor.
Savrulan Otlar Arasında

Kırk yaşımı beklemeyeceğim diyen ve otuz dokuz yaşında ölen, neredeyse mucizevi bir gençlik yaşayan, her telden çalmış olan, trompet sanatçısı, aktör, şarkıcı, yazar Boris Vianın ilk romanı Savrulan Otlar Arasında gülünç bir macera; tuhaf bir polis soruşturması ve ilginç bir casusluk öyküsü... 1942-1943 yıllarında tasarladığı ve 1966da yayınladığı bu roman öteki yapıtlarından birinin taslağı ya da ilk versiyonu değildir kesinlikle. Bütünüyle özgün, eksiksiz, keyif veren, gelişmesi sözcüklerin dinamiğine dayandığından hiçbir şeyin bastırıp engellemediği bir yapıt. Boris Vianın dil evreninin en yetkin örneği. Dehşet, polis soruşturması ve casusluk...
Gerçekten de bu yapıtı sözcükler oluşturuyor ve sürüklüyor, aynı zamanda karıştırıyor ve çözüyor. Bu sözcükler yerinde duramıyor; zıplıyor, sıçrıyor, bizi güldürüyor ve titretiyorlar. Boris Vian bu romanında sürekli çoğalıyor...birbirlerini izleyen, kan birikintileri içinde yüzen, keyifle tartışan, keyifle birbirlerini öldüren kahramanlar... Yazarın başka bir kitapta bulamadığı ve bulamayacağı için kendi kendine anlattığı bir öykü bu!

Kırk yaşımı beklemeyeceğim diyen ve otuz dokuz yaşında ölen, neredeyse mucizevi bir gençlik yaşayan, her telden çalmış olan, trompet sanatçısı, aktör, şarkıcı, yazar Boris Vianın ilk romanı Savrulan Otlar Arasında gülünç bir macera; tuhaf bir polis s... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl, 9 ay
Profil Resmi
Colin okumuş.
Varoluşçuluk

Varoluşçuluk nedir?Bugüne değin çeşitli karşılıklar verilmiş bir sorudur bu. Sözgelişi, Weile göre varoluşçuluk bir bunalım, Mounierye göre umutsuzluk, Hameline göre bunaltı, Banfiye göre kötümserlik, Wahle göre başkaldırış, Marcele göre özgürlük, Lukacsa göre idealizm, Bendaya göre usdışılık, Foulquéye göre saçmalık felsefesidir.Bir dönem, slogancı gençliğin peygamberi ve varoluşçu papası sayılan J.-P. Sartrea göreyse, Varoluş, insanda, ama yalnız insanda, özden önce gelir. Bu demektir ki insan önce vardır; sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü o, özünü kendisi yaratır. Nasıl mı? Şöyle: Dünyaya atılarak, orada acı çekerek, savaşarak yavaş yavaş kendini belirler. Bu belirleme yolu hiç kapanmaz...

Varoluşçuluk nedir?Bugüne değin çeşitli karşılıklar verilmiş bir sorudur bu. Sözgelişi, Weile göre varoluşçuluk bir bunalım, Mounierye göre umutsuzluk, Hameline göre bunaltı, Banfiye göre kötümserlik, Wahle göre başkaldırış, Marcele göre özgürlük, Lu... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl, 9 ay
Profil Resmi
Colin okumuş.
Marx'ların Öyküsü

Karl Marx ölmemiş olsaydı, Marx Ailesinin tarihi bugün yaşanıyor ve yazılıyor olsaydı... Juan Goytisolo, bu varsayım üzerinden kurguladığı romanında, yakın tarihi, sosyalizmin çöküşü olarak adlandırılan süreci, Marx ailesinin tarihiyle çakıştırarak aktarıyor. Goytisolonun ironik dilinin de yardımıyla, çok şey anlatan; Anlatılan, bizim hikayemiz mi? sorusunu sorduran bir roman..

Karl Marx ölmemiş olsaydı, Marx Ailesinin tarihi bugün yaşanıyor ve yazılıyor olsaydı... Juan Goytisolo, bu varsayım üzerinden kurguladığı romanında, yakın tarihi, sosyalizmin çöküşü olarak adlandırılan süreci, Marx ailesinin tarihiyle çakıştırarak a... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl, 9 ay
Profil Resmi
Colin okumak istiyor.
Sekizinci Günah

Tomris Uyarın kaleminden birbirinden farklı sekiz öykü. İç içe geçmiş yaşamlarda sekizinci günahın sırrı çözülüyor.Yazar bilinmeyen sekizinci günaha, bilinen yedi günahın izinden ulaşmaya çalışıyor.Biraz sonra, gün bütün fazlalıklarından arınıp çağdaş tirşe rengini bulduğunda sen girdin içeri. Geniş zamanda. Bir gün boyunca usulca hazırlanan, ânı kollanan, gelip çatması beklenen yine de beklenen anda geldiği için şaşırtıcılığı büsbütün artan bir doğaçlama gibi... TADIMLIKDönüp baktığımda kapıda duruyordun hâlâ. Bir sarsıntı geçirmişçesine yerine çakılı kalmıştın. Günün önüme uzattığı kâğıt, senin şu iki kadından biriyle bir zaman bir sevgililik yaşadığını yazdırıyordu. Oysa sen kararlı adımlarla benim masama doğru geldin, izin isteyip karşıma iliştin. Ben, elimdeki dergiye dalma türünden kaçak bir ilgisizlik oyununu seçtim. Çünkü yine yanık tenliydin, beyaz keten gömleğinin üst üç düğmesi yine açıktı ve insanı Tanrının varlığına nerdeyse inandıracak kadar güzel boynuna kalın ve mat bir altın zincir takmıştın. Ötekiler de susmuşlardı: galiba artık romanlarda kalan, bu yüzden vazgeçilen, bu yüzden asla unutulmayan kemanların yükselişini, çayırların yabanıllığını, beyaz atların kişneyişini duymuştuk senin açık denizlere batmış tütün kokunda.Başını çevirip garson kızdan konyak istediğinde, boyun kaslarına, altın zincirine bir daha baktım: dişlerim kamaştı. Tehlikeyi sezdim: bir gidebilirlik duygusu veriyordun, sonuna kadar gidebilirlik. Yüzyıl öncenin bir kadın roman kahramanı, o gidebilirlik duygusu uğruna kendini bir trenin altına atabilirdi sözgelimi. (Şimdi yaşıyor olsa da atardı.) Demek bu romantizm hastalığı geçmiyor kolay kolay diye düşündüm. Hele böyle romantik-geçmişli kentlerde iyiden iyiye nüksediyor. Bari ortak bir dilimiz olmasa, konuşarak bozamasak bu ânı.

Tomris Uyarın kaleminden birbirinden farklı sekiz öykü. İç içe geçmiş yaşamlarda sekizinci günahın sırrı çözülüyor.Yazar bilinmeyen sekizinci günaha, bilinen yedi günahın izinden ulaşmaya çalışıyor.Biraz sonra, gün bütün fazlalıklarından arınıp çağda... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl, 10 ay
Profil Resmi
Colin okumak istiyor.
Çocukluğun Soğuk Geceleri

Tezer Özlünün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar anıların çıplak gerçekliğine sığınıyor. Tezer Özlü, Türk edebiyatının nostaljik prensesi. TADIMLIKİlkbaharla birlikte ılık havalar başladığında uzun yürüyüşlere çıkıyorum. Bazı günler Günk de olmuyor. Bulvardaki tramvay rayları sökülmeye, ağaçlar kesilmeye başlanıyor. Yollar genişletilecek. Toz, toprak ve çamurlar içindeki çukurlardan geçiyorum. Henüz yıkılmasına başlanmamış, havuzlu Saraçhane Parkından iniyor, Aksaraya doğru yürüyorum. Bulvarın sol kıyısında yükselen apartmanları seviyorum. (Geniş bir bulvarda oturabilme tutkum var. Evimizin önünde yol olmayışı beni üzüyor. Bulvarlarda oturabilenleri kıskanıyorum. Şimdilerde kimseyi ve hiçbir bulvarı, hiçbir evi kıskanmıyorum. Her yerde kalabilirim. Ama o bizim, önünü gecekonduların kapattığı evimizde bir gece bile oturamam. Hiç düşündünüz mü? Ölen bir insanı gerçekten bir kez daha görebilir misiniz? Ölen bir okula gidebilir misiniz? Ölen bir evde uyuyabilir misiniz? O yıllar öldü. O yılları bize öldürecek biçimde yaşattılar.) Yenikapıda henüz birkaç çayevi var. Sahil çakıl taşlarıyla dolu. Tren yolunun altından geçilince, odun depoları sahil boyunca dizili. Denize yakın bir yerde, taşlara oturuyorum. Önümde uzayan, gri mavi Marmara Denizine uzun süre bakıyorum. İçimdeki kıpırdanışları dinliyorum. Bir şeylere açılmak, bir yerlere koşmak, dünyayı kavramak istiyorum. Dünyanın bize yaşatılandan, öğretilenden daha başka olduğunu seziyorum. Oysa o yıllarda bu kaygılara çözüm getirecek hiçbir olgu yok. Yönetime karşı bir direniş başlamış. Soygundan, antidemokratik eylemlerden söz ediliyor... Ama yaygın olan yalnız varoluşçuluk. Marmaranın gri mavi boşluğuyla bağdaşan varoluşçuluk. Odun depolarının yanından, tren istasyonunun altından geçiyorum. Ayakkabılarımın altında taşınması güç çamurlar birikiyor. Eve dönmek istemiyorum. Kentin uğultuyla yaklaşan akşamında herhangi bir yerde olmak istiyorum. Ama kararan gökyüzüyle birlikte, evin sönük ışıklarına, gerilimli, rahatsız havasına dönmek zorundayım. Cumartesileri kabarık, kolalı jüponlar giyip, kentin yeni oluşan, daha zengin mahallelerindeki lokallere dans etmeye gidiyoruz. Buralarda küçük masa başlarında birkaç içki içerek oturuyoruz. Orkestrada ya da plaklarda günün moda şarkıları çalınıyor. Romantik İtalyan şarkılarını çok seviyoruz. Taşra düğünlerinin teneke havasını anımsatan, ama garip bir duyarlık var bu şarkılarda. Günk, hafta sonları bize gelmiyor. La lune es o es şarkılarıyla dans etmiyor. O hafta sonlarını da Dostoyevski, Turgenyef, ya da Çehovun dünyasında geçirmeyi yeğliyor. Oysa bizim artık sevgililerimiz var. Delikanlılar. Pantolonları, ayakkabıları şık, yeni yeni çıkan sakallarını tıraş eden, kokular süren, Avrupa kazaklar giyen sevgililerimiz var. Onlar çamur yığınları içinde değil, Nişantaş, Şişli, Topağacı gibi zengin semtlerde, büyük görkemli apartmanlarda oturuyorlar.

Tezer Özlünün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar anıların ç... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl, 10 ay
Profil Resmi
Colin okumak istiyor.
Her Şeyin Sonundayım

'Sevgili Ferit,

Bu sabah mektubunu bulmak, okumak, bana hem yaşamı hem de sonundaki ölümü daha dayanılır kıldı. Birden yüksek dağlar, henüz boz rengi olan yamaçlar, tepelerdeki beyaz kar, sessiz, küçük İsviçre köyleri anlam kazandı ve buraya geldim geleli ilk kez ayağım yere değdi...'

Muhteşem Bir Aklın Yansımaları

Türk edebiyatının lirik prensesi olarak tanınan Tezer Özlü'nün edebiyatla bütünleşmiş kişiliğinin izlerini bu kez çok yakın bir dostuna yazdığı mektuplarda buluyoruz. Tezer Özlü'nün Ferit Edgü'ye yazdığı ve ondan aldığı mektuplarda hem çok yakın iki arkadaşın birbirlerine açtıkları gizli dünyalarının, hem de iki benzersiz yazı ustasının edebiyat üzerine düşüncelerinin kapıları aralanıyor.

Yaşamın edebiyata, edebiyatın yaşama dönüştüğü bir noktadan okurlarına seslenen Tezer Özlü, hayran olduğu yazarların izlerini yaşadıkları kentlerde aramıştı. Bizler de onun kırılgan ruhunun yansımalarını, yayımlandıkları dönemde birer başucu eseri olan kitaplarında ve mektuplarında görüyoruz.

'Her Şeyin Sonundayım'da ilk kez yayınlanan bu mektuplar, Türk edebiyatının iki ustası arasındaki dostluğun derinliğini yansıtmanın yanı sıra, muhteşem bir aklın arka odalarında yaşananları birinci elden göstermesi bakımından da önemli bir kitap.

Her edebiyatseverin gençlik yıllarında büyük bir heyecanla keşfettiği, ilerleyen dönemlerinde kütüphanesinin başköşesine koyduğu Tezer Özlü külliyatının yanında, 'Her Şeyin Sonundayım'a da mutlaka yer açılmalı.

'Sevgili Ferit,

Bu sabah mektubunu bulmak, okumak, bana hem yaşamı hem de sonundaki ölümü daha dayanılır kıldı. Birden yüksek dağlar, henüz boz rengi olan yamaçlar, tepelerdeki beyaz kar, sessiz, küçük İsviçre köyleri anlam kazandı ve buraya... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl, 10 ay
Daha Fazla Göster

Colin şu an ne okuyor?

Sekizinci Günah

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.