Cem Sultan - Rönesans Avrupası'nda Tutsak Bir Şehzade

Cem Sultan üzerine hazırlanan bu ilginç kitap, onun tarihimizin neredeyse en egzotik, gizemli, heyecan verici karakterinin acı dolu hayatına ışık tuttuğu bir eser olarak görülebilir. Cem Sultanın taraf tutmadan, objektif bir bakış açısıyla anlatılan hikayesi okuyan herkesi derinden etkileyecektir.John Freelynin titiz bir çalışmayla ortaya koyduğu bu eser sadece Cem Sultanın kısa hayatını, Osmanlının hikayesini anlatmakla kalmıyor, Avrupanın siyasi tarihini de okurlarına sunuyor. TADIMLIKAma beni buraya çeken şey, gerçekten nefis olsalar da çiniler değil, şehzade Cemin kendisiydi. Çünkü yıllarca incelediğim Osmanlı tarihi içinde, bütün hanedanlık silsilesinde bana en büyüleyici gelen kişilik, oydu. Bu, saltanatı topu topu yirmi gün sürmüş olsa da, ona Cem Sultan demeyi yeğleyen, sayısı hayli kabarık Türkler için de geçerli. Cemin zaten yeterince romantik olan hayat hikâyesi, beş yüz yılı aşkın bir süredir çarpıcı efsanelerle, masallarla beslenip daha da renklenmekte. Örneğin, Cemin sürgünlük yıllarının çoğunu geçirdiği Fransada, kulaktan kulağa aktarılan serüvenleri, aşkları, şiirlere, romanlara esin kaynağı olmuş, hatta onun adına bir müze bile kurulmuştur. Asla unutulmadığı, Tahta kardeşi Bayezid değil de o geçseydi neler olurdu? sorusunun sıkça sorulduğu Türkiyede ise, Cem Sultan, vakitsiz ölen yiğit bir şehzade ve yetenekli bir şair kabul edilir.Öte yandan Cem, İngilizce konuşulan dünyada neredeyse hiç tanınmaz; tarihsel araştırmalarda ona değinen bazı kısa bölümlerin dışında, hakkında pek az şey yazılmıştır. Cemin yaşamına ilişkin bize en çok bilgiyi sağlayan temel kaynak, Sadüddinin, 1520ye kadar inen Osmanlı tarihini anlattığı Tacü-i-tevarih adlı eseri. Sadüddinin başvuru kaynağıysa, Cemin sâdık yoldaşlarından biri tarafından yazılmış olan biyografisi, Vakiat-i Sultan Cemdir. Adını vermekten kaçınan, anonim kalmayı yeğleyen yazar, amacını şöyle açıklar: Efendimin gerçek öyküsünü anlatmak, böylece hatırasının hak ettiği saygıyı görmesini, ruhunun da rahmetle anılmasını sağlamak. Ancak yazarın, Cemin kâtibi, sürgün hayatı boyunca yanından hiç ayrılmayan, ölümünden sonra da onun eşyalarını memleketine getiren Haydar Bey olduğu sanılmaktadır.Batıda Cem hakkında yayınlanan ilk kapsamlı çalışma, L. Thuasnenin Cem Sultan adlı eseridir (1892); Thuasne, Sadüddinin Fransızca çevirisinden ve çağdaş Batı kaynaklarından yararlanmıştır. Ceme ilişkin ilk önemli Türkçe eserse, o döneme ait Osmanlı kayıtlarından ve Topkapı Sarayının arşivlerinde korunan çok değerli belgelerden de faydalanan İsmail Hakkı Ertaylanın Cem Sultanıdır (1951). Son yayınlanan en etkin çalışmanın da, Nicolas Vatinin Cem Sultanı olduğu söylenebilir (1997); hem Vakiatın Fransızca çevirisinden, hem de Cemin Rodosta Saint Jean [St. John] Şövalyeleriyle geçirdiği dönemi aktaran Şövalye Guilllaume Caoursinin anılarından yararlanmıştır. Cemle ilişkilendirilen efsanelerin çoğu, on yedinci yüzyıl Türk vakanüvisi Evliya Çelebi tarafından etraflıca aktarılmıştır; Çelebi, Osmanlı İmparatorluğunun en parlak dönemini, alabildiğine renkli bir dille anlattığı Seyahatnamesiyle ünlüdür.Ancak araştırmalarım sırasında bir şey gözlemledim: Çoğunlukla Fransızca ve Türkçe okuduğum bütün kayıtlar, Batılı gözlemcilerin Ceme, Doğulu ilim adamlarından daha farklı merceklerle baktığını gösteriyordu; her iki tarafın bakış açısı da, yazarının kültürel geçmişine bağlı olarak ustaca, incelikle renklendirilmiş, bazen de çarpıtılmıştı. Bana gelince; yaşamının çoğunu Asyayla Avrupanın birleştiği İstanbulda, yani aynı anda iki kıtada geçirmiş biri olarak, kültürel etkilenmelerden uzak durabileceğimi ve Cemin hikâyesini çok daha yansız yazabileceğimi umuyordum. Oysa işe koyulunca, Cemin çevresini kuşatan efsane tabakalarını, örtülerini kaldırıp atmakta fazlasıyla çekimser, gönülsüz davrandığımı gördüm, çünkü bu söylenceler onun kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olup çıkmıştı – hem benim, hem de onun büyüsüne kapılmış olanların zihinlerinde.Cemin izini sürme serüvenimde ilginç sürprizler yaşadım (İstanbulda, genç prens için yapılmış tılsımlı bir kaftanın varlığını keşfettim, Cemin soyundan geldiğini iddia eden bir adamla tanıştım, vs); bu yolculuk beni Türkiyenin çeşitli noktalarına, Ortadoğuya, Kahireye, Akdenizde Rodosa, Fransa ve İtalyaya götürdü; arşivleri karıştırdım, kaldığı ya da tutsak edildiği pek çok kale, şato, köşk ve sarayda onun izlerini aradım. Yol sonunda beni kaçınılmaz olarak, gerisin geri Bursaya getirdi: yarım ömür önce araştırmamın başladığı yere, Cem Sultanın Muradiye avlusundaki türbesine.Ama yazmayı, araştırmayı bitirdiğim zaman bile, bu öykünün bir sonu olmadığını biliyordum, çünkü Cem tarihle efsaneyi ayıran sınır çizgisini geçmişti; bu trajik kahramanın hikâyesi, romantiklerin hayal gücünü beslemeyi, Rönesans Avupasındaki tutsak Türk prensi destanına yeni yüzeyler, yeni boyutlar katmayı sürdürecek. İşte Cem Sultanın öyküsü; ona, solan anıların karanlığının, söylencelerin üst üste yığılmış pus katmanlarının arasından baktım.

Cem Sultan üzerine hazırlanan bu ilginç kitap, onun tarihimizin neredeyse en egzotik, gizemli, heyecan verici karakterinin acı dolu hayatına ışık tuttuğu bir eser olarak görülebilir. Cem Sultanın taraf tutmadan, objektif bir bakış açısıyla anlatılan hikayesi okuyan herkesi derinden etkileyecektir.John Freelynin titiz bir çalışmayla ortaya koyduğu bu eser sadece Cem Sultanın kısa hayatını, Osmanlının hikayesini anlatmakla kalmıyor, Avrupanın siyasi tarihini de okurlarına sunuyor. TADIMLIKAma beni buraya çeken şey, gerçekten nefis olsalar da çiniler değil, şehzade Cemin kendisiydi. Çünkü yıllarca incelediğim Osmanlı tarihi içinde, bütün hanedanlık silsilesinde bana en büyüleyici gelen kişilik, oydu. Bu, saltanatı topu topu yirmi gün sürmüş olsa da, ona Cem Sultan demeyi yeğleyen, sayısı hayli kabarık Türkler için de geçerli. Cemin zaten yeterince romantik olan hayat hikâyesi, beş yüz yılı aşkın bir süredir çarpıcı efsanelerle, masallarla beslenip daha da renklenmekte. Örneğin, Cemin sürgünlük yıllarının çoğunu geçirdiği Fransada, kulaktan kulağa aktarılan serüvenleri, aşkları, şiirlere, romanlara esin kaynağı olmuş, hatta onun adına bir müze bile kurulmuştur. Asla unutulmadığı, Tahta kardeşi Bayezid değil de o geçseydi neler olurdu? sorusunun sıkça sorulduğu Türkiyede ise, Cem Sultan, vakitsiz ölen yiğit bir şehzade ve yetenekli bir şair kabul edilir.Öte yandan Cem, İngilizce konuşulan dünyada neredeyse hiç tanınmaz; tarihsel araştırmalarda ona değinen bazı kısa bölümlerin ... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri

Karton Cilt, 312 sayfa
2005 tarihinde, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı


ISBN
9750810376
Dil
Türkiye Türkçesi

Etiketler: tarih kişiler

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

hangout JadeCare
2 kişi

Okumak İsteyenler

espieglesfem Memo
2 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski