Şâir ve Patron

En Son Değerlendirmeler

8 puan

“Osmanlı’da, en yüksek mimar, sarayın mimarbaşısı, en iyi kuyumcu, sarayın kuyumcubaşısı ve en gözde şâir, padişahın ilgi ve lûtfuna lâyık görülen sultân’uş-şu’arâ idi. Bilgin ve sanatkâr; hükümdarın prestijini, sarayın nâm-u-şânını yüceltmek için gerekli öğeler sayılırdı.”

(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 8 )

“Bir kelime ile, belli bir sanat zevki ve anlayışına sahip patronun himâyesi altında sanatkâr, ona göre eser vermeye özenirdi. Muhteşem Süleyman döneminde Osmanlı klasik kültürü yüksek sanat eserleri vermişse, bunda bu Padişah’ın yüksek sanat anlayışının önemli bir payı vardır. Hattâ diyebiliriz ki , sanat ve bilim eserinin kalitesini ve sanatkârın şöhretini, çok kez hükümdar belirlerdi. Bir eserin “makbûl ve mu’teber olması” her şeyden önce sultanın iltifatına bağlı idi.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 13 )

“Patromanyal devlette her türlü nimet ve mertebe, yalnız ve yalnız hükümdardan kaynaklandığı için, buna erişmek isteyen nâmzetler arasında kıyasıya bir rekabet, hased, entika ve yaltakçılık egemendi ve toplumun ahlâkını yahut ahlâksızlığını oluştururdu. Osmanlı Vekâyinâmeleri ve Şu’arâ’ Tezkireleri bu acımasız rekabet ve çekişmelerin hikâyeleriyle doludur. Fuzûlî, büyüklerin yanına varamamasının tesellisini, “hased ehli”nden uzak kalmakta bulur. Hükümdara yaklaşmanın, onun “hüsn-i nazarı” ile “manzûr” olmanın tek yolu, yakınlarından birinin himâye ve aracılığını sağlamaktır. Fuzûlî, bunu bilir.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 14 )
“Rûhî gibi dünyaya küsen Fuzlûli, Rûhî’nin gazallerini tahmîs etmiştir. Yirmialtı yıl Safavîlerin hizmetinde Şî’a-i İmâmiyye mezhebine bağlı olduktan sonra, 1534’de birden Sünnî Osmanlı sultanının tebaası durumuna gelen Fuzulî, Kızılbaşlılık’la mücadelelerin bu en kızhın yıllarında, Osmanlı ricâli arasında bir patron bulamazdı. O kerbelâ’ya, “Peygamber soyundan gelen mazlûm şehîdlerin kanıyla yoğrulmuş bu beyâbâna”, bu “mihnet beşiğinde meşakkat südüyle beslenmiş” olduğu toprağa çekilmiş, hemşehrisi Rûhî gibi feleğe, padişahlara isyan ve la’net yağdırmıştır.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 31 )
“Divan şiirinde doğal coşku, lirizm değil, tasannu’ esastır. (…) Ama tasannu’, sırf tasannu’da kalmamalı; lâtiîf, nâzik, zârif ve matbu olmalı, garâbete kaçmamamlı, hayal gücüyle bulunmuş yeni buluşlarla “tâze” (orijinal) olup taklid olmamalı.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 34 )
“Aynı sanat zevkiyle yetişmiş patronun aradığı sanat budur; “hayâl-âmîz tasannu’”dur. Patron, Batı natüralizmi ve realizminde olduğu gibi, doğal, açıkça ifade edilmiş çıplak insanî duyguları ve tasvirleri değil; hayal ve sembolizm, ustalık ve zarâfet libası içinde gizlenmiş ince güzelliği arar.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 36)
“Fuzûlî, Osmanlı ülkesinde alışılmış deyimler ve atasözlerini bilmediği için özür diler. Feyz almak için Rûm’a (Türkiye’ye) gidemedim, ama yine de Kerbelâ gibi kutsal bir yerde oturuyorum, diye teselli bulur.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 37)
“Kuşkusuz, mükemmel bir divan şâiri olmak için “sanâyi’-i eş’âr”ı çok iyi öğrenmek gerekir. Fuzûlî’de bugün o kadar beğendiğimiz lirik gazaller, ona göre gençlik, şeydâlık eseridir; gerçek şâir, şiir sanatlarını öğrenip uygulayabilen şâirdir. İşte burada, patronun yüksek saray kültürüne cevap vermeye çalışan klasik şâiri, divan şâirini buluyoruz. Onun mükemmel saydığı şiir, kasidedir.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 37)
“Usta bir edebi eleştirmen olan, şâirleri meslek ve yaşam tarzlarına göre sınıflandırır ve şiirleriyle yaşamları arasındaki bağa işaret eder. Şiir, inşâ ve sohbette tanınmış, seçkinler sınıfına girenleri, şu vasıflarla belirler: fasîh, belÎg, selâset, ve latâfette eşsiz, zârif, hôş-tab’, nâzik, mesel-gûy (atasözü kullanan).”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 45)
“Fuzûlî, imâmiyye-i isnâ-‘aşerriye mezhebini benimsemiş bir Safavî şâiri olarak yaşadığı dönemde (1508-1534), Osmanlı’yı “kâfir”’ ve Osmanlı Ülkesini “kâfiristân” diye anmıştır.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 52)
“Zâtî, yeni tipte bir şâir olup sanatı açıkça satılık bir meta’ haline getirmiş bir şâirdir ve şiir kitabı yazıp satan ve bununla geçinmeye çalışan modern şaîr/yazar tipinin bildiğimiz en eski temsilcisidir.”
(Halil İnalcık, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., s. 72)



7 puan

Osmanlı döneminde yaşayan şairlerin padişahlarla olan ilişkisinin anlatıldığı güzel bir araştırma yazısı. Meraklısı için güzel bir çalışma olmuş.

geri ileri