1955te İstanbulda doğan Esther Heboyan, öykülerinde Ermenilerin, Türklerin, Rumların, Yahudilerin bir arada yaşadığı kentin o eski mahallelerinde gezinirken, ailesinin ve komşularının yaşayışını, özlemlerini, yoksulluklar içindeki mutluluklarını, iyi bir fotoğrafçıya has keskin sezgilerle resmediyor. Kameranın objektifi, kâh el attığı hiçbir işte dikiş tutturamayan bir esnafa, kâh Elizabeth Taylor hayranı bir ev kadınına, kâh henüz okul çağına bile gelmemiş küçük bir kız çocuğuna yöneliyor. Sevdiklerini ekmek parası uğruna bırakıp Almanyaya işçi olarak gidenleri, özene bezene hazırladığı çeyizi, birdenbire ortadan kaybolan genç kızı, mahalle sütçüsüne borcunu ödeyemediği için evinden çıkamayanları, bir türlü doğru telaffuz edilemeyen Ermenice isimleri, gurbette insanın içini sızım sızım sızlatan İstanbul hasretini yansıtan bu öyküleri okurken, çeşitli siyasi gerginliklerin mahalle hayatının havasını ağır ağır kirletmeye başladığına da tanık oluyoruz.
1955te İstanbulda doğan Esther Heboyan, öykülerinde Ermenilerin, Türklerin, Rumların, Yahudilerin bir arada yaşadığı kentin o eski mahallelerinde gezinirken, ailesinin ve komşularının yaşayışını, özlemlerini, yoksulluklar içindeki mutluluklarını, iyi bir fotoğrafçıya has keskin sezgilerle resmediyor. Kameranın objektifi, kâh el attığı hiçbir işte dikiş tutturamayan bir esnafa, kâh Elizabeth Taylor hayranı bir ev kadınına, kâh henüz okul çağına bile gelmemiş küçük bir kız çocuğuna yöneliyor. Sevdiklerini ekmek parası uğruna bırakıp Almanyaya işçi olarak gidenleri, özene bezene hazırladığı çeyizi, birdenbire ortadan kaybolan genç kızı, mahalle sütçüsüne borcunu ödeyemediği için evinden çıkamayanları, bir türlü doğru telaffuz edilemeyen Ermenice isimleri, gurbette insanın içini sızım sızım sızlatan İstanbul hasretini yansıtan bu öyküleri okurken, çeşitli siyasi gerginliklerin mahalle hayatının havasını ağır ağır kirletmeye başladığına da tanık oluyoruz.