Hilafet Risaleleri 2. Cilt / II. Abdülhamit Devri

Her eser gibi bu zor ve yorucu, bir o kadar da zevkli ve bereketli çalışmanın da bir hikâyesi ve kaderi var; onu tahkiye ederek başlamak uygun olacaktır sanırım. Doktora çalışmamız sırasında, tezin dönemiyle sınırlı olarak hilafet ve meşrutiyetle ilgili yazıları ve risâleleri yeniden veya bazılarını ilk defa okuduğumda, daha önce Türkiyede İslâmcılık Düşüncesi kitabının çalışmaları esnasında kısmen farkettiğim bir husus yani İslâm-Türk siyasî düşüncesindeki büyük değişme ve dönüşümün, aynı zamanda devamlılığın esas itibariyle bu yazı ve risâlelerle birlikte oluştuğu vâkıası daha vâzıh bir hale gelmişti. Kavramlar düzeyinde ifade etmek gerekirse buna, Yüce Allahtan başlayan, Hz. Peygambere, oradan ulül-emre ve aşağıya doğru inen hiyerarşik ve bağlayıcı itaat dairesinin giderek dağılmaya yüz tutması (daha munis bir tabirle farklılaşması), buna karşılık siyasî mânaları İslâm dünyasına yeni intikal eden serbestiyet-hürriyet (liberté) kavramının üst bir kavram olarak teşekkülü ve klasik siyasî düşünce hiyerarşilerini değiştirmesi diyebiliriz. Bu vuzuh Çağdaş İslâm Siyasî Düşüncesinin tabiatı ve problemlerinin de giderek daha bir netliğe kavuşması mânasına geliyordu. Tezin Meşrutiyet ve Halifelik kısımlarında II. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarıyla (1908-1914) sınırlı olarak bu önemli meseleye temas etmeye çalışmış ve yeni yorumlarla birlikte gelen problemli noktalara ve açılımlara işaret etmiştim.1 Yeni hilafet meselesi elbette sadece dinî ve siyasî düşünce tarihiyle alakalı bir problem değildir. Problemin çıkış kaynağına bakıldığında Osmanlı Devletinin dinî ve siyasî konumu ve Avrupa devletleri ile olan uluslararası ilişkilerinin, güç dengelerinin burada başat bir rol oynadığı hemen görülecektir. Hilafet kurumunu, halifenin statüsünü zayıflatmak veya ortadan kaldırmak öncelikle Osmanlı Devletinin, ardından bütün İslâm dünyasının siyasî ve dinî merkezini zayıflatmak veya dağıtmak, ortadan kaldırmak mânasına geliyordu. Bir tarafta -Fransanın Mısırı işgalinin akabinde Osmanlı Devletinin bütünlüğü ve dolaylı olarak hilafetin devamını savunmasına rağmen- İngilterenin, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Hint alt kıtasını işgali ve ardından Mısırı istilâsı ile bir güç olarak hilafet kurumu ve hilafet merkezi olarak İstanbulla, halife-sultanla doğrudan karşı karşıya gelmesi gibi devâsa bir uluslararası vâkıa var. Hilafetin Kureyşîliği yani Osmanlı hilafetinin gayrımeşruluğu meselesini ilk defa Hindistandaki İngiliz misyonu çevrelerinin gündeme getirmiş olması da buna işaret eder. Kronolojik olarak daha sonraki yıllarda Fransa, Almanya ve İtalya da kendi hakimiyet ve nüfuz bölgeleriyle alakalı olarak hilafet meselesiyle yakından ilgileneceklerdir. Diğer tarafta Osmanlı hakimiyetinin güç kaybetmesine paralel olarak Müslüman ve Hıristiyan Arapların meskün olduğu Suriye, Hicaz, Yemen, Mısır, Kuzey Afrika bölgelerinde idarî bozukluklarla sosyal memnuniyetsizliklerin artması ve düvel-i muazzamanın açık veya örtük destek ve teşvikleriyle Arap milliyetçiliği ve ardından Arap hilafeti hareketlerinin ortaya çıkması hadisesi ile karşılaşıyoruz. Modernleşme döneminde hilafetin Araplardan Kureyş kabilesine mensup birine geçmesini ilk teklif eden Müslüman kişilerden biri olarak Kevakibînin (öl. 1902) bu fikirleri, Kahirede Muhammed Abduh, Reşid Rıza ve İngiliz misyonunun hilafetle, Ortadoğu politikalarıyla ilgili önemli elemanlarından W. S. Bluntın bulunduğu bir çevrede tartışmış ve yazıya geçirmiş olması bu açıdan anlamlıdır.2 Yeni Osmanlılar hareketinden itibaren Paris, Londra, Cenevre başta olmak üzere Avrupanın değişik merkezlerinde ve Mısırda sürgün veya kaçak olarak bulunan muhalif Osmanlı aydınlarının, ilmiye mensuplarının meşrutî rejim arayışı içinde olmak veya muhalefeti, yeni iktidar arayışlarını güçlendirmek için yeni bir hilafet-saltanat yorumu içine girmeleri de bu süreci takviye edecek ve süratlendirecektir. Süratli ve katlanarak seyreden bütün bu dahilî ve haricî gelişmelere ve ağır, tehditkâr tenkitlere, hilafet merkezi olarak İstanbulun ve sarayın, hususen Sultan II. Abdülhamidin değişik araçlar ve farklı kişiler istihdam ederek savunma, cevap verme, susturma, yeniden kendi tarafına kazanma teşebbüsleri eklendiğinde hadisenin cesameti ve çok yönlülüğü daha vâzıh bir şekilde tezahür edecektir.Bugüne kadar hilafet meselesi üzerine farklı sâiklerle yerli-yabancı birçok tarihçi, ilâhiyatçı, siyaset bilimci, kültür tarihçisi eğilmiş olmasına rağmen bu çalışmaların önemli bir kısmı ya belli bir döneme, bir bölgeye, bir kişiye, bir akıma, bir probleme hatta bir tek risâleye inhisar ediyor veya meselenin cezbedici siyasî-ideolojik boyutu bütünlüğü olan tasvirlerin ve derinlikli tahlillerin önüne set çekiyordu. Türkiyedeki durum tahmin edilebilecek sebeplerden ötürü çift taraflı olarak daha nazik ve ziyadesiyle müşevveş bir mahiyet arzediyordu. Bir adım daha ileri atarak, mevcut çalışmalarda, bu yayınla toplu olarak günyüzüne çıkacak olan risâlelerin en iyimser ifade ile ancak üçte birinin tedavülde olduğunu, bir kısmının hiç bilinmediğini, önemli bir bölümünün de merkezî problem-dönem-müellif ekseninde değerlendirilmeye tabi tutulmadığını, dolayısıyla da sınırlı ve bağlamından kopuk malzeme ile yer yer anakronizme veya sathiliğe mahküm olunduğunu söyleyeceğim. Mevcut yerli-yabancı çalışmaların ve bilgi-yorum seviyesinin meselenin cesameti ve derinliğiyle gayrımütenasip oluşu, bende bu risâleleri kronolojik olarak toplu bir yayına konu etmek düşüncesini giderek kuvvetlendirdi, hatta zaruri kıldı. Konu ile ilgili çalışmaları taramak, elimizin altında olmayan kitap ve risâleleri genel ve özel kütüphanelerden edinmek, yanımızdan ayırmadığımız künye akışı ve bilgi listesini tahkim ve tadil etmek yolundaki gayretlerimiz bizi bugünkü noktaya getirdi; yedi dilde, birkaç sayfalık risâlelerden 250-300 sayfalık kitaplara kadar 70 küsur eser.3 Ümidimiz odur ki bu toplu neşirden sonra bizim veya meslektaşlarımızın yapacağı araştırmalarla modernleşme dönemi İslâm-Türk siyasî düşüncesinde devam eden, değişen, dışardan giren unsurları tesbit etmek, uluslararası, dönemsel ve tarihî sebepleri şerhetmek ve bütün bu olup bitenlerin iç mantığını çözmek; paralel olarak da Çağdaş İslâm ve Türk Siyasî Düşüncesini daha soğukkanlı ve akademik çalışmaları bile kuşatan dar, hissî ve ideolojik kalıpların ötesinde ele almak mümkün olacaktır. . . .Hilafet risâleleri fikrî ve fiilî dönüşümün merkezi olmakla beraber kronolojik olarak ortaya çıkışları hilafet tartışmalarına tekaddüm eden dört eser türünden ve alanından daha bahsetmek gerekecektir. Bunlardan biri ıslahat hareketleriyle irtibatlı olarak II. Mahmut döneminde gelişmiş örneklerine rastladığımız halifeye-sultana itaat etrafında teşekkül eden ve ağırlıklı olarak klasik itaat dairesinde inşa edilen risâlelerdir. Şeyhulislâm Yasincizâde Abdülvehhab Efendinin (öl. 1833) Arapça ve Türkçesi birlikte basılan Hulasatul-Burhan fî İtaatis-Sultan (İstanbul, 1247 [1831], 31 s.) risâlesi4 ile yine ilmiye mensubu ve İskenderiye müftüsü iken 1267de (1850-51) vefat eden Cezayirli İbnül-Unnâbînin es-Sayul-Mahmûd fî Nizamil-Cünûd adlı Arapça eseri (telif tarihi: 1242 h.)5 bu türün temsil gücü yüksek metinleri arasında sayılabilir. Bu risâlelerde modernleşme hadisesinin ve ıslahat hareketlerinin süratli bir şekilde halife-sultana itaat meselesini canlı, tehditkâr ve siyasî açıdan hayati bir problem haline getirdiğini görmek mümkündür.6 Bu tür metinlerde kullanılan âyet ve hadislerin, bizim neşrettiğimiz metinlerden hilafet-saltanat sistemini savunanlarında büyük ölçüde tekrarlandığı görülecektir. İkinci olarak meşrutiyet arayışı yani hilafet-saltanat sisteminin yanında/paralelinde/karşısında anayasalı (düstur, kanun-ı esasi), parlamentolu (şûra, meclis) bir rejim teklifi ve onun etrafında teşekkül eden tartışma metinleri bu daireyi tamamlayacak ve derinleştirecek en önemli metinler kümesini oluşturmaktadır. Çünkü gerek kanun-ı esasi gerekse meclis fikri esas itibariyle ve öncelikle halife-sultanın hak ve yetkilerini bir şekilde tahdit etmeye, en munis ifade ile yeniden tarif etmeye matuftu. Kavramlar düzeyinde ifade etmek gerekirse meşrutiyet arayışları süreci, öncelikli olarak iktidarın kaynağına değil de icraatına/ne yaptığına vurguda bulunan ve İslâm-Türk siyasî düşüncesinin temel üst kavramı olarak adalet kavramının merkezi yerini, giderek iktidarın nasıl geldiğini/kaynağını öne çıkaran meşveret-şûra kavramına terketmeye zorlanması mânasına geliyordu. Osmanlıların devraldığı ve kısmen yeniden yorumladığı hilafet-saltanat sisteminin, halife-sultana itaat telâkkisinin Emevî-Abbasî döneminde kemikleşmiş bir telâkki olduğu bilinen bir husustur. Gerek hilafet ve gerekse meşrutiyet risâlelerinde yeni arayışları meşru kılmak için bu hat üzerinde teşekkül eden ve uzun tarihî tecrübelerin içinden akıp gelen, toplumsal karşılıkları olan kavramların, düşünce yapılarının ve siyasî kurumlaşmaların bir tür İslâmın ilkelerinden sapma şeklinde yorumlanması hadisesi ile karşılaşılacaktır ki bu bakışaçısı günümüzde de -hususen İslâm-demokrasi tartışmalarında- itibar gören bir temayül olarak devam etmektedir. Ne yazık ki İslâm dünyasında meşrutiyet talebiyle ortaya çıkan ve bu yöndeki hareketleri destekleyen risâleler de -İran meşrutiyet hareketinin metinleri hariç-7 toplu bir değerlendirmeye ve neşre henüz konu olmamıştır.8Üçüncü eser türü ittihad-ı İslâmla (Batılı müelliflerin adlandırmasıyla panislamizmle) alakalı olan risâlelerdir. Kavramın ilk kullanılışı Namık Kemalin Hürriyet gazetesindeki 10 Mayıs 1869 tarihli makalesine kadar çıkmakla beraber Ticaret-i Bahriye zabıt kâtibi Esad Efendinin İttihad-ı İslâm risâlesi türün kitap düzeyinde ilk metni olmalıdır (İstanbul, [1290/1873], 34. s.).9 Bu tür yazı ve risâlelerdeki esas problem ittihad politikaları çerçevesinde yeni bir millet ve vatandaş tipi ortaya çıkarmak ve yeni siyasî birlik inşa etmek arayışları olsa da hilafet meselesi merkezî bir yer işgal etmekte ve paralel olarak yeni siyasî yorumlar gündeme gelmektedir. Efganîden etkilenen Kaçar prensi Mirza Ebul-Hasan Şeyhur-Reisin Farsça İttihad-ı İslâm (Bombay, 1312/1894) risâlesi de hem kronolojik olarak hem de Şiî çevrelerde meselenin ele alınışı bakımından önemlidir.Belki dördüncü bir tür olarak, bazan hilafet risâleleriyle birlikte, zaman zaman da müstakil olarak karşımıza çıkan cihad risâlelerinden de bahsetmek gerekecektir. Çünkü I. Cihan Harbi sırasında (cihad fetvasının etkisi hususen zikredilmelidir) sayı ve muhteva itibariyle en üst düzeye çıkan cihad risâleleri, sadece Müslüman halkı yeni bir siyasî söylem etrafında dinî bir vecibe olarak küfre karşı savaşa ve ayaklanmaya çağırmakla kalmıyor, bu yolda mücadele veren siyasî ve dinî merkezî otoritenin temsilcisi olarak halifeye itaati ve ona hazarda ve seferde mutlak destek vermeyi de doğrudan veya dolaylı yollarla işliyor, besliyordu.10 Hilafet risâlelerine mücavir bu müstakil kitap türleri yanında modernleşme döneminde telif edilen ahlâkla, hukuk ve siyasetle, tarihle, dinî düşünceyle alakalı eserlerde hatta ilmihal kitaplarında bile ya bir bölüm, arabaşlık halinde veya konular arasında hilafet, meşrutiyet, ittihad-ı İslâm, adalet, meşveret-şûra, kanun, itaat... meselelerine ve kavramlarına güçlü bir unsur olarak temas edildiğini de biliyoruz.XIX. asrın son çeyreğinden itibaren hilafet meselesi ile doğrudan alakalı kitap-risâle düzeyinden makaleler düzeyine intikal ettiğimizde şimdilik meselenin üstesinden gelinemiyecek hatta künye bibliyografyalarının bile hazırlanamıyacak cesamette olduğu ilgililerin malumudur. Türkçe, Arapça, İngilizce, hatta Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Urduca dillerinin herhangi birinde hilafetle ilgili gazete, dergi yazılarının bütününün tesbiti ve elde edilmesi mümkün olsa bile bunların herbirinin neşrinin birkaç ciltlik yayına konu olacağı açıktır. Şimdilik yazma veya matbu kitap-risâlelerle sınırlı kalmaktan başka yapılacak bir şey yoktu. Belki ilerde önce her dilde yazılmış gazete, dergi yazılarının, peşisıra akademik kitap-makale çalışmalarının ayrı ayrı ve açıklamalı bibliyografyaları yapılabilir, ardından da toplu bibliyografya ve seçme makale antolojileri hazırlanabilir. Bu çalışmanın gövdesinde veya eklerinde okuyucu az sayıda da olsa bazı makalelere veya kitap bölümlerine tesadüf edecektir. Bu istisnalar ya kitaba aldığımız risâlelere konu olan önemli bir tartışmayı başlatmış olmaları veya ihmal edildikleri zaman konunun veya risâlesine yer verdiğimiz müellifin fikirlerinin tam olarak anlaşılmasını imkânsız kılacak düzeyde önemli olmaları dolayısıyladır.. . .Kitap ve risâleleri yayına hazırlarken ve esere nihai şeklini verirken takip ettiğimiz usul ve prensipleri şöyle özetleyebilirim:1. Eser beş (veya altı) cilt olacaktır. Bir ve ikinci cilt II. Abdülhamit Devri altbaşlığını taşımakta ve 1877-1908 arasında telif edilmiş veya basılmış 25 risâle ile 3 eki ihtiva etmektedir. (Bizim niyetimiz Sultan Abdülhamit dönemiyle ilgili bütün risâleleri tek ciltte toplamaktı fakat hacim problemi dolayısıyla iki cilde çıkarmak mecburiyeti hâsıl oldu). Üç ve dördüncü cilt II. Meşrutiyet Devri altbaşlığını taşıyacak -ve muhtemelen 1909-1922 yılları arasında telif edilen veya basılan eserleri ihtiva edecektir. 1922 yılının önemsenmesi, tahmin edilebileceği gibi bu yılın sonlarına doğru hilafetin saltanattan ayrılması ve bir bakıma ilga sürecinin başlamasıyla alakalıdır. Cumhuriyet Devri (Hilafetin İlgası ve Sonrası) altbaşlığını taşıyacak olan beşinci ciltte ise 1923-1927 yılları arasının risâleleri yer alacaktır. 2. II. Abdülhamit dönemine ait iki risâle, baktığımız ve taradığımız yerlerde bulunamadığı için şimdilik ihmal edilmiştir. Bu eserlerden biri merhum Seyfettin Özegenin künyesini verdiği (Özege, nu. 6712) Feyzi-A. Muhtar-Fuadın telif ettikleri Halife-i Nâmeşru ve Sultan Murad-ı Hâmis (Paris 1315 [1897], 23 s.) künyeli risâledir. Muhibban mecmuasının yayıncısı olan Ahmet Muhtar Yeytaş İsmayıl Hakkı Baltacıoğlunun kendisi ile yaptığı bir röportajda Pariste iken Padişah-Halife ve İmamet Bahsi adlarında iki risâle yazdığını ve orada Türk köylüsünün okuyabilmesi için harekeli yazı ile bastırdığını söylüyor.11 Özegenin verdiği künyedeki A. Muhtarın Ahmet Muhtar Yeytaş olup olmadığı bilinmediği gibi risâleler arasında bir irtibatın varlığı da tesbit edilememiştir. İkinci eser Hacı Muhammed İsmail Hanın A Short Note on the Khalifa (Calcutta, l906) künyesiyle tesbit ettiğimiz metindir. Tesbit ettiğimiz halde ulaşamadığımız veya bizim gözümüzden kaçan başka risâlelere zaman içinde ulaştıkça veya meslektaşlarımız ve konunun uzmanları haber verdikçe müteakip baskılarda onları da dahil etmeyi düşünüyoruz. Bu projenin yayın çalışmalarına başladığımız sıralarda, hilafet risâleleri açısından da çok önemli olan, Yıldız yazmalarını ve İbnülemin koleksiyonunu içinde barındıran İstanbul Üniversitesi Eski Eserler Kütüphanesinin deprem hasarı sebebiyle kapalı halde olması bizim için ciddi bir talihsizlik olmuştur. Daha önce başlıklarından yola çıkarak not aldığımız bu kütüphanedeki bazı yazma risâlelere bakmak ve hilafet risâlesi olup olmadıklarını kontrol etmek mümkün olmadığından bu ciltte yer alması gereken bir iki yazma risâleyi atlamış olmamız muhtemeldir.12 3. XX. yüzyılın başından itibaren konu ile ilgili yapılmış akademik çalışmalarla adında hilafet kelimesi geçen halifeler veya İslâm tarihi ağırlıklı eserlerin tamamına yakın kısmı, doğrudan tartışma metni olmadıkları için projenin haricinde tutulmuş13; buna karşılık hilafet merkezi olarak İstanbulun tenkitler ve iddialar karşısında kendini/halifeliği savunmak ve bu yolda İslâm dünyasına, hususen Haremeyne yönelik hizmetlerini vurgulamak için yayınladığı risâlelerin önemli bir kısmına yer verilmiştir. İlk iki ciltte yer alan Numan Kâmilin İslâmiyet ve Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Hakkında Doğru Bir Söz risâlesi ile Muhammed Emin el-Mekkînin Hulefa-yı Izâm-ı Osmaniye Hazarâtının Haremeyn-i Şerifeyndeki Âsâr-ı Mebrûre ve Meşküre-i Hümayunlarından Bâhis Tarihî Bir Eserdir başlıklı kitabı bu türden eserlerdir.4. Hilafet risâlelerinin bir kısmı bugüne kadar bazı tercüme, sadeleştirme ve Latin harflerine aktarma çalışmalarına konu olmuştur. Fakat bu çalışmaların önemli bir kısmı bizim tesbit ettiğimiz ve bağlı kalmaya çalıştığımız standartlara uygun olmadığı için yayına esas alınmamış, yalnız risâle ve yazarlarının değerlendirildiği kısımda bibliyografik malumat olarak zikredilmiştir. Bu ciltte sadece sayın İhsan Süreyya Sırma beyin daha önce neşrettiği bir metne bazı teknik tasarruflarla yer verilmiştir.5. Risâlelerin bütünlüğünü ve mantığını muhafaza etmek maksadıyla prensip olarak metinlerin kâhir ekseriyetinin tamamı alınmış olmakla beraber birkaç risâlede konuyla irtibatsız ve sayfalarca devam eden kısımların alınmaması uygun görülmüştür. Bu tür tasarruflara dipnotlarda işaret edilmiş ve gerekiyorsa fikir vermek açısından atlanan kısımda nelerin olduğu belirtilmiştir.6. Metinlerin kitap içindeki sıralaması ilk baskı tarihlerine, yazma ise telif tarihine göre kronolojiktir. Telif veya baskı tarihi olmayan eserler ise başka kaynaklar, yazarın hayatı veya risâlenin muhtevasından edinilen bilgi ve işaretlere göre sıralanmıştır. İlk baskısına ulaşamadığımız veya sonraki baskıları ilaveli olduğu için müteakip baskılarından hazırlanan az sayıdaki eser de ilk baskısının tarihine göre sıralamaya alınmıştır. Risâlenin baskıları arasında farklılıklar varsa bunlara da dipnotlarda işaret edilmeye çalışılmıştır.7. Osmanlıca metinler aynen Latin harflerine aktarılmış, sadeleştirme yoluna gidilmemiştir. Kitapların kendi vurguları ise italik dizilerek muhafaza edilmiştir. Hazırlanan metinlerin ilk mukabelesi yapıldıktan sonra nihai okuma, tashih, tadil, transkripsiyon ve teknik düzenleme tarafımızdan yapılmıştır. XIX. asrın son çeyreğinden itibaren telif veya tercüme edilmiş bu metinlerin aktarımında esas olarak mânanın anlaşılması gözetilmiş ve okumayı zorlaştıracak ağır transkripsiyon işaretleri kullanılmamıştır. Ayrıca metni hazırlayan/tercüme eden zevatın imlâ tercihlerine kısmen de olsa uyulması dolayısıyla (biat, beyat gibi) mutlak bir imlâ birliği hedefi de gözetilmemiştir. Yalnız metin içlerindeki âyet ve hadisler dahil olmak üzere Arapça, Farsça ibarelerin sadece tercümesi verilmiştir. Müellif kendisi Arapça ve Farsça metnin tercümesini de vermişse onu zikretmekle iktifa edilmiş, diğerlerinin bir kısmı hazırlayanlarca, çoğu ise tarafımızdan metnin akışına uygun olarak tercüme edilmeye çalışılmıştır. Ebül-Hüdanın ve Ahmet Muhtar Paşanın eserlerinde olduğu gibi ibarenin hem Arapçası hem de Türkçe tercümesi verilmişse akışı bozmamak için gerekiyorsa Arapça ibarenin ilk kelimeleri de yazılmıştır. Buna ihtiyaç olmayan yerlerde küçük tasarruflarla (buyurulmuştur kelimesini metinde olduğu üzere Arapça ibarenin değil de Türkçe tercümenin sonuna almak gibi) yetinilmiştir. Yazım ve basım hatası olduğunu tahmin ettiğimiz bazı kelime ve terkipler köşeli parantezle tamamlanmış, doğruluğundan emin olmadığımız çok azsayıdaki bazı kelimeler ise soru işaretli bırakılmıştır.8. Türkçe dışında yazılmış bir metin Harf İnkılabından önce Türkçeye tercüme edilmişse o esas alınmış, ihtiyaç halinde orjinaliyle karşılaştırılarak bazı dipnotlar düşülmüş, ekler yapılmıştır.9. Âyetlerin sûre ve âyet numaraları köşeli parantezli olarak metnin içinde, hadislerin kaynakları ise dipnotlarda gösterilmiştir. Bu çalışmanın muhtevası itibariyle metinlerdeki hadislerin sıhhati meselesi birinci derecede ehemiyet arzeden bir mesele değildir; sahih, zayıf veya mevzu olsun önemli olan hangi hadislerin seçildiği, onların nasıl kullanıldığı, nasıl yorumlandığı ve tercüme-tefsir-tevil itibariyle nereye doğru çekildikleridir. Bununla beraber bir fikir vermesi açısından çok teferruatlı olmayan tahricler yapılmaya çalışılmıştır. (Tahrici risâlenin mütercimi veya hazırlayanı yapmışsa bu künye sayfasında belirtilmiştir. Belirtilmeyenler, bu tahriclerden de istifade edilerek tarafımızdan tamamlanmıştır. Hadislerin tahriclerinde yardımlarına mazhar olduğumuz Dücane Cündioğlu, Müjdat Uluçam, İbrahim Hatiboğlu ve Mehmet Özşenel meslektaşlarıma müteşekkirim).10. Türkçe yazma metinlerin sayfa numaraları köşeli parantez içinde verilmiş, matbu metinlerle Arapçadan Türkçeye tercüme edilen yazma eserlerde ise buna lüzum hissedilmemiştir. 11. Metinlerin noktalama işaretleri ve paragraf sistematiğine, vurgularına büyük ölçüde uyulmuş olmakla beraber bir kısmı bugünkü kullanıma göre tashih ve tadil edilmiş, noktalama işaretleri taşımayanlar ise tarafımızdan düzenlenmiştir. Uzun paragraflardan bazılarının bölündüğü de vâkidir.12. Daha kullanışlı olacağı düşüncesiyle genel indeksin son ciltte verilmesi tercih edilmiştir.13. Her cildin baş kısmında o dönemin metinlerinin ve temel problemlerinin daha rahat anlaşılmasını mümkün kılmak üzere bir veya iki araştırma metni yer alacaktır. Birinci cildin başına aldığımız ve ikinci ciltteki risâleleri de ilgilendiren giriş metinleri meslektaşlarım Ş. Tufan Buzpınar ve Azmi Özcan beylere aittir. Bizim yazdığımız Risâleler ve müellifleri hakkında bazı bilgiler başlıklı kısımlarda ise iki cilde giren ve Sultan Abdülhamit dönemine ait risâlelerin muhtevası ve önemleri ile yazarları hakkında muhtasar müfid bilgiler ve hal tercümesi bilinenler için ana kaynaklar verilmiştir.. . .Bu risâlelerin toplu yayını düşüncesini, ilk defa, II. Abdülhamit dönemiyle ilgili doktora çalışmalarında hilafet meselesine de temas eden iki meslektaşım Ş. Tufan Buzpınar ve Azmi Özcanla konuştum ve paylaştım. Daha sonra bu halkaya meslektaşlarım Harun Anay, Dücane Cündioğlu ve İhsan Fazlıoğlu katıldı. Üçüncü halkada daha genç meslektaşlarım Sami Erdem ve Suat Mertoğlu yer aldılar. Şahsıma ve hilafet risâleleri havuzuna gösterdikleri yakın alakayı ve asgari birer risâle hazırlayarak-tercüme ederek esirgemedikleri fiilî yardımlarını minnet ve şükranla yâd u tezkâr ediyorum, edeceğim. Ali Birinci ve Şükrü Hanioğlu beyefendiler ise hem saha ve dönemle ilgili bilgi ve tecrübelerinden istifade etmemizde lütufkâr davrandılar hem de çalıştığımız dönemin nadir eserlerini ihtiva eden kütüphalerinden yararlanmamıza cömertçe müsaade ettiler. Kendilerine medyûn-ı şükranım. Şükrü Bey ayrıca hem bizim listeye almadığımız 1906 yılında, Sabahaddin Bey, Malcolm Mac Coll, Vambéry, Müşir Hüseyin Kıdvai arasında cereyan etmiş bir tartışmanın önemini hatırlatarak değerlendirme yazısıyla birlikte tercümelerini lütfetti ve ikinci cildin sonuna ek olarak aldığımız hususi bir katkıda bulundu hem de Şamdaki yazmasını bir türlü temin edemediğimiz Rifaî şeyhi ve Ümeyye Camii imamı Ârif el-Müneyyirin risâlesinin fotokopisini, bu sahada çalışan sayın David D. Comminsten temin ederek bize gönderme zahmetine katlandı. Yıllar geçtikçe ve başka araştırma konuları devreye girdikçe bu hacimde ve yedi dilde metinler ihtiva eden bir çalışmayı bir kurumun desteğine müracaat etmeden tek başıma gerçekleştirmenin uzun yıllar alacağı kanaatına vardım ve Klasik yayınevinin desteğini talep ettim. Yayınevinin danışmanları Ahmet Davutoğlu ile Mustafa Özel arkadaşlarımın ve ilim heyetinin münasip görmesi üzerine proje yeniden canlılık kazandı ve hazırlama-yayın aşamasının takvime bağlanması sebebiyle de çalışmalar daha bir düzene girdi. Yayınevine, müşavirlerine ve çalışanlarına müteşekkirim. Hukukumuza güvenerek kendilerine risâlelerin hazırlama veya tercümelerini teklif ettiğim zevatın hemen hepsi tek başına altından kalkamayacağım bu çalışmaya fiilî ve samimi destekte bulundular. Onlara da müteşekkirim. Birkaç yıldır Osmanlıca Çağdaş Türk Düşüncesi metinleri okuyarak, kavramları ve satıraralarında işleyen mantığı tartışarak fahri dersler yaptığımız talebe arkadaşlarımın bir kısmının bu risâlelerin hazırlanmasında istekle ve gayretle rol sahibi olmaları, hem derslerimizin semere vermiş olması hem de onların belli bir seviyede isbat-ı vücut etmeleri açısından beni ziyadesiyle memnun ve bahtiyar etmiştir. Her ders döneminin sonunda benden helâllik istediklerinde onlara, Hak helâl etmek öyle kolay mı? Sıradan bir helâllik istiyorsanız benim sizde zaten hakkım yoktur, size öğretmeye çalıştıklarımla fiilî veya kitabî hocalarımın bendeki haklarını ödüyorum, ama gerçekten helâllik istiyorsanız bu sizin elinizdedir; öğrettiklerimi başkalarına öğretecek veya çalışmalarınızda derslerimizin ciddi izlerini üst seviyede göreceğim derdim. -Hazırladıkları metinlerin bir kısmına nihai şekli vermek benim için hayli yorucu olsa da- söz yerini bulduğuna göre artık ne denebilir: Helâl olsun! Hem de başarılarının devamına dua ve teşekkürlerimle birlikte... Bu ders arkadaşlarım arasında Nergiz Yılmazın adını hususen zikretmeliyim; hem daha önce katılmış olduğu isbat-ı vücut halkasıyla irtibatını kuvvetlendirdi hem de bu yayının sekreterliğini, bana hissettirmediği birçok sıkıntı ve zorluğuna katlanarak, çoğu metnin ilk mukabelesini, hazırlayan arkadaşlarla yaparak mahirâne yürüttü. Kendisine müteşekkirim.Bu projenin ve şahsımın teşekkür borçlu olduğu zevat elbette bunlarla sınırlı değildir. Farklı şekillerde ve zamanlarda, hususen risâlelerin temininde ve eserin yayına hazırlanması aşamasında yardımlarını gördüğümüz zevatı da isim sırasına göre alfabetik olarak zikrederek ilk iki cildin sunuşunu şimdilik bitirmek isterim: Ahmet Kavas, Akif Emre, Cihan Düren, Coşkun Çakır, David D. Commins, Ebubekir Sofuoğlu, Ersan Nebioğlu, Eyüp Sait Kaya, Faruk Deniz, Gökhan Çetinsaya, Hanife Öztürk, Hasan Basri Öcalan, Hulusi Yavuz, Hülya Güzey, İbrahim Edhem Atnur, İsmail Köse, Kemal Faruk Molla, Mehmet Batuk, Mehmet İpşirli, Mustafa Demiray, Necati Alpas (merhum), Nevzat Kaya, Nejat Göyünç (merhum), Nurdan Şafak, Ömer Hakan Özalp, Recep Önder, Salih Pulcu, Seyfettin Özege (merhum), Şükrü Özen, Tarık Zafer Tunaya (merhum), Zeynep Süslü.Gayret bizden, tevfik Allahtandır; tenkit ve tekmile de sizden olsun.

Her eser gibi bu zor ve yorucu, bir o kadar da zevkli ve bereketli çalışmanın da bir hikâyesi ve kaderi var; onu tahkiye ederek başlamak uygun olacaktır sanırım. Doktora çalışmamız sırasında, tezin dönemiyle sınırlı olarak hilafet ve meşrutiyetle ilgili yazıları ve risâleleri yeniden veya bazılarını ilk defa okuduğumda, daha önce Türkiyede İslâmcılık Düşüncesi kitabının çalışmaları esnasında kısmen farkettiğim bir husus yani İslâm-Türk siyasî düşüncesindeki büyük değişme ve dönüşümün, aynı zamanda devamlılığın esas itibariyle bu yazı ve risâlelerle birlikte oluştuğu vâkıası daha vâzıh bir hale gelmişti. Kavramlar düzeyinde ifade etmek gerekirse buna, Yüce Allahtan başlayan, Hz. Peygambere, oradan ulül-emre ve aşağıya doğru inen hiyerarşik ve bağlayıcı itaat dairesinin giderek dağılmaya yüz tutması (daha munis bir tabirle farklılaşması), buna karşılık siyasî mânaları İslâm dünyasına yeni intikal eden serbestiyet-hürriyet (liberté) kavramının üst bir kavram olarak teşekkülü ve klasik siyasî düşünce hiyerarşilerini değiştirmesi diyebiliriz. Bu vuzuh Çağdaş İslâm Siyasî Düşüncesinin tabiatı ve problemlerinin de giderek daha bir netliğe kavuşması mânasına geliyordu. Tezin Meşrutiyet ve Halifelik kısımlarında II. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarıyla (1908-1914) sınırlı olarak bu önemli meseleye temas etmeye çalışmış ve yeni yorumlarla birlikte gelen problemli noktalara ve açılımlara işaret etmiştim.1 Yeni hilafet meselesi elbette sadece dinî ve siyasî düşünce tarihiyle alakalı bir p... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
975-8740-03-2

Etiketler: osmanlı tarihi

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

Okumuş kimse bulunamadı.

Okumak İsteyenler

seherdemir46
1 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski