Hasan Sezayî Divânı

GÜLŞENİYYE TARİKATISEZAİYYE KOLUNUN KURUCUSUOSMANLILARIN HÂFIZ-I ŞİRAZÎSİEDİRNELİ HASAN SEZAYÎ HAZRETLERİNİNHASAN SEZAYÎ DİVÂNIHASAN SEZAYİ HAZRETLERİNİNHAYATI-EDEBİ KİŞİLİĞİŞİİRLERİNİN TAMAMIDr. Ali Rıza ÖzuygunTOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİÖĞRETİM ÜYESİ ALİ RIZA ÖZUYGUN TARAFINDAN KÜTÜPHANELERDE MEVCUT YAZMA NÜSHALAR KARŞILAŞTIRILARAKYÜKSEK LİSANS TEZİ OLARAK HAZIRLANMIŞTIR.HASAN SEZAYİ HAZRETLERİNİN HAYATIAsıl adı Hasan olan Sezayi-i Gülşenî, h.1080/m.1669 yılında Mora yarımadasında bugün Korent denilen Gördeste dünyaya geldi. Babası Ali, bu şehrin eşrafından Kurtbeyzade Hasan adında bir zatın oğludur. Dedesi, Kurtbey-zade diye anılan büyük külliye sahiplerinden, servet sahibi, yüce bir zattır. Çocukluk ve gençlik yıllarını Mora yarımadasındaki Gördeste geçirir. Sezayi Hazretlerinin çocukluk ve gençliğinin ilk devresini nasıl geçirdiği açık olarak bilinmemek-tedir. Fakat eserlerinden kendisinin bu devirde oldukça iyi bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır. Sezayi Hazretleri 18 yaşında iken h.1098 (m.1687) yılında Venediklilerin Morayı işgali üzerine, doğmuş olduğu Korent kasabasından ayrılmak mecburiyetinde kalır ve bir gemiye binerek istanbula gelir Avusturya ve Venedik devletinin Osmanlı İmparatorluğuna karşı giriştikleri hücumları önlemek maksadı ile Edirnede bulunan IV. Mehmetin yanına gider. Edirnede, piyade mukabelecisi Ali Efendi adında bir zatın tavassutu ile mukabele kalemine alınır. Tasavvufa olan ilgisinden dolayı resmî vazifesi dışında kalan zamanlarını tasavvufî bilgilerini arttırmağa hasrediyordu. Nihayet gördüğü bir rüya üzerine bir mürşit aramağa karar verir. O sıralarda Edirnede, Halvetî tarikatının şubelerinden olan Ruşenînin kollarından ve ibrahim Gülşenî tarafından tesis edilen Gülşeniyye tarikatının halifelerinden El-Hac Hallac mahallesindeki Aşık Musanın dergâhında Şeyh Mehmet Sırrî Efendiye mürit olur. Bir süre sonra şeyhinin ölümü üzerine, onun yerine geçen Mehmet Lali Fenayi Efendiye intisap eder. Şeyhi, aynı zamanda onu dergâhın vakıf gelirlerini toplamakla görevlendirir. Kendisine bu görevinden sonra Câbî Dede Efendi ünvanı verilmiştir. Sezayi Hazretlerinin Fenayi Efendiyi kendisine büyük bir rehber olarak kabul ettiği aşağıdaki manzumeden anlaşılmaktadır.Âdem hemîn bu bezm-i dil-ârâya bir gelürSeyr-i cemâl-i yâri temâşâya bir gelür Devr iderek cemâd ü nebât ‘âlemin geçüpHayvânî bir libâsile dünyâya bir gelürSeyr-i taayyün itmegiçün cezb idüp sehâbHer katresini cemile deryâya bir gelür Tekmîl idüp merâtibini âhirul-emirİnsân ölüp bu neşe-i kübrâya bir gelürMirât-ı vech-i bâki olup bî-cihet sıfat Lâdan bekâ-yı zât ile illâya bir gelürEsmâyı câmi oldıgına şek yok âdemüñ Ammâ netîce seyr-i müsemmâya bir gelür Şâh-râh-ı âlem-i ıtlâka girdüm sıdkılaKutb-ı âlem Şeyh Lali Gülşenîdür rehberümHimmetiyle menzil-i maksuda irdüm sıdkılaKutb-ı âlem Şeyh Lali Gülşenîdür rehberümFeyz irişdürdi kemâl-i neşe-i insanileCan ilin menzillerin gösterdi çeşm-i canileAşina itdi beni ol âlem-i irfanileKutb-ı âlem Şeyh Lali Gülşenidür rehberümCezbesiyle gönlümün mülkini teshir eylediHimmetiyle bu harab-âbâdı tamir eylediBir nefesle zulmetüm tebdil ü tenvir eylediKutb-ı âlem Şeyh Lalî Gülşenîdür rehberümMülk-i tende padişah itdi beni ol zül-himemBende bir sır sakladı bîgâneye amma dimemFeyz-i Hakka es-salâ itdüm bugün gelsün ümemKutb-ı âlem Şeyh Lalî Gülşenîdür rehberümBu Sezayiden beyâna geldi nutk-ı GülşenîSöyleyen oldur dilinden perde itmişdür beniİkilik vehmin aradan sürmeyen bilmez beniKutb-ı âlem Şeyh Lali Gülşenîdür rehberümŞiirde de görüldüğü gibi Sezayi Hazretlerinin Şeyh Mehmet Lali Efendiye derinden bir bağlılığı söz konusudur. Şeyhini Kutb-ı âlem diye tavsif etmektedir. Mehmet Lali Fenayi Efendi de h.1112 (m.1700/1701)de vefat etti. Vefatına, Kâmî mahlasıyla şiirler yazan Edirneli Mehmet Efendi Meded kopdı nihâl-i Gülşenîden bir gül-i Lalî mısraıyla tarih düşürmüştür. Bu sırada Sezayi Hazretleri Edirnede, Lârî camii karşısında Şeyh Veli Dede Efendi dergâhında post-nişin (tekke şeyhi) idi. Lâli Fenayi Efendinin yerine geçen Şeyh Mahmud Hamdi Efendinin bu makama gelişinden altı ay sonra vefatı üzerine, Sezayi Hazretleri, kendi damadı ve halifesi olan Şeyh Müsellim Efendiyi bulunduğu dergâha post-nişin tayin ederek, kendisi Lali Fenayi Efendinin makamına geçer. Bundan sonra Sezayi Hazretleri, hâlen Edirnede Bostanpazarı denilen yerde Sezayi Tekkesi adıyla anılan dergâhta yaklaşık otuz sekiz yıl boyunca irşatla meşgul olmuştur. Sezayi Efendi Hazretleri bir ara istanbula gelmişti. Daha önce Edirnede iken ismi her tarafta duyulmuş olduğundan, istanbula gelince, birçok kimse onu görmek arzusu ile bulunduğu yere akın etti. Böyle gelip sohbette bulunanlardan bazılarının kalbine, Sezayiyi tahmin ettikleri gibi bulamama düşüncesi geldi. O gece bu kimselerin her biri, rüyalarında, Resulüllah Efendimizi ziyaret için Medine-i münevvereye gittiklerini, fakat kapıda Sezayinin bulunduğunu ve huzur-ı sadete girebilmek için onun yardımı gerektiğini gördüler. Ertesi gün rüyalarını birbirine anlattıklarında, hepsinin aynı rüyayı gördükleri anlaşıldı. Böylece Sezayi Hazretlerinin, Resulüllâh Efendimizin varisi olan büyük âlimlerden olduğunu yakinen anladılar. Sezayi Hazretleri, gemide tanıştığı bir Halvetî şeyhi vasıtasıyla Gülşenîliğe ilk adımını atmıştır. Önce Şeyh Sırrî Efendi veya Seyyit Ali Efendi, sonra Fenayi Efendiye intisap etmiş ve şeyhinin ölümünden sonra kendisi de Gülşenî şeyhi olmuştur.Bütün Gülşenîlerin her hâlde en büyük arzularından birisi de Gülşenîliğin kurucusu olan ibrahim Gülşenîyi ziyaret etmektir. Sezayi Hazretlerinin Gülşenîlikle ilk bağlantısı şu şekilde ol-uştur. Moradan istanbula gelirken gemide bir Halvetî şeyhi ile tanışmış ve onun çok fazla etkisi altında kalmıştır. Daha sonra tasavvufa merak saran Şeyh Sezayi, Edirnede ibrahim Gülşenînin halifelerinden Şeyh Aşık Musanın hankahında şeyhlik makamında bulunan Mehmet Sırrî Efendinin müridi olmuştur. Gülşenîliğe bu şekilde baş-angıç yapan Hasan Sezayi, ibrahim Gülşenîye olan bağlılığından dolayı Mısıra gitmiştir. Orada Gülşenî dergâhında vazife yapan ibrahim Çelebi tarafından Gülşenîliğin ikinci piri kabul edilmiştir. Sezayi Hazretlerinin, ibrahim Gülşenî ve Dede Ömer Ruşenîye bağlılığını gösteren beyitleri yeri gelmişken zikredebiliriz.Gülşenî dervişi güldür goncalardur MevlevîBülbül-i şeyda okur gâh Manevî gâh MesnevîAydın olsa gülşenüm etme acebRûşenîye intisâbum vardurSezayi Efendi, Edirnede Aşık Musa hanka-ında 38 yıllık bir şeyhlikten sonra (18 Ramazan 1151-29 Aralık 1738, gece dört buçukta)Râh-ı aşka canını kurban edenBî-güman ol vasıl-ı canan olurGülşenîden bir kadeh nûş eyleyenEy Sezayi lâyık-ı Yezdan olurbeyitlerini söyleyerek hicrî takvime göre 71, milâdî takvime göre 69 yaşında vefat etmiştir. Bu farkı, hicrî ve milâdî yıllara göre doğum ve ölüm tarihlerini verdiğimizde görebiliriz.H.:1151-1080=71 M.:1738-1669=69Hasan Sezayi Hazretlerinin şiirlerinin yer aldığı divan nüshalarında ölümüne düşürülmüş 4 tarih manzumesi vardır. Bunlar sırasıyla Rahmî, Elifî-zade Feyzî, Hasan Senayî Efendi ve asıl adı Mahmut olan Ağa-zâde Örfîye aittir. Bu beyitlere baktığımızda hicrî 1151 tarihini düşürmüşlerdir. Tarih beyitlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.Ricâl-i gaybdan Rahmî biri gelüb didi tarihSezayi göçdi kutb-ı asr iken firdevs-i alâya (1151)Düşdi yekpare bu mısra Feyziyâ tarih içünGöçdi kutb iken Sezayi rahmetullahi aleyh (1151)Fevtini gûş eyleyen uşşak tarihin didiKudse pervaz eyledi ruh-ı Sezayi Gülşenî (1151)Felek nüh tarh ile yazdı utârid Urfiyâ tarihSezai kutb-ı âlem şimdi uçmakda olur bülbül (1151)Bütün bu şiirlerden anlaşılıyor ki, Hasan Sezayi Hazretlerinin ölüm tarihi 1151dir. Zaten manzumelerin yer aldığı nüshalarda tarih beytinin hizasına rakamla 1151 tarihi kaydedilmiştir. Vasiyeti üzerine, bulunduğu hankahın cümle ka-pısının sağ tarafında, kendinden önceki şeyhlerin türbesine bitişik bir sebzeci dükkânı alındı ve oraya defnedildi. Kabri üzerine yapılmış olan türbe hâlen Meydan mahallesinde Süleymaniye Küçükpazarı caddesindeki dergâhtadır.XVIII. yüzyılın büyük mutasavvıf şairlerinden Hasan Sezayi Hazretleri, Tekke edebiyatının önde gelen isimlerindendir. Şiirleri, üslûp ve ifade bakımından, kusursuz denecek derecededir. Tasavvufî bilgiler ve mazmunlardan şiirlerinde ustalıkla faydalanmıştır. Hasan Sezayi Hazretleri, aynı zamanda Gülşeniyye tarikatının Sezaiyye kolunun kurucusudur. Tekke ve Divan Edebiyatları hususiyetlerine vâkıf olan ve gazelleri ile büyük şöhret kazanmış bulunan Hasan Sezayi, tezkire sahibi Salime göre de Osmanlıların Hâfız-ı Şirazîsidir. Hasan Sezayi Hazretlerinin mahlasıyla ilgili, Hüseyin Vassaf Beğin incilâ-yı Mirat-ı Hakikat adlı eserinde;Mısrî, 1692 senesinde bir grup dervişiyle birlikte Osmanlı ordusuyla Avusturya seferine katılmak ister. Padişahın etrafında bulunan bir takım kişiler, padişahı, müridi çoğalan bazı meşayih huruc davasına kalkışıyor diyerek Mısrînin sefere katılmaması yolunda ikna ederler. Esasen padişah Mısrî Hazretlerine gönülden meftundur ve bu sefere Mısrînin de katılabi-leceğini düşünür. Fakat etrafındaki kişilerin hükmü galip gelir. Neticede padişah, Mısrîye Bursada kalıp hayır duada bulunması için bir hatt-ı hümayun gönderir. Mısrî, buna karşılık bir mektup yazıp padişahın, evliya sözünü tutması gerektiğini ve sefere mutlaka katılacağını bildirir. iki yüz kadar dervişiyle Edirneye gelir. Bu sırada Selimiye camiinde verdiği bir vaazdan sonra bir taht-ı revana bindirilerek Gelibolu yoluyla Limniye gönderilir. işte bu hâdiseden sonra çok müteessir olan Lali-i Gülşenî, asrın kutbu olan Mısrîden Edirneliler adına özür dilemek üzere dervişi Hasan Efendiyi huzura gönderir. Hasan Efendi, Mısrîyi, Edirneden ayrılacağı sırada görür ve kendisinden af diler. işte Hüseyin Vassaf, Hasan Efendinin bu görüşmede Sezayi mahlasıyla tahallus ettiklerini söyleyerek şunları kaydediyor:Cenab-ı Mısrî Edirneye azimetinde Hazret-i Sezayi, Azizi Şeyhül-Alâ Muhammed Fenayinin taht-ı terbiyesinde perverşiyâb-ı kemâl olmakta idi. Henüz pek genç yaşta bulunuyorlardı. Cenab-ı Mısrî, Edirneden mahfuzan Gelibolu tarikıyla Limniye iclâ olunurken Fenayi Efendi, Cenab-ı Mısrînin düçar olduğu muâmele-i nâ-revadan, ziyadesiyle müteessir olarak müridi Hz. Sezayiyi izâm ile izhâr-ı âsâr-ı tarikat eylemiş ve Cenab-ı Mısrînin feyz-i nazarlarını ve hüsn-i dualarını berây-ı isticlâb-ı cemîlekâr olmuşlardı. Cenab-ı Mısrî, araba ile Edirneden müfarakat sırasında, Hz. Sezayi yetişip, şeyhinin hissiyât-ı tazimâ-rânâsını arz ile mübarek elini öperek, Cenab-ı Pirin hüsn-i nazarlarına ve feyz-i duasına mazhar oldukları ve hatta arabanın reh-güzârına yatarak muamele-i vakıadan af dilemelerine karşı;-Kalk evlâdım, afva sezâsın!iltifat-ı Mısrî ile tahallüs ettikleri mevsukaten mervidir ki, hicretin 1104 senesine müsadiftir ki, Hz. Sezayi, yirmi dört yaşında idi. Vassaf Beğ, devamında Hasan Sezayi Haz-retlerinin, Mısrînin gazeline yazdığı şerhin bir şükran ifadesi mahiyetinde olduğunu ifade eder.

GÜLŞENİYYE TARİKATISEZAİYYE KOLUNUN KURUCUSUOSMANLILARIN HÂFIZ-I ŞİRAZÎSİEDİRNELİ HASAN SEZAYÎ HAZRETLERİNİNHASAN SEZAYÎ DİVÂNIHASAN SEZAYİ HAZRETLERİNİNHAYATI-EDEBİ KİŞİLİĞİŞİİRLERİNİN TAMAMIDr. Ali Rıza ÖzuygunTOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİÖĞRETİM ÜYESİ ALİ RIZA ÖZUYGUN TARAFINDAN KÜTÜPHANELERDE MEVCUT YAZMA NÜSHALAR KARŞILAŞTIRILARAKYÜKSEK LİSANS TEZİ OLARAK HAZIRLANMIŞTIR.HASAN SEZAYİ HAZRETLERİNİN HAYATIAsıl adı Hasan olan Sezayi-i Gülşenî, h.1080/m.1669 yılında Mora yarımadasında bugün Korent denilen Gördeste dünyaya geldi. Babası Ali, bu şehrin eşrafından Kurtbeyzade Hasan adında bir zatın oğludur. Dedesi, Kurtbey-zade diye anılan büyük külliye sahiplerinden, servet sahibi, yüce bir zattır. Çocukluk ve gençlik yıllarını Mora yarımadasındaki Gördeste geçirir. Sezayi Hazretlerinin çocukluk ve gençliğinin ilk devresini nasıl geçirdiği açık olarak bilinmemek-tedir. Fakat eserlerinden kendisinin bu devirde oldukça iyi bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır. Sezayi Hazretleri 18 yaşında iken h.1098 (m.1687) yılında Venediklilerin Morayı işgali üzerine, doğmuş olduğu Korent kasabasından ayrılmak mecburiyetinde kalır ve bir gemiye binerek istanbula gelir Avusturya ve Venedik devletinin Osmanlı İmparatorluğuna karşı giriştikleri hücumları önlemek maksadı ile Edirnede bulunan IV. Mehmetin yanına gider. Edirnede, piyade mukabelecisi Ali Efendi adında bir zatın tavassutu ile mukabele kalemine alınır. Tasavvufa olan ilgisinden dolayı resmî vazifesi dışında kalan zamanlarını tasavvufî... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
975-9076-07-1

Etiketler: divan edebiyatı

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

Okumuş kimse bulunamadı.

Okumak İsteyenler

Okumak isteyen bulunamadı.

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski