Mimarlık mesleğimiz bilindiği gibi tasarım ve yaratıcılık gerektirdiği için tarih boyunca sanatın tüm alanlarıyla iç içe olmuştur.
Genellikle mekân oluşturma işlevini yürüten bir mimarın ülkesinin ve dünyanın toplumsal, kültürel yapısını ve dönüşümleri bilmesi kaçınılmaz bir olgudur. Ve bu izlenimlerin kimi zaman bir yazınsal yapıtta yansıması kaçınılmaz olur. Bunun da en çarpıcı yansımaları edebiyatın çeşitli kollarıdır. Şiir, öykü, roman, deneme ve anı gibi yazın türleri bir ülkenin belleğini oluşturur. Bu belleğin mimarlık yapılarıyla bütünleşmesi de edebiyat ve kent bilinciyle olanaklıdır.
Mimarlık mesleğimiz bilindiği gibi tasarım ve yaratıcılık gerektirdiği için tarih boyunca sanatın tüm alanlarıyla iç içe olmuştur.
Genellikle mekân oluşturma işlevini yürüten bir mimarın ülkesinin ve dünyanın toplumsal, kültürel yapısını ve dönüşümleri bilmesi kaçınılmaz bir olgudur. Ve bu izlenimlerin kimi zaman bir yazınsal yapıtta yansıması kaçınılmaz olur. Bunun da en çarpıcı yansımaları edebiyatın çeşitli kollarıdır. Şiir, öykü, roman, deneme ve anı gibi yazın türleri bir ülkenin belleğini oluşturur. Bu belleğin mimarlık yapılarıyla bütünleşmesi de edebiyat ve kent bilinciyle olanaklıdır.