Çatalhöyük, Leoparın Öyküsü

Çatalhöyükte yürütülen kazıların başkanlığını yapan arkeolog Ian Hodderın kitabı, 9000 yıllık bu uygarlığın gizli kalmış yönlerini ortaya çıkarıyor. Çatalhöyüklülerin neden ölülerin kafataslarını mezardan çıkardıklarını, yeme içme alışkanlıklarını, dini inançlarını ve daha pek çok ilginç ayrıntıyı bu kitapta bulabilirsiniz. TADIMLIKÖnsözÇatalhöyükte bulunan 21 metre yüksekliğindeki tümseğe her çıktığımda yüreğim kıpır kıpır eder. 1993 yılından beri yazları burada çalışmama rağmen o topraklarda her adım atışımda dizlerimin bağı çözülür. Ne de olsa altımdaki toprak 9000 yıl kadar önce nüfusu 3000 ile 8000 arasında olan bir yerleşimin büyüleyici ayrıntılarını barındırır. 13,5 hektarlık bir alana yayılmış olan kent MÖ 7400-MÖ 6000 yılları arasında 1400 yıl boyunca varlığını sürdürmüştü. Halk eski evlerini terk edip onları toprakla örttükten sonra üstüne yenilerini yaptıkça 18 katlı bir yerleşim alanı oluştu. Çatalhöyükün gizemli yanlarından biri de daha o çağlarda –insanoğlunun köylere kalıcı olarak ilk yerleştiği ve bitkilerle hayvanları evcilleştirmeye başladığı bir dönemde– bu kadar geniş ve uzun ömürlü bir yerleşim yeri olmasıdır.1950lerin sonu, 1960ların başında bu ören yeri James Mellaart tarafından ilk kez bulunup kazılara başlandığında, buldukları karşısında dünya şaşkına dönmüştü. Çalışmalarını İngilterede sürdüren Mellaart tarımcılık yapan ilk köylerin, bilindiği gibi yalnızca Doğu Akdenizde ve Ortadoğunun komşu bölgelerinde değil, orta Anadoluda da varolduğunu göstermek üzere kolları sıvamış genç bir bilim adamıydı. Çatalhöyükteki her yerleşim aşamasında yaptığı kazılarda ortaya çıkan evlerin sayısı 30u buluyordu – toplamda sayıları 160ı bulan bu binaların hepsi farklı zeminlerde yer almaktadır. Benim başkanlığını yaptığım bugünkü proje 80 binanın daha kazısını yapmayı planlamaktadır. Mellaart ve bizim bulduğumuz yerleşim alanında yaşayan insanlar bize çok benziyorlardı – yalnız tür olarak değil yiyeceklerini yetiştirme, hayvanları avlama, aletler ve binalar yapma biçimleri de benziyordu. Her binada tahminen 5-10 kişi yaşıyordu. Yaşanan, elişleri yapılan, yemek pişirilen ve yenen, uyunan bir ana oda vardı; bir de ambar ve yiyecek hazırlamak için kullanılan yan odalar. O dönemdeki bir yerleşim alanı için bu standart sayılırdı, ancak burası diğerlerinden çok daha genişti.Öte yandan Çatalhöyükün birtakım ayırt edici özellikleri de bulunuyordu, Mellaartı izleyenleri bu kadar şaşırtan da bunlardı. Halkın yaşadığı binalar birbirine bitişikti, dolayısıyla arada ya birkaç sokak vardı ya da hiç yol geçmiyordu. Evlere damlardan girilir, merdivenlerden iç mekânlara inilirdi. İç mekânları sanat ürünleri kaplardı – duvar tabloları, kabartmalar, heykeller. Bunların aralarında, kimilerinin Ana Tanrıça kültünü gösterdiğini düşündüğü çarpıcı kadın figürleri vardı. Halk ölülerini evin zeminine gömerdi. Mellaart bu öreni bulmakla ilk tarım yerleşimlerinin yalnızca Doğu Akdeniz ve Mezopotamyada varolmadığını kanıtlamakla kalmamış, aynı zamanda gizemlerle dolu, incelikle tasarlanmış bir sembolizm sergileyen bir yerleşim bulmuştu. Mellaart kazı çalışmalarını 1961-65 arasında dört yıl sürdürmesine rağmen bu geniş ören yerinin yalnızca küçük bir bölümünü ortaya çıkarabildi; 1993 yılından bu yana benim başkanlığımda yürütülen kazılardaysa ortaya çıkarılan alan ancak alanın yüzde 5ini kapsayacak oranda genişlemiştir. Bu yüzden, tümsekte yürürken ayaklarımın altında, burada yaşamış insanların yaşam biçimlerinin ve uzun zaman önceki dünyayla ilgili düşüncelerinin anahtarı olacak, keşfedilmeyi bekleyen sanat ürünleri ve simgelerle dolu günışığına çıkmamış binlerce yapı bulunduğunu biliyordum.

Çatalhöyükte yürütülen kazıların başkanlığını yapan arkeolog Ian Hodderın kitabı, 9000 yıllık bu uygarlığın gizli kalmış yönlerini ortaya çıkarıyor. Çatalhöyüklülerin neden ölülerin kafataslarını mezardan çıkardıklarını, yeme içme alışkanlıklarını, dini inançlarını ve daha pek çok ilginç ayrıntıyı bu kitapta bulabilirsiniz. TADIMLIKÖnsözÇatalhöyükte bulunan 21 metre yüksekliğindeki tümseğe her çıktığımda yüreğim kıpır kıpır eder. 1993 yılından beri yazları burada çalışmama rağmen o topraklarda her adım atışımda dizlerimin bağı çözülür. Ne de olsa altımdaki toprak 9000 yıl kadar önce nüfusu 3000 ile 8000 arasında olan bir yerleşimin büyüleyici ayrıntılarını barındırır. 13,5 hektarlık bir alana yayılmış olan kent MÖ 7400-MÖ 6000 yılları arasında 1400 yıl boyunca varlığını sürdürmüştü. Halk eski evlerini terk edip onları toprakla örttükten sonra üstüne yenilerini yaptıkça 18 katlı bir yerleşim alanı oluştu. Çatalhöyükün gizemli yanlarından biri de daha o çağlarda –insanoğlunun köylere kalıcı olarak ilk yerleştiği ve bitkilerle hayvanları evcilleştirmeye başladığı bir dönemde– bu kadar geniş ve uzun ömürlü bir yerleşim yeri olmasıdır.1950lerin sonu, 1960ların başında bu ören yeri James Mellaart tarafından ilk kez bulunup kazılara başlandığında, buldukları karşısında dünya şaşkına dönmüştü. Çalışmalarını İngilterede sürdüren Mellaart tarımcılık yapan ilk köylerin, bilindiği gibi yalnızca Doğu Akdenizde ve Ortadoğunun komşu bölgelerinde değil, orta Anadoluda da varolduğunu göst... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
9750810937

Etiketler: ilk çağ

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

Ulas Loris
1 kişi

Okumak İsteyenler

MaviKavun ironmarvin Casco! vovathecat
4 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski